Sevgi sabırlı ve yürektendir, sevgi kıskanç ve övüngen değildir. -İncil |
|
||||||||||
|
Sevgili okurlar ! Ben kahve tiryakisiyim. Övünülecek bir şey değil tabi. Ben de zaten bu amaçla söylemedim. Tam tersine, kahve tiryakisi olmanın kötü bir alışkanlık olduğunu anlatmak istiyorum. Hele yanında sigara içiliyorsa, daha da kötü. Ben kahve tiryakisi oldum, siz olmayın.Tabi bunun yolunu biliyorsanız olmayın, ben bilmiyorum. Bilseydim böyle tiryaki olur muydum! “ Kelin ilâcı olsa önce kendi başına çalarmış.” Ama yakında bırakacağım. Lâf aramızda, bırakabileceğime kendim bile inanmıyorum ama, belli mi olur; “ İmrendiren Allah iğrendirir,” demişler. Gerçekten bırakacağım. “ Tavuk g.tü tövbe tutmaz ” mış ya, hadi neyse.....Bırakacağım bırakacağım... Çünkü bu kahve tiryakiliğim yüzünden bazen çok sıkıntılı anlar yaşıyorum. Nasıl alıştım bu merete, ne zaman ve nasıl tiryaki oldum, bilmiyorum. Sanki kendimi bildim bileli kahve içiyor gibiyim. Sabahleyin hafif bir kahvaltı eder etmez, hemen kahveyi ocağa koyarım. Az şekerli içerim, çünkü tatlıyla hiç aram yoktur. Okurken, yazarken, bir arkadaşla sohbet ederken kahve içmeyi çok severim. Yoruldum mu, bir fincan kahve beni dinlendirir. Bir sıkıntım mı var, kahve beni rahatlatır. Gece uykum mu kaçtı, kalkar bir fincan kahve içerim. Sonra yatar, bebekler gibi mışıl mışıl uyurum. Sanki ilâç kardeşim, her derde deva. Bir de “ Kahve uyku kaçırır,” derler, hiç inanmayın. En azından benim uykumu kaçırmaz.. Bir şeye mi sinirlendim, hemen kahveye gider elim. Hele hele bulmaca çözerken, saçlarıma fön çekerken ( ne alâkaysa) mutlaka kahve içerim. İçimde kahve ağacı çıkacak yakında. Herkesin bir kusuru vardır mutlaka, di’mi? ” Hiç üzüm yoktur ki, g.tünde çöpü olmaya,” diye boşa dememişler. Kısacası, kahve içmem için onlarca neden bulabilirim akşama kadar. İç içebildiğin kadar. Beni ancak kahve tiryakileri anlayabilir.”Afyonun keyfini tiryakiden sormalı,”ymış. Sizin anlayacağınız aklıma geldikçe kahve içerim. ” Deliye pekmez tattırmışlar, çarşıda katran bırakmamış,” diye bir atasözü var ya, onun gibi. Ama bu meret de yalnız içilmiyor ki! İllâ ki yanında sigara olacak. Nasıl da yakışırlar birbirlerine. Kalemle kâğıt gibi, ilikle düğme gibi. ” Düğüne ses, ölüme yas yakışır,” misali. Şimdi böyle dedim diye; “ İşte okuyucuya kötü örnek oluyorsun, yok sigara içmeyen okuyucuları bile içmeye özendiriyorsun,” falan demeyin. Eğer öyle derseniz, ben de size şöyle derim: Yazımı okudunuz diye, beni örnek almak zorunda değilsiniz, bu bir. Selâm verdik diye borçlu mu çıkacağız! ....Benim diğer yazılarımda yaptığımı söylediğim her şeyi yaptınız da sıra sigara içmeye mi geldi? Bu da iki. İçmeyin sevgili okurlar içmeyin! “ İmamın dediğini yapın, ama yaptığını yapmayın.” Örneğin ben, Orhan Veli’nin şiirlerini çok seviyorum ama, kendisi gibi rakı şişesinde balık olmayı hiç düşünmedim. Cahit Sıtkı’yı da okuyorum ama; akşam olunca onun gibi çilingir sofrası kurmuyorum, yanıma bir Abbas aramıyorum. Bu kadar kahve tiryakisi olduğum halde, neden bırakmak istiyorum dersiniz? Hemen söyley’im: Hani kahve ve sigara birbirlerine çok yakışıyorlar ya, işte ben o ikisini yanyana getirmekte çok zorluk çekiyorum. Mübareklerin sanki biri Aslı, diğeri de Kerem; bir türlü buluşamıyorlar. Evde sorun yok da, evimin ve özellikle şehrin dışına çıkınca sorun oluyor. Bir türlü sigarayla kahveyi buluşturamıyorum. İki kol düğmesi gibi; biri sağ kolda, diğeri sol. Bir de şu var: Ben kahveyi seviyorum diye, nereye gitsem bana kahve ikram ederler. Şerbet gibi tatlı, bayat, bazen soğuk, bazen de çorba gibi kaynatılmış acı kahveler. Çoğu da “ Nasıl olsun kahveniz? ” diye sormaz. Tiryakiyim ya, benim için kahve olsun da nasıl olursa olsun zannederler. Doldururlar olan şekeri, getirirler; içebilirsen iç. Kahve reçeli gibi. Birçok kişinin de kahvesi bayat olur. Özellikle kahve tüketilmeyen evlerde. Bir yudum alırsınız kahveden, - ne desem bilmem ki- bulaşık suyu gibi. Tadı herşeye benzer, bir tek kahveye benzemez . Bazıları da,- daha güzel olsun diye sanırım,-sütlüsünü yapar getirirler; hem de kavanoz gibi koca bardaklarda. Ayıp olur diye reddedemem. Çünkü tiryakiliğim tescillidir. Midem kalka kalka içmek zorunda kalırım. Velhasıl, kahve tiryakiliğim yüzünden çekmediğim kalmıyor. Gelelim kahveyle sigarayı buluşturmak için nasıl sıkıntı çektiğime. İşte bir örnek: Geçen hafta Ankara’ya gittim. Öğleye yakın öğretmen evine yerleştik. Çok sıcak bir gündü. Üç saate yakın bir yolculuk yapmıştık, bunalmıştım. Kuşluk kahvemi de içmemiştim üstelik. Kahve krizine girmek üzereyim. Canım burnumda yani. Odamıza çıkıp eşyalarımızı bıraktıktan sonra çay bahçesine inmeye karar verdik. Kahve kokusu burnumda tütüyor. Hemen kahve içmeliyim. Koşar adımlarla çay bahçesine yöneldim. Bir sandalyeye attım kendimi. Canım bir kahve çekiyor, sormayın. Tabi yanında da sigara. ( Sigara sağlığa zararlıdır, demedi demeyin.) Yanıma gelen garsona, daha o “ Ne istersiniz? ” diye sormadan, telâşla “Az şekerli bir kahve,” dedim bir solukta. Garson mahcup bir ifadeyle “ Hocam, burada kahve yoook.” demez mi! Hayallerim altüst oldu. ” Dağdaki tavşana, evde ne diye tencere hazırlarsın!” diye söylendim kendime. Birçok tesiste aynı şey oluyor. Kuş sütünden ve Türk kahvesinden başka herşey var; altmış türlü içecek var ama Türk Kahvesi yok. Türkiye’deki bir otelde, bir lokantada, bir çay bahçesinde Türk kahvesinin bulunmaması; - ne desem bilmem ki – acayip bir durum. Amerikan kolası var, İtalyan kahvesi var, çay var, çeşit çeşit meyve suyu var; bir tek Türk kahvesi yok.Türkiye’de Türk içeceği yok.Yani ağaçsız orman, et satmayan kasap, örneğin ayakkabı diken ama elbise dikmeyen bir terzi olabilir mi! Diyelim ki başınız ağrıyor. Eczaneye gidiyorsunuz, aspirin istiyorsunuz ve şu yanıtı alıyorsunuz: “ Efendim! Aspirin yok ama öksürük hapımız var.”... Alsınlar kendileri içsinler öksürük hapını. Bakalım baş ağrısına iyi gelecek mi. Garson, kahveyi lobide içebileceğimizi söyledi. İyi de orada da sigara içilmiyor. Daha doğrusu geçtiğimiz yıllardan, içilmediğini hatırlıyorum. Kahve olan yerde sigara içilmiyor, sigara içilen yerde kahve yok. Bir türlü ikisi yanyana gelemiyor Bu benim en büyük sorunum. Kronikleşmiş bir vaka, aynı enflâsyon gibi...Sonra lobide sigara içildiğini öğrendim. Ohhhh! Nihayet........ Lobiye gittik, bir masaya oturduk. Garson gelsin diye bekliyorum. Garson karşıda dikiliyor. Birkaç kez gözgöze geldik. Belli belirsiz garsona gülümser gibi yapıyorum, masamıza davet eder bir şekilde. Garson hiç oralı değil.Yoksa gidip kendimiz mi almamız gerekiyor kahveyi? Sigara paketimi çıkardım, sehpaya koydum. Gardımı aldım yani. Gözüm garsonda. ”Anlayana sivrisinek saz,” demişler. Garson nereye giderse, gözlerim de onunla gidiyor. Gelip “ Ne içersiniz? ” diye sormasını bekliyorum. Ama ne mümkün! Sonunda garsona seslendik ve geldi. Saatlerdir kahve içememiş olmamın bana verdiği sıkıntıyla, “ Az şekerli bir kahve lütfen! ” der demez, ne dese beğenirsiniz: “ Hocam, afedersiniz, kahvemiz kalmamış. Deponun anahtarını da arkadaş yanında götürmüş, az sonra gelir.”.......Şansa bakın siz! Durdunuz durdunuz da , deponun anahtarını yanınızda götürmek için, benim Ankara’ya gelmemi mi beklediniz! Kötü kader işte. “ Kadersiz köpek, kurban bayramından önce ölür,” demişler. Ya sabır! Kalktık oradan, çıktık yola. Koca Ankara’da kahve içecek yer arıyoruz. Kahve de kahve..... “ Şehire bir hasta geldi; derdi börek, virdi börek,” misali, benim derdim de kahve işte. Türk kahvesi bulunan bir yere kavuşuncaya kadar epey dolaştık. Sıcaktan beynim pişti. Kahveyle sigarayı yanyana getireceğim diye yoruldum gitti. Bu yüzden seyahatlerimin bile tadını çıkaramıyorum. İyisi mi ya sigarayı bırakayım ya kahveyi. İyi de, nasıl?.....Şimdi bir kahve yapayım kendime de, yanında sigara tellendirirken; hangisini ve nasıl bırakacağımın yollarını bulmaya çalışayım. Bulacağımdan eminim. Çünkü kahve zihnimi açıyor.Yani, galiba zihnimi açıyor. Yoksa bana mı öyle geliyor? Türk kahvesi bulundurmayan tüm tesisleri kınıyorum sizin anlayacağınız. Sen milyarlar yatır, koca bir tesis yap; bir cezveyle birkaç fincan alma. Olacak şey mi bu! Zaten “ Üşenci işin çoğunu yaparmış.”Onların yüzünden kahveyi bırakacağım. İyi de kahvesiz nasıl yaşayacağım ben? Hem bir daha mı geleceğim dünyaya? Hazır gelmişken tadını çıkarayım. Atalarımız; ” Bir kuş, bir ağaca kırk yılda bir konar; bir daha konuncaya kadar ya dal kurur, ya kuş ölür,” demişler. O atalarımızın ağzını öpeyim ben...........” El içinde vasiyet ettik, ölmemek olmaz,” derler ama, verdiğim sözü tutamayacağım. Kısacası kahveyi de sigarayı da bırakmaktan vazgeçtim. Tüm sıkıntılarına rağmen kahveyle sigarayı yanyana getirmek için her zorluğa katlanacağım. İnceldiği yerden kopsun anasını satayım ( afedersiniz)!.. “ Bu ne biçim akıl, bu nasıl mantık? ” demeyin..........” Herkesin aklı bir olsa, sığırı güdecek çoban bulunmaz,” atasözünü anımsayın. Önemli uyarı: SİGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR. Bir de soru: Çok merak ediyorum; siz hiç, fazla kahve içmekten ölen birini duydunuz mu? Yoksa ben ilk mi olacağım? resimler n.can
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |