• İzEdebiyat > Öykü > Bireysel |
341
|
|
|
|
Gözleri sımsıkı bağlı. Elleri arkadan bağlanmış, tedirgin. Suratına güneş ışığının vurduğunun ayrımında, fakat o eski güzel güneşli günleri hatırlatmaktan çok uzakta bir anı yaşıyor o şu sıralar. Ve korku.
Yalnızlığını, idam mangasının tüfeklerinin çıka |
|
342
|
|
|
|
Bazen hayatı algılayabilmek için kör, sağır, dilsiz oluruz. Daha da kötüsü zamanın akıp gittiğinin farkında olamamaktır. Hayatı yakalamak istiyorsan bu düşe kulak ver. Belki bir şeyler değişir! |
|
343
|
|
|
|
“Recep der, derdimin işte özeti:
Zehirlerde arıyorum lezzeti.
Toprak su vermedi, hava azotu.
Tomurcuğum açamadı o yüzden”
|
|
344
|
|
345
|
|
|
|
Her gün yeni bir başlangıç mı? |
|
346
|
|
|
|
İnsanın en kırmızı yeridir dudaklar; kanında dolaşan aşkların süzüldüğü ve depolandığı yer. Bu yüzdendir insan öldüğünde dudaklarının morarması. |
|
347
|
|
|
|
anlatamayanın herhangi bir hikayesi. |
|
348
|
|
349
|
|
|
|
Global ekonomi tabiri en otantik Türkçe sözcükler kadar lisanımıza yerleştikten sonra, kahvehanedeki gazeteci sabah müşterileri kendi aralarında münazara yaparak, Türkiye’nin ekonomik felakete sürüklendiğinden bahisle global ekonomiyi yerden yere vuruyorlardı |
|
350
|
|
|
|
Sübyanlar Yetiştirme Yurdu iki katlı, eski, büyük bir taş binaydı. Yurdun büyük avlusu cezaevlerini çağrıştıran büyük, parmaklıklı bir demir kapıdan şehrin en işlek ana caddesine açılmaktaydı. Ana girişi cadde tarafında bulunan ve yeni, betonarme bir bina olan müdür lojmanından avluya küçük bir arka kapıyla gelinebiliyordu. |
|
351
|
|
|
|
Tam 35 yıldır bu evde yaşıyor, bu mahallede geziyordu. Dile kolay 35 yıl. Cahit Sıtkı Taranca’ nın dediği gibi, insan yaşamı denen yolun yarısı kadar. Kimler gelip geçmişti de bu mahalleden bir tek o kalmıştı mahallenin demirbaşı gibi. |
|
352
|
|
|
|
(yüzü dağılıyor birden. evcilik oyununda mızıkçılık yapan bir çocuğum sanki. gözleri, bakışları bana bunu duyumsatıyor. pişman oluyorum. güçlü durmalıyım karşısında. bu oyunu bitirmeliyim. önünde durduğum kapının dışında hep sürdürdüğü |
|
353
|
|
|
|
Işıl ışıl bir meşale var, taşıyorum umutla... |
|
354
|
|
|
|
Her yer birbirinin bütünü gibi. Tamamlandığında daha da büyüyen bir bulmaca. Dar sokaklar, yine içimi boğarcasına üzerime geliyor. Yetilerimi her geçen gün kaybediyorum. Mukavemetim kırılıyor. Hava nedense daha da soğuyor. İnsanlar, gittikçe |
|
355
|
|
|
|
Duvarları sessizlikten yapılı labirentin saydam mermer koridorlarının her bir yerine maskelerini bırakmayı seçti kadın... Öyle bir saydamlıktı ki bu, geçtiği koridorlarda bıraktığı tüm maskeleri bir bakışta görebiliyordu.. Anlıyordu ki bundan, onlar hep olacaktı, geri dönüp maskelerini koridorlardan toplayıp yerlerine koyacak ve öyle çıkacaktı buradan... Olsundu, bir an bile olsa maskelerin ağırlığından kurtulmak her şeye değerdi...
|
|
356
|
|
|
|
Yaklaşık bir metre doksan santim boyunda, en az yüz yirmi kilo ağırlığında bir adamdı Koca Veli Efe |
|
357
|
|
|
|
Ana rahmine dönme isteği ... |
|
358
|
|
|
|
Yüreğimin boşluğunda sessiz ve yalnız, çıplak ayak yürümeye çalışıyorum. |
|
359
|
|
|
|
Yeni güne yeni adımlar... |
|
360
|
|
|
|
Kimse tarafından sevilememek ihtimalinin yarattığı bunalımla örttü üstünü ve uykuya daldı. Ama bu her zamanki uyku halinden daha farklıydı. Bilincinin açıklığını hissediyordu. Sadece bedeni sessizliğe gömülmüştü. Dışarıdan bakan biri uyuduğunu sanırdı. Ama içerideki kişi uyumadığını biliyordu. |
|