Mektup...
Ben hayatta en çok beni seveni seveceğim...
İlk kim aşık olursa, en çok acıyı o çeker...
Aşk doğası gereği karşılık bulamaz...
Ben hayatta en çok beni seveni seveceğim...
İlk kim aşık olursa, en çok acıyı o çeker...
Aşk doğası gereği karşılık bulamaz...
Yedinci ayın sıradan bir günü. Öğleden kurtulmuş, akşamı yakalayamamış bir saat...
.... Yeni aldığı yazlığında ikinci, günüydü adamın. Kahvaltısını yapmış, her sabah vazgeçmediği alışkanlığı olan Türk kahvesini yudumlamaktaydı ağır ağır. Birden gözü denize takıldı, huzur dedi, şekersiz kahvenin ağzında bıraktığı kekremsi tatla. Alabildğine duru, cam kadar şeffaf ve tanıklık ettiği tarihe yakışır bir sakinlik, göz kırpıyor, güneş parıltılarıyla, cunda
Kayıptan Sesler Korosu
Bitmemiş ve asla bitmeyecek bir hikayenin sürükleyici bir bölümü
Yasin Usta şekerleme faslını geçip derin uykuya kavuşmak üzere. Çırak, elini hafifçe omzuna koyuyor. Yavaşça sıkıyor. Usta, aralıyor göz kapaklarını azıcık daha uyusa, kafasını eğmiş olduğu sol omzu ıslanacak ağzından akan sularla. Sersemliyor önce, mavi gözlerini kocaman açıp hiddetle soruyor:
Parasal başarının en üstün değer olarak görüldüğü, pazarlamanın hakim olduğu bir kültürde insanlar arasındaki ilişkilerinde ticari ve iş piyasalarında geçerli olan alış-veriş yöntemleriyle gerçekleştirilmesine şaşmamak gerekti!
Kimsesiz sandığım bir mevsim gidiyordu gözlerimin önünden. Ellerimde sahipsiz her gecenin yorgunluğu. Taş duvarların üzerinden gölgeler büyüyor yalnızlığıma. Aklımı başımdan alan bir rüzgar gibi dokundun tenime. Yüreğime yüreğini koydun. Yüreğim oldun.
Daha ilk günden ısınmıştım sanasanki gökyüzüm senyağmurlarım sendindüşmeden içimdeki yalnızlığın kumsallarına.Denizleri senin için renklendirdim benbulutları
Afrika Menekşesi
Terkedilmişlik değil bunun adı hem terkedilmişlik olur mu hiç bekleyişin adı?
Belki ölümün insanlar üzerine serptiği o kahrolası yalnızlık.
Ben sevdim seninki sahteymiş meğer
Seven sevgisine karşılık ister
Bende hala sevgin kaldıysa eğer
Sükut edip durma al hakkın varsa
Sen giderken kalabalık nehir gibi akıyordu üzerime... Sen giderken yağmur yağıyordu delicesine...
Çeşnisi değişik, aldatıcı tatlı bir zehir! Gerçek hayatımdan ona ne artık! O alemin görüşüyle, sihriyle benim hayatım! Pek tembel, pek ağır ve uyuşuk geçiyor. Hepimiz kaderimize küsüz, hayattan bezmişiz gibiyiz. Gerçekten de öyle bakın! İlk bakışta sanki birbirimize dargınmışız gibi ne kadar soğuk görünüyoruz!
Sevgi mührünü taşıyan AŞK’a âşık bir faniydi şimdi. Mührü kime kapatacağını bilemeden dolaşıyordu sokaklarda derbeder. Yaşamı boyunca Onun yanından ayrılmayan bedendeki tinsel gücü, yüreğindeki kalp atışlarını hızlandırıyordu. Soyut sevdaların somut dokunuşlarıydı bunlar Yağız Delikanlının duygularına. Kendisine ne olduğunu bilemeden dolaşmaya devam etti, devam etti…
Feleğe kahredip gurbete göçen,
Yurdunu sıladan saymaz güzelim.
Hasretin tasından hüzünler içen,
Mermerden mezarda aymaz güzelim.
Kırık dökük bir iki veda sözcüğü mırıldanıp koşar adım uzaklaştın . Veda sözcüklerinin arasındaki “gülümse “ sözcüğü yüreğimde çarpıp duruyordu ki ,avucumda bir sıcaklık hissettim .
Güzellikler seninle başladı seninle bitti
Kalbim acı, ızdırap,kahır, selinde yitti
Bedenim isyan etti hafızam iflas
Duymadın feryadımı ben biçare ben niçaz
Sevdiği bir insanı küçük elleriyle özdeşleştirmiş birinin onu kaybedişine dair hissettiklerini anlatan bir öykü.
Aşka nedense bazen burun kıvırıyoruz.Sevildiğimiz an bunun farkında olmuyoruz.Aşkı daha farklı"benliklerde" arıyor ve özlüyoruz.Bu öykü Etna'nın eteklerinde gerçekten yaşanmış olduğunu söylerler. Yıllar önce posta gazetesi İtalyan asıllı bir köşe yazarından okumuştum bu öyküyü. Aklımda kaldığı kadarıyla aktarmak istedim.Keyifli okumalar...