Kısa Metrajlı Filmin Uzun Öyküsü…
Ticaret Şefi Bora ve memurlar, bürodaki sıradan işlerle meşguldüler.
"Yazmak, bir hayaleti kovalamak gibidir; yakaladığını sanırsın, ama aslında o seni yakalamıştır." – Stephen King"
"Yazmak, bir hayaleti kovalamak gibidir; yakaladığını sanırsın, ama aslında o seni yakalamıştır." – Stephen King"
Ticaret Şefi Bora ve memurlar, bürodaki sıradan işlerle meşguldüler.
Sen sevdiğin birinin sesini unutmak nedir, bilir misin? Hayallerinde, rüyalarında bile bir daha onun sesini duyamamak...
"Formdan düşüyorsun galiba Kuup," diye gülerek takıldı Sulvor. Kuup genelde işlerini sessizce bitirmesi ile ünlüydü.
Kuup yeleğinin gizli ceplerinden birine uzandı. Üzeri bir kumsaati deseni ve rünlerle işli oval, büyülü bir kaya parçası çıkardı. Rünlerden birkaçına dokundu.
"Formdayım," diye cevap verdi. Sinsice gülümsedi.
Rum kızlar acayip güzeldi. Bu arkadaşlığın içinde biraz da bu etken olmuştu. Şimdi, yıllar sonra bunu söyleyebilmek çok kolay. İlk başlarda Rum kızlara yaklaşabilmek için onlarla arkadaşlığımızı kullanmak gibi bir niyetim olmuştu. Sonraları bunu aklımdan geçirdiğim için bile çok utandım.
"Baaah, bizim topçu hergeleler iyi iş çıkartıyor, düşman epey seyrek dalgalar halinde gelecek. En azından şimdilik..."diyerek drekligine doğru güldü Shoku. Büyülü bir "çokludiyar" katmanları yaratığı olan Çozz sadece kedice hırladı ve hafifçe esnedi. Cüce melezi güldü.
Kız Peki dedi. Tam kapıdan çıkacaktı ki, Ahmet Bey Aman ha! iyisinden olmasın diye ekledi.
Sonrası yok.Sen bekle.Ama burda bekleme bu sahne kapandı.Çık dışarı.Hayatını yaşa.Gelince okursun ilan ilan mesajlarda
Tren yolculuğu samimidir, mütevazidir. Bir kere alışınca rayların o ritmik sesi bile güzel gelir insana, bir yerde bir tren yolu görünce bile insanın ilk trene binip çok uzaklara gidesi gelir. Ama artık öyle midir?
Millet dedikodu yapmış, demiş ki: "Ulan sen ne biçim babasın. Beyoğlunda pavyonlarda karılarla, alemlerde taksiyi yedin bitirdin. Oğlunun geleceğini hiç düşünmedin. Kemiklerin sızlıyor mudur acaba, allahın belası lanet olası lavuk, mendebur baba demişler. Daha sonra da oğluna demişler: "Bak oğlum Salih yandın, harbiden yandın, baban Melahat'la, Mualla'yla Haticeyle
Ben bu adamları gerçekten niye öldürüyorum, yakınım bile yok. Faik yine bana bakıyor, başını salıyor bu sefer. Allah Allah anlamış mıyım ben onu bu sefer. Hayret.
Hacer hanım; bir elinde beyzbol sopası, ötekinde de ne ilgisi varsa koca bir havuç, sabah sabah kemirip durur.
İstanbul Gülhane Parkındaki hayvanat bahçesinde zürafalar için oldukça geniş bir yer ayrılmıştı. Burada anne ve baba zürafa ile iki yavru zürafa kalıyordu. Onlar gün boyu geziyorlar, ziyaretçiler de onları seyrediyordu. Anne ve baba zürafa yıllardır burada bulundukları için durumu kabullenmişler, bu hayata alışmışlardı. Fakat yavru zürafaların canı çok