..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Beklenmedik > ömer kırat




2 Mayıs 2005
Ramses, Tatlıses ve Gazi Antepli  
Biz yaptık!

ömer kırat


“Piramitleri kim yaptı?” sorusunu cevaplama zamanın geldiğini ve cevabın “Biz” olması gerektiğini savunanlar! Yanlız değilsiniz!


:BGGF:
UYARI: Bu hikâyede adı geçen yer, kişi, inanç, kâvim (etnisite) ve tanrı adları tamamen hayal ürünüdür. İşin tuhafı, gerçekte de bazılarının öyle olma ihtimali vardır. Ama ihtimal dâhilinde olmayan şey, burada yazılanlardan dolayı hakkımda yasal işlem yapılabilirliğidir.

Tüm benzerlikler tesadüfîdir. Aynen, evrendeki tüm “oluşların” tesadüfiliği gibi…


Özet: Piyasaya yeni çıkan İbrahim Tatlıses, ismi ve soyadı diğer bir türkücününkiyle aynı olduğu için medyanın kopardığı gürültüden ve tartışmalardan yorulmuştur. Bu nedenle bir tatile çıkmaya karar verir. Mısır’a, eski Mısır Medeniyeti’nin kalıntılarını görmeye gider ama bu sadece mekân değil aynı zamanda bir "zaman" yolculuğu olacaktır.

Televizyonda hakkında yine bir haber vardı. Programın adı “Pazar Neşelendiricisi” idi ama sunucunun söyledikleri onu neşelendirmekten uzaktı. Sonuçta adını ve soyadını belirleyen kişi kendisi değildi. Kendinden önce piyasaya çıkan türkücüyle olan isim benzerliği tamamen tesadüftü. Ona kalsa adını Müslüm soyadını Gülses koyardı. Gerçi bu da sorun olabilirdi.
Bir an, tüm bunlardan uzaklaşmak istedi ve uzaktan kumanda ile kanalı değiştirdi. Şimdi en sevdiği kanal vardı aptal kutusunda… Discovery Channel… Belgeselleri severdi. Özellikle hayvanlı olanları... Zaten “hayvanlı” tüm filmleri severdi. Fakat şimdiki belgesel, Eski Mısır medeniyeti ile ilgiliydi.
Oraya gidebilirdi… Albümü iyi satmıştı ve bir tatili hakketmişti. “Mısır Medeniyeti…” diye düşündü. Oraya gitmeliydi. Zaten menajeri de biraz medeniyet görmesini tavsiye etmişti. Gerçi bunu sinirli bi şekilde söylemişti ama O, otel odasında kuzu çevirme yapmakla, farklı medeniyetleri görmek arasındaki alakayı anlayamamıştı.

Bu sırada Eski Mısır’da… (MÖ. 1200 civarı 2.Ramses dönemi)
II. Ramses’in ordusu, Hititlilerin ordusu karşısında çok zorlanmıştı. Hatta yok olmanın eşiğine gelmişlerdi. Bu durum eskiden, yok olmanın eşiğine gelen ordunun yok olmasıyla sonuçlanırdı ama bu sefer, tarihte ilk kez, farklı bir şey olmuştu. Ona KADEŞ adını verdiler. Bu, ilk yazılı barış anlaşmasıydı. II. Ramses savaş alanındaki itibar kaybını, yeni ve büyük inşaat projeleriyle geri kazanmaya karar verdi. Çünkü “Binaya bak ne büyük?” diye düşünen insanları yönetmek, “Bu nasıl tanrı? Savaşta yenildi.” diye düşünenleri yönetmekten daha kolaydı. (G.A. P. Projesiyle ne ilgisi var? Siz de yani, bazen çok “şey” oluyorsunuz!)
Fakat gereken devasa işgücünü bulamadı. Bu sorunu halletme görevini, sağ kolu Başrahip İmantep’e verdi. Başrahip İmantep büyülü güçleri olan bir rahipti. Gücünün kaynağını atalarından alıyordu. O, efsanevi Baş Rahip İmhotep’in soyundandı. İmhotep, piramit şeklinde mezar yapma fikrini bulan ve bizzat inşaatı gerçekleştiren kişiydi. İmantep de çok yetenekliydi. Mesela farklı dilleri konuşmasını sağlayan güçleri vardı. Zaten bu yüzden, aynı zamanda İmparatorluğun Diplomatı idi. Kadeş anlaşması fikri de ondan çıkmıştı.
İmantep o sırada, zaman yolculuğu üzerinde çalışıyordu. Bulduğu kara maddenin (ki bu bizim bildiğimiz anti-madde dir) bunu yapabilecek güçte olduğunu keşfetmişti. Onun deyimiyle "uzaya açılan bir tünel" yaratacak kadar güçlüydü. Ki biz bugün buna Bükülmüş Uzay veya Kurtçuk Deliği diyoruz. Ardından Firavun ona bu görevi verince aklına dâhiyane bir fikir geldi. Bu tünelden geçecek ve geleceğe gidip gereken işgücünü oradan sağlayacaktı.


Bu sırada şimdiki zamanda II. Tatlıses Residance’da…
İbrahim Tatlıses, kararını verdi ve valizini hazırlamaya koyuldu. Temiz iç çamaşırlarını “Birgün lazım olacağınızı biliyordum!” diyerek valize yerleştirdi. Fakat Mısır hakkında pek bilgisi yoktu. Evindeki kitaplığı kısa bir aramadan sonra buldu ve ansiklopediye baktı, iç çamaşırları için söylediği şeyi tekrarlayarak…

—Bakalım. Mısır? Aha burda; “MÖ. 3000 yılında MENES tarafından kurulmuş bir medeniyettir.”
O sırada, medeniyet kelimesinin anlamına bakmak aklına geldi, menajerinin neden ona sinirli bir şekilde “Medeniyet görmelisin!” dediğini anlamak için…

—Medeniyet… İşte burda; “Çağın gerektirdiği bilgi ve görgüler bütünü…”

Bu tanım, onun bildiği anlamdan farklıydı. Bu kelimeyle ilk kez karşılaştığı şiire bakmaya karar verdi. Bunun için, ona müzik kariyerinde çok yardımı dokunan Lise 1-2-3 Müzik kitabının ikinci sayfasını açtı.

—İşte… “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar!”

Kafası iyice karışmıştı. Dolayısıyla, Kördüğüm’ü bir kılıç darbesiyle kesip atan adamın yaptığını yaptı ve kafasındaki karışıklığı kesip attı.
Bir saat kadar sonra uçaktaki yerini almıştı. Uçmayı pek sevmezdi. Küçükken köyde yaptığı uçuş denemesi, koluna bağladığı tavukların ölümüyle sonuçlanınca “uçma” fikri cazibesini yitirmişti.
Her zamanki gibi (hostesle çeşitli konularda tartışmayı ve pilotun yaptığı herşeyi, hatta daha iyisini yapabileceği konulu nutku içeren) bir yolculuktan sonra Mısır İnternati_nal Hava Alanı’na indiler. Bir şeylerin (muhtemelen “O” nun) yokluğunu hissetti. Aslında havaalanının girişinde bulunan (tabi gelen yolcular için “çıkışında bulunan”) tabeladaki, eksik “O” harfinin hikâyesi oldukça ilginçtir. Ama şimdi konuyu dağıtmayalım…
Oteline yerleşen İbo (bundan sonra böyle geçecek) otelin girişindeki turist grubuna katılmaya karar verdi. Mısır’ın Gizemleri adındaki tur, develer üstünde yapılan bir turdu. Gerçi bir önceki tura katılanlar gizemli bir şekilde kaybolup, Mısır’ın Gizemlerine bizzat katılmışlardı ama diğer turistler bunun sadece kötü şans olduğunu düşünüyorlardı.
İlk gidecekleri yer, artık pek gizemi kalmayan Giza platosundaki Keops piramidiydi. Tamamen kayadan oluşan bir şey ne kadar gizemli olabilirdi ki...
Vardıklarında güneş batmak üzereydi. Turist rehberi, kafileyi toplamak ve yakınlardaki gece kulübünden bozma yere götürüp, kültürlerinin, içki ve dans ile ilgili kısmını tanıtmak için harekete geçmişti ki yakınlarda gizlenen bir grup gizemli adam aniden ortaya çıktı. Kısa süren bir arbede sonunda, turistlerin hepsi paketlenmişti. Rehberleri, bir süredir yaşanan kaçırma olaylarının son kurbanları olduklarını turistlere açıkladı. Etrafta, yardım isteyebilecekleri kimse yoktu. Bu nedenle onları kaçıranlar, ağızlarını bağlamamışlardı.
Ardından ekibin başı olduğunu hemen anlayabileceğiniz, pelerinli bir adam yaklaştı. Bu İmantep’ti. İbo’nun yanına yaklaştı. Nedense, onda kendini yakın hissetmesine neden olan bir şey vardı. Ardından cebinden çıkardığı mavi taşlı, tasmaya benzeyen şeyi kendi boynuna takıp konuştu. Bu şey aslında ses dalgaları halindeki kelimeleri, karşısındaki kişinin beynindeki kavramlarla eşleştiren bir simultane çeviri cihazıydı. Tabi aynı zamanda karşıdan gelen ses dalgalarını, onu takanın beynindeki kavramlarla eşleştiriyordu. Bir aile yadigârıydı. İlginç bir hikâyesi vardı. Onu ilk kez bulan kişi yani büyük büyük büyük büyük büyük ve muhtemelen biraz daha büyük babası, bu şeyi bir kaza alanında bulmuştu. Uzaydan inen ışıklı bir tapınak, yere çarpıp patlamıştı. Büyükbaba da kaza alanında yerde yatan tuhaf yaratıklardan almıştı onu…

— Beni dinleyin ey zavallılar! Şimdi sizi kendi zamanınızdan alıp, ölene kadar çalışmanın daha anlamlı olduğu bir inşaata götüreceğiz. İçinizde inşaattan anlayan var mı?
İbo, bir inşaatta keşfedilmişti. Gerçekten de isim benzerliği olan türkücüyle, geçmişleri de benziyordu. Yani “fazla” ortak yanları vardı. İnşaatta geçen geçmişinden utanmadığı için öne çıktı. Daha doğrusu, el ve ayakları bağlı olduğu için öne süründü:
—Ben inşaatta çalıştım.
Baş Rahip İmantep, sonunda inşaattan anlayan birini bulduğuna sevindi. Zira ilk kaçırdıkları grup Japonlar’dan oluşuyordu ve kâğıttan duvarlar, dev kayaları taşımak için uygun değildi. Ayrıca iyi dövüşmeleri sorun çıkarıyordu. Gerçi elleriyle bişeyleri kırabilmeleri avantajdı ama “elektronik” dedikleri şeylerle uğraşmaları iş verimini düşürüyordu. “O halde işimize yararsın!” dedi İmantep ve ekledi;
— Şu arkanızda duran pramidi kimin inşaa ettiğini biliyor musunuz? SİZ!
Bunu söyledikten sonra koca bir kahkaha attı…
— İnşaasında 10.000 kişi çalıştı ve yakında sayı biraz daha artacak. Ama merak etmeyin. Çalışmanız boşa değil. Bu pramit, İNSAN-TANRI KEOPS’un ölümsüzlüğe açılan kapısı olsun diye yapılmıştır. Aynen II Ramses’in ki gibi…
O sırada İbo, izlediği belgeseli hatırladı ve şöyle dedi;
---Belli ki işe yaramamış!
— Ne dedin sen! Bunu nasıl dersin? Aptal şey! Söyle bakalım gelecek insanı, öyleyse içersi neden boş? Neden II. Ramses’ gelecek yaşamı için bıraktığımız tüm eşyalar ve kutsal vücudu yok? Demek ki ikinci hayata kavuştu ve piramitten çıktı.
—Evet, çıktı ama tahta sandıklar içinde! Ulaştığı yer ise ölümsüzlük değil LOURE müzesi.
—Seni gibi yalancı!
Dedi İmantep… Kılıcını çekti. Tam kafasını uçuracaktı ki turist rehberinin elindeki broşürü gördü. Onu aldı ve dikkatle baktı. İnanamadı. Bu O idi; II.Ramses... Onun eşyaları ve ölmeden önce hazırlattığı lahit karşısındaydı. Hatta mumyalanmış cesedinin yüz yapısı ve burnu tıpa tıp aynıydı.
Bir an ne düşüneceğini bilemedi. Noel Baba’nın aslında bu günkü Türkiye’de yaşamış bir aziz olduğunu ve kırmızı giymediğini öğrenen bir çocuktan bile beterdi hali. Tüm inançları boş muydu? Firavun; tanrı, hiç değilse yarı/tanrı bile değil miydi? Bunca insan piramitleri, tapınakları inşaa etmek için boşuna mı ölmüştü. İnançları, iktidarın güç kullanması meşru gösteren bir saçmalık mıydı? Şaşkınlıkla rehbere sordu:
—Yani siz, buraya hacı olmaya gelmediniz mi?
Turist rehberi cevap verdi;
—Hayır. Sizin Firavunlarınız müzelerde turistik eşya, tapınak ve piramitleriniz eğlence yerleri olarak kullanılıyor. Ne yani bizden önce kaçırdığınız turistler söylemedi mi?
— İnşaat alanına gidene kadar ağızları kapalıydı. İnşaat alanında da zaten konuşmak yasaktır. Zaten kim onlara inanır dı ki. Ben, şu anda bile inanamıyorum…
İbo merakla sordu;
—Ne oldu şimdi?
İmantep, kararlı bir şekilde ayağa kalktı.
—Madem hepsi bir kandırmacaydı, madem tüm medeniyetimiz bir yalandan ibaretti o halde onu değiştirmek bana düşer… Benim atalarımın fikriydi tüm bu saçmalıkları inşaa etmek. Anlaşılan o ki İmhotep hata yapmış. O halde bunu düzeltmek benim görevim. Bu anlamsız tapınmayı sona erdirmeliyiz. Köle gibi çalışan insanları kurtarmalıyız. Gelecekte kurumuş et parçasına dönecek ölümlüler için tapınaklar, mezarlar yapma devri sona erdi!

Bunları söyleyen İmantep cebinden çıkardığı Kara Taşı, havada daire oluşturacak şekilde hareket ettirerek, zamanda bir geçit oluşturdu. Ardından adamlarına, İbo’yu da yanlarında getirmelerini söyledi ve hep birlikte geçitte kayboldular.
Geride kalan diğer turistler ise ertesi gün gazetelerde “Başlarına Güneş Geçmekle” suçlandı ve tüm bu olup bitenlerin, Mısır hükümetinin turizmi canladırmak için yaptığı bir oyun olduğu fikri kabul gördü.

Eski Mısır…
Çölün ortasındaki binada açılan zaman tünelinden çıkanlar biraz sersemlemişti. Gerçi içlerinden türkü söyleme yeteneği olan bir tanesi, zaman yolculuğundan önce de sersemlemişti. Aslında doğduğu andan beridir süren bir sersemleşmeydi onunkisi… İmantep, savaşçılarını yanına topladı.

—Bu güne kadar bana hizmet ettiniz. Firavunumuza da… Ama artık serbestsiniz. Sizi özgür bırakıyorum.

Adamlar şaşırdı ve buna karşı çıktılar. En tecrübelileri öne çıkıp konuştu…

—Bunu kabul edemeyiz. Artık gerçekleri biliyoruz. Tanrı sandıklarımızın, basit ölümlüler olduğunu biliyoruz. Sizinle birlikte savaşmak istiyoruz.
—Savaşmak mı? Bir savaş olmayacak. Çünkü sistemi, şiddet kullanarak değiştiremezsiniz. Firavun’un huzuruna çıkıp, ona gerçekleri anlatacağım. Topraklarımızı yönetmeye devam edebilir. Ama artık insanlar köle gibi, onun mezarlarını, saraylarını, tapınaklarını inşaa etmeyecek. Okullar, barajlar inşaa edecek… Din ve devlet işleri ayrılacak. Biz buna layığız!

Askerler, rahibin isteğine uydular ve saygılarını sunup sessizce oradan ayrıldılar. Sessizce bir köşede olup biteni dinleyen ve anlamaya çalışan İbo lafa girdi…

—"Lâik” diyecektin. "Layığız" değil "Laik"iz!
— İnşaatçı… Seni tamamen unutmuştum. Heralde seni neden getirdiğimi merak ediyorsundur.
— Hakkatten beni neden getirdin?
— Senin hakkında planlarım var. Eğer sistemin başındaki Ramses, beni dinlemezse o zaman sistemin başını değiştirmem gerekecek. Bu da sen olacaksın. Ramses’i bir şekilde devirip seni başa geçireceğim.
—Çok meraklıysan sen geç!
—Olmaz. Ben de bu sistemin bir parçasıyım. O nedenle tamamen sistem dışı biri gerekiyor. Bu da sensin.
—Peki, Ramses sana inanmazsa ve değişime yanaşmazsa, beni nasıl firavun yapacaksın? Onu öldürmeyi düşünüyorsan, bizim zamanımıza dönüp birkaç silah alabiliriz. O silahlar varken, öldürmeye bile gerek kalmaz. Ayağına iki tane sıktın mı yola gelir…
—Olmaz. Hala ona sadık bir ordusu var. Onu öldürürsek, tüm orduyu yok etmemiz gerekir. Bunu istemem çünkü askerler de bu ülkenin parçası. Mümkün olan en az kayıpla değişim gerçekleşmeli. Hem Ramses’i direk öldürürsek, ordu da bizi öldürür ve yeni firavun, eskisi için büyük bir piramit daha yaptırır. Yani savaşmamız hiçbir işe yaramaz. Bu akşam Ramses’in huzuruna çıkıp onunla konuşacağım. Belki tüm bunlara gerek kalmaz...

İbo’nun aklına ilk kez anlamlı bir soru geldi;
—Yahu adın ne senin? Ben İbrahim Tatlıses…
—Ben Baş Rahip… Yani eski Baş Rahip yeni devrimci İMANTEP!
—Antep mi?
—İmantep!
—Antep mi?
—Mi değil, İM… Sonda değil başta! İM-ANTEP!
—Kızma hemen yahu! Sen bana İBO dersin ben sana ANTEPLİ… Madem birlikte savaşacağız birbirimize lakap takmamız gerek. Âdettir.

O akşam İmantep, Firavun II. Ramses ile görüşmeye gitti ve tabiki geri dönemedi. Onu dinleyen Ramses, konuşmanın ardından, sesini duymayacağı bir zindana kapattırdı. Baş Rahibi, ona ihanet etmişti. Sadece ona değil tüm Mısır’a… Toplumu bir arada tutan inanç ve yaşam şeklini yıkmak istiyordu. Ayrıca, gelecekten gelen şeylerin tehlikeli olabileceğini anlayan Firavun, Rahibin zaman yolculuğu çalışmaları yaptığı evine askerleri gönderip, herşeyi yokettirdi. Tabi bu sırada İbo da yakalanmış ve inşaatta çalışmak üzere götürülmüştü.

Rahip zindanda çürür, İbo inşaatta ölümüne çalışırken bu sırada Mısır topraklarında farklı gelişmeler yaşanıyordu. Gizemli bir yabancı, İbraniler’i göç etmek üzere örgütlüyordu. Bu adam (ismi “lazım” değil ya da “kazım”) tek bir tanrıdan sözediyordu. Bu tanrı, onunla yanan bir çalı vasıtasıyla (İngilizler buna BURN! BUSH BURN! derler) konuşmuştu. Ona seslenip, İbrani halkını Mısır’dan çıkarmasını emretmişti.
Tabi gelişmeleri öğrenen Ramses, zaten inşaatlar için yeterli adamı olmadığından, İbraniler’in gitmesine izin veremezdi. Bu işi güzellikle halledemeyeceğini anlayan Gizemli adam, tanrıya yalvarınca, Mısır’a 10 farklı felaket peşi sıra geldi. Tabi bu durumda Ramses, gitmelerine izin vermek zorunda kaldı.

Tüm bu karmaşa sırasında, İmantep’in özgür bıraktığı askerlerden biri, onu zindandan kurtarmıştı. İmantep, İbo’yu inşaat alanında buldu:

—İboooo! Vakit geldi!
—Ohooo! Antepli! Sen misin?
— Haberler iyi… İkinci planı uygulayacağız. Karışıklıktan faydalanıp, Ramses’i öldüreceğiz ve yerine seni geçireceğiz. Yaşanan felaketlerden sonra, ordunun Ramses’e inancı sarsıldı. Şayet doğru şekilde onu ortadan kaldırabilirsek başka ölüme gerek kalmadan zafere ulaşabiliriz.
— E hadi gidek o zaman… Dur hele silahsız gitmek olmaz. Şunu yanıma alayım!

İbo, yerde duran inşaat demirini kapar ve birlikte Ramses’in sarayına giderler. Fakat orada değildir. İbranilerden ve başlarındaki Gizemli adamdan intikam almaya karar veren firavun, onların peşine düşmüştür. Dolayısıyla, İbo ve İmantep’de onun peşinden çöle doğru yola çıkarlar…

Firavun’un ve en iyi savaşçılarının, tozu dumana katarak peşlerinden geldiğini gören İbraniler, az ilerdeki dar vadiye doğru yolarını değiştirirler. Tüm eşya ve erzaklarını vadinin girişine yayıp ateşe verirler. Bu onlara biraz vakit kazandırır. Ama girdikleri vadi, onları Kızıldeniz’in kıyılarına çıkartmıştır. Köşeye sıkışmışlardır. Ramses, alevlerin sönmesini bekleyip tekrardan peşlerine düşerken, İbo ve İmantep’de onlara yetişmiştir.

Bu sırada İbo, yaşanan olayların daha önce duyduğu bir dini öyküye benzediğini farkeder. Kafasında bir plan oluşturmaya başlar ama bu onun için çok zordur ve zamana ihtiyacı vardır.

Ramses ve en iyi adamlarından oluşan savaşçıları, İbraniler’i kıyıda sıkıştırmıştır. Ramses, kıyımı başlatan emri vermek için sabırsızlanmaktadır. İmantep ve İbo, yakınlardaki bir kayanın ardından olayları izlerlerken, İmantep birden harekete geçer. Kılıcıyla Ramses’e doğru koşmaya başlar. Ama Ramses de boş adam değildir. Aldığı kılıç dersleri, onu iyi bir savaşçı yapmıştır. İmantep’in saldırısını savuşturur.. Kısa bir mücadeleden sonra rakibini yaralayıp yere düşürür. İmantep, omuzundaki kanama ve başarısız olmanın verdiği üzüntüyle yerde kala kalır. Firavun, tüm düşmanlarını ve hainleri tek seferde yok edeceği için yüzünde oluşan iğrenç sırıtmayla dikilmektedir.
Bu sırada İbo, saklandığı yerde son kozunu oynamaya hazırlanmaktadır. Şayet doğru zamanda ortaya çıkarsa planı başarılı olacaktır. Firavun, hainlerin kılıçtan geçirilmesini emretmek üzere elini kaldırır. Tam bu sırada gök gürlemeye, şimşekler çakmaya başlar. Güçlü bir rüzgâr eser… İbo, zamanın geldiğine karar verir ve elindeki inşaat demiriyle ortaya çıkar…

-Eyyy! Firavun ve onun savaşçıları! Bu insanları rahat bırakacaksınız! Yoksa karışmam!

Ramses sinirlenmiştir. Elinde asa ile ortaya çıkıp, onu tehdit etmek moda olmuştur. Önce şu Gizemli adam, ardından da bu inşaat işçisi kılıklı adam... Buna bir son verecektir. Tam, askerlerine saldırmalarını emredecekken, rüzgâr şiddetlenir ve Kızıldeniz köpürmeye başlar. Ardından koca deniz, ikiye ayrılır.

İbo’nun zamanlaması mükemmeldir. Tanrı’nın, mucizesini göstereceği anda ortaya çıkmış ve ordaki herkese, denizi ikiye ayıranın O olduğu izlenimini vermiştir. Ramses’in askerleri bu inanılmaz güç gösterisi karşısında afallar. İşte tam da İnsan Görünümlü bir Tanrı’nın yapacağı türden bir gösteridir bu… Ramses, herşeyi kaybetmek üzere olduğunu anlar. Fakat öylesine kör ve aptaldır ki mucizeler yaratan şeyin, İbo’nun elinde tuttuğu inşaat demirinden bozma asa olduğunu sanıp, İbo’nun üzerine hamle eder. Yere düşen İbo asayı elinden bırakır.
İbraniler, başlarındaki Gizemli adamla, ikiye yarılan denizde açılan yoldan, özgürlüğe doğru gitmektedirler. Ama Firavun buna izin vermeyecektir. Nasıl kullanıldığını bilmediği asayı yukarı kaldırıp, denizi ikiye yarılmış halde tutan güç gösterisini sona erdirmeye ve kaçan İbranileri boğmaya çalışır. Fakat güç gösterisini bitirmek bir yana, gökteki bir diğer gücü üzerine çekmiştir. Demire düşen bir yıldırım, Ramses’in vücudunu adeta kömürleştirir.

Herşey bitmiştir. İbraniler kurtulmuş, II. Ramses kömürleşmiş, İbo bir insan-tanrının yapabileceği mucizeye playback yaptığı için yeni firavun olarak kabul edilmiştir. İmantep de yaralı ama hayattadır…

Birkaç gün sonra, sarayda…
Yaralı baş rahip istirahat ederken içeriye bir nöbetçi girer:
—Baş Rahip! Yüce Firavunumuz II. Tatlıses sizi ziyarete geldi.
—II. Tatlıses mi?
—Evet. Kendisine böyle dememizi istedi. Gerçi daha önce bu isimde bir firavun olmadığı için kendisine “ikinci” demesini biraz garipsedik ama O, bu sefer ismini kendi seçmek istediğini ve bu şekilde ilerde sorun çıkmasını engelleyeceğini söyledi.
—Hemen içeri alın ne bekletiyorsunuz!

—Ohooo Antepli! Uyanmışsın bakıyorum!
—Demek başardın. Yeni firavun sensin.
—Ayıp ettin. He bu arada artık sana Antepli demiycem.
—İşte bu güzel…
—Savaşta yaralandığına göre sana artık GAZİ ANTEPLİ diycem! Hah haha hah hahah!
—Bırak şimdi bunu… İnşaatlardan naber? İnsanlara, artık böyle saçma sapan şeyler, piramitler, tapınaklar, inşaa etmek zorunda olmadıkları söylendi mi? Köleler serbest bırakıldı mı? Daha mâkul bir inanç sistemi çalışmalarına başlandı mı? Yani Tanrısı, insan olmayan türden…
—Tamamdır merak etme… Size güzel bir tek tanrı inancı uyduracağım. Tabi Muhammed isminde biri gelip de kendi inancını anlatınca, onu dinlemelerini de tembih ettim. Senin şu tercüme kolyen gerçekten işe yaradı.
—Peki geri dönmek istemiyor musun? Yani kendi zamanına?
—Yooo. Orda zaten bir İbo var. Her devre, bir İbo yeter. Hem ayrıca burada gerçek bir İMPARATOR olmak varken neden dönecek mişim ki…
—O halde büyük bir kutlama yapalım.
—Sen onu merak etme! Ben bir çiğköfte partisinin hazırlıklarına başladım bile.
—Çiğköfte de ne?
—Bizim medeniyetimizin önemli bir parçası…

O anda İbo farketti. “Medeniyet” kelimesini ilk kez cümle içinde doğru olarak kullanmıştı. Ve artık emindi; Menajerinin ona, “Biraz medeniyet görmelisin!” demesi tamamen anlamsızdı.

Sonuç olarak, II. Tatlıses kendi adına tapınaklar, görkemli mezarlar yaptırmadığı için zamanla unutuldu. Onun devri bittiğinde Mısırlılar, çölde zaman başka türlü geçmediği için tekrar eski alışkanlıklarına döndüler. Kocaman kayaları üstüste koyup, hayran hayran bakmaya devam ettiler. İşte Eski Mısır’da bir zamanlar yaşanan kısa süreli Tek Tanrı Dönemi’nin, bayındırlık çalışmalarının, piramit ve tapınak inşaasının durduğu yılların, insanların tepsi içinde duran bişeyden parçalar koparıp yerken tasvir edildiği duvar resimlerinin ardındaki olaylar bunlardı.

Olayın bizim zamanımızdaki sonucu ise başarılı bir türkücünün adını kullanarak ünlü olmaya çalışan yeni türkücünün, aniden ortadan kaybolması ile ilgili ortaya atılan komplo teorilerinden ibaretti. Gerçi tarihin gelişimi etkilenmişti ama sonuçta bizim zamanımızda bir değişim olmadı. Zaten zaman yolculuğu teorileri ile ilgili ortaya konan en kesin gerçek, olacakların değiştirilemeyeceğidir.

THE END



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın beklenmedik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Çocuk Tanık Koruma: Ço. Tan. K.
Kedi Maması

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kuran'a Ayak Basan İlk Türk
Noel Baba'nın Gerçek Hikâyesi
Buzdolabı Adam Elma
Dinlenme Tesisi (Hac - Mahal)
Frank Einstein
A Playlist Story
Yalnızlık Üzerine Bir Yanılma/yanılsama
Ordu Olmayan Adam
Bill Clift'in Karısının Anlatacakları Var!
Mutlu Olmaktan Mutsuz Olan Adam

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sherlock ve Watson [Roman]
Hâlâ Emekleyen İnsanlık [Deneme]
Dünya Kadınlar Dünü [Eleştiri]
Türban Bağlamında Korunmasız Dinsel İlişki [Eleştiri]
Bir Mayıs İşçisi Gibi Yayılmak Meydanlara [Eleştiri]
Numeroloji [Bilimsel]
Koçların Arabaları & Tanrıların Sessizliği [Bilimsel]
Diyet [Bilimsel]
Repeat After Me: Evren, Evrem, Evre! [Bilimsel]
Ödeme Güçlüğü Çekenler [Bilimsel]


ömer kırat kimdir?

Merhaba edebiyat aşıkları! Edebiyata duyduğunuz aşkın karşılıksız olmasına neden olan kişi, yani edebiyatın gönlünü kaptırdığı, dolayısıyla sizin aşkınıza karşılık vermemesine neden olan kişi olarak, büyük bir sorumluluğum olduğunun bilincindeyim. Bu bilinçle, amatör edebiyata büyük bir katkı sağlayacağına, yeni bir soluk ve beniz getireceğine inandığım bu sitenin üyesi olarak, üyesi olduğum ve edebiyata yeni bir beniz ve soluk getirip, katkı sağlayacağına inandığımı az önce belirttiğim bu sitedeki yazın serüvenime sizleri de davet etmekten kıvanç duyuyorum ve kıvancın kelime anlamını tam olarak bilemediğim için şaşkınlık yaşıyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Douglas Adams, Emil Zola, Garcia Marquez, Oscar Wilde, Woody Allen


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ömer kırat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.