• İzEdebiyat > Öykü > Bireysel |
501
|
|
|
|
“ Baba ,” diye usulca sözünü kesti ; “Büyüdüm.” Yorganı çenesine çekti , “Masalsız da uyurum. Yorulmasan?” Yorganı azıcık daha çekse gözleri örtülecekti. “Öksürüyorsun. Alık Balıkçı’yı kesip kesip öksürüyorsun. Üstelik yarın erkenden açılacağız.” Gülümsedi , “Ben kendim uyurum.” Yutkundu , “Yani sen... sen istersen...” |
|
502
|
|
503
|
|
|
|
SAVAŞSIZ VE BARIŞ DOLU BİR DÜNYA HAYALİYLE YAZILMIŞTIR |
|
504
|
|
505
|
|
|
|
Kızım da sevdi seni tanımadan. |
|
506
|
|
|
|
Seni seviyormuyum bilmiyorum ama fotoğrafını sevmiyorum. Sevemedim. Ve sevmeyeceğim. |
|
507
|
|
|
|
“Bayıldımdı ! Annem üstelemeseydi yanına gelmeyecektim bile.”
“Beni gönderen de babam. ‘Arkadaş arkadaş diyordun , haydi git bakalım,’ dedi.”
|
|
508
|
|
|
|
Az sonra ses tonu daha da yükseliyor daha önce hiç duymadığım bir ses oluveriyor öyle ki sigara dumanının boğduğu ve kalınlaştırdığı sesine aracı olan her bir kelime her bir ifade gecenin karanlığının ve sessizliğinin, soğuğunun egemenlik sürdüğü bu sokakta adeta bir kurt ulumasını andırıyor ve her bir cümlesi önce, bu karanlık sokağı kendi hakimiyetinde bilen zifiri karanlık gecenin tüm sukunet kurallarını yerle bir ediyor, |
|
509
|
|
|
|
Bir damla gözyaşında dolardı /
anneannemin bekarlığı... /
|
|
510
|
|
|
|
İçinde, sabahın ilk süprizi gibi durduğum sisli aynadan, ani bir ürpermeyle geri savrulmuş bedenimi toparlamaya çalışyorum. Gözlerimi, kafa kafaya gelmiş ağır tonajlı bedenimden ayırmadan. Ellerimle körebe'nin taklidini yaparak, uykumla beraber, korkumu da uğurlayacak olan su birikintisinin kilidini bulmaya çalışıyorum. Yoklayarak. |
|
511
|
|
|
|
Anılarımdır bana yaşamı sevdiren. İyi veya kötü diye ayrım yaparsan aralarında , kötü kefesine koydukların karabasan gibi ruhunun sana kalmış tek yerini kemirir, yer bitirir. |
|
512
|
|
513
|
|
|
|
“Sen ne dersen ondan,” dedim. Gözlerimi gözlerinden kaçıramamıştım. Benimkilere benziyor mu? Bıyıklarım çıkınca mı benzeyeceğim? Saçlarım azıcık beyazlaşsa? Boyumun yaşıtlarımınkinden uzun olduğunu söylüyorlar ama... Utancımı yenip yüzüne baktım. Kaşlarına , dudaklarına, burnuna... İşte yıllar sonraki ben? |
|
514
|
|
|
|
"Güneşi Gördüm "filminden sonra |
|
515
|
|
|
|
incecik öptü, bıçak gibi, kesti, dili ıslak, yumuşak.. yanıyor, kokuyor ağzı, menekşe kokuyor, ter kokuyor, nemli, güneş, toprak, çimen kokuyor, ezilen çimen, kararan.. sıvımsı, kıpır kıpır... kanım yapış yapış, terim, alnına akıyor alnımdan, pelte pelt |
|
516
|
|
517
|
|
|
|
Ağır ağır, her adımda aklından geçen herşeyi silip atarak önce çalışma odasına geçip öyküyü son haliyle bilgisayara kaydedip kapattı, sonra ışığı söndürdü. Üstündekileri tek tek çırakıp fırlatarak çırılçıplak girdi yatağa. Ayaklarını karnına çekti ve uyku |
|
518
|
|
|
|
Ama burada, yani ölüm ile yaşamın tam ortasındaki çizgide süren mücadelede, anlatılanlar, ilginç bile olsalar dikkat çekemiyorlardı. Hiçbiri çözümü gösteremiyordu çünkü. Hiçbirinde sonuç ve takip edilmesi gereken yolu göremiyorduk. |
|
519
|
|
|
|
bir zaman önce yazdığım ama çok sevdiğim bir hikayeydi bu. hayatı bilmeyen birine hayatı anltamak gerekseydi neleri anlatırdım diye düşünürken çıkıveren bir hikaye... |
|
520
|
|
|
|
semra yemyeşil çimlere uzandı gökyüzünde kuşlar cıvıldaşıyor çiçeklerin üzerindeki böceklerde kuşlara uyarak harika bir doğa senfonisi oluşturuyorlardı. |
|