..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşam kısa, sanat uzun, fırsat aceleci, deney aldatıcıdır. -Hippokrates
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Deneysel > Arzu Menteşeoğlu




11 Temmuz 2003
Gidelim Köyümüze Hüseyin!  
Arzu Menteşeoğlu
"Niye Hüseyin? Nasıl karıştın bu işe? Birgünden birgüne hayatımızdan şikayet ettim mi? Senden başkalarının karıları gibi, gücünün yetmeyeceği şeyler istedim mi?" diye düşünürdü Fatma.


:BFAC:
      GİDELİM KÖYÜMÜZE HÜSEYİN


     Zavallı kadın, bir insanın nasıl bu kadar kötü olabildiğine hayret ediyordu. Bilmiyor muydu sanki, karanlık bir işe bulaşması yüzünden -ki kadın, kocasının nasıl olup da böyle bir işe bulaştığını anlayamıyordu.- kocasının beş kuruş bile bırakmaya vakit bulamadan evi terk etmek zorunda kalıp, iki küçük çocukla onu, bir kadın başına bıraktığını? Mahalledeki herkes gibi bakkal da biliyordu. Mendebur adam, nasıl da kadının çaresizliğinden, yalnızlığından yararlanmaya kalkışmıştı. Fatma, teklif ettiği iğrenç şeyleri değil birilerine şikayet etmek, yalnız yaşayan ve çaresiz bir kadın olarak adının çıkması an meselesi olduğu için, en yakın kapı komşusuna bile dert yanamıyordu. Hüseyin bir gün elbet dönecekti, bu sefer de katil olup aralarına demir parmaklıklar mı girsindi? Veresiye çalıştığı için, Pinti Rıza'dan alışverişe devam ediyordu. Kendisi için değil, biri yedi, diğeri sekiz yaşındaki bebeleri için katlanıyordu bu duruma. Yoksa o, kuru ekmeğe bile razıydı.

     Hüseyin gideli neredeyse üç ay oluyordu. Sekiz yaşındaki Ahmet sanki birden büyüyüp annesinin dert ortağı, evin erkeği oluvermişi. Fatma babalarının nerede olduğunu ısrarla soran çocuklardan, önceleri durumu özenle saklamış fakat daha sonra, bazan gereksiz yere son dereceacımasız olabilin insanlardan korkusuna, başkasından duymasınlar diye, uygun bir şekilde gerçeği anlatmıştı. İnsanoğlunun derinliğinde yatan, o henüz bozulmamış derin anlayışla çocuklar, durumu annelerinden bile kolay kabullendiler.

     Fatma, Hüseyin ortadan kayboldu olalı, evlere temizliğe giderek, eve iki lokma sokabilmeye çalışıyordu. Hüseyin inşaat işçisiydi. "Niye Hüseyin? Nasıl karıştın bu işe? Birgünden birgüne hayatımızdan şikayet ettim mi? Senden başkalarının karıları gibi, gücünün yetmeyeceği şeyler istedim mi?" diye düşünürdü Fatma. Acaba Hüseyin ne zaman birlikte kurdukları hayallerine boş vermeye başlamıştı? "Hayallerimiz vardı. Mutluyduk biz." Bazan de 'başka bir kadın' kuşkusu yer bitirirdi zavallı Fatma'yı. Fakat hemen sonra, bu düşünceye def ederdi aklından. Kimbilir şimdi Hüseyin nerde, sıcacık yuvasına, Fatma'sına, çocuklarına dönmeyi hayal ediyordu?

     Hüseyin de, Fatma da, köyden kente göç ederek, kötü şartlar altında da olsa 'kentli' olmaya özenmiş, kentte altın madeni olduğunu sanan, kısa zamanda zengin olmayı umut ederek köyünü terk etmiş ailelerin çocuklarıydı. Babaları çocuklarının hiçbirini okutamamıştı Seyyar satıcılık yaparak, nüfusu kalabalık bir ailenin ancak boğaz masrafı karşılanabiliyordu.

     Fatma onları suçlayamıyordu da. Çorak topraklarda bereket mi kalmıştı sanki? Her yıl bol keseden atılan seçim vaadlerinin hangisi gelmişti köylerine? Köylüsü de televizyondaki hayata özenip, kentli olmaya çalışıyordu. Fatma, bu duruma her zaman üzülmüştü. Evet, eğitimi yoktu belki ama,anlayacak kadar zekiydi o. Köylerindeki imkansızlıklardan kaçışı, göç yüzünden kalabalıklaşan şehirde yine yaşıyorlardı. Göç eden insanların, büyük şehrin, büyük bir problemi olan, 'gecekondu' sorununa yol açtığını biliyordu. 'Çarpık kentleşmenin' ne olduğunu biliyordu o. Niye köylüsünün, dışı boyalı, içi kof bu renkli hayata, saflığını ve erdemi yok olmuş insanlardan biri olmaya bu derece özendiğini hiç anlayamıyordu.

     Hüseyin'le Fatma'nın tanıştıkları günden beri, paylaştıkları hayalleri, bir toprak edinebilecek kadar paraları olunca şehirden ayrılmaktı. Çocuklarını temiz havada toprağın bilgeliğiyle büyütmeyi kurarlardı hep.

     Genç kadın, bunun artık belki de artık hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini için için düşünüyordu. Hüseyin de bu cafcaflı dünyanın büyüsüne kapılmıştı demek. 'Ah Hüseyin, seni de mi kandırdılar? Sen de mi onlardan oldun?"



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın deneysel kümesinde bulunan diğer yazıları...
Özlem
Dön Mehmet
Labirent - Kayboldum! -
Ölüm Güzel Şey

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ölüden Mektup Var
Resme Hapsolan Adam
Gerçek Miydi? Rüya Sanmıştım
Melek İnsanlar
Hayran
Sadece Bir Gazete İlanı
Işık Adam
Video Mert
Yoksa Öldüm Mü?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hayatın Anlamı [Şiir]
Günlük - 9 [Roman]
Günlük12 [Roman]
Günlük - 5 [Roman]
Günlük - 7 [Roman]
Zara'nın Dünyası [Roman]
Günlük - 6 [Roman]
Günlük 11 [Roman]
Günlük - 8 [Roman]
Günlük - 10 [Roman]


Arzu Menteşeoğlu kimdir?

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bıtkın kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına İnsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevincler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana ATAOL BEHRAMOGLU

Etkilendiği Yazarlar:
Dostoyevski,Orhan Pamuk


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Arzu Menteşeoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.