Eğer bir kelebeği sevebiliyorsak, tırtıllara da değer vermemiz gerekir. -Antonie de Saint-Exupery |
|
||||||||||
|
Çileği yedikten sonra güzel kıza ateş bastı. Tişört ve şortunu çıkarıp bikinisiyle kalıverdi. Davranışlarındaki rahatlığa bakılacak olursa bu kızı benim dışımda herkes tanıyordu. Öyle olmasa zaten genelde erkek erkeğe organize ettiğimiz rakı balık eğlencesine kabul gelemezdi. Karantina koyu açıklarında motorlar sustu. Herkes teknenin güvertesine çıktı. Büyülenmiş gibi denizin derinliklerini izliyordum. Şimdi tek bir isteğim vardı. Oltamı güverteden salıp balığın kancayı yuttuğunu göre göre avımı çekmek istiyordum. Önce arkadaşları uyardım. “Misinamın geçtiği yere sakın yaklaşmayın,” dedim. O güne kadar hiç görmediğim birbirinden farklı balıklar yakaladım. Oltama Mersin, Kalkan ve Kırlangıç bir yana kocaman bir Orfoz bile takıldı. Üstelik Karadeniz’de Orfoz olmazdı. Daha önce böylesi bir balık bolluğunu hiç görmemiştim. Olta ile yetinemedim. Zıpkınımı alıp denize daldım. Tam kırk kiloluk bir Orkinosu gözünün altından vurdum. Fadıllı köyünde kadınlar bahar akşamları kapurcak pişirirler. Kenger dikeninden Şevketi Bostan, ısırgan otundan mısır unuyla Tuğga pişirirler. Zeytin dallarıyla ocakta pişirilen yemeklerin soğan kokusu bütün köyü ve akşamı doldurur. Kadınların akşam telaşı ve sokakları saran yumuşak dumanın dışında aklım hep o leyleklerde takılıp kalır. Karanlık çökmeden çatılara dönecekler bilirim. Ama o tarlaya niye gidiyorlar? O hüzünlü ve kıpırtısız bekleyişin sebebi ne? Neden birbirlerinden uzak duruyorlar. Gecenin serini çökünce üşüyor mudur kocaman gagaları? Hüzünlenince bizim gibi leyleklerde ağlar mı acaba? Zıpkın orkinosun kafasına saplanınca deniz birden kırmızıya boyanıverdi. Hayvan can havliyle sağa sola kıvrılıp sıçradı. Sonra kendine gelip dibe doğru inmeye başladı. Zıpkına sımsıkı yapıştım. Balık ile birlikte ben de dibe doğru inmeye başladım. Basınçtan kulaklarım zonklamaya başlayınca çok derine inmeden zıpkını mecburen bırakıverdim. Suyun yüzüne çıktım. Balık elimde kaçıp lacivert sularda kayboluverdi. Elinden oyuncağı alınmış küçük bir çocuk gibi ağlamaklı arkasından bakakaldım. Hemen denizden çıkmadım. Yeniden o balığa rastlarım umuduyla etrafta yüzerek dolaşıp durdum. Balığı tekneye almak kısmet olmadı. Ölüp denizin dibini boylamıştır. Zıpkını bari alabilseydik. Nerde gitti gider… Balıktan ümidi kesip tekneye çıktığımda güneş iyice eğilmeye başlamıştı. Denizin üzerinde hafiften ılık bir rüzgâr esiyordu. Arkadaşlar çoktan mangalı yakmış masayı hazırlamışlardı. Bikini kız herkesten önce rakısını doldurup demlenmeye başlamıştı. Herkes neşeyle gülüşüp konuşuyordu. Kurulanmak ve ıslak şortumu değiştirmek için kamaraya inmiştim. O sırada bir anons duyuldu. Sahil güvenlik bizim tekneye yaklaşıyordu. Eyvah şimdi yandık dedim. Çünkü onlar mutlaka bir eksik bulup cezayı yapıştırırlardı. Zaten teknede olan herkesin gemici belgesi yoktu. Bizi limana çekeceklerinden adım gibi emindim. Ben kamaradan çıkarken sahil güvenlik gemisinin komutanı da tekneye çıkıyordu. Dikkatli bakınca komutanın mahallemizdeki komşulardan birinin oğlu olduğunu fark ettim. Beni görünce gelip elimi öptü. Kendisini çocukluğundan beri tanır, severdim. “Komutanım, bizim yüzümüzden sakın kendini sıkıntıya sokma. Neyse yanlışımız gereğini yapıver. Sana bir zarar gelmesin, ben cezaya razıyım,” dedim. Sahildeki evlerden birinden şikâyet almış. Mangaldan çıkan dumanlar yüzünden bahçeye çıkamıyorlarmış. Komutan “Tekneleri biraz daha açığa alın yeter,” dedi. Balık ve bir bardak rakı ikram ettik ama görev başındayım diyerek kabul etmedi. Biz onunla konuşurken gemi personelinden bir astsubay kaşla göz arasında mangalın başına yanaşıp rakı balık ziyafetine dalıvermişti. Komutan keyfimizi kaçırdığı için özür dileyip tekneden indi. Askerlere emir verdi. Bize kocaman bir karpuz verdiler. “Size iyi eğlenceler. Bizim de size küçük bir katkımız olsun,” dediler. Sahil güvenlik gemisi gidince tekneleri açığa değil ama ileriye sis düdüğü burnuna doğru çektik. Fadıllı Köyünde bir akşamüzeri neredeyse iki yüze yakın leylek bir tarlada sessizce akşamı bekliyordu. Bürüksel lahanası tarlasındaki milyonlarca küçük yumru onların zerre kadar bile ilgisini çekmiyordu. Köyden yükselen akşam yemeği kokularına da aldırmıyorlardı. Hepsi başını önüne eğmiş ve birbirlerine bakmıyorlardı. Duruşları, tarlada toplanmaları, kıpırtısızca beklemeleri kocaman bir bilmece gibiydi. Sahil güvenlik teknesi uzaklaşıp gözden kaybolduğunda artık güneş batmak üzereydi. Günün son ışıkları adanın yükseklerindeki tepelere ışıktan kalın bir çizgi çiziyordu. Bikinili güzel kız yavaş yavaş sarhoş oluyordu. Bana yaklaştı ve yanağımdan öptü. “Çok tatlısın, kendimi tutamadım” ,dedi. Bir şey söylemeye çalıştım ama kelimeleri bir araya getiremedim. Kız suya atlayıp uzaklaştı. Herkese el sallayıp kıyıya doğru yüzmeye başladı. Kıza bak. Göz göre göre boğulacak, bir şey söyleyin,” dedim. “Boş ver sen onu, evine gidiyor,” dediler. Geç kalınca babası kızarmış. Kız sahile kadar yüzebilir miydi? Hadi yüzdü diyelim bu kız bikini ile onca sokağı geçip evine nasıl gidecekti? Çarşıyı da böyle ıslak bikini ve saçlarıyla mı geçecekti? Kimse aldırmayınca ben de dertlenmeyi bıraktım. Seyfullah
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |