Hava Ayaz mı Ayaz
Off diyorum, teknolojiden doksandan bir gol daha yedim . Yediğim gola mı yanayım ,üşüyen Ankara’ya mı….
"Yazmak, varoluşsal krizimi bir sonraki paragrafa ertelemenin en sanatsal yoludur." – Franz Kafka"
"Yazmak, varoluşsal krizimi bir sonraki paragrafa ertelemenin en sanatsal yoludur." – Franz Kafka"
Off diyorum, teknolojiden doksandan bir gol daha yedim . Yediğim gola mı yanayım ,üşüyen Ankara’ya mı….
Burada hemen hemen hiç arkadaşım da yok sayılırdı.Aynı odayı üç kişiyle paylaşıyordum.Bunlardan birisi altmış yaşlarında bir ev hanımı,diğeri on üç yaşında bir kız,öteki ise geveze bir kadın.Onları sevmeyi gerçekten isterdim.Onlarla konuşmayı da.Bunu başaramadığımı görmek beni üzüyordu.Ya onlarda ya da bende bunu engelleyen bir şey vardı.O nedenle pek birbirimize
O da ne? Bu benim dövdüğüm adam. Daha doğrusu, dövmediğim adam.
Ey aşk, madem ki bana geldin, başım gözüm üstüne, hoş geldin.
Dervişane tabir ile "Haktan ne geldi de biz kabul etmedik." derim, derim de seni kabul ederim.
Hoş geldin sen bana. Ve ne iyi ettin de geldin.
Aziziye camiinde bir sela veriliyor. Aklıma ölümüm geliyor. Ölüm sensizlikten daha sıcak geliyor.
Yaşamın dışına itildim çünkü ben, bitirdim o döngüyü, atlattım o kaosu, nefesim kesilmeye başlıyor tekrardan,oysaki bir kez ölmüştüm ben...
-Okült bilgi; saklanmış, gizlenmiş olan bilgidir. Ona herkes erişemez, sahip olamaz. Bu bilgi kişiye ancak bir üstat tarafından öğretilebilir. Her önüne gelene açıklanırsa o zaman gizliliğinden bahsedemeyiz. Üstelik sır dolu olduğu için de her insan tarafından kolayca hazmedilemez.
-Bu bilginin özüne sahip olmak için ne yapmalıyım?
Elini hayatından çektiği anda karşısında gördüğü Serpil onu seviyor muydu?
Boyoz, bira, deniz, Serpil ve Mualla... Onu kim seviyordu? Ya da o kimi seviyordu?
Balkon küpeştelerine dizilmiş, pembe, vişne çürüğü, beyaz, kırmızı, ebruli sakız sardunyaları, pür dikkat şimdi. Yaprağına elin değmeye görsün, çığlıklar atarlar, buram buram sakız kokarsın.
Bu ıssızlığı giyinip, dinginliği ve erinci kuşanıp, deliliğini saklayıp üstüme üstüme gelme gece… Gelme.
Şaşırırım, yolumu sapıtırım, yiter gider, deliririm
Lise bittiği yıl kazandığım Hukuk fakültesi öğrenciliğine, annemin, evlere temizliğe giderek kazandığı üç beş kuruşla başladım. Anneme, artık yük olmak istemediğimden, üniversite kampüsü civarında, üniversiteden öğrencilerin mekan edindikleri bir kafeteryada part-time olarak çalışabileceğim bir iş bulmuştum.
O kadar uzaktı,
yüzüne yayılan sıcak tebessümü, gözümün önünde olmasına rağmen o kadar uzaktı.
Şair hani bir dizesinde -"Seni çok özledim gerisini mecalim yok anlatmaya.." demiş ya, benim durumumda aynen öyle bir durumdu.
Bana çok uzak, gerisini mecalim yok anlatmaya...
Cama düşmeye başlayan kar tanelerini görünce dönmek istedi. Yolun kapanmasından çekiniyordu. Bir süreliğine daha misafirim olmaktan...Sanırım. Evden ayrılalı nefes alıp verirken çıkan o hırıltısını saymazsam yanımda ki koltukta oturduğu gerçeğini büsbütün unutabilirdim. Sileceklerin hareketlenişine takılmıştı bakışları. Onu böyle görünce baktığı şey hakkında düşünüyorum. Nesnenin devinimi, düşen kar, anıları,