..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bilim þaþkýnlýkla baþlar. -Aristoteles
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Hakan Yozcu




10 Mart 2015
Ulu Çýnar  
Hakan Yozcu
Yol uzundu. Nedense hiç bitmiyordu. Kýrk dakika bana saatler gibi gelmiþti. Yüzüm gülmüyordu. Her zaman olduðu gibi þimdi þen, þakrak, mutlu deðildim. Etrafýmda gördüðüm her þey ve hiç kimse, pek hoþ, pek güzel gelmiyordu bu sefer bana. Bir umutsuzluk, bir acý bekleyiþ vardý yüreðimde. Sanki önümü göremiyordum. Bir saat sonrasýnýn neler getireceðini bilemiyordum. Önsezi yetimi kaybetmiþtim sanki. Sadece bekliyordum.


:AEHC:

“Baba çýnar aðacý gibidir.
Meyve vermese de gölgesi yeter”
Yaz mevsimiydi ve akþam üzeriydi. Öðle güneþinin etkisi hala geçmemiþti, devam ediyordu inatla ve ýsrarla... Sýcak, kabus gibi çöküyordu üzerime. Güneþ, hala ayný istek ve arzu ile yakýyordu, kavuruyordu beni. Ne kadar acýmasýzdý öyle. Cehennem sýcaðý gibiydi iþte. Ýnsanýn yüzüne alev alev ateþ saçýyordu.
Lefoþa, Maðusa’dan yaklaþýk kýrk dakika sürüyordu araba ile. “Þimdi çýkarsam günbatýmý orada olurum” diyordum. Akþam yemeðini birlikte yeriz diye düþünüyordum. Eþim, fýrýn makarna yapmýþtý. Ben çok severdim. Babam da severdi. Ve O’na gidiyordum...
     Yol uzundu. Nedense hiç bitmiyordu. Kýrk dakika bana saatler gibi gelmiþti.
Yüzüm gülmüyordu. Her zaman olduðu gibi þimdi þen, þakrak, mutlu deðildim. Etrafýmda gördüðüm her þey ve hiç kimse, pek hoþ, pek güzel gelmiyordu bu sefer bana. Bir umutsuzluk, bir acý bekleyiþ vardý yüreðimde. Sanki önümü göremiyordum. Bir saat sonrasýnýn neler getireceðini bilemiyordum. Önsezi yetimi kaybetmiþtim sanki. Sadece bekliyordum.
Umut, her zaman dört elle sarýldýðým tek dostum deðil miydi oysa? Ne olursa olsun terketmez beni dediðim. Hep yanýmda olan gölgem deðil miydi? Oysa þimdi yoktu. Veya vardý da ben mi göremiyordum? Hareketsiz ve hiç bir þey yapmadan öylece sessiz sedasýz duruyor muydu yanýmda?
     Yolu adým adým kat ediyordum sanki. Araba ile deðil de kaplumbaða misali ilerliyordum. Hiç bitmeyecek gibi duruyordu yol. Sanki aþýlmayacak daðlar aþýyordum.
     Düþüncelerdeydim. Beynim hep geriye gidiyordu. Çok deðil daha yirmi gün önceydi. Durumu gayet iyiydi babamýn. Kendine olan sonsuz güveni hala devam ediyordu.
Babam yaþlýydý. Saçlarý iyice seyrekti. Ve bembeyaz idi. 103 yaþýný devirmiþti. Ama nedense son altý yýldýr “Hep 97 yaþýndayým.” diyordu. Ve bu rakam hiç artmýyordu, azalmýyordu. Öylece sabit kalmýþtý. Bizler, gerçek yaþýný bulmak için hesaplar yapýyorduk. Kimimiz “98” buluyor, kimimiz “100” diyor, kimimiz de “110 var” diyordu. En son 103 olduðunda karar kýlýnmýþtý hesaplara göre...
     Tatilimizi Türkiye’de geçirme düþüncemiz vardý. Fakat babamýn hastalýðý için bunu gerçekleþtiremiyorduk. Babam “Ben iyiyim oðlum. Beni merak etme. Çocuklarýný al, tatilini yap.” demiþti. Kendi ihtiyaçlarýný çok rahatlýkla giderebiliyordu. “Kale gibiyim” diyordu hep. Banyosunu yapýyor, tuvalet ihtiyacýný karþýlayabiliyor ve hatta kahvehaneye gidip insanlarla sohbet dahi edebiliyordu.
Kýz kardeþim de emin bir þekilde “Hiç merak etmeyin. Ben buradayým. Babamý bir an bile yalnýz býrakmam. Siz, gidin. Çocuklar, tatilin tadýný çýkarsýn. En küçük bir þeyde sizi ararým.” demiþti. Bunun üzerine çocuklarla birlikte Silifke’ye gitmiþtik. Fakat bu tatilimiz çok sürmemiþti…
Lefkoþa yolu ayný deðildi bu sefer. Farklýydý sanki. Her zamanki gibi görünmüyordu gözüme. Bir dosttan ziyade yabancý, bilmedik, tanýmadýk bir insan gibiydi. Sanki hiç konuþmuyor, hep susuyordu. Beni düþünmeye sevk ediyordu adeta. Yalnýzlýk içindeydim. Elimden sadece düþünmek geliyordu. Geriye dönüyor geçmiþi tek tek ayrýntýlarýna kadar hayal ediyordum:
Bir gün tuvalete gittiðinde üzülerek gelmiþti yanýma babam. “Oðlum beni bir doktora götür istersen” dedi. “Ne oldu?” diye sorduðumda “Ýdrarýmdan kan geliyor.” diye cevap verince endiþelenmiþtim. Ama onu da korkutmak istememiþtim. “Hemen seni doktora götüreyim” dedim. Ýtiraz etmedi. Beklemeden arabaya atlayýp doktora gittik.
     Doktor, “Tahlil sonucunu bekleyeceðiz” demiþti. Endiþesi yüzünden okunuyordu. “Kötü mü?” diye sorduðumda “Þu an bir þey demek doðru deðil. Bekleyelim.” demiþti.
     Ve bekleyiþ o günden itibaren baþlamýþtý. Ben, yine içimdeki- beni hiç býrakmayan- umuda sarýlmýþtým. Allah’tan umut kesilmezdi. Derdi veren O idi; ve çareyi de O, verecekti. Ýnanmak, insana güç veriyordu.
     Ben de babamýn iyi olacaðýna inanýyordum. Yýllarca kendine çok iyi bakmýþtý. Güçlüydü. Saðlýðý konusunda çok titizdi. Fazla yemez, içmezdi. Gereksiz bir þey almazdý. Zararlý her þeyden uzak dururdu. Bu adam, saðlýklý olmayacaktý da kim olacaktý?
     Eve dönerken “Ne dedi doktor? Neyim varmýþ” diye sordu. “Bir þeyin yokmuþ baba. Önemli deðilmiþ. Korkulacak bir þey yok.” demiþtim. Güldü. Sanki “Benimle alay etme. Ben ne olduðunu çok iyi biliyorum” diyordu.
     Bir kaç hafta sonra tahlil sonuçlarý gelmiþti. Ve kontrol için gittiðimizde doktor “Korktuðum baþýma geldi” dedi. “Maalesef idrar yollarýnda durmadan çoðalan bir ur var.” dedi . Yani onmaz hastalýk...
     O an soðuk duþ etkisi yaþadým. Bir þey diyemedim. “Çok mu kötü?” sözleri çýktý aðzýmdan. “Þu an o kadar kötü deðil. Ameliyat edelim. Alalým o kýsýmlarý. Amca rahatlasýn. Sonra Allah ne ömür verirse yaþar” demiþti. Ama ameliyat riskliydi. Karar vermek gerekiyordu…
     Bu kararý tek baþýma alamazdým. Anneme, kardeþlerime baþvurup düþüncelerini almam gerekti. Eve geldim. Babamý odasýna götürüp yataðýna yatýrdým. Evdekilere durumu anlattým. Eve bir matem havasý çöktü.Ve hepsi “Ameliyat” dedi. “Allah’tan umut kesilmez.”
     Sakýnca þuydu: Narkozu kaldýrabilecek miydi? Çünkü çok yaþlýydý. Ve bu yaþta ameliyatý kaldýramayabilirdi. Masada kalma ihtimali çok yüksekti.
     Ertesi gün kendisine “Ameliyat gerekiyormuþ” dediðimizde “Hemen olayým” dedi. Kendisine sonsuz bir güveni verdi. Cesurdu. Korkusuzdu: “Kaç sefer ameliyat oldum. Bana bir þey olmaz. Merak etmeyin.” diyordu.
     “Riskli, tehlikesi var” dememize raðmen bizi dinlememiþ ve ameliyat olmayý kabul etmiþti.
Ameliyat iþi çok gecikmedi. Haftasýna olay gerçekleþmiþti. Beklediðimiz gibi ayýlmasý kolay olmadý. Bünyesi o kadar saðlamdý ki zor da olsa bu durumu atlatmýþtý.
     O günü hiç unutmuyorum. Maðusa’da saatlerce hastanede beklemiþtik. Kalabalýk bir aile olduðumuz için kan sorunu da yaþamadýk. Oracýkta birkaç kiþi, hemen, beþ ünite kan verdik. Ve arkasý bekleyiþ...
     Bir kaç saat sürmüþtü ameliyat. Nihayet doktor çýktý dýþarý. Fakat yüzünde bir endiþe vardý. “Biz, elimizden geleni yaptýk. Ameliyat çok baþarýlý geçti. Amca çok yaþlý. Narkozdan tam olarak çýkmasý gerek. Þu an durumu iyi. Fakat solunum almada zorluk çekiyor. Bu nedenle Lefkoþa’ya sevk edeceðim. Solunum cihazýna baðlanacak.” dedi.
Biraz sonra sedye ile babamý ambulansa taþýdýlar. O an, sanki bir daha O’nu hiç göremeyecekmiþ hissine kapýlmýþtým. Doktor “Korkmayýn. Þu an iyi. Tedbir amaçlý bunu yapýyorum. Ýlk üç gün çok önemli. Atlatýrsa bir þey olmaz” demiþti.
“ Biz de gidelim” dememe onay vermemiþ ve “Yoðun bakýma alýnacaðý için sizleri almazlar. Evinize gidip beklemeniz en iyisi” demiþti.
Ambulansýn arkasýndan bakakalmýþtým. Gözlerim dolmuþtu. Aðlamak hissi vardý içimde ama bir türlü aðlayamýyordum.
Üç gün demiþti ya doktor, bu üç gün bizler için asýrlar olmuþtu. Belki de üç asýr gibi geldi bize. Dördüncü gün Lefkoþa’dan gelen telefonla sevinmiþtik. “Babanýzý servise alýyoruz. Yanýna bir refakatçi gönderin”.
     Ýþte bu haber evde bayram havasýna yol açmýþtý. Herkes sevinmiþ ve mutlu olmuþtu. Kýz kardeþimi hemen o akþamdan hastaneye refakat için götürmüþtüm.
     Þimdi yine hastanede yatýyordu babam. Ama bu sefer durum daha ciddi, ve daha kötü idi. Kýzkardeþim yine baþýndaydý.
     Ben, hala yoldaydým. Yol bitmek nedir bilmiyordu. Kafamdaki düþünceler de olmasa bu yolu çekemeyecektim. Yine geçmiþe gittim.
Bu sefer on beþ yaþlarýnda býyýklarý yeni terleyen bir gençtim. O zamanlar ne kadar çok kýzardým babama. Beni her gördüðünde mutlaka aklýna bir þey gelir ve bir þey isterdi.”Oðlum git koyunlarýn suyuna bak.”, “Oðlum, bahçeye git su motorunu söndür.”, “Oðlum, koyunlarýn yemini ver .”, “Oðlum þunu bana getir.”, “Oðlum, þunlarý götür...” Bir gün yine bahçedeyiz. Bahçedeki sebzeleri yaðmurlama sistemi ile suluyoruz. Benden bahçeye gelip kendisine yardým etmemi istemiþti babam. “Su borularýný taþýmada ve birbirine takmada yardým et” demiþti.     
Sevinerek kabul etmiþtim bu isteði. Çünkü bahçemiz sevdiðim kýzýn evlerinin hemen arkasýndaydý. “Onu da görürüm” demiþtim kendi kendime.
Bu düþüncemde de yanýlmamýþtým. Benden iki yaþ küçüktü. Ortaokula gidiyordu. Uzun boylu, güzel bir kýzdý. Sarýþýndý. Yuvarlak bir çenesi vardý. Güleç yüzlü biriydi…
     Ben, bahçede su borularýný taþýrken O da beni görmüþ ve dýþarýya çýkmýþtý. Sonra pencereye geçti. Pencereden bize bakýyordu. Onu çok iyi görüyordum buradan.
     Babam bana seslendi: “Oðlum þu fýskiye bozulmuþ, tut da onaralým” Ben, cevap vermeden yanýna gittim. Fýskiyeden su fýþkýrýyordu. Islanmamak için fýskiyeyi yan tuttum. Gözlerim hep karþý penceredeydi. Ve o an içimden bir türkü tutturmak geldi. Sesimi Ona duyurmalýydým:
Uzun uzun kamýþlar uy amman
Ucunu boyamýþlar ley amman
Benim güzel yarimi uy amman
Antebe yollamýþlar ley amman!
Gözlerim hep karþý evde olduðu için saðýmý solumu göremiyordum. Biraz sonra, babamýn hiç seslenmeden sinirli sinirli yüzüme baktýðýný gördüm. Gördüðüm manzara çok komikti. Tuttuðum fýskiye ters dönmüþtü. Sular babamý iyice ýslatmýþtý. Babam suya girip çýkmýþ gibiydi. Hiç konuþmuyordu. Sadece bana sinirle bakýyordu…
Öyle görünce babamý güldüm. Vay sen misin gülen? Eline bir kamýþ geçirip baþladý bana vurmaya “Uzun uzun gamýþlar ha! Al sana uzun uzun gamýþlar!” Yediðim o dayak, asla belleðimden çýkmadý.
Yol hala bitmedi. Ama Lefkoþa’ya da iyice yaklaþtým. Bir hafta öncesi gözlerimin önüne geldi.
Türkiye’deydik. Kýz kardeþim telefonla aramýþtý “Babam çok kötü” demiþti. Bunun üzerine ilk uçakla geri döndük. Arabaya binmiþ ve hiç beklemeden köye gitmiþtik.
Babam, çok zayýflamýþtý. Erimiþ bitmiþti adeta. Oysa daha geçen hafta bu adam, yürüyebiliyor ve konuþabiliyordu. Kýzým, babamý görünce þaþýrmýþ “Aaa baba, büyükbabam Somalili insanlara dönmüþ” demiþti.
Öylece yatýyordu. Yemeden içmeden kesilmiþti. Konuþamýyordu. Yanýna yaklaþtým. “Baba, seni hastaneye götüreceðim” dedim. Eliyle yok iþareti yaptý. Gitmek istemiyordu. “Burada kalayým” diyordu.
Ben, dinlememiþtim. Hemen ambulans çaðýrdým. Kýsa bir süre sonra ambulans evin önündeydi. Babamý alýp hastaneye götürmüþtü. Annem iki gözü iki çeþme aðlýyordu. “Aðlama” dememe raðmen gözyaþlarýna hâkim olamýyordu: “Oðlum, bu babanýn evden son çýkýþý” diyordu. Bu sefer ben de kendimi tutamamýþtým. Gözlerim yaþlar içinde hastanenin yolunu tuttum.
Doktor muayene etti. “Tahlilleri alalým, ona göre hareket edelim” dedi. Çok geçmedi tahliller geldi. Doktor endiþeliydi. Bana döndü: “Açýk olmam gerekiyor. Deðerler çok yüksek. Ýki þýkkýmýz var. Birincisi alýp eve götürmek; ikincisi hemen Lefkoþa’ya sevk etmek” diyordu.
“Eve götürsek ne olur, hastanede kalsa ne olur?” sorusuna: “Eve götürürseniz iki gün, hastanede kalýrsa en çok bir hafta yaþar” cevabýný verdi. Ben de hiç ses çýkarmadým. Kelimeler çýkmadý aðzýmdan. Kilitlendi ve öylece kaldý. Aðlamak hissi uyanýyordu hep içimde ama aðlayamýyordum.
Ve yine Lefkoþa yollarý... Bir haftadýr Lefkoþa yolunu, adeta su yolu ettim. Her gün gidip geliyorum.
Dün, beni görünce doðrulmuþtu. Aldýðý serum ve ilaçlar sayesinde olacak, cana gelmiþti. Konuþuyordu. “Gel otur yanýma” dedi. Oturdum. Gülüyordu. Umut veriyordu hareketleriyle bize. “Oðlum, beni buradan çýkart. Evime götür. Dayanamýyorum. Biliyorum. Yolun sonuna geldim. Ömrüm bu kadarmýþ. Beni evime götür. Evimde huzur içinde öleyim” dedi. “Tamam” dedim. “Söz. Yarýn doktorla konuþur seni çýkarýrým”
Bu gün tam bir hafta oldu hastaneye yatalý.      Dünkü hali umutlandýrmýþtý beni. Sevindirmiþti. Dipdiriydi çünkü. Öyle ölecek biri gibi deðildi. “Sen yýrtarsýn” dedim kendi kendime. “Sen neler atlattýn. Bunu mu atlatamayacaksýn?” diyordum.
Ve nihayet yol bitti. Hastaneye geldim. Yavaþ yavaþ babama doðru yürümeye baþladým. Merdivenler, asansör ve koridor, derken yattýðý koðuþa geldim.
Kýz kardeþim dýþarýda oturuyordu. Beni görünce sevindi. Yanýna geldim. “Nasýl oldu?” dedim. “Çok iyi”dedi. “Uyuyor. Seni sordu. Biraz sonra gelecek dedim”
Elimdeki eþyalarý aldý. “Fýrýn makarna var, sever” dedim. “Kýzkardeþim, biraz sonra uyanýnca veriririz” dedi. Odaya geçtik. Uyuyordu. O kadar rahattý ki sanki yüzünden nur akýyordu.
Karþýsýna geçip oturduk. Baktým ince ince nefes alýyordu. Bir hemþire geldi. Nabýzlarýný yokladý. Ateþini ölçtü. “Nasýl?” diye sordum. “Ýyi, rahatladý biraz. Býrakalým uyusun” dedi.
Dýþarý, koridora çýktýk. Sohbet etmeye baþladýk. Aradan belki bir yarým saat geçti. Yemek vakti gelmiþti. “Kalktýysa yemeðini verelim” dedi kýz kardeþim. Tekrar içeri geçtik.
Uyuyordu hala. Benim gözüm babamýn yüzüne gitti. Bir farklýlýk vardý yüzünde. Her zamankinden deðiþikti. Huzur hissediliyordu yüzünde. Aðzý hafiften açýktý. Kýz kardeþime “Farklý duruyor. Aðzý açýk” dedim. Babama baktý “Aðzý hep açýk uyur” dedi. “Uyusun” dedim.
Belki bir on dakika sonra gözlerim yine babama gitti. Bu sefer aðzý iyice açýlmýþtý. Yüzü bembeyaz idi. Çok rahat, çok huzurlu görünüyordu. Ama bir deðiþiklik, bir farklýlýk seziyordum. Tekrar kýz kardeþime döndüm “Bu normal uyuma deðil” dedim. “Doktor çaðýralým” Kýzkardeþim babama yürüdü. Elini yüzüne dokundurdu. Endiþe ile bana baktý. “Babam buz gibi olmuþ” dedi. Baþýmdan soðuk sular döküldü. Yavaþ yavaþ olayý çözmeye baþlamýþtým. Babamý ya kaybettik; ya da kaybediyorduk. Hemen dýþarý çýkýp hemþireleri çaðýrdým.
Hemþire gelip baktý. Elindeki bir cihazý yüzüne tuttu. Diðer hemþireye “Nabýz sýfýr. Hemen doktoru çaðýr” dedi. Bize dönüp “ Lütfen sizi dýþarý alayým” dedi. “Ne oldu?” dedim. “Doktor Bey geliyor, o size söyler” dedi.
Doktor geldi. Biz dýþardaydýk. Sessizce endiþe içinde bekliyorduk. Kýzkardeþim hiç konuþmuyordu. Yüzü adeta simsiyah olmuþtu. Ona bakýp “Galiba kaybettik” dedim. “Aðzýný hayýrlý aç. Uyuyor. Þimdi doktor, iðne falan bir þeyler yapar, kendine gelir” dedi. O anda hemþirelerden biri dýþarý çýktý. Hiçbir þey demeden aceleyle yanýmýzdan geçti. Diðeri odanýn perdelerini kapattý. Biz, hala þaþkýnlýk içinde bekliyorduk. Ama benim içimde gittikçe artan bir sýkýntý vardý. Patlama derecesine geliyordu neredeyse...
Diðer hemþire az bir süre sonra ellerinde çarþaflarla geri geldi. Ýçeri girdi. Ben, o anda acý gerçeði anladým. Gözlerim sulandý. Aðlamak, haykýrmak geliyordu içimden, ama aðlayamýyordum. Belki aðlasam içimdeki o sýkýntý gidecekti. Ama nafile, aðlayamýyordum iþte. Aðlayamadýkça da doluyordu içim...
Ve nihayet doktor çýktý dýþarý. Ýkimiz de ona koþtuk. Bakýþlarýndan her þey anlaþýlýyordu. “Maalesef, amcayý kaybettik. Baþýnýz sað olsun” dedi.
Ve dünya karardý o an... Aydýnlýk adýna, ýþýk adýna hiç bir þey yoktu yeryüzünde. Gözlerim görme yetisini kaybetmiþti. Kulaklarým iþitmiyordu. Bedenim tel tel dökülüyordu. Ben, ben deðildim...
Her þey deðiþmiþti. Hastane koridoru, þimdi cehennemi andýrýyordu bana. Doktor karþýmda bir zebani gibi duruyordu sanki... Oysa o kadar dostça, o kadar içten ve o kadar samimi davranmýþtý ki, neredeyse kendisi de aðlayacaktý...
“Yapacak bir þey yok” dedi. “Ýki saat burada kalacak. Ve sonra onu morga kaldýracaðýz. Yarýn gelip alýrsýnýz. Ölüm iþlemlerini yapmanýz gerekecek” dedi. Bazý kâðýtlara imza atýp onu elimize verdi...
Koridorda öylece kalakaldýk. Kýz kardeþimin gözlerinden yaþlar, aþaðýya doðru süzülüyordu. Ama sanki hiç aðlamýyordu. Hýçkýrýk bile çýkmýyordu aðzýndan. Ben robot gibi kaldým. Adeta bitkisel hayatta olan bir hasta gibiydim. Ne aðlayabiliyor, ne konuþabiliyordum. Sadece gözlerim doluyordu. Aðlamak istiyordum, ama aðlayamýyordum.
Orda ne kadar kaldýk bilemiyorum. Belki bir saat, belki on saat, belki bir ay, belki bir asýr... Kalktým. Kýz kardeþime yürüyüp onu oturduðu yerden kaldýrdým. Birbirimize sarýldýk. Konuþmuyorduk. Konuþamýyorduk. Sanki duygularýmýzý kaybetmiþtik. Ama birbirimizi çok iyi anlýyorduk.
Son bir kez görmek için odasýna gittik. Bembeyaz örtüler içinde saklý kalmýþtý. Kýz kardeþim babamý alnýndan öptü. Ben, öylece kalakaldým orada. Eþyalarýný toplayýp sessizce çýktýk odadan.
Arabaya doðru yürüdük. Dünya sessizdi þimdi. Dilini kaybetmiþ bir varlýk gibiydi. Sessizlik bile bizimle birlikte acýlar içindeydi sanki. O da bizimle aðlýyordu…
Arabaya bindik. Maðusaya doðru yol aldýk. Yol, yine bitmiyordu. Yine ayný, yine uzun, yine çileli bir yoldu. Ama bu sefer farklýydý yol. Siyahtý. Acýlar içindeydi.
Yol boyunca hep babamý düþündüm. Gözlerimin önünden bir film þeridi gibi geçti yýllar.
Çocukluðumdaydým þimdi. Dört yaþlarýmdaki çocukluk dönemim gözlerimin önündeydi. Bir bayram arifesiydi. Kahverengi, çizgili bir gömlek almýþtý. Anneme: “Çocuklara bayramlýk aldým. Bayramda giydir. Sevinsinler. Boynu bükük kalmasýnlar ele güne karþý” diyordu.
Bende tarif edilemez bir mutluluk vardý. Bayramlýk ne demekti bilmiyordum; ama hediye olduðunu çok iyi tahmin edebiliyordum. Bunun için sevinçliydim. Sevincimin sebebi, bu tür hediyelere hiç alýþýk olmamamdý. Öyle elbiseyi, ayakkabýyý, oyuncaðý kolay kolay göremiyorduk. Ancak bayramdan bayrama görebiliyorduk.
Oyuncak mý? O da neydi ki? Tek oyuncaðýmýz tahtadan kendimizin yaptýðý basit bir tüfekti. Araba, tabanca, tren gibi oyuncaklar çok çok uzaktý bize. Bisiklet, zaten ömrüm boyunca hayal oldu nedense… Yokluðun gözü kör olsun iþte …
O gün heyecanla bekledim bayramýn ilk gününü. Çünkü yeni elbiseme kavuþacaktým. Onu giyip diðer çocuklara hava atacaktým. O elbiseleri giyip el öperek þeker ve harçlýk toplayacaktým. Belki de sabaha kadar uyumayacaktým o gece…
Bayram sabahý, dünyalar güzeli, melekler meleði, iyi yürekli annem, gömleðimi giydirmiþti. Siyah pantolonu ayaðýmdan geçirmiþti. Kemerli falan deðildi. Lastikli idi. “Don lastiði” derdi annem buna hep. Daha rahat, daha bol olurdu. Hareket etmesi çok daha kolaydý.
Ayaðýmda yine o dönemin meþhur “Kilteli patik” dediðimiz, lastikten yapýlmýþ, basit, ucuz ama güzel ayakkabý vardý. Belki de o dönemin en pahalý ayakkabýlarýndan biriydi. Oysa her yerde bulunuyordu lastik olduðu için.
O gün kendimi ne kadar zengin hissetmiþtim. Öyle ya; babam, bayramlýk almýþtý. Üstelik o günün parasý ile de 25 kuruþ harçlýk vermiþti. Büyük paraydý bu. Öyle ki bu para ile neler neler yapmýþtým… Bisiklete ve atlýkarýncaya binmiþtim. Kalan parayla sinemaya gitmiþtim... Üstelik sinemada gazoz bile içmiþtim. O zaman Ankara Gazozu meþhurdu. Nefis bir tadý vardý. Yýllardýr hala özlerim o tadý. Bir de Elvan vardý. Aromalý meþrubat. Portakal ve mandalina ile yapýlaný çok lezzetliydi. Unutulmaz bir tadý vardý doðrusu…
Arabam yavaþ yavaþ ilerliyordu köye doðru. Hiç konuþmuyorduk. Kýz kardeþimin arada bir çýkardýðý hýçkýrýklar sessizliði bozuyordu. Ýnce ince aðlýyordu.
Ben, hala düþüncelerdeydim. Geçmiþ, bitmek nedir bilmiyordu. Meðer ne kadar çok severmiþim babamý. Bunu anlamak için bu günü mü görmek gerekiyordu?
Yine o, hiç unutamadýðým göç sabahý geldi aklýma. Sabah erken bir kamyon dayanmýþtý kapýya. Babam herkesi uyandýrdý. “Kalkýn göçüyoruz” dedi. Kimse bir þey anlamamýþtý. Tüm eþyalarý kamyona yükleyivermiþtik. Bir iki saat sonra da yoldaydýk.
Nereye gidiyorduk? Ne için gidiyorduk? Bundan sonra ne olacaktý bilmiyorduk. Babam konuþmuyordu. Kimseye bir þey demiyordu. Herkes endiþeli endiþeli birbirine bakarken babam çok neþeli ve çok mutlu görünüyordu.
Taa ki denizi görene kadar kimseye bir þey demedi. Mersin’e gelmiþtik. Kamyon limana yanaþtý. Tüm eþyalarý kenara yýðdýk. Babam bize bakýp “Kýbrýs’a gidiyoruz. Bundan sonra orada yaþayacaðýz” dedi.
Ben ne kadar çok sevinmiþtim. Oysa Kýbrýs neresiydi, nasýldý, ne idi hiç bilmiyordum. 8-9 yaþlarýnda küçük bir çocuktum. Ama farklý bir yere gitmenin sevinci ile çok mutlu olmuþtum.
Ve yine, acýmasýz gerçekle yüz yüzeydim. Hayallerimden çýkmýþtým. Yol alabildiðince giderken levhalar bana “Menzile yaklaþtýn” diyordu. Artýk köye gelmiþtim. Biraz sonra eve girdik. Annem bizi bekliyordu. Onun ne kadar çok üzüldüðünü tahmin edebiliyorum.
Kolay deðil 70-80 yýllýk eþini kaybetmiþti...Ömrünü neredeyse bu adamla geçirmiþti. Ve þimdi ömrünü verdiði bu adam, yoktu. Artýk hiç olmayacaktý. Ev sanki yýkýlmýþtý. Bomboþ duruyordu. Oysa bütün köylü oradaydý. Acý haber tez duyulurdu çünkü. Annem aðlayarak karþýladý bizi. “Hani baban oðlum? Babasýz mý geldin? Ben sana yalnýz gelme, babaný da getir dememiþ miydim” diyordu.
Onun bir haftaki sözleri geldi aklýma. Babamý evden en son çýkarýrken “Bu, babanýzýn evden son çýkýþý” demiþti. Demek ki insan sezebiliyormuþ. Demek ki insan yýllarca beraber olduðu eþini çok iyi tanýyormuþ...
Evet. Babamýn evden son çýkýþý oldu bu. Evden son ayrýlýþý. Þimdi, son bir kez daha gelecek evine. Ama bu sefer içeriye giremeyecek. Kapýnýn önünde bekleyecek. Hemen evin yaný baþýnda olan camide namazý kýlýnacak. Son kez musalla taþýna oturacak. Oradan dünyaya son kez bakacak. Tüm dostlarýyla, tüm sevdikleriyle son kez vedalaþacak... Ve affedilmesi için dualar okunacak...
103 yýl. Dile kolay. Týpký ulu bir çýnar aðacý gibi. Bilirsiniz çýnar aðacý yüzyýllar boyunca yaþar. Hiç bir hareketi olmasa da insanlar için gölgesi yeter.
Ýþte babalar da týpký Ulu çýnar gibidir. Meyve vermese de gölgesi yetiyor...
Ama artýk O Ulu Çýnar yok. Aramýzda olmayacak…
Anýlarýyla, yaptýklarýyla, yaþadýklarýyla, iyilikleriyle, güzellikleriyle, adýyla ve sevgisiyle gönlümüzde yaþayacak…
Çýnarýn gölgesi, bizi ömrümüzün sonuna kadar serinletecek.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kadirli'de Bir Gece
Iskadro (Siðil)
Kýbrýs Ada Kýþý
Cassandra Hotel Bodrum
Güzel Bir Dünya
Futbol Maçý
Lahmacun
13. Maaþ
"Kuzucuk Köyü"nde Sabah Kahvesi
Halý

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Dut Aðacýna Asma Aþýsý
Nur - Iþýk
Ritsa Gölü Efsanesi
Güle Güle Omarým
Sevgisiz Sevgi
Gulit
Ýran’dan Acý Bir Aþk Hikâyesi
Sevginin Adý Baþka
Emanet
Aksilikler

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Yüreðimde Ýhtilal Var [Þiir]
Hayat Seni Çözemedim [Þiir]
Helallik Ýstiyorum [Þiir]
Yörük Kýzý [Þiir]
Nasihat 2 [Þiir]
Seninle Olayým [Þiir]
Geliyoruz [Þiir]
Nasihat [Þiir]
Aþk Var mý? [Þiir]
Minik Bir Þaire Rastladým [Þiir]


Hakan Yozcu kimdir?

1964 doðumluyum. Kuzey Kýbrýs'ta yaþýyorum. 1988 Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümünden mezun oldum. 20 yýl çeþitli okullarda edebiyat öðretmenliði yaptým. Uzun yýllar Yenivolkan ve Güneþ Gazetelerinde köþe yazarlýðý yaptým. Þu an Habearkýbrýslý ve Güncelmersin Gazetelerinde yazýyorum. Birçok internet gazete ve sitelerinde yazýlarým yayýnlanýyor. Þiir, öykü ve tiyatro oyunlarý yazýyorum. Bu alanlarda çeþitli ödüllerim var. Kendime ait basýlmýþ "Güzel Bir Dünya" ve "Mesela Baþka" isimli iki adet öykü kitabým var. 7 tane tiyatro oyunum var. 6 yýl Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý Genel Müdürlüðü görevinde bulundum. Halen Baþbakan Yardýmcýlýðý Ekonomi, Turizm, Kültür Ve Spor Bakanlýðý'na baðlý Müþavirim.

Etkilendiði Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.