"Çok söz hamal yüküdür." -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Salânın ikinci anonsuna yetişti. Kız kardeşimin adı, dedi yardımcısına. Pencerenin pervazına sıkıca tutundu. Bir ismi vardı zihninde ona dair. Her salâda pencereye koşardı. Camın önünde gökyüzüne daldı. Annesi ve kız kardeşi Birsen'le yaşadıkları avluda buldu kendini. Gözlerinden kapılar geçti, kapıların önünde allı morlu lastik ayakkabılar...Derme çatma odaların sıvası dökülmüş duvarında asılı ,siyah beyaz aile fotoğrafına dokundu usulca. Avludaki dut ağacının dallarında cıvıldayan çocuk ve kuş sesleri yerini 'Merhume Birsen Kul' diyen mistik sese bıraktı. İsim benzerliği, dedi derin bir iç çekerek. Zamanlar arası derin yolculuktan ana döndü ama parmaklarının ucundan saç diplerine kadar hissettiği karıncalanmaya engel olamadı. Karşı bahçedeki çam ağacının tepesinde kendini ılık rüzgara bırakan serçenin diğer serçelerle oynaşmalarını izledi bir süre. Kenardaki serçe, dal sallanınca kısa kısa çırptı kanatlarını. Kanatlarındaydı bütün güçleri. Tek başına uçmadılar, bırakmadılar birbirlerini . Şu kuşlar kadar olamadık, dedi. Ağaçlardan şatolarını, oynadıkları nice oyunlarını bırakıp uçan kuşları seyre daldı. Yer sofrasının başında bir başına kaldığı günü hatırladı. Birsen'le tabaktaki son zeytini kardeş payı yapmalarından az sonraydı yalnızlığının başlangıcı. Annesi Birsen'i odaya çağırdı. Üstünü giydirdi. Olup biten her neyse anlamaya çalıştı. Yer sofrasına gizli bir kelepçeyle bağlanmışçasına kıpırdayamadı Hale. Anne, ben de giyineyim mi, dedi. Sen sofrayı toplayana kadar gelirim, dedi annesi. Gelirim mi, dedi. Geliriz mi, dedi. Anlamadı. Birsen'i de götürecek misin, dedi merakla. İç odadan ses gelmedi. Sofrayı topladı. Tek bir avluya açılan bir göz odaydı evleri. Sabahın ilk ışıklarıyla mavi boyalı tahta kapılar açılır açılmaz, lastiklerini ayağına geçiren bir sürü çocuğun, avludaki pınarda yüzlerini yıkayışları canlandı gözünün önünde. Hepsinin dizlerinde kabuk bağlamış yaralar, yüzlerinde güneş lekeleri vardı. Çok mutlu çocuklardı. Kahvaltı için sofraya oturduklarında kimi şekerli suya ekmek banar,kimi yufkasına peynir sarar, kimi de ekmeğine katık ederdi dut ağacından kopardığı yemişi. Bütün mahalle kıt kanaat geçinirdi.Lokmanın kıymetini bilen insanlardı bunlar. Hale'nin annesi de diğer anneler gibi günlük ev işlerine gidedi. Bir avlu ; eskiciden değiş tokuşla alınmış tekeri patlak bisiklet için akşama kadar sıra bekleyen, bisikletin arkasındaki demiri tutup kıçındaki dona sahip çıkamayan bir sürü çocuğa yuvaydı. Onların en büyük eğlenceleriyse kız kardeşiyle dut ağacının tepesine çıkıp avlu duvarının dışından geçenlere dut fırlatıp saklanmaktı. Dallarda cıvıldaşır gibiydik, dedi uçan kuşların ardından gökyüzüne bakarken. Yutkundu. Bütün bir şehrin dumanını içine çekmiş gibi yırtıldı boğazı. Sendeler gibi oldu bir an. Su içer misiniz, dedi elindeki bardağı uzatan yardımcısı. Sudan bir yudum aldıktan sonra, Saliha Hanım, kardeşlerinle görüşüyor musun, dedi. Görüşmez miyiz hiç hanımım, iki günde bir haberleşiriz mutlaka . Sigorta'da çalışan ağabeyim biraz nemrut. Ararsan arar, aramazsan aramaz da kız kardeşim Birsen -öğretmen olan- onunla hiç dayanamayız birbirimize. Bir de hayırlı bir kısmeti çıkarsa daha ne isteyelim Allah'tan? Canları sağ olsun, yeter, diye kısa kesti konuşmasını. Hale'nin gözlerinin kan çukuruna döndüğünü gördü. Bugün ne çok duydum adını sincabım, dedi sessizce. Sincabıydı Birsen onun. Parmaklarını açıp ona kadar sayardı oyun oynarken. Bir bakardı dut ağacının tepesinde. Yemesi iyi değil ama kemikleri sağlam bu kızın, derdi annesi. Annesini düşündü. Gözlerinin hep bulut bulut olmasını. Sabah çıkar, akşam gelirdi. İyi kadındı annesi. Tek bir konuşma sahnesini hatırladı Birsensiz eve döndüğünde. Birsen şimdi sıcak bir yuvada büyüyecek, okuyup büyük insan olacak. Bana söz verdi aile. İstediğimiz zaman göreceğiz, dedi. Çaresizlikle o gün tanıştı Hale. O gün büyüdü. Dut ağacına baktıkça ağladı. Birkaç gün sonra, hazırlanalım, dedi annesi Hale'ye. Birsen'in yanına gideceklerdi. Hızlı hızlı giydi üstünü. Kardeşine sarılmasına az kaldı. Kapının önündeydiler.Zili çaldılar. Kapı tokmağını vurdular birkaç defa. Kapı duvar . Ses yok. Beklemeyin, dedi balkon çiçeklerini sulayan kadın. Bir kamyonet dolusu eşya, bir de yanlarında küçük bir kızla gitti onlar dün gece.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özlem Turgut Şili, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |