Bir insan bir kaplanı öldürmek istediğinde buna spor diyor, kaplan onu öldürmek istediğinde buna vahşet diyor. -Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
( 1 ) Ankara-Ulus'ta varoşlarda oturuyorlardı. Ev demeye bin şahit ister. Tekmeyi vursan yıkılacak cisten. Yığma taşlarla örülmüş, yıkıldı yıkılacak bir ev. Bir oda, bir salon. Tuvalet ve banyo dışarıda. Banyo aynı zamanda odunluk ve çamaşır yıkama yeri. Çamaşır leğeni duvardaki çiviye asılı. Mutfak küçücük salonun dip köşesinde. Duvarda eski bir tahta raf. Bir kaç tabak, bir tava. Eski bir tahta masa, üstünde bir küçük tüp. Az ileride duvara dayalı paslı bir somya, üstüne eski bir battaniye örtülmüş. Hem oturuyorlar, hem de yatıyorlar. Yerde eskimiş, lime lime olmuş bir Antep kilimi. Somyanın üstündeki duvarda güvelerin yediği bir Suriye halısı asılı. Eskilerin tablo gibi kullandığı, hani şu üstünde kahveci güzeli resmi olan, fal bakan ve oturan üçbeş Arap kadın resmi olan. İçmesuyu dışarıdaki musluktan temin ediliyor. Her yer yokluk kokuyor, sefalet kokuyor. Hem de Ankara'nın göbeğinde, bir zamanların en ünlü ve en lüks semti olan Ulus'ta... Saat gecenin ikisi. Kapı vuruldu: "Dan dan dan!" "Ayşe kı ayşe kı! Kapıyı aç Ayşe kı! diye bağırıyordu dışarıdaki Meyhaneci Ali namıyla ünlenmiş olan Ayşe'nin kocası. Ayşe yattığı somyadan fırlayarak kalktı. Her gece bu sahneler tekrarlanıyordu. Arkasından, geç açtın erken açtım, uykudaydın değildim tartışmaları, kadını dövmeler, sövmeler, zorla sahip olmalar. Ağzı hep soğan, sarımsak, rakı-şarap kokuyordu. Ayşe tiksiniyordu, imam nikahlı kocasının dayaklarından, zorla sahip olmalarından bıkmıştı, tiksiniyordu, " Ağzı kenef gibi kokuyor!" diyordu zavallı Ayşe. Bu adamın, Meyhaneci Ali'nin kendisine zorla sahip olduğu geceler kendinden iğreniyordu. Ertesi gün hemen dışarıdaki banyoya giriyor, durmadan vücudunu ovarak yıkıyor, kendini kirlenmiş hissediyordu. Annesi hayattayken, 18 yaşındaydı o zamanlar ve Ankara -Emek'te oturuyorlardı. İlk evliliğini o zaman yapmıştı. İlk kocası küçük bir fabrikada işçiydi. İki yıl sonra bir işkazasında ölmüştü. Ne sigorta, ne emekli maaşı, ne de elinden tutanı olmuştu zavallı Ayşe'nin. Çocuğu olmadığına çok sevinmişti, yoksa bu sefaleti o zavallı da çekecekti. Sonra baba evine dönmüştü. Derken, hep peşpeşe gelir derler ya, annesi hastalanmış, uzun bir süre yatmış ve vefat etmişti. Ayşe babasıyla bir başına kalakalmıştı. Bir yıl kadar sonra bir gün babası, evlenmek istediğini, bir erkeğin her zaman bir kadına ihtiyaç duyduğunu uzun uzun anlatmış ve arkadaşlarının aracılığıyla bulduğu dul bir kadınla evleneceğini söylemişti. Böylece, usulen de olsa Ayşe'nin onayını almış ve bir gün eve bir kadını getirmiş, tanıştırmıştı. Evin kızıyla üvey anne arasında kaçınılmaz olan sorunlar, kavgalar, seni istemem, sen git, hayır sen gitler başlamış, babası arada kalmıştı. Bir gün babası Ayşe'ye, "Seni evlendireceğim," demişti, "çocuksuz dul bir adam var. Seni istetti benden. Ne dersin?" diye sormuştu. "Olur" demişti Ayşe," kısmet baba!" Adamın yaşı ellinin üstündeydi, varsın olsundu, burada her gün üvey annesiyle kavga edeceğine, babasının huzurunu kaçıracağına evlenirdi daha iyi. Evini, yolunu, yapacağı işi bilirdi. İşte böyle araştırmadan soruşturmadan nikahsız olarak, adamın sözde seni imam nikahıyla aldım demesiyle törensiz, sessiz sedasız evlenmişti zavallı Ayşe ve şimdi kendisine hayatı zindan eden bu adamın evine, bu çilehaneye gelmişti. Meyhaneci Ali her gece iki ya da üçte zilzurna sarhoş eve geliyordu. Ağzı hep Ayşe'nin tabiriyle "kenef" gibi kokuyordu. Bu adamdan daha ilk günden tiksinmişti, pisti, bakımsızdı, teke gibi kokuyordu, üstü başı sigara, rakı-şarap, yağ; ağzı soğan, sarımsak, rakı-şarap kokuyor, bu iğrenç kokular Ayşe'yi ondan daha da soğutuyordu; üstelik yıkanmıyordu da, on, onbeş günde bir çamaşır değişiyordu, iflah olmaz bir alkolik olup, durmadan içiyor, bazan altına kaçırıyor, farkına bile varmıyordu. Ayşe'yi dövüyor, sövüyor, eğer ayakta duracak hali kalmışsa, Ayşe'nin bütün direnmelerine karşı zorla sahip oluyordu Ayşe'ye, sonra arkasını dönüp horul horul horlayarak uyuyordu. Ondan sonra uyumak ne mümkün! Zavallı Ayşe küçük odaya, depo gibi, ardiye gibi, yük odası gibi kullanılan odaya gidiyor, yerdeki küçük, kirli, pis bir yer yatağına uzanıyordu. Biraz sonra Hacı Bayram Camiinden yükselen ezan sesiyle huzur buluyor ve her sabah bu sesle birlikte Allaha sığınıyor, dualar ediyor ve içi huzur buluyordu. Ayşe, kimsesizliğin, bir meslek sahibi olamamanın, okuyamamanın verdiği eziklikle katlandığı bu adamın çektirdiği işkencelere artık dayanamıyor ve bir çıkar yol bulması için Allaha yalvarıyordu. Aniden sıçradı uzandığı yerden. Gidecekti buralardan. İstanbul'a, dayısının yanına gidecekti. Çocukken birkaç kez annesiyle gitmişti İstanbul- Kadıköy'e, dayısının yanına. Evi eliyle koymuş gibi bulabilirdi. Ev, Kadıköy Yoğurtçu Parkı'nın arkasındaydı. Yüklüğün üzerine uzandı, eski bir valizi yere koydu. İçerisine üçbeş eski elbise ve iççamaşırını doldurdu. Eski püsküydü bunlar, her taraf yoksulluk, pislik içindeydi. Çantasını açtı, kendisini İstanbul'a götürecek ve bir gün yetecek kadar bir para vardı, sevindi. Kapıyı açtığı gibi hızla Ulus Meydanına yöneldi. Meydanda sıra sıra dizili minibüslerden hangisinin terminale gideceğini sordu. Gösterdikleri minibüse bindi ve terminalde İstanbul'a kalkan ilk otobüs için bilet aldı. ( 2 ) Günlerden pazardı. Günlük güneşlikti. Hava sıcaktı. Kadıköy İskelesinde dolaşmaktan yorulan Ahmet Usta, evinin yakınındaki Yoğurtçu Parkına gitti. Bankın birine oturdu. Ahmet Usta otuz yaşında, inşaat onarım işleri yapan, güvenilir, titiz, temiz devamlı aranılan, tamirat için evlere çağrılan bir insandı. Elinden her iş gelirdi. İnşaat konusunda bilmediği yoktu: Demir, beton, duvar, sıva, fayans, karo, yer döşemeleri, çatı tamiri, boya-badana işleri... Yanında çalıştırdığı iki, işine göre üç dört işçisi bile vardı. Çok para kazanıyordu, durumu iyiydi.Asker dönüşü bu parkın arkasındaki evi satın almıştı. Evlenmek çağı gelmiş geçiyordu. Hiç sevgilisi olmamıştı. Onu evlendirecek, aracılık edecek kimi kimsesi yoktu, olanlara da kendisi söyleyemiyordu, sıkılıyordu. Artık evlenmem gerek diye düşünüyordu; bu pazar günü çok dalgın ve düşünceliydi. Evlenmeliydi, bir yuva kurmalıydı, böyle yalnız olmaz, yalnızlık Allaha mahsustu. Tam bunları düşünürken, az ilerideki banka oturmuş, eski püskü elbiseli Ayşe'yi hüngür hüngür ağlarken gördü. Hemen yanına gitti Ahmet Usta:" Niçin ağlıyorsun?" diye sordu Ayşe'ye,"Bir derdin mi var?" Ayşe, yaşlı gözlerini kaldırdığında, temiz bir insanın yüzünü gördü. Birden bu adama karşı içinde bir güven hissi duydu ve dertleşmek istedi adamla. Hikayesini olduğu gibi anlattı Ahmet Ustaya, Ahmet Usta derin bir ilgi, büyük bir dikkatle onu dinledi ve Ayşe sözlerini, " Dayımlara geldiğimde artık bu evde oturmadıklarını öğrendim. Nereye taşındıklarını da kimse bilmiyor. Ben tek başıma kaldım ortalık yerde. Ne İstanbul'da kalacak bir yerim var, ne de Ankara'ya geri dönebilirim," diyerek bitirdi. Ahmet Usta Ayşe'ye,"Bak," dedi"bana inan ve güven. Kendini bir pansiyoner gibi say, benim ev iki oda bir salon. Odanın birinde sen kalırsın, birinde ben. Bir iş bulup hayatını düzene koyana kadar benim evimde misafir olarak kal. Senden para falan istemiyorum. Sana bir zararım dokunmaz. Daha sonra ister yine yanımda kal, istersen başka bir yere taşın ama seni böyle ortada bırakmaya gönlüm razı değil," dedi. Ayşe'nin esasen yapabileceği başka bir şey de yoktu, öyle çaresizdi ki, kısmetim bu herhalde diye düşündü ve hemen kabul etti. Kalkıp eve doğru yürüdüler. Birlikte yemek hazırlayıp sofrayı kurdular. İkisi de mutlu, ikisi de gülümsüyordu. Sanki yıllardır birbirlerini tanıyorlar ve bu karşılaşmayı bekiyorlardı. Üç ay sonra evlendiler... ERDEN ERKİN... KISMET...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ERDEN ERKİN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |