Ýnsan bir küçük dünyadýr. (Mibres Kosmos) -Demokritos |
|
||||||||||
|
Kadirli’nin yetiþtirdiði son dönem roman yazarlarýmýzdan biri de Sayýn Ali Kocaman’dýr. Ali Kocaman arkadaþýmýz, geçenlerde beni arayarak posta adresimi istedi: “Size yazdýðým romanlarýmý göndereceðim. Bana adresinizi verebilir misiniz? Eserlerim hakkýndaki düþüncelerinizi öðrenmek istiyorum” dedi. Ben de Maðusa adresimi vererek “Eserlerinizi okuyup düþüncelerimi bir makale halinde yazýp gazetede yayýnlarým” diye söz verdim. Ertesi gün, Sayýn Ali Kocaman, “Kitaplarý postaya verdiðini, bir hafta içinde alabileceðimi” söyledi. Ben de heyecanla beklemeye baþladým. Bu arada site giriþindeki güvenliðe de durumu bildirdim: “Bana yakýnda bir posta gelecek. Eðer alýrsanýz bekletmeden beni arayýn” dedim. Onlar da “Olur” diyerek beklemeye koyulduk. Tabii zaman su gibi akýp geçiyor. Bir haftalýk süre de bir çýrpýda gelip geçiverdi. Geçerken giriþteki güvenliðe sordum. “Posta var mý?” “Yok, abi bize bir þey gelmedi. Gelirse biz, sizi arayacaðýz.” dediler. Birkaç gün daha bekledim. Site görevlileri yine “Bir þey gelmediðini, istersem gidip postaya sorabileceðimi ve bunun daha iyi olacaðýný” söylediler. Ben de iki gün sonra postaya gittim. Öðleye yakýn saatler idi. Posta ofisine girdim. Hemen giriþte solda camekânlarýn önünde oturan bir beye seslenip, kendimi tanýttým. 10 gün kadar adýma bir postanýn gönderildiðini, içinde kitap olduðunu; fakat elime bir türlü geçmediðini, bu nedenle buradan öðrenip öðrenemeyeceðimi sordum. Görevli kiþi, fazla umursamaz bir halde “Posta numarasý var mý?” diye sordu. Ben de “Elimde her hangi bir numara yok” dedim. Görevli: “Numara olmazsa bir þey yapamam” dedi. Ben: “Ýsme göre bakýp bulamaz mýsýnýz?” dedim. Adamýn sesi, biraz yükseldi: “Beyefendi, yüzlerce, binlerce posta geliyor. Hangisinin arasýndan nasýl bulayým? Numara varsa elinizde verin, hemen bulayým” dedi. Maalesef elimde öyle bir numara yoktu. “Bilgisayardan falan bakýp bulamaz mýsýnýz?” dedim. “Hayýr, bulamam” dedi. “Numara þart” Ben, ýsrarla “Bir baksanýz, kaybolup gitmesin sonra” dedim. Adam artýk usanmýþ olmalýydý ki “Bakýn beyefendi. Elinizde bir numara yoksa bulamam. Merak etmeyin, burada hiçbir þey kaybolmaz. Posta gelir, sizi bulur” dedi. “Ben, Saklýkent’te oturuyorum. Oraya bildiðim kadarýyla posta gelmiyor” dedim. Adam “Her yere postamýz gidiyor. Mutlaka elinize geçecektir. Siz sabýrla bekleyin yeter ki” dedi. Öyle anlaþýlýyor ki biraz üzerine gitsem, biraz daha ýsrar etsem, adam beni ya kovacak; ya da oracýkta yaka paça kavga edeceðiz. Kendi kendimi telkin ederek "Sakin olmamý, sabýr etmemi, nasýlsa elime geçeceðini" söyledim. Bu, kendimi rahatlatmaktan baþka bir þey deðildi. Daha doðrusu iþi büyütmemek adýna, alttan almaktan baþka bir þey deðildi. “Peki, teþekkür ederim” diyerek ayrýldým oradan. Günler, günleri kovaladý. Sitenin her önünden geçiþimde görevlilerin bana sesleneceði umuduyla bakýyor, belki postayý verirler diye hayal ediyordum. Ama nafile bütün düþüncelerim boþa çýktý. Ne seslenen vardý, ne de elime bir þeyler tutuþturan… Her defasýnda hayal kýrýklýðý ile geçiyordum kapýnýn önünden… Bir aydan fala bir süre oldu. Hala ne gelen var, ne de postayý getiren var. Postanýn önünden geçiyorum, girip bir daha sorayým diyorum. Fakat cesaret edip içeri giremiyorum. Çünkü bu defa “Kesinlikle kavga ederiz” diye düþünüyorum. “Nasýl olsa gelir” diye vazgeçiyorum sormaktan… Ama ne gelen oluyor, ne de bir þey getiren… Sayýn Ali Kocaman’a sosyal medyadan mesaj atýp durumu izah ediyorum. O da biraz sonra bana, posta kâðýtlarýný ve numarasýný atýyor. Sevinçle alýyorum bunlarý. Telefonumla fotoðraflarýný çekiyorum. Ertesi gün koþarak postanenin yolunu tutuyorum. Ayný yerde bu defa sarýþýn bir bayan oturuyor. Bayan olmasý daha iyi diye düþünüyorum. Hiç deðilse daha anlayýþlý olur ve kavga çýkarmaz diye düþünüyorum. Kibarca seslenip durumumu anlatýyorum. “Numaranýz var mý?” diyor. Ben de telefonumu uzatýp numarayý gösteriyorum. Okuyor. Sonra bilgisayarýn baþýna geçip “Bakalým” diyor… Açýyor bilgisayarý. Numarayý giriyor. Yüzünde bir þaþkýnlýk beliriyor. “Aaa!” diyor. Anlýyorum ki bir terslik var. “Ne oldu?” diyorum. “Gelmemiþ mi?” Bayan: “Gelmiþ de” diyor ve bekliyor… Ben, artýk sabýrsýzým. Bir cevap bekliyorum. Bayan devam ediyor: “Beyefendi, postanýz gelmiþ. Fakat bir aydan fazla beklemiþ. Siz de aramamýþsýnýz. Bu nedenle de posta geri gönderilmiþ. Bakýn þu tarihte gelmiþ, þu tarihte de gönderilmiþ. Bu gün de Ýstanbul’da onaylanmýþ. Geldiði adrese geri gidecek. Yani þu an postanýz Ýstanbul’da” diyor. Artýk kýzsam mý, gülsem mi bilemiyorum. Ýstanbul nere, Maðusa nere? Resmen bir komedi yaþýyorum. “Bir ay önce buraya geldiðimi, bir beyin bana ufaktan kýzarak merak etmememi, postanýn mutlaka beni bulacaðýný, adresime bildireceklerini söylediðini” anlatýyorum. Bayan “Özür dilerim. Þu an için yapacak bir þey yok. Numaranýzý da yazmamýþlar. Telefon numaranýz olsaydý aranýrdýnýz. Takip olarak da gönderilmemiþ. Siz de aramayýnca umut kesilmiþ ki geri gönderilmiþ” diyor. “Ben aradým” diyorum. Bayan “Üzgünüm” diyor. Gülüyorum tabii. Kendi kendime “Postamýz böyle mi çalýþýyor. Hem adama güveni veriyorsunuz hem de arama zahmetine dahi katlanmýyorsunuz.” Demekten kendimi alamýyorum.. Bayan, gayet nazik davranýyor: “Özür dilerim beyefendi þu an yapacak bir þey yok. Dilerseniz Ýstanbul’u arayýp tekrar geri yollanmasýný saðlayabilirsiniz” diyor. “Bu benim iþim mi?” diyorum kendi kendime. Bayaný da üzmek istemiyorum. Çünkü gerçekten iyi niyetli biri. “Postanýn suçunu ben mi çekeceðim?” demekten kendimi alamýyorum. Dilerlerse Ýstanbul ile görüþüp postanýn tekrar geri dönmesini, geç de olsa bana ulaþmasýný saðlayabilirler. Ama gördüðüm kadarýyla o niyetleri hiç yok… O nedenle ben de tartýþma çýkmamasý adýna susuyorum ve orayý gülerek terk ediyorum. Geriye bana sadece bu anýlarý köþeme taþýmak kalýyor. 21. yüzyýla girerken postamýzýn hala ilkel þartlarda çalýþýyor olmasýna bir türlü anlam veremiyorum…
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |