..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dengeli bir rejimde yemeğin yeri çok önemli. -Fran Lebowitz
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bilim Kurgu > ömer kırat




14 Haziran 2005
Pişmiş Tavuğun Başına Gelenler  
ömer kırat
"Pişmiş tavuğun başına gelenler" sadece bir deyiş mi yoksa evrensel tarihimizin özü mü?


:CHDI:
Bilgenin biri, tüm varoluşun bir tavuğun gördüğü kabustan ibaret olduğunu söyler... Gerçi bazılarına göre bu düşünce, gizli bir laboratuarda, genleriyle oynanarak yaratılan aşırı zeki bir tavuğun uydurduklarından (yumurtladıklarından) ibarettir.
İnsan denen türü daha zeki yapmak ve ayrıyetten yumurtlamasını sağlamak için yapılan deneyde işler ters gitmişti. Sonuçta denek tavuk, yumurtlama özelliklerini korumuş ve buna ek olarak üstün bir insan zekasına sahip olmuştu. Akıllarından olan ve üstelik yumurtlamayı da beceremeyen insan deneğe ne olduğu ise biraz karanlıkta kalmıştır.
Tüm bu yazılanlara konu olan ve "Zeki Tavuk" tarafından ortaya konan felsefi yaklaşım, "Hayatın Anlamı" denen şeyi, evrendeki başat türün eylemleri bağlamında açıklayan PİŞMİŞ TAVUK KURAMI dır. İlk problem bu kuramın adını kısaltma aşamasında ortaya çıkmıştı. Önceleri Pİ.TA.KU. olarak kısaltılsa da daha sonra bu isim yüzünden , bir çizgifilm prodüksyon şirketiyle mahkemelik olundu. Dolayısıyla zaten fazla çocuksu olan kısaltma P.T.K. olarak değiştirildi. Şimdilerde PeTeK olarak kullanılmaktadır. Bu kısaltma ilginç bir tesadüf yarattı. Zira aşırı zeki tavuğun temel besini de petek baldı. Gerçi aradaki korelasyon bir anlam çıkarmaya yetmiyordu.
Her neyse... Bu kurama göre evrendeki esas döngü ne Dünya'nın Güneş etrafındaki turları, ne Galaksilerin dönüşleri ne de buna benzer astronomik olaylardı. Evrendeki esas hareket Tavukların Başına Gelenler idi.
Evren, yaşanla ve yaşam, pek tuhaftır ki tavukla doluydu. Yaşam olan her gezegende tavuklar da vardı. Üstelik, bir istisna ile hepsinde başat türdüler. Hatta bilimadamlarımızın bilmediği bir konu olan "Gezegensiz Yaşam" alanlarındaki topluluklarda da tavuklar ezici bir çoğunluğa sahiptiler.
Uzay boşluğunda dolanan bu "Boşluk Eko-sistemleri" evrendeki en ilginç yaşam alanlarıydı. Ortaya çıkışları da bir o kadar ilginçti. Her şey, uçamamayı içlerine sindiremeyen bazı tavukların, onları uçamaz yapan şeyin "yerçekimi" olduğunu düşünerek, üzerlerinde yaşadıkları gezegenleri terketmeye karar vermeleriyle başlamıştı.
Bu öncüler, yaşamaya elverişli maddeleri içeren bir NEBULA aramaya başladılar. Kısa süre sonra da buldular. Hava ve su buharı olan bu Nebula sayesinde "Uçamayan Kuş" imajından kurtula bileceklerdi. Ama kısa süre sonra tek türden (tavuk) oluşan bir "eko-sistem" kurmanın imkansızlığını farkettiler. Dolayısıyla "UZAY HAMMALLARI" ile anlaştılar. Uzay Hammalları, koca kafalı, iri, siyah gözlü, gri ve pembe arasında deri renklerine sahip narin yapılı bir türdü. Medeniyetlerinin iki ürünü vardı. Tabak şeklindeki uzay araçları ve
"yakalayıcı-taşıyıcı ışınlama aleti"... Bu iki ürün, onların uzayın hammalları olarak anılmasını sağlamıştı. Eğer taşınıyorsanız veya taşınmasını istediğiniz bir malınız varsa bu ilkel ırk size göreydi. Onlara saygı duyulan tek gezegenin, tavukların başat tür olmadığı aynı gezegen olması ilginçti.
Tavuklar, yeni yaşam alanları için ihtiyaç duydukları hayvanları toplaması için yumurta karşılığında bu yaratıklarla ticarete giriştiler. İşler iyi gidiyordu. Özellikle "inek" denen tür çok hoşlarına gitmişti. İşe yarar ve sevimliydiler. Tavuklar, onları, İngilizce tabiriyle "Adorable" (Tapılası) buluyorlardı. Onların esas yurdu olan gezegende de onları TAPILASI bulanlar vardı. Gerçi bu özellikleriyle dalga geçiliyordu ama ne yapabilirlerdi ki...
Fakat Uzay Hammalları'nın, gezegenlerinden kaçırıp getirdiği bir tür vardı ki hiçbir işe yaramıyordu. Hatta tam bir problem kaynağıydı. Onları işe yarar kılmak için bir proje geliştirdiler. Gerçi bu biraz zaman alacaktı ama bu tür bir projenin gerçekleştirilmesi için gerekenler Nebula'da yoktu. Ayrıca ucuz işgücü kullanmak varken kim pahalısını kullanırdı ki... Gerçi ucuz olan herşeyin ikinci bir bedeli vardı ama bunu anladıklarında çok geç olacaktı.
Toparlarsak, tavuk dolu evren, bir eko-sistemdi. Dünya'daki küçük sistemin efendisi-aktörü nasıl bizsek ve gezegendeki yaşamı "anlamlandıran" yaratıklarsak, Evren'deki başat ve dolayısıyla onu anlamlandıran tür tavuklardı. Cosmos, tavukların yüzü-suyu hürmetine dönüyordu.
Onların, besin pramidinin tepesinde olmadığı tek gezegen de ise işler değişmek üzereydi. Ucuz işgücü nedeniyle yapılan hatalar sonuncunda başarısız olan bir deney, türümüz için tehlike çenlerinin çalınmasına neden olacaktı.

Fırlatma bugün yapılacaktı. Uçuş kontrol odasındaki herkes gergindi. Yüzlerindeki, dek de neşeli olmayan ifadenin nedeni, uçuş öncesi stres değildi. Reklamlardı. Koca mekik, bir cola markasının logosuna boyanmıştı. Astronot kıyafetleri ise futbolsu formalarını aratacak kadar reklamla kaplanmıştı. Kontrol odasındaki devasa ekranda ünlü bir pop yıldızının yaldızlı poposu vardı. Son günlerin modası olan bir zayıflama aletini tanıtıyordu. Sloganları "Zayıf Alarak Zayıflayın!" idi. Bir beyin hücresinin, bir kas hücresinden bir kaç kat fazla kalori yakmasıı gerçeğinden hareketle yapılmıştı. Kısacası beyin cimlastiğiyle zayıflıyordunuz. Üstüne oturduğunuz alet sizi sözlü sınava tutuyordu. Gerek sınav stresinin yazıflatıcı gücü, gerek beynin yaktığı kalori ve ayrıca yanlış cevap verildiğinde uygulanan elektirik akımı zayıflamak için mükemmeldi. Reklam devam ederken, uçuş kontrolörleri, monitörlerindeki pop-up pencereleri kapatarak son hazırlıkları yapıyor, geri sayıma hazırlanıyorlardı.

Sorun şuydu; iktidardaki hükümet, demokrasiyi yani insanların, kendilerini yönetenleri seçebildikleri ve yönetici olarak seçilebildikleri sistemi yaymaya (Dünya'yı Demokratikleştirmeye) çalışıyordu. Bunu ise özgürleştirmek istedikleri insanları bombalayarak, zor kullanarak yapıyorlardı. Yani insanların, seçme ve seçilme konusunda seçme hakları yoktu. Dolayısıyla, bu proje için yapılması gereken ekstra masraf nedeniyle, bütçede, bilimsel çalışmalara ayrılan pay azaltıldı.
En büyük payı, 2 araştırma alıyordu. Biri, bildiğimiz UZAY Araştırmaları idi. Diğeri ise son yılların gözde bilimi Genetik ile ilgili , nispeten gizli bir proje ile ilgili yapılan bir araştırmaydı. İnsan genlerini yeniden düzenleme ile ilgili bu araştırma ve savaş harcamaları nedeniyle kendilerine verilen para azalınca, Uzay Ajansı Başkanı Nail Armystock gereken parayı reklamlar yoluyla toplamaya karar verdi. Tabi gereken miktar "astronomik" olunca, reklamların çığırından çıkması pek zaman almadı.

10.. 9... Adidas... 7... 6... Ford... 4... 3... 2... 1... LİPTON!

Mekik başarıyla havalandı...

Astronotların yapması gereken çok fazla işi vardı. Küresel ısınmanın etkileri ile ilgili görüntüleme çalışmaları, Hubble teleskopunun bakımı ve birkaç reklam filmi çekimi...
İlk önce Kentucky Fried Chicken firmasının çekimini yapmaya karar verdiler. Zira acıkmışlardı. Bu normaldi. Çünkü fırlatma sırasında midelerindekiler dışarı çıkabileceğinden dolayı (sadece ağızdan da değil) genelde aç karnına fırlartılırlardı. Kusmanın iğrenç olduğunu düşünüyorsanız bir de kafanıza bir fanus varken veya sıfır yerçekiminde herşeyin (öğle yemeği de dahil) uçtuğu bir yerde kustuğunuzu düşünün...

Astronotlar, özel karton kovasında duran kızarmış tavuk parçalarını yemek için sabırsızlanıyorlardı. Kamerayı kurdular ve çekime başladılar.
- Biliyor musun Tom?
- Neyi?
- Uzaydayken ev hasretine nasıl dayandığımı...
- Nasıl?
- Elbette Kentucky Fried Chicken ile...

Astronot Michael, rolünün en vurucu hareketini yapıp, tavuk budundan koca bir ısırık alacakken, uzay mekiği sarsıldı. Bir tür patlama olmuştu. Gemi hızla savruldu. İçerdeki tüm ışıklı ve sesli uyarılar çalmaya, yanıp sönmeye başladı. Tabi yüklenen yeni program nedeniyle uyarılarını, reklam cıngılı şeklinde yapıyorlardı.

- Goodyear Yuvama Ulaştır! Goodyear Yuvama Ulaştır!
- Aman Tanrım güç kaybediyoruz!
- Just Do İt! Just Do İt! Just Do İt!
- İticiler çalışmıyor!
- Universal pictures Presents: Lost İn Space II... Coming Soon!
- Olamaz! Yörüngeden çıkıyoruuuz!

Astronotlar bunu asla öğrenemediler ama sorun gaz patlamasıydı. Geri zekalı reklamcının biri mekiğin içine bir kasa bira koymuştu. Kalkış sırasında çalkalanan biralar öylesine gaz üretmişti ki sonunda patlamışlardı. Bu da sırasıyla; mekiğin yörüngeden çıkmasına, uzayda kaybolmasına ve astronotların oksijen yetmezliğinden ölmesine yol açmıştı.
Dünya'da bu felaketin bazı yankıları oldu. Uzay araştırmalarının bir süre durdurulmasına, uzay uçuşlarının iptaline karar verildi. Trafik kazalarında günde 100 kişi ölse bile bu pek önemsenmez ve trafik iptal edilmezdi. Ama nedense kaza yapan şey bir "uzay mekiği" olunca insanlar "Durdurun bu çılgınlığı!" histerisine kapılıyordu.
Uzay mekiği bizler için sonsuza dek kaybolmuştu fakat bir süre sonra farklı bir medeniyetin "buluntusu" haline geldi. Bu bir uzay gemisiydi. Devasa bir gemiydi. Adı; COLORFUL LİGHT İLLUSİON WARRİOR du.
Aslında RAİNBOW WARRİOR koyacaklardı fakat isim koymak ve konan ismi geminin boyanmasından sorumlu kişiye bildirmek için yapılan toplantı sırasında bir türlü "Rainbow" kelimesini hatırlayamamışlardı. Boyacı ise, ona verilen tariflere sadık kalarak geminin adını gövdeye boyayınca, isim tartışmaları son buldu.
Başıboş dolanan mekik gemiye alındı. İncelemek için içeriye giren ekip, astronotların cansız bedenleriyle karşılaştı. Gerçi o ana kadar canlı kalsalardı bile, içeriye giren ekibi görünce muhtemelen akıllarını kaybederlerdi. Çünkü araştırma ekibi tavuklardan oluşuyordu.
Geçirdikleri evrim nedeniyle kanatları bir miktar ele benzemişti. Yine de bir insan eli kadar iyi işlemiyordu. Bu nedenle el işi konusunda onlardan avantajlı durumdaydık. Tabi ellerinin bizimki kadar gelişmemiş olmasının onlara sağladığı bir avantajdan da sözedilebilir: Toplum içinde "masturbasyon" kelimesini kullanabiliyorlardı. Hem de ahlaki bir sorun yaratmadan. Bu kelime onlar için tabu değildi. Hatta hiçbişey değildi zira anlamı yoktu. Masturbasyon, tavuk kültüründe, gerçekleştirilemeyen bir eylemin, olmayan adıydı.
Beyinleri ise inanılmazdı. Kafalarındaki koca ibiği, kafataslarını ve nihayet, boyunlarının içine doğru bir deney tüpü gibi uzanan beyin zarının içini kaplayacak kadar büyüktü. Kısacası, ona sahip olan canlının boyutlarına oranla, evrendeki en büyük beyin onlardaydı.
Geminin içini araştıran gruptan biri aniden donup kaldı. Arkadaşları ona seslendi ama cevap alamadılar. Hemen yanına gittiler ve onlar da gördükleri karşısında afalladılar. Bir toplu katliyamla karşılaşmışlardı. Bir kova dolusu tavuk cesedi ortada duruyordu. Parçalara ayrılmış ve kızartma usulü pişirilmişlerdi.
Bu manzara, inandıkları ve uğruna savaştıkları her şeye bir saldırıydı. Adeta, örgütün varoluş amaçlarına yapılan bir meydan okumaydı. İsyan edişlerine neden olan kötülüklerin bir sembolüydü karşılaştıkları bu sahne...
Örgütlerinin adı GREEN PEE'S idi. İsyancı gençlerden oluşuyordu. İsyan etmelerinin ve bu örgütü kurmalarının altında 5 temel neden, etki vardı:
1- Genç olmaları.
2- Yapacakları daha iyi (hatta herhengi bir) işlerinin olmaması...
3- Tavuklara karşı işlenen suçları, yapılan haksızlıkları protesto etme, ellerinden geliyorsa durdurma istekleri...
4- "Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan?" sorusuna, yöneticilerin verdiği cevaba yani Resmi Devlet İdeolojisine inanmamaları...
5- Çiş (Pee) kelimesinin countable (sayılabilir) olduğu ve dolayısıyla çoğul eki (-s) alabileceği yolundaki gramer-ideolojileri (Dilbilgisel-Manifesto)

Hemen bir toplantı düzenlediler. Durum karşısında ne yapacaklarına karar vereceklerdi. Bu sırada cesetler üstünde yapılan otopsi bitmişti. İnsan denen canavarlar, tavukların tüylerini yolmuş, galeta unu ve yumurtayla kaplamış ve vücut parçalarını kızgın yağa atmışlardı. İnsanların, tavuklara duyduğu bu anlamsız nefret ve onlara uygulanan amaçsız şiddet nasıl açıklanabilirdi? Irkçılıkla mı? Gastronomiyle mi?
Sonunda uzay gemisinin bilgisayarına girip, hangi gezegenden geldiği ile ilgili bilgileri aldılar. Gerçi tür olarak "insan" dan bahsedildiğini duymuşlardı ama gezegenin yerini tam bilmiyorlardı. Böylece türlerine karşı işlenen suçu protesto etmeye, durdurmaya karar verdiler. Gönüllülerden oluşan bir grup, uzayın hammalları olarak bilinen türe ait bir uzay gemisiyle yola çıktı. organizasyonun sahibine karşı eyleme girişeceklerdi. Onu bir güzel yumurtaya bulayacaklardı.
Halbuki cesetlerin içinde bulunduğu karton kutuya basılmış insan suratı çok sevimli bir ihtiyara aitti. Ama bu, eylem heyecanıyla dolu geç tavukları yumuşatmaya yetmeyecekti. Kutunun üstünde yazan Kentucky Fried Chicken'in bir tür organizasyon olduğunu tahmin ettiler. Tam adresi, kimin yönettiği gibi bilgilere ulaşmak için G.O.O.G-L.E.'a baktılar.

NOT: G.O.O.G-L.E'ın açılımı; General Organization Of Galaxy-Literature/Envanter
NOT: İngilizce gerçekten de evrensel bir dildir. Yani tüm evrende kullanılan standart dil. Fakat yerel kullanım farklılıkları ve gramatik farklar vardır. Mesela Envanter kelimesi Türkçe'deki gibi yazılır...

O esnada uzaklarda, Dünya adlı gezegende bir kutlama vardı. Buna "Halloween" diyorlardı. Gezegende yaşayan ve bu bayramı yaratan canlıların (kendilerine "insan" diyorlar ama karşılıklı konuşmak için soylarının isimlerini -ki ona da soyad diyorlardı- bilmeniz gerekiyordu) bunu yapmalarındaki amaç, içinde yaşadıkları "korku" kültürünü evcilleştirmekti.
Herşey şöyle başlamıştı: Eskiden başlarına kötü şeyler gelirdi. Nedenini bilmez ve bilinmezden korkarlardı. Mesela inekleri ölürdü. Nedenini anlayamazlar çünkü hastalık nedir bilmezlerdi. "Çok sağlıklıydılar." anlamında değil, gerçekten hastalığın ne olduğunu bilmiyorlardı. Dolayısıyla olaydan sorumlu olarak bir insanı (genelde kıskanç komşularını) tutarlardı. İsnad edilen suç ise "Cadılık" veya "Büyücülük" olurdu.
Bundan yüzyıllar sonra bile kötü şeyler olmaya devam ediyordu. Gerçi o sıralarda hastalık ne biliyorlardı ama bu sefer hastalık, mektup denen iletişim yoluyla yayılıyordu. Sorun bazı insanların -ki genelde bu kişiler petrol denen enerji kaynağının yakınında yaşayan, İslam denen dine inanan, demokrasi aşığı olmayan, fakir kişilerdi- kafalarına bomba atılmasına karşı cevap vermek istemeleri ve bombayı atan ülkeye şarbonlu mektup yazarak cevap vermelerinden kaynaklanıyordu. Posta kutusu sahibi herkes (halkın büyük kısmı) korku içindeydi. Kimin hedef olacağı bilinmiyordu ve bilinmezlik korkuya dönüşüyordu. Yine birini suçlamak gerekiyordu ve suçlu hazırdı; Gezegeni paylaştıkları ama sahip oldukları petrolü paylaşamadıkları, müslüman komşuları... İsnad edilen suç bu sefer "Teröristlik" idi.
Ayrıca yine "insan" denenlerin, sanat adına, bilim adına yaptıkları da korku kaynağıydı. Hatta yaşam tarzları bile, yaşadıkları gezegeni mahvettiği için bizzat bir korku kaynağıydı. Dolayısıyla bir süre sonra tüm kültürleri korkudan ibaret bir hal aldı.
Hallowen kutlamalarındaki bir diğer ritüel de sevmediğiniz kişinin evine yumurta atmaktı. Bu bir tür protesto şekliydi.

O gece, Dünyalı isyancı gençlerin kurduğu bir örgüt olan GREENPEACE üyesi bir grup genç, gizlice dev bir malikanenin bahçesine girmişti. Amaçları, hayvanlara (yumurtlayan türden) kötü davranan bir gıda üreticisinin malikavesine yumurta atıp protesto etmekti.
Zavallı hayvanlar tıkış tıkış bir şekilde, kafesler içinde yaşıyor ve doğal hayatlarında yaptıkları gibi eşelenemediklerinden depresyona giriyorlardı.

Ne tesadüftü ki uzayın derinliklerinden, yüzbinlerce kilometre uzaktan gelen bir grup isyancı aktivistin kafasındaki (ibiğindeki) plan da aynen buydu...

- Tamam, hazırız. Yumurtaların olduğu kutu kimde?
- Ricardo da...
- Ricardo! yumurtaları ver! Ricardoo sana dedim!
- Bu da ne?
- Yumurtaları versene...
- Şunu gördün mü?
- Neyi?

Görmemişti. Yani daha önce böyle bişey görmemişti. Tam da hep anlatıldığı gibi tabak şeklindeydi ve renkli ışıkları vardı. Evet! Kesinlikle emindi. Buna benzer bir şey görmemişti. Zira görseydi muhtemelen çevre konusunda hassas bir örgütte, karın tokluğuna çalışan bir "eylem-adamı" değil, ufoların varlığını ispatlamaya ve bunu yaparken de uçan daire temalı ürünler satıp geçinmeye çalışan, herkesin "deli" gözüyle baktığı bir "ufo tanığı" olmuş olurdu.
Ufo, yani bizim uzay hammallarının uçan kamyonu, malikaneye doğru süzüldü. GREENPEACE üyeleri donup kalmışlardı. Fastfood sektöründe hammadde olarak kullanılan tavukların, bir "madde" değil bir "canlı" olduğu şeklindeki görüşlerini, söz konusu sektörün en büyük üreticisinin evine yumurta atıp, kamuoyunun dikkatini çekmek yoluyla gündeme getirmek için geldikleri bu yerde; "Evrende Yalnız Değiliz!" yazan, uçan, ışıklı bir tabelayla(!) karşılaşmışlardı.
Gemi, sonunda, 15-20 metre kala durdu. Kapı veya pencere olabilecek bir şey açıldı ve birden binlerce yumurta malikaneye çarpıp parçalanmaya başladı.

Bir tavuğun, yumurta atarak bir şeyi protesto etmesi size garip gelebilir. Fakat yumurtalar döllenmemişti. Bu nedenle, kızdığı kişiye "ceninini" veya "fetusunu" atan bir anneden çok, eylemi için kirli kadın bağını fırlatan birinin yaptığına benzetilebilirdi bu hareket... Ve siz de kabul edersiniz ki birisi size saniyede binlerce adet, kullanılmış kadın bağı atarsa, onlara istediklerini verirsiniz.

Bahçede gizlendikleri yerde dona kalan insan eylemcilerse tuhaf duygular içindeydiler. Bir yandan yaşadıkları evrensel deneyim nedeniyle şaşkın ve büyülenmişlerdi. Öte yandan birilerinin (tam olarak ne oldukları veya neye benzediklerini bilmedikleri) aniden ortaya çıkıp, kendi eylemlerini, onlardan önce yapması nedeniyle hayal kırıklığına uğramışlardı. Ayrıca malikanenin alarmları çalmaya başlamıştı. Polis sirenleri de yaklaşıyordu. Uzay gemisi muhtemelen, polis gelmeden gitmiş olacağı için milyon dolarlık omlete dönüşen malikanenin hesabı onlardan sorulacaktı. Bu da korkutucuydu. Gerçi onlar da yumurta atmaya gelmişlerdi ama sadece birkaç tane...
Saniyeler sonra tüm yükünü boşaltan uzay gemisi hızla yükseldi ve gözden kayboldu. Sonunda polis geldi. GREENPEACE üyelerini "Tarihte görülmüş en büyük yumurtalı protesto ve yiyecek israfı" nedeniyle olmasa da mülke izinsiz girmekten gözaltına aldı. Bu zavallı bir avuç eski Greenpeace üyesi yeni "ufo tanığı" hayatlarının geri kalanını, insanları iki konuda ikna etmeye çalışmakla geçirdiler:
1. Dört kişinin 1 milyon yumurta taşıyamayacağı ve
2. Ufoların gerçekliği...

Uzay gemisinde ise farklı duygular yaşanıyordu. Hani intikam aldıktan veya bir eylemden sonra yaşanan, boşluk ile pişmanlık arası duygu vardır ya... Olaydan önceki coşkunun ve sonunda yaşayacağınızı sandığınız tatminin aslında ne denili boş olduğunu an yaşadığınız his gibi...

Tavukları kızartan, inanılmaz işkenceler yapan adamın evini yumurtalamışlardı. Ama bu yine de yaşanan kötü durumu değiştirmeyecekti. Tavuklar kızartılmaya devam edilecekti. Bir şey yapmalı ve durdurmalıydılar.
Fakat gemi, onlardan önce davranıp bir şey yaptı. Hızla dalışa geçti. Kumanda sisteminde kısa devre olmuştu. Uzay hammalları hemen geminin ışınlanma odasına koştular. Çünkü gemiyi kurtarmak imkansızdı. Yakınlarda inek toplayan bir diğer ufoya ışınladılar kendilerini. Tavuklar ise hızlı davranamadılar. Işınlanma sırası onlara gelmeden, geminin tüm sistemleri çöktü.
Kötü bir çarpışmaydı. Gemi parçalanmıştı. Çöle düşmüşlerdi. Oldukça ıssız, pek gelip geçen olmayan bir yerdi. Buna rağmen tarihindeki ikinci ufo kazasını yaşamıştı. Zira 1947 yılında bir başka ufo da yakınlarda düşmüştü.
Yüz kilometre uzaklıktaki gizli bir üste hareketlilik vardı. Radar operatörü, görevli subaya gördüklerini rapor ediyordu.
- Efendim! Bir U.F.O. tespit ettik! Roswell yakınlarında radardan kayboldu...
- O hikayeyi biliyorum.
- Hayır efendim! Bu az önce gerçekleşti.
- Nasıl! Bir tane daha mı? Aman tanrım... Bu yaratıklar doğru dürüst uçmayı ne zaman öğrenecek! Geçen sefer olanları gizlemek için ne kadar uğraşmıştık. Peki, tamam... Ekibi yollayın... Bu arada kimsenin duymaması gerekiyor biliyorsun.
- Yes sör!

1947'de olan olay kısaca şöyleydi; Gezegenimize bir uzay gemisi düşmüş ve içindekiler ölmüştü. Ama bu olaydan önce ve sonra birçok uzay gemisi gezegene sağ sağlim inmişti. İnsan kılığındaki uzaylı casuslar, diğer birçok zeki yaşamlı gezegende yaptıkları gibi, önemli mevkilere, kurumlara girmişlerdi. Kültürel hayata, bilimsel çalışmalara müdahale edecek konumlara ulaşmışlardı.
Bu standart prosedürdü. İçince zeki yaşam bulunan bir gezegen keşfedilince, bu canlıların uzaya açılıp sorun çıkaracak medeniyet seviyesine ulaşmasını engellemek için, onların bu yoldaki evrimlerini kontrol altında tutacak uzaylı ajanlar kulanılırdı.
Aslında amaç evrensel barışı korumaktı. Zira her zeki varlık, uzaya çıkıp canı istediği gibi dolaşsa mutlaka çıkar çatışmaları doğardı. Bu nedenle "GALAKSİLER ÜSTÜ KONSEY" in, evrimleri, evrenin ortaya çıkışıyla neredeyse yaşıt eski türlerden oluşan YÖNETİM KONİSYONU tarafından "Uzaya Açılım Sınırlaması" uygulaması başlatılmıştı. Komisyon'un en etkili türü ve başkanı bir tavuktu. Sadece belli birkaç türün uzaya açılmasına izin vardı kısaca... Diğer türler bu etki ajanları sayesinde, gezegenlerinden bağımsız bir uygarlığa dönüşemiyordu.
Her tür manüplasyon ve engelleme yöntemi kullanılıyordu. Mesela uzay araştırmaları sabote ediliyor, bütçe fonları kısılıyordu. Özellikle de uzay uçuşlarında birileri öldüğünde ellerine güzel bir fırsat geçiyordu. Yani "Durdurun bu çılgınlığı!" şeklinde ortaya çıkan kamuoyu refleksi aslında dış uzay kökenliydi.
Sanata da el atmışlardı. İğrenç, kana susamış uzaylı yaratıklarla ilgili filmler insanların ayaklarının yere basmasını ve orda kalmasını sağlamada yardımcı olmuştu. Ne de olsa "insanlık adına büyük bir adım" atma meraklısı "insanlar" kendi aralarında bile barış içinde yaşayamazken, uzayın huzurunu bozmalarına izin verilemezdi.
Dolayısıyla Roswell olayının örtbas edilmesi kolay olmuştu. Özellikle bu bölge ve 51. Area, tamamen uzaylı yerleşimi haline gelmişti. Hatta Dünya'da casusluk yapma görevi oldukça gözde bir iş neredeyse bir emeklilik hediyesi gibiydi.

Büyük şans eseri kazada ölen olmamıştı. Yani yeni kazada... Tavuklar ve gemi enkazı kamyonlarla bölgeden taşındı ve gizli üsse getirildiler.
Burada çalışan ve GALAKSİLER ÜSTÜ KONSEY'e bağlı ajanlar -ki aralarında gerçekten insan olan kimse yoktu- merkez ile bağlantı kurup, kazazedelerin isyancı GREENPEES örgütü üyesi olduğu anlaşılınca kilit altına alındılar.

51. Area fazla popüler olduğu için bu yeni yeraltı üssüne ihtiyaç duyulmuştu. Tüm üyeleri kılık değiştirmiş uzaylılardı. Bilimsel deneylerin, araştırmaların yapıldığı, insan denen türün kıçını dünyada tutması için planların hazırlandığı bu komplekste şu anda evrenin başat türü tavukların isteği üzerine bir genetik araştırması yapılıyordu.

Daha önce de belirtildiği üzere, uçamamaktan şikayet eden bazı tavuklar, kendilerine bir Nebula-Ekosistem yaratıp, kendilerini yerçekiminin moral bozan ve kanatlarını işlevsiz kılan etkilerinden kurtarmaya çalışıyorlardı.. Nebulalarında ki eko-sistem için gereken farklı türleri toplamışlardı.
"İnsan" da bu türlerden biriydi. Ama biraz sorunlu tiplerdi. Ayrıca temelde bir işe yaramıyorlardı. Bu nedenle Nebula-Tavukları (Galaksiler Üstü Konsey'in izniyle) daha ucuz olduğu için Dünya'daki bir araştırma enstitüsü (bizim şu "gizli"üs) ile anlaşmışlardı. İstekleri, insanların genleriyle oynanarak aptallaştırılması ve yumurtlayabilmelerinin sağlanmasıydı.
Zaten, yumurtlama onlar için sıkıcı, sıkıntı verici ve tehlikeli bir işti. Bu işi insanlara devretmek harika olacaktı. Zira yaşama elverişli bir gaz ve toz atmosferinde bulundukları için, yumurtladıklarında yumurtaları ve vücutları aksi yönlere doğru kontrolsüzce uçmaya başlıyordu.
Ama insanlar gelişmiş kol ve elleri sayesinde kendi ellerine yumurtlayarak bu sorunu halledebilirlerdi. Tavuklar içinse yaşamaya ve uçmaya daha çok zaman kalırdı.

3. Bölüm: Oyun Bozan Tavuk

Loş ışığın hakim olduğu, feng-sui öğretisine göre düzenlenmediği ilk bakışta anlaşılacak şekilde dekore edilmiş odada, büyükçe bir kafes ve kafesin içinde, ölümcül bir kazadan hafif sıyrıklarla kurtulmalarının sevincini yaşamaya fırsatları olmadan derdest edilmiş bir kaç tavuk vardı.
Henüz tam olarak, kim tarafından ele geçirildiklerini bilmiyorlardı. Görünüşe göre gizli bir askeri üsteydiler.. hassas burunları kimyevi madde kokuları alıyordu. Demek ki laboratuvarları olan bir kompleksti burası...
Ansızın kapı açıldı. Dış görünüşü tamamen insana, bilim insanına benzeyen ama içten içe bir uzaylı-tavuk ajan olan adam içeri girdi ve konuştu;

- Bakın burada kimler varmış. Milyarlarca yılda kurduğumuz ve milyonlarca yıldır işleyen evrensel sistemimize isyan edecek kadar aptal bir gurup genç...

Tavuklar şaşırmıştı. Bir insanın evrensel sistem ve kendileri hakkında bunca şey bilmiyor olması gerekirdi. "KİMSİN SEN!" dedi tutsak grubun lideri...
Gizemli adam cevap verdi;
- Aslında bunun bir önemi yık. Zira bunu bilmeniz, başınıza gelecekleri etkilemeyecek. Fakat yine de merakınızı gidereyim. Ben Freelynux Galaksisi'nde kabuğundan çıkmış ve sıkı bir çalışmayla etki ajanı olmuş bir bilimciyim. Adım Dennisly Horrosian... Sizler de bizim tutuklumuzsunuz. İsyancı olduğunuza göre de uzun süre böyle kalacaksınız.

- Demek, evrendeki zeki canlıların kaderleri üzerinde söz hakkı olduğunu düşünen sistemin hain köpeklerinden biri tarafından yakalanmışız. Buna üzüldüm. Ama esas üzücü olan ne biliyor musun?
- Neymiş?
-Kendi türünüzün inanılmaz işkenceler görmesi konusunda hiçbir şey yapmamanız! Bu gezegende bir çok şey yapabilecek gücünüz olmasına rağmen, bizim türümüzden olan akrabalarımızın çektikleri acıyı durdurmak aklınıza gelmedi sanırım!
-Hee... Sen şu ilkel, aptal yaratıklardan bahsediyorsun. Onları kim umursar! Öylesine gelişmemişler ki türümüzün utanç kaynağılar. Elimden gelse hepsini öldürürdüm.
- İĞRENÇ YARATIK! Hain! Nasıl bu kadar umursamaz olabiliyorsun?
- Oh kapa çeneni! İnsanlar bu ilkel tavukları lezzetli buluyor. Bunu değiştiremeyiz. Denemedik sanma! Gezegene ilk geldiğimizde, birkaç idealist, bu az gelişmiş akrabalarımızı kurtarmaya çalıştı. Hormonlu oldukları, yenmesi halinde cinsel kimlikte bozulmaya yolaçtıkları gibi söylentiler çıkartıldı. Hatta daha radikal olan bir grup "Böyle yaşayacaklarına ölsünler!" diyip kuş gribi salgını başlattılar. Amaçları tavuk çifliklerini iflas ettirmekti.
Ama teknolojik gelişmelerini yönlendirebildiğimiz, uzaya açılma isteklerini bastırabildiğimiz "insan" türünü, ilkel akrabalarımızı yemekten vazgeçiremedik. Sonunda da boşverdik. Zaten kurtarılamayacak kadar ilkel ve cahiller... Hem bu gezegende bunu yapan sadece biz değiliz. İnsanlar da Afrika'da az gelişmiş akrabalarının başına gelenleri umursamıyor. Hatta mahallelerinde açlıktan ölen türdeşlerini bile...

İsyancı tutsakların lideri, duyduklarından tiksindi...

- Anlaşılan sadece dış görünüşün değil, için de insana benzemiş senin! Ama sizin yapamadığınızı biz yapacağız! Onları özgürleştireceğiz ve bir gün evren üzerinde kurduğunuz otoriteyi yıkacağız!

- Tabi, tabi... Ben sizi yalnız bırakayım da rahat rahat hayal kurun! Hah hah hah ha!


Lider tavuk, yavaşça yere çömeldi. Az önceki ateşli çıkışın etkisi hemen kaybolmuştu. Ne yapacaklardı? Öncelikle buradan kurtulmaları gerekiyordu. Ama nasıl?
Lider tavuk hafifçe inledi. Diğerleri, ağladığını sandılar önce... Ardından inlemesi duran tavuğun yüzünde bir sırıtma belirdi. Elinde (Kanatsı bir el tabi ki) 4-5 santimlik bir metal parça tutuyordu. Kaza sırasında kanadının altındaki deriye hafifçe saplanmış ve tüyleri nedeniyle gözlerden kaçmıştı.
İsyancı Greenpees örgütünde verilen ilk derslerden birinin, kilit açma ve bir yere gizlice girip-çıkma konusunda olmasının nedeni işte bu gibi durumlardı.
O sırada saat oldukça geç olmuştu. Gizli üsteki tüm çalışanlar ve araştırmacılar ertesi güne kadar ara vermiş, evlerine gitmişlerdi. Etrafta kimsecikler yoktu. Sadece robot sistemler otomatik olarak, programlandıkları şeyleri yapıyordu. Böylece araştırma ve üretim hiç durmuyordu.
Kafesten çıkmayı başaran tavukla ne yapacaklarını planladılar. Liderleri görev dağılımını yaptı.

- Ben laboratuvara gideceğim. Bakalım ne üzerinde çalışıyorlar. Siz ikiniz buradan nasıl çıkacağımızı bulacaksınız. Sen de aradaki iletişimi sağlayacaksın. Hadi bakalım!

Herkes dağıldı. Diğerleri bir çıkış araken, liderleri de alt kattaki ana laboratuvara yöneldi. Devasa bir yerdi. Robot kollar ve bilgisayarlar çalışmaya devam ediyordu. İsyancı lider, masalar ve makineler arasında dolaşmaya başladı. Az lerde duran iki akvaryumsu şeye gözü takıldı. Birinde bir insan diğerinde de bir tavuk vardı. Acaba ne yapmaya çalışıyolardı. Ardından ana bilgisayara ulaşabileceği bir terminale geçti. Tam olarak ne araştırması olduğuna bakmak için bilgisayarı açtı. Ama sisteme girmek için gereken şifreyi bilmiyordu.
Evrendeki tüm akıllı varlıkların bir tür hatırlama sorunu vardı. Bu nedenle "şifre" gibi şeyleri belirlerken, günlük hayatlarında kullandıkları şeylerin adını seçiyorlardı. Tavuk, dikkatlice oturduğu masaya göz gezdirdi. Ofis malzemeleri ve bazı kağıtların arasında duran fotoğraf dikkatini çekti. Bu bir kedinin fotoğrafıydı. Bir masada duruyordu ve muhtemelen doğum günü pastasında yazan isim ona aitti; ŞİDDETLİ RÜZGÂR... Kelimeleri şifre kutusuna yazdı ve giriş onaylandı.
İki, üç dakika içinde neye baktığını anlamıştı. Bu bir genetik deneyiydi. Ulaşılmaya çalışılan ise Aptal ve Yumurtlayan insan prototipiydi. Bunu yapmak içinse tavuk DNA'sı kullanılıyordu. syancı tavuk gördükleri karşısında sinirlenmişti;

-Demek sizin için yumurtlayacak, köle insanlar yaratmaya çalışıyorsunuz. Yeterince zeki olmadıkları için Dünya Tavukları'nı acı dolu yaşamlarından ve ölümlerinden kurtarmak adına hiçbir şey yapmazken, size hizmet edecek, düşük zekalı yeni türler üretmek için laboratuvarlar inşaa ediyorsunuz. Ama bunları yapmanıza izin vermeyeceğim!

Genetik üretim, bilgisayar ve ona bağlı robotlarca yapılıyordu.Sistem, otomatiğe bağlanmıştı ve istenen tür canlının genetik kodu tamamlanıyordu. Üretim bir kaç aşamaydı. İlk açamada insan deneğin zekası, bir Dünya Tavuğu seviyesine çekilecekti. Bunun için, tavuğun beynini oluşturan kök hücrelerden imal edilmiş bir beyin yaratılıp insana nakledilecekti. Ardından insabnın üreme özellikleri, tavuğunkiyle değiştirilecekti. Böylece bir yeryüzü tavuğu kadar uysal, yumurtlayan yeni tür oluşacaktı.
Bir saat sonra, iletişimle görevli tavuk, liderin yanına geldi.
- Efendim bir çıkış yolu bulduk. Havalandırma bacası... İki kat yukardaki erkekler tuvaletinde bir giriş var.

- Tamam geliyorum. Sen diğerleriyle birlikte beni bekle... Burada iki saatlik işim var.

Saatler sonra tekrar özgürlerdi. Üsten kaçmışlar ve çöle doğru giderek ortadan kaybolmuşlardı.

4. Bölüm: Soykırım Heykeli

Çölde ilerlerler ken, grupptan biri liderlerine sordu;
- Efendim, siz orada ne yaptınız?
- Aslına bakarsan sadece ufak değişiklikler... Tabi sonuçları başka değişimlere neden olacak...
- Nasıl yani?
- Şöyle diyelim, onlar kendilerine hizmet edecek ve yumurtlayan "insan" istiyorlardı. Bense deneyi yapan sistemdeki verileri değiştirdim. Şu anda o laboratuvarda, gelmiş geçmiş en zeki tavuk yaratılıyor. Sadece zeki değil. Ona anacımız, evrensel tarih, düşmanlarımız ve Tavuk-egemen sistem hakkında bilgiler de yüklenecek. Böylece uyandığında her konuda bilgili, tam donanımlı bir lider olacak. Dünyadaki diğer tavukların lideri olacak!
- Harika bir plan efendim. Peki, biz ne olacağız? Bu gezegenden kurtulabilecek miyiz?
- Merak etme, onu da hallettim. Üsteki iletişim merkezini kullanarak bizim ana gemi COLORFUL LİGHT İLLUSİON WARRİOR'a yerimizi bildirdim. yakında buradan ayrılacağız. Aslında kalıp, bu gezegenin zvallı tavukları özgürlüğe kavuştuğunda, onların başındaki süper zeki tavuk lideri kendi elleriyle yarattıklarını söylemek isterdim.

O sırada gökyüzünde beliren arama kurtarma gemisi, oldukça iyi iş çıkaran bu bir grup yargun eylemciyi ana gemiye götürmek üzere ışınladı.

Ertesi gün, üsteki hayat alarmlarla başladı. Esirler kaçmıştı. Aramalar boşa çıktı. Fazla önemli değildi. Zira bir avuç heyecanlı genç ne yapabilirdi ki? Tabi üstünde çalıştıkları genetikaraştırmanın tamamen değiştirildiğinden haberleri yoktu.

Birkaç gün sonra Colorful Light İllusion Warrior gemisinde bir anma töreni düzenleniyordu...

-Dostlarım! Amaçdaş, kader ortaklarım! Tavuklar! Bugün burada "Dünya" adlı gezegende acı çeken akrabalarımızın anısını ölümsüzleştirmek için toplandık. Bir grup üyemizin kahramanca mücadelesi ve akıllıca stratejileri sayesinde, kısa süre sonra düzeleceğini umduğumuz, yaşanan durumun anısına yaptığımız heykeli açıyor ve sizleri saygı duruşuna davet ediyorum.

Örtünün kalkması ve heykelin ortaya çıkışıyla, duygusallık doruğa çıktı. Bazıları göz yaşlarını tutamadılar. Dünya'dan kalkan ve uzayda kaybolan uzay mekiğinde buldukları, içi kızarmış tavuk dolu kovanın bronzdan kopyası duruyordu önlerinde...

5.Bölüm: Başarısızlığın Ardından

Aradan iki ay geçmişti. Dünya'daki gizli üste, sipariş üzerine yapılan genetik prototip hazırdı. Nebula-Tavukları sabırsızlıkla sonuçla ilgili haberi bekliyordu.
Bir insan rahmi gibi çalışan ama açık söylemek gerekirse akvaryumu andıran cihazda, cenin pozüsyonunda duran yeni tür insan çıkartıldı.
Bu sırada hemen yanındaki benzer cihazda duran ve DNA'sından faydalanılan tavuk da çıkartılmış ve kafese koyulmuştu. Sıradan bir dünya tavuğu olduğunu bilmeseler -ki aslında değildi- sanki olan biteni izliyor diyebilirlerdi.

Ardından yaşananlar ise tam bir başarısızlıktı. Evet, istenen ölçüde aptal ve itaatkardı. Ama bir türlü yumurtlayamıyordu. Zorladılar, zorladılar... Yarattıkları prototip insan tüm gücüyle ıkındı. Bir an için umut ışığı belirdi. Ardından gelense, hayal kırıklığı ve kötü bir kokuydu. Dünya tarihinde ilk kez insan dışkısı, hayal kırıklığı yaratan bir şey olmuştu. Ama oradakiler, bu tarihi durumu umursayacak durumda değillerdi. Nebula-Tavukları'na verdikleri sözü tutamamışlardı. Galaksile Üstü Konsey'de mutlaka fırçalayacaktı onları.
Başaramamışlardı. Nerede hata yapıldığını anlamak için bilgisayara bakmaya teşebbüs ettiklerinde, isyancı lider tavuğun son süpriziyle karşılaştılar. Tüm sistem otomatir olarak devreye giren Format: C konutuyla çöktü. Bu ve diğer araştırmalarla ilgili veriler, insanların uzaya açılmasını engellemek için yapılmış planlar, komplolar yok oldu.

Tahmin edildiği üzere Nebula-Tavukları anlaşma şartları yerine getirilmediği için sözleşmedeki madde gereği paranın %10'unu ödediler. Galaksiler Üstü Konsey başkanı da bu başarısızlık üzerine soruşturma başlattı. Ama yapabilecekleri birşey yoktu. Nebula-tavukları ellerindekiyle idare etmeye karar verdiler. Başarısız prototip insanın Nebula-Ekosistemi'ne getirilmesine karar verdiler. Zira yumurtlamasa da evcil hayvan ile köle arasında bir yaratıktı ve bu işe yarayabilirdi. Hem zaten yumurtlamak o kadar kötü değildi. Aslında kültürlerinin, kimliklerinin bir parçasıydı. Bununla ilgili gelenekleri, kutlamaları vardı. Dolayısıyla çok da üzülmediler.

Zamanla aptal insan klonları çok başarılı oldu. Hatta Tavuk-Nebulası'nın sınırlarını aşıp, evrendeki en sevilen türe dönüştü. Gerçi bir süre sonra sayıları, evrenin başat türü olan tavukları geçince, başka sorunlar ortaya çıktı ama bu başka bir hikaye...

6. Bölüm: Bir Lider Mi Doğuyor?

Kötü sonuçlanan genetik denemeden ve ana sistemin çökmesinden sonra geride kalan malzeme ve diğer şeyler üsten taşşındı. Kimisi satıldı. Deneyde DNA'sı kullanılan tavuk da satılanlar arasındaydı. Bir tavuk çiftliğine satılmıştı.
Zeki olduğunu belli etmesinin sorun olacağını bilecek kadar zeki ve bilgi sahibiydi. Ama evrendeki akıllı yaratık olması nedeniyle biraz isteksiz vfe depresifti. Çok fazla şey biliyordu.
Dünya tavuklarının hiç şansı olmadığını, dolayısıyla girişilecek bir özgürlük mücadelesinin başarısızlığa mahkum olduğunu biliyordu. Tavukların kontrolündeki evrenin bir gün yok olacağını ve tavukların oyun parkından başka bir şey olmayan evrendeki varoluşunun anlamsızlığını da...

Bu nedenle GREENPEES üyelerinin, ondan beklediği liderlik görevine asla talip olmadı. zaten çiftlikte, tkış, tıkış, havasız ortamda, güneşi görmeden, toprağı eşelemeden geçen sürede, ruh sağlığı bozulmuştu. Sürekli kabuslar görüyordu. Bir süre sonra neyin gerçek, neyin kabus olduğunu ayrıdedemez duruma gelmişti.

SON SÖZ

www.izedebiyat.com adresinde yazan bir yazara göre, bu hikaye aptal insanların, evrendeki baş aktör oluşunun nasıl başladığının hikayesidir. Bazılarına göreyse bu hikaye, kendini yazar zanneden birinin uydurduklarından ibarettir.

Sanırım bu konudaki en güzel sözü, tavuk çiftliği sahibi bir tanıdığım söylemişti:

"HER AN YENİ ŞEYLER YUMURTLAYABİLEN BİR TAVUK GİBİDİR HAYAT!"



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın bilim kurgu kümesinde bulunan diğer yazıları...
Buzdolabı Adam Elma
Frank Einstein
Ayrı Dünyaların İnsanları
Son Dua: S. O. S
Evrim Tarihinin Başarısız Baş Yapıtları
Robotlar
Tarihin Başı; Medeniyetler
Herkese Kötü Bir Rüya Gibi Gelecek
Bazen İnsanın

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kuran'a Ayak Basan İlk Türk
Noel Baba'nın Gerçek Hikâyesi
Dinlenme Tesisi (Hac - Mahal)
A Playlist Story
Yalnızlık Üzerine Bir Yanılma/yanılsama
Ordu Olmayan Adam
Bill Clift'in Karısının Anlatacakları Var!
Mutlu Olmaktan Mutsuz Olan Adam
Bana Ne! (Cinayet Nedeni)
Hilkat Garibesi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sherlock ve Watson [Roman]
Hâlâ Emekleyen İnsanlık [Deneme]
Dünya Kadınlar Dünü [Eleştiri]
Türban Bağlamında Korunmasız Dinsel İlişki [Eleştiri]
Bir Mayıs İşçisi Gibi Yayılmak Meydanlara [Eleştiri]
Numeroloji [Bilimsel]
Koçların Arabaları & Tanrıların Sessizliği [Bilimsel]
Diyet [Bilimsel]
Repeat After Me: Evren, Evrem, Evre! [Bilimsel]
Ödeme Güçlüğü Çekenler [Bilimsel]


ömer kırat kimdir?

Merhaba edebiyat aşıkları! Edebiyata duyduğunuz aşkın karşılıksız olmasına neden olan kişi, yani edebiyatın gönlünü kaptırdığı, dolayısıyla sizin aşkınıza karşılık vermemesine neden olan kişi olarak, büyük bir sorumluluğum olduğunun bilincindeyim. Bu bilinçle, amatör edebiyata büyük bir katkı sağlayacağına, yeni bir soluk ve beniz getireceğine inandığım bu sitenin üyesi olarak, üyesi olduğum ve edebiyata yeni bir beniz ve soluk getirip, katkı sağlayacağına inandığımı az önce belirttiğim bu sitedeki yazın serüvenime sizleri de davet etmekten kıvanç duyuyorum ve kıvancın kelime anlamını tam olarak bilemediğim için şaşkınlık yaşıyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Douglas Adams, Emil Zola, Garcia Marquez, Oscar Wilde, Woody Allen


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ömer kırat, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.