..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Anı > Hakan Yozcu




22 Ağustos 2014
Topuk Dikeniyle Yaşamak  
Hakan Yozcu
aat 10.00'a kadar gelen giden olmadı. 10.00'u biraz geçe kapıda görevli bir genç belirdi. "1 Numara!" diye bağırdı. Ve "Benim" diyen kişiyi kapının önünde beklemeye aldı. 5-10 dakika sonra doktor geldi. Saat tam 10.15. Sakin bir şekilde sıramızın gelmesini bekledik.


:AECB:


Ayağım bir aydan fazla bir süredir ağrıyor. Yere basamıyorum. Özellikle merdivenleri çıkmak benim için işkence oluyor. Ayakta fazla duramıyorum. Uzun yürüyüşler yapamıyorum. Zaten koşmayı hayatımdan çıkardım.
Bir türlü geçmedi ayağımdaki ağrı. "Bu gün geçer, yarın geçer" diyerek doktora da gidemedim. Ama cana tak ettikten sonra çaresiz doktora gitmeye karar verdim.
Gazimağusa Devlet Hastanesi'ni randevu için aradım. Tam bir ay sonrasına randevu verdiler. "Acil" dedimse de "Özür dileyerek yapacak bir şey olmadığını, bu tarihe kadar dolu olduğunu" söylediler. "Peki, o zamana kadar ağrı geçerse, doktora nasıl anlatacağım derdimi?" dedim telefondaki bayana. Gülerek "Anlatırsınız beyefendi. En azından doktor, size yol gösterir" dedi. Bana 09.30 için randevu verdi.
Ve aradan tam bir ay geçti. Tam verilen saatte Hastahanenin müracaat bölümüne gidip kayıt yaptırdım. Sıra no; 12. “118 Nolu kapının önünde beklemem” istenildi. Başladım beklemeye.
Saat 10.00'a kadar gelen giden olmadı. 10.00'u biraz geçe kapıda görevli bir genç belirdi. "1 Numara!" diye bağırdı. Ve "Benim" diyen kişiyi kapının önünde beklemeye aldı. 5-10 dakika sonra doktor geldi. Saat tam 10.15. Sakin bir şekilde sıramızın gelmesini bekledik. Doktorun neden geciktiğini sormuyoruz. Sabah sabah hastanede yatan hastaları ziyaret ettiklerini biliyoruz çünkü...
Saat 11.20. Kapıdaki görevli "10 Numara" diye bağırdı. “Tamam” dedim “Sıra bana geliyor.” Oysa şimdiye çoktan girmem gerekti. Çünkü bir ay önce saat 09.30 için randevu almıştım. Hala giremedim. Zaman biraz daha geçti. 11.45 oldu. Ben, görevli arkadaşa sordum" Kaç numarayı aldınız?" "Ağabey, 22 girdi. Şimdi sıra 23'te" dedi. “Nasıl olur?” dedim. “Az önce 10 Numarayı çağırmıştın. Ne çabuk 23’e sıra geldi? Ben, 12 numarayım neden duymadım?” dedim. Kâğıdıma baktı. "Hocam, siz randevulusunuz. Size daha sıra var" dedi. Anlamamıştım. "Ne demek randevulusunuz? Randevulu olanlar geç mi alınıyor?" Kapıdaki genç açıklama yaptı: "Hocam Ortopedi Bölümü'nde sistem böyle. Bir randevulu, bir randevusuz, bir de alçılı alıyoruz. Kalabalık olduğundan gecikiyor" dedi. Ben yine anlamamıştım. Randevusuzlar da mı sıra alıyorlardı? Kapıcı genç, yine açıkladı: "Hasta Kayıt Kabul, sabah ilk gelen 8 kişiye numara veriyor. Bunların yanında acil alçılı gelirse onları da alıyoruz. Tabii randevulular da olunca bunları sıraya koyuyoruz. Adil olması için de onları birer birer sırayla alıyoruz. Sistem böyle" dedi. İçimden "Hay öyle sisteme" demek geçti. Ama karşıdaki kapıcı da nihayet kendisine verilen görevi yerine getiriyordu. Neticede sadece görevini yapıyordu. Bu nedenle ona kabahat bulamayacağımdan bir şey diyemiyorum. Üstelik de gayet saygılı bir şekilde açıklıyor.
Benim anladığım, bir ay önceden randevu almanın pek önemi olmadığıydı. Oysa bakanlık ısrarla randevu alınması yönünde telkinler yapıyordu vatandaşa. Ha, bu arada eşi, dostu, ahbabı olanlar da aradan kaynak yapıp girebiliyorlardı. Tabii bunlara da bir şey demedik. Benden sonra girecek bir bayan artık iyice sinirlenmişti. "Bu kadar da olmaz. Bir ay önceden randevulu geliyoruz. Saat 12'ye kadar bekliyoruz. Hastanede bizden başka kimse kalmadı. Şikâyet edeceğim" diyor.
Tam sıra bana geliyor. Gireceğim. Fakat giremiyorum. Doktor Bey, kapıdan bize "Özür dilerim, hemen geliyorum" diyerek çıkıp gidiyor. Tabii özür dilediği için saygılı davranmak zorunda kalıyoruz. Kapıcı, “Biraz bekleyin. 5-10 dakikaya kadar gelir” diyor. Bayan, "Ya gelmezse?" diye soruyor. Kendi kendime "Allah’ım hep beni mi bulur böyle olumsuzluklar" diyorum. Gökten gül yağsa benim başıma diken düşüyor. Bayan "Ben anlamam, doktor gelince ben gireceğim" diyor. " Bu saate kadar bekletilmez vatandaş" diyor. Neyse Doktor geliyor. Ben, sıramı bayana veriyorum. Teşekkür edip giriyor. Bakıyorum, hasta olarak bir tek ben kalmışım. Bu arada saat 12.05
Bayan da çıkıyor. Ben giriyorum. Hiç uzatmadan doktora şikâyetimi anlatıyorum. Doktor çok iyi dinliyor. Aradan bir ay geçtiğini, artık ayağımın o kadar çok ağrımadığını söylüyorum. "Filmini çekip bir görelim, en azından kaynağını bulalım" diyor. Tabii vakit geç olduğu için doktorun bırakıp gideceğinden endişe ediyorum. Hemen film çektirmek için Röntgene gidiyorum. Hasta olarak benden başka kimse kalmadığı için film hemen çekiliyor.
Öğretmenliğin kutsallığını burada bir kez daha yaşıyorum. Filmi çeken genç "Hocam, hoş geldiniz, geçmiş olsun" diyor. Tanıyamıyorum. Yıllar önce lise birinci sınıfta edebiyat dersine girmişim. Tabii o beni hemen hatırlıyor. Saygılı davranıyor ve sevgi içinde yardımcı oluyor. 10 dakika içinde film elimde doktora koşuyorum. Mutlaka "Ayrılmıştır" diyorum. Ama yanılıyorum. Doktor "Sizi bekliyordum" diyor. Filme bakıyor. "Topuk dikeni" diyor. Gösteriyor bana. Tam topuğumda ince uzun, iğne gibi bir kemik var. "Kaynak bu" diyor. "Çözüm nedir?" soruma "Bu tür hastalara dediğimiz şu. Bu hastalıkla yaşamasını öğreneceksiniz. Özellikle ayakkabı seçimi çok önemli. Az topuklu, ortopedik ayakkabı kullanmalarını öneriyoruz. Bu tür hastalar için özel yapılmış topukluklar var. Onları almalarını salık veriyoruz. Ameliyat son çare. Onun da sıkıntıları var. 4-5 ay hiç kalkmadan yatmanız gerekecek. Hayli zor. O nedenle kendinize dikkat ederseniz ve bununla yaşamayı öğrenirseniz bir şey olmaz" diyor. Yapacak bir şey yok.
İlgilendiği için Doktora teşekkür ediyorum. Gerçekten de saygılı, kibar bir bey. Hastalığı kabullenmiş bir vaziyette ayrılıyorum oradan.
Artık, ömrümün sonuna kadar, birlikte yaşamaya alışacağım bir dostum daha oldu...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Adını Sen Koy
Vatan Sağ Olsun
Kadirli'de Bir Gece
Iskadro (Siğil)
Kıbrıs Ada Kışı
Cassandra Hotel Bodrum
Güzel Bir Dünya
Futbol Maçı
Lahmacun
"Kuzucuk Köyü"nde Sabah Kahvesi

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dut Ağacına Asma Aşısı
Ritsa Gölü Efsanesi
Nur - Işık
Güle Güle Omarım
Sevgisiz Sevgi
Gulit
İran’dan Acı Bir Aşk Hikâyesi
Sevginin Adı Başka
Emanet
Aksilikler

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Vakit Gelince [Şiir]
Kara Güzel [Şiir]
Hayallerim [Şiir]
Gönlümün Tacısın Yar [Şiir]
Kurban Olurum [Şiir]
Acı Ektim [Şiir]
Nerdesin? [Şiir]
Yüreğimde İhtilal Var [Şiir]
Hayat Seni Çözemedim [Şiir]
Helallik İstiyorum [Şiir]


Hakan Yozcu kimdir?

1964 doğumluyum. Kuzey Kıbrıs'ta yaşıyorum. 1988 Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldum. 20 yıl çeşitli okullarda edebiyat öğretmenliği yaptım. Uzun yıllar Yenivolkan ve Güneş Gazetelerinde köşe yazarlığı yaptım. Şu an Habearkıbrıslı ve Güncelmersin Gazetelerinde yazıyorum. Birçok internet gazete ve sitelerinde yazılarım yayınlanıyor. Şiir, öykü ve tiyatro oyunları yazıyorum. Bu alanlarda çeşitli ödüllerim var. Kendime ait basılmış "Güzel Bir Dünya" ve "Mesela Başka" isimli iki adet öykü kitabım var. 7 tane tiyatro oyunum var. 6 yıl Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevinde bulundum. Halen Başbakan Yardımcılığı Ekonomi, Turizm, Kültür Ve Spor Bakanlığı'na bağlı Müşavirim.

Etkilendiği Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.