Şiir, tarihten daha felsefidir ve daha yüksekte durur. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Dün gece bi ürya gördüm sevgili günlüğüm, tersim döndü. Bi uyandıysam, sucuk gibi ter içinde galmışım. Üryada bile rahatlık yok. Ihhh! Üryamda, başbakan bize gelmiş. Bahçedeki asmanın altında oturuyoz. Başını yukarı kaldırıp asmadan sarkan salkım salkım üzümlere bakıyo başbakan. “Yoksa bunlardan şarap mı yapıyorsunuz?” diyo. Topu topu üç beş salkım üzümü yedik de sıra şarap yapmaya mı geldi? “Yok sayın başbakanım, bizim üzümler şaraplık değil, sirkelik.” diyoz. Sonra eve giriyoz. Duvarda büyük torunun resmini görüyo. “Bu delikanlı nerde?” diyo. Memet Amcan boş bulunup, “ ODTÜ’ de okuyo” demesin mi? Sanki başbakanın o okulun ne hocalarını, ne öğrencilerini sevmediğini bilmiyomuş gibi. Rüya bu ya, ben de amcanı düzeltiyom. “Sayın başbakanım, ODTÜ’nün İmam Hatip Bölümünde okuyo.” diye yalan atıyom. Allahtan,”Sen ne saçmalıyorsun kadın!” demiyo. Durup dururken yalancı oluyom sevgili günlüğüm. Günahı, başbakanın boynuna. Bunlar adamı yalancı yapıyorlar. Gorku dağları bekliyo sevgili günlüğüm, yalan söylemeyim de azar mı işiteyim? Başbakana hediye hazırlamışız. Mudurnu bakırları meşhur diye; bakır işlemeli tencere, tava hediye ediyoz. Hediye paketini açıyo başbakan, gözleri pörtlüyo sinirden. “Biz tencereci, tavacı nesil istemiyoz.” diye kızıyo. Biz de korkudan, “Bizim atalarımız da tencereciydi, tavacıydı, Mudurnu bakırıyla ünlüydü.” diyemiyoz sevgili günlüğüm. Demin yalancıyken, şinci de korkak oluyoz. Başbakanın kızgınlığı daha geçmeden, sehpanın üstünde unuttuğumuz Sözcü gastesini görmesin mi? Memet Amcan, anlıyo vaziyeti, aklı sıra durumu kurtarmak için; “ Fatmaaaaaaaaaaa! Bizim cemaatin gastesi gelmedi mi bugün?” diyo… Ben de, “Okullara bedava dağıttıkları için, bize kalmamış” diyom. Başbakan bu gastenin okullardaki yüzlerce çocuğa ulaştığına sevindiği için olsa gerek, Sözcü gastesi okuduğumuz için bize kızmayı unutuyo. “Bu evin çocukları nerde, hani 3 çocuk?” diye soruyo. Bi bahane bulup da bizi azarlayacak gorkusuyla hemen bi yalan daha atıyom: “Namaz gılma yarışmasına gittiler. Oğlunuz, iki ay sonra leptop verecekmiş. Ama bizim çocuklar leptop için değil, Allah rızası için namaza gidiyorlar. Oy gullanma yaşları geldiğinde, leptopun hatırına artık size oy verirler.” diyom. Bu sefer de yandaş olmadık mı sevgili günlüğüm! Ne yapayım, başbakandan korkuyom. Pek memnun oluyo başbakan. Din üzerinden politika yapmanın, dini siyasete alet etmenin nasıl işe yaradığını bir kez daha görerek, gülümsüyo. İçinden, “Yüzde elli oyu işte biz böyle alıyoz. Milletin ciğerini biliyoz.” diye geçiriyo. Öyle saçma bi ürya ki sevgili günlüğüm, başbakanın aklından geçeni okuyom. Bir an evvel başbakan kalksın gitsin diye bekliyom. Çünkü onun azarlarından çok korkuyom. Bahçenin rengarenk boyalı merdivenlerini görürse, halimiz harap diye düşünürken; başbakan, merdivenlere dönüp bakmasın mı? Vay anam vay. Gıyamet işte o vakit gopuyo. Yok efendim, biz de mi gezici miymişiz,(tabi geziciyiz, ama diyemiyoz), biz de mi gezi zekalı mıymışız(evet gezi zekalıyız da geri zekalı değiliz). Amcanla ben gorkudan tirildemeye başlıyoz. Torunların babası evde yokmuş Allahtan. Ya evde olsaydı, ya başbakan “Ne iş yapıyosun?” diye sorsaydı; bizim oğlan “Tekel Bayiliği yapıyom.” deyince nolacaktı? İçimden yalvarıyom, bizim tekelci oğlan gelmeden, bi çağıran olsa da başbakan kalkıp gitse diyom. Tam o sırada bizim gelin tatlı tabaklarını getiriyo. Başbakan tatlının adını soruyo. Gelin de sırıta sırıta “Höşmerim” demesin mi? Şimdi, “Bu nasıl isim?” diye kızacak derken, dediğim oluyo sevgili günlüğüm. Ben, bi öleceğimi bilmem. “Ne biçim isim bu? Dinimize hiç uygun bir isim değil. Bununun adı derhal değişsin.” diyo. “Kırk yıllık kani, olur mu yani başbakanım, buna da garışmayın, vatandaşı bunaltmayın.” diyemiyom. Sinirden içimdeki denizler gabarıyo. Korkudan dişlerim birbirine vururken başbakanın telefonu çalıyo. Arayan bi sanatçıymış(!) .”Sayın başbakanım, bir procem var. Hangi kanalı uygun görürseniz, o kanala çıkayım.” diye icazet istiyormuş. Sonunda başbakan gidiyo. Hepimiz rahat bi nefes alıyoz. Gazasız, belasız bu ziyareti atlattık diye şükrederken uyandım sevgili günlüğüm.Yaşadıkalrımın ürya olduğuna çok sevindim. Ama üryamdaki halime acıdım, utandım, başbakanın karşısındaki ezik büzük tavrımdan nefret ettim. Kendi kendime; “Diren Fatma Nine, her yer Taksim, her yer direniş anasını satim." dedim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |