|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
9 Ekim 2003
Geceye Düştüm
seyfullah ÇALIŞKAN
Baban kahveden dönerken bize leblebi alırdı. Her akşam korku dolu masallar, her akşam korkudan fal taşı gibi açılmış gözler, her akşam leblebi, kuru üzüm ve badem. Boş kozalaklar yanardı teneke sobada. Her akşam kötü kalpli cadı öldüğünde gece biterdi |
|
GECEYE DÜŞTÜM
Rutubetten boyaları pul pul dökülmüş, mavi badanası rengini unutmaya çoktan yüz tutmuş bir odadayım. Gündüz perdeyi açıp baktığımda yan penceresinden deniz görünüyordu. Akşam çökünce karanlığa karıştı, kayboldu. Bıraktı, gitti beni. Kasaba saatler önce derin bir uykuya daldı. Rüzgar uğultusunun kasabayı ele geçirmesinden az önce kapanan dükkanların kepenk sesleri sokaklarda son kez yankılandı. Akşam el yordamıyla sokaklara, ağaçlara, denize ve kudurmuş dalgalara dokunduğunda, otomobil kornaları, motor sesleri de kayboldu. Bütün kasaba ağzı köpük köpük kudurmuş bir rüzgara ve karanlığa boyun eğdi.
Deniz, bu amansız, bu deli, evlerin çatılarına pençelerini geçirmiş, kiremitleri sökmeye, sokaklara fırlatmaya kararlı rüzgarın kollarında, kendini kayalara vuruyor, sahile atıyordu. Ardından sisle iyice karanlığı katmerlenmiş geceye ince damlalar halinde bir de yağmur eklendi. Yakın sokak lambaları bile seçilmez oldu. Karşıki evin ışıkları yandı. Belki bir bebek uyandı. Ya da son demlerinde bir hastanın üzerine karanlıktan kocaman bir sıkıntı yuvarlandı.
Dalgaları daha iyi duyabilmek için penceremi açtım. Yakın evlerin birinin bahçesinden inlemeler geliyor. Evet şimdi daha iyi duyuluyor. Yavru bir köpek olmalı. Üşümüş zavallıcık. Gidip alsam onu. Odama getirsem. Can yoldaşım, geceme arkadaş olur. Beni hırsız sanırlar. Yabancıyım. Hırsız sanmasalar bile böyle bir karanlık korkuları çoğaltır, insanları tedirgin eder, başkasının bahçesine girilmez ki. Aklım bu sese takılı kaldı. Penceremi kapattım. Şimdi artık o sesi duymuyorum. Böyle kurtulamam ki; duymasam bile o köpek yavrusu hala inliyor.
Gecenin en ıssız dalgasındayım yine. Kaç bininci uykusuz gecenin kollarındayım? Neredeyim ben? Ne yapıyorum? Neden bu kadar yalnızım? Hani nerede sevdiklerim? Neden hasretim bir cana bu kadar ? Yazgı denilen şey mutsuzluktan halsiz düşmek mi? Uykusuz sabahları beklemek mi?
Bana bırak bu karamsarlığı, uykusuz geceleri, ayrılık öykülerini demiştin. Günlerdir bunu düşündüm. Çok zor oldu biliyor musun? Düşüncelerimde mutluluğa dair bir resim çizdim. Sabahın ilk ışıklarında okula giden bir çocuk gördüm. Mavi önlüğü tertemiz, babasının eline teslim etmiş küçücük, kar gibi beyaz, yumuşacık, tatlı ellerini. Yüzünde billurdan bir gülüş vardı. Arada bir sekerek okul yolunu oyuna çeviriyordu. Diğer elinde ise yarısı yenmiş bir simit... Bana baktı, dikkatsizce, rasgele gözleri geçti yüzümden. Gözlerinde yeni bir günün coşkusu, okul bahçesinde oynayacağı oyunların sabırsızlığı vardı.
Haberin geldi. Bir kızın olmuş. Gözleri babasına, burnu sana benziyormuş. Analı, babalı büyüsün. Bir çiçekle, yanağına bir öpücük borcum olsun. Sana kocaman bir söz veriyorum. Oraya geleceğim, biraz sabırlı ol emi. Kızın yirmisine gelmeden borcumu öderim. Bahçedeki dut ağacına bir salıncak kurun. Sallansın doyuncaya kadar. O’na Pamuk Prensesi anlat, ama kötü kalpli cadıdan söz etme. Ona ninniler söyle, masallara uyurken, bostana giren danaları çıkar ezgilerinde.
Hayırsız çıktı, bizi unuttu gitti demişsin. Haklısın, hayırsız olduğum doğru. Ama hala hatırladıklarım var. Ninen bize masallar anlatırdı. Pamuk kozalakları açardık ellerimizle. Hep cadılar olurdu, hep bir dudağı yerde, bir dudağı gökte devler. Sizden çıkınca sokağı geçip evimize gitmeye korkardım. Buna rağmen yarın akşam yine kozalak açmaya gelirdim. Ninen yine masallar anlatırdı. Baban kahveden dönerken bize leblebi alırdı. Her akşam korku dolu masallar, her akşam korkudan fal taşı gibi açılmış gözler, her akşam leblebi, kuru üzüm ve badem. Boş kozalaklar yanardı teneke sobada. Her akşam kötü kalpli cadı öldüğünde gece biterdi.
Hayırsız çıktığım doğru. Ama hala hatırladıklarım var. Sümbül İsmail’in bahçe duvarında, acemi bir yazıyla Ali Ayşe’yi seviyor. Biz Ünver’in bisikletine binmek için sıra bekliyoruz, yazlık sinemanın köşesinde. Her mayıs geldiğinde bekçi Ekrem çağla çalan çocukları ağaçta yakalıyor. Her yaz Sülük Gölünde yüzen haytaların Recep Çavuş elbiselerini topluyor. Bisikletinin peşinden koşuyoruz, ellerimizle ayıp yerlerimiz kapalı. Yalvarışlarımıza dayanamıyor, halimize gülüyor ve yine giysilerimizi vermeye razı oluyor. Verdiğimiz sözü en fazla iki gün tutacağımızı bile bile. Yazlık sinemada gazozlarımızı köpürtürken filmin sonunda sevgilisini kötü adamlardan kurtaran kahramanı alkışlıyoruz. Kanal boyundan çaldığımız topatan kavunlarını, önce taşa vurup parçalıyor, yine yiyoruz avuç avuç. Bütün zamanları seninle yaşıyorum, sende durdu saatlerim, söyleyemedim. Ben anılarımda hala okul yıllarındaki gibi hep öğretmen olmak istiyorum. Sense subay karısı. Usanmadan bıkmadan artist fotoğraflarıyla alt mı üst mü oynuyorum. Annelerimiz yemeğe belki onuncu kez çağırana dek.
Belki bu yaz gelirim. Gündöndü üzümlerine leke düşerken. Nasılsa bir düğün olur ince çalgılı. Kucağında kızınla seni görürüm. Ne sen sitemini söyleyebilirsin. Ne de ben anılarımı yada gizlediklerimi. Sana bir çiçek, bir öpücük borcum kalır. Veremem, kızın analı, babalı büyüsün.
Sonbahar Düşleri
Seyfullah
:: Çok güzel bir yazı... |
Gönderen: serpil / İstanbul
|
10 Ekim 2003 |
|
| Merhabalar,
Yazınızın çok hoş bir tadı var. Şekil itibariyle bakıldığında; tasvirleriniz çok güzel, ifadeleriniz çok etkileyici. En basit, en sıradan anlatımlarda bile edebî bir kaygınız olduğu anlaşılıyor. Bu yönüyle gerçekten çok beğendim. İçeriğe gelince... Anılarda yer etmiş sıcacık duyguları, yaşanmışlıkları, bunların bugüne olan uzantılarını çok güzel aktarmışsınız. Güzel yazılarınızın devamını dilerim.
|
|
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
seyfullah ÇALIŞKAN kimdir? |
|
|
Ben yazar falan değilim. Yazma eğilimli biriyim. Durumum henüz tedavi gerektirecek kadar kronik hale gelmedi. .
Etkilendiği Yazarlar:
Bilmiyorum,
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|