Mektubum sanırım fazla uzun oldu, çünkü daha kısa yazmak için yeterince vaktim yoktu. -Pascal |
|
||||||||||
|
Akşama doğru Fadıllı Köyünde siyah mantolu yaşlı göçmen kadınları sokağın köşesinde toplaşmışlardı. Beyaz badanalı duvarın önünde mantolarının yarattığı kontrast onların çok uzaktan bile göze çarpmalarını sağlıyordu. Sazlıkların, zeytinliklerin ve incir bahçelerinin üzerinde güneş yavaş alçalıyordu. Hava ılık ve kıpırtısızdı. Çok değil yarım saat sonra kadınlar telaşla evlerine dağılacaktı. Sohbetin tadı damaklarında yarım kalacak ama “Eyvah eyvah gün battı ama tencere boş. Evde iki kaşık bile yemek yok. Herif az sonra çıkıp gelir,” diyeceklerdi. O kadınlardan birkaç yüz metre ötede bir tarla dolusu leylek vardı. Ben diyeyim yüz, siz deyin iki yüz. Hepsi birbirinden uzak aynı tarla içinde mısır taneleri gibi bir uçtan ötekine saçılmıştı. Kadınların leyleklerden haberi yoktu. Leyleklerin de kadınlardan. Öylece akşamı bekliyorlardı. Onlarda yarım saate kalmaz uçup çatılarındaki yuvalarına gideceklerdi. Şehre on beş kilometre uzakta bir köydeyiz. Evimiz yoldan yirmi metre kadar yukarıda. Bir ucu koruluğa kadar uzanan bir tarla içinde… Eve toprak bir patikadan yürüyerek ulaşıyoruz. Patikanın yoldan ayrıldığı yerde yaşlı bir çitlendik ağacı var. Evin aşağısından geçen yol henüz asfalt değil. Dereden toplanmış her biri futbol topu büyüklüğünde ve yuvarlak taşlarla döşenmiş. Estetik kaygıları boş verin en kolay yoldan çamurdan arındırılmaya çalışılmış bir yol işte. Hamile bir kadın bu yoldan otomobiliyle geçse hoplayıp zıplamaktan çocuğunu düşürür. Yaşlı çitlembiğin gölgesinin birazı yola düşüyor, birazı patikayı izleyen yamacın üzerine. Evin tarlaya bakan kısmındaki ahırlar briketlerle özensizce örülmüş. Sıvası hatta badanası bile yok. Hatta zamanla zeminde oluşan çöküntüler nedeniyle duvarlarda çatlaklar oluşmuş. Çitlembiğin gölgesine az önce gelip uçağımı çekmişim. Otomobilin yüzüne bile baktığım yok. Fukara toz içinde kalmış. Kızım; “baba uçak hala çalışıyor,” dedi. Motoru stop etmeyi unutmuşum üstelik kontak da üzerinde kalmış. Uçağın soba borusundan kalın eksozundan duman değil ama hafif bir ateş dışarıya kadar uzanıyor. Motoru stop etmeyi unuttuğum için kim bilir ne kadar benzin boşa gitmiştir? Uçak diyorsam öyle iki kişilik eğitim uçağı falan değil yani. Resmen askeri bir uçak... Kabine iki kişi sığabiliyor ama tepkimeli bir şey, roket gibi. Üzerinde gri bir kamuflaj boyası var. Gövdesinde kocaman harflerle F5 yazıyor. O yazının hemen altında daha bir sürü rakam ve harf var. Yeni modelleri çıkınca bunları büyük pazarlarda ikinci el olarak sattılar. Ben de bu uçağı beş bin lira civarında bir paraya aldım. Her şeyimiz tam uçağımız bari eksik olmasın. Asıl sorun uçağın çalışıyor halde bırakılması değil. Benzini biterse şehre gidip bidonla getirmek lazım... Bir iki bidon benzin bunu yerinden bile kımıldatmaya yetmiyor. Uçağın kontağını kapatıp kokpite asılı merdiveni aldığımda “buraya nasıl inebildiğimi ve taşlı yoldan yeniden nasıl havalandıracağımı düşünüyordum. Pat pat pat diye bir helikopter üzerimde süzülmeye başladı. On beş yirmi saniyede komşu bahçenin kıyısına indi. Ben tanımıyordum. Komşumuz olan yaşlı kadın ve adamın emekli albay bir oğulları varmış. O gelmiş. Kimseye selam vermeye bile tenezzül etmeden patikayı tırmanıp tepedeki eve doğru çıkıp gitti. Annesi ve babası ben kendimi bildim bileli komşumuzdur. Onların da tıpkı bizim gibi yamacın üzerinde evleri var. Bizimkine sınır olan kendi tarlalarının içinde... Şimdi hem onların tarlası hem de bizimki sapsarı boş bir anızdan ibaret. Albay yürüyüp gitti ama Amerikan filmlerinde fırlamış iri yarı helikopter pilotu motoru susturup aşağıya indi. Önce helikopterin etrafını kolaçan etti. Sonra siyah gözlüklerini takıp bize doğru yürüdü. Adamın boyu benimkinin neredeyse iki katıydı. Ayakkabıları dahil bütün giysileri simsiyahtı. “Uçağı biraz ileri alın da ben helikopteri çitlembiğin gölgesine çekeyim,” dedi. Konuşmasında kendinden son derece emin, her sözünün emir kabul edilip yerine getirilmesine alışmış biri vardı. - Niye kine, dedim. - Güneşte kalmasın, dedi. - Sıkma canını varsın kalsın, Dondurma değil ya erisin. - Güneşte kalırsa komutan kızar. - Sen böyle konuşursan da ben kızarım. Ben bu evin sahibinin oğluyum. Bu bahçe ve ağaç da bize ait… Komutanın istediği kadar kızabilir, dedim. Küsmüş küçük bir çocuk gibi somurtup gitti. O daha helikopterin yanına bile ulaşmadan üzerimizden bir askeri yıldırım hızıyla geçip gitti. James Bond film kahramanı tipinde bir kadın biri erkek iki kişi aynı anda paraşütleriyle yere indiler. İnerken sadece birinin postallarını gördüm. Ne oluyor demeye kalmadan paraşütlerini toplayıp helikopter pilotunun yanına indiler. Az önce geçen uçaktan atlamışlar. Paraşütlerin askılarını ve bez yumağını ona bırakıp patikadan yukarıya tırmandılar. Emekli albay komşumuz arkadaşlarıyla mangal ve rakı keyfi yapacakmış. Az önce küsüp giden helikopter pilotu arayı düzeltmek için ben soramadan bunları kendisi söyledi. Aramızda bir diyalog başlamasını istediği açık seçik anlaşılıyordu. Bir tarla dolusu, yüzlerce leylek hiç hareket etmeden öylece duruyordu. Yoldan bakıldığında canlı olup olmadıkları bile anlaşılamıyordu. Gerçek olduklarını bilmesem bir heykeltıraşın figüratif çalışması sanabilirdim. Üstelik hepsi birbirinden olabildiğince uzağa mısır taneleri gibi saçılmışlardı. Karınları aç mı tok mu bilmiyordum. Neden böyle kıpırtısız ve hüzünlü duruyorlardı? Yarım saat sonra güneş iyice alçalacaktı. Leylekler Fadıllı köyündeki evlerin çatılarındaki yuvalarına döneceklerdi. Seyfullah
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |