Yeni Dünyanın İlk Acıları
hareketli bir nesneye dikkati çekti iletileri ( nedense herşey tepesindki o yuvarlakta toplanıyordu o çok önemliydi bir ismi olmalıydı.)
hareketli bir nesneye dikkati çekti iletileri ( nedense herşey tepesindki o yuvarlakta toplanıyordu o çok önemliydi bir ismi olmalıydı.)
soğuk ve ayazın bacak aralarından sızışı gibiydi hayat.
kasıklarda titrer, dudaklarla sövülürdü belki de!?
yazdığım hiç bişeye dönüp tekrar bakmıyorum,imla hataları ya da cümle düşüklükleri için okurlardan özür dilerim...ve bunların düzeltilmemesi gerek..tamamen aklımdan geçenleri yazıyorum,belki bir küçük tehlikeli oyun oynuyorum hayatımla..sizler bunları okurken bir gün devamı olmazsa yazılarımın ,hayatla ilgili ikinci seçeneğimi kullanmış olduğumu anlarsınız..ve yazılarda geçen herşey bu oynannan tehlikeli oyunun
"Hadi cevap ver ulan..İyi mal işte, hakiki Lübnan malı. Afgan bile olabilir, ama hala cevap vermiyor, karaktersiz müptezel. Deminden beri koca üçlüleri peşpeşe içtin, geberdin. Nefes alamıyorsun, dumanları kör bağırsağına kadar çekiyorsun, öksür öksür de geber. Alt tarafı on liralık fişek alıcan. Bedavadan on liralık çektin bile, hadi
"Gözlerim bağlıydı.sesinden tanıyordum.gusto nun kaba sesi.brado kod adlı bu sınıf işbirlikçisi yıllardır...."
... Kaldırımların taşları sıra sıra. Biri bitiyor öbürü başlıyor. Arada boşluklara da rastlanıyor. O veya bu sebepten sözü geveliyorum. ...
Bir ayraç koymuştu dış dünyaya.Olur olmaz gülmeler yayılır olmuştu suratına.Ve bahçesinin önünde ölen yaseminler gibi cansızlaşıyordu gün be gün.
Hiçbir insan, hiçbir geçidi isteyerek bulamaz. Eğer bulursa, bu kesinlikle şansın büyüsüdür, yada geçitte bekleyen melunlar vardır...
Uğultu yok artık, derin bir sessizlik… Tedirgin nefes verişleriniz… Beyninizde, kuşkunun saltanatı… Yarını bile düşünemeyecek durumdasınız… En büyük acılarınızı, en sığ mutluluklarınızı, herşeyi unutmuşsunuz… Doğruluyorsunuz,
Saatler önce yanıma, daha doğrusu karşıma geldiğinden bu yana dinliyordum onu. Durmadan açılıp kapanan mengene ağız boşluklarında sıkışmış, sakızlaşmış bir düş gibi izliyordum onu. Konuşuyor, konuşuyordu. O konuştukça ben daha da dinliyor, o daha da konuşuyordu.
Ne zaman veya nasıl bilmiyorsunuz, tek bildiğiniz şu an burada olmanız, burada oturuyor olmanız, bu eski koltukta oturduğunuz biliyorsunuz.
Bu bina evime benziyor sanki. Peki ya şu yaşlı ağaç değişmiş mi? Yoksa kesip yerine başkasını m dikmişler? Sanırım doğru yerdeyim. Sanırım. Tabii aklım ve hafızam beni yanıltmıyorsa…
baş parmaklarımla yokladığımda nabzımı titreyen bir enjektör sessizliğinde düğümlendim diyetimle.
kahpedir ey zat hayatın altın fiyatındaki fiyakası.
bağrında sancı
ağrında kapatılmış
kapatmaları.
Bu bir terk ediş projesiydi ve bunu aklının içinde defalarca çalışarak gelmiştin. Defalarca ! Bütün biriktirdiğin sözcükleri arda arda sıralayıp kesintisiz bir şekilde projenin sonunu getirmek için çabalarken ellerin de buna dahildi.
Drama üçlemesinin ilk öyküsü...
\*\*\*
Bir çocuğun, tanımadığı bir adam tarafından kaçırılmasını anlatıyor.
Yağmurlu bir gecede , köprü üstündeki adam kendini boşluğa bırakıp düşerken ona eşlik eden bir yağmur damlasına takılır bezgin gözleri . O düşene kadar eşlik eder ona yağmur damlası . “Korkma sonuna kadar yanındayım , bundan sonra hiç yalnız kalmayacaksın.“ Yağmurun ona gülümsediğini sanıp mutlu olur bir an