Umutsuzluğa düşmeyin. -Charlie Chaplin |
|
||||||||||
|
Şiir, içten gelen duygular ile yazılır. İnsanın iç dünyasının dalgalanması ve onun dışa vurmasıdır. Yahya Kemal, bunu, deniz dalgalarının kıyıya vurmasına benzetir. Hangi biriniz denize “Dalgalanma. Dalgalarını kıyıya vurma.” diyebilirsiniz. Bu, dalgalanma işi, denizin görevidir. İllaki dalgalanacaktır. İlla ki kıyılara vuracaktır. Aksi halde denizin asli görevi olmazdı. Deniz görevini yerine getirmezdi. Sadece bu da değil. Bazen de çarşaf gibidir deniz. Kılı bile kıpırdamaz. Kimilerimiz de denizin bu halini sever. Ben soğuk bir havada deniz kenarına gidip denizi dinlemeyi çok severim. Orada huzur bulurum. Mavinin her tonu saklıdır onda. Her zerresi ayrı bir mutluluk verir. Denizin bu hali alır götürür beni başka diyarlara. Diğer günlerde de ayrı bir heyecan alırım denizden. Çünkü her hali ayrı bir güzeldir. İşte şiir de böyledir. Kendine has bir edası vardır. Ruh okşayıcıdır. Herkese farklı bir zevk verir. Herkes aşka gelir. Herkes başka gözle bakar şiir. Belki bu nedenledir ki şiirin yüzyıllarca bir tanımı da yapılamamıştır. Aristo'dan tutun Nedim, Baki, Fuzuli'ye kadar Yahya Kemal'e, Şillere, Ahmet Haşim'e, Nazım Hikmet'e kadar böyle sürüp gelmiştir... Her biri şiiri farklı tanımlamışlardır. Kimi musiki olarak görmüş şiiri, kimi söz söyleme sanatı, kimi de sözüm doğru olsun da odun gibi olsun diyerek onu gerçek hakikati aramak için bir araca benzetmiştir. Ve her şair, içindeki duygulanmaları farklı duygularla dile getirmiştir. Kimileri duygusal, kimileri, lirik, kimileri coşkulu, kimileri nasihat edercesine, kimileri de sevgiyle anlatmışlardır. Bu nedenledir ki şiir, insanlar tarafından çok sevilmiş ve çok beğenilmiştir. Çünkü şiir, herkese ve her kesime hitap etmiştir. Herkes onda kendine göre bir şey bulmuştur. Şairleri, haykırmayan bir millet özgür değildir. Bu nedenle şairin duygularını rahatça, özgürce dile getirmesi, onu dilediği gibi anlatması gerekir. Bunu anlamak okuyucunun zevkine kalmıştır. Okuyucu almak istediğini her hal ü karda alır. Çünkü şiir ruhlara hitap eder. Şairin görevi de dili en güzel biçimde kullanarak onu ahenkli bir şekilde istif etmektir. Tıpkı bir inşaat ustasının tuğlaları özenerek örmesi gibi. Eğer usta, binlerce tuğla arasından bir tanesini yanlış, eğri dizerse duvar ayakta durmaz, yıkılır. Veya bir sarrafın altın üzerinde sabırla yaptığı titiz uğraşıya benzetebiliriz bunu . Kuyumcu, büyük bir sabırla ve büyük bir titizlikle işler altını. İncelik esastır. Çünkü altın işi güzellik isteyen ve beğenilere hitap eden bir sanattır. Uğraşı ister. Büyük sabır ister… Şiir de böyledir. Şair ona hayat verirken kelimeleri en uygun bir şekilde seçer ve onlara en doğru şekilde hayat verir. İşte bu şiir has şiirdir. Yine burada Üstat Yahya Kemal’i örnek vereceğim. Yahya Kemal, bir şaire “Şiir duygularla yazılır, kelimelerle hayat bulur” demişti. Ona göre şiir, basit, sıradan bir sanat değildi. Ve Üstat şiirlerinin üzerinde titizlikle durur ve hatta bazı şiirlerini 20 yılda tamamlardı. Kelimeler üzerinde bıkmadan, usanmadan durur, yıllarca en doğru, en güzel kelimeyi bulmaya çalışırdı. Bir sanatçıya, “yazma”, “yapma” diyemezsiniz. Sanatçının işi sanatını icra etmektir. Onun görevi olaylara farklı bir gözle bakmak ve onları kendi duygularıyla yoğurarak onlara hayat vermektir. Ressamsa resim yapacak. Siz ona resim yapma diyemezsiniz. Bu, onun görevidir, yapacak. Müzisyense beste yapma diyemezsiniz. Onun görevi notalara hayat vermektir. Ona nota yapma diyemezsiniz Yapacak. Yazarsa yazma diyemezsiniz yazacak. Şairse de şiirlere hayat verme, şiir yazma diyemezsiniz. Yazacak. Bu, onların asli görevidir. Onlar, bu işi yapmazsa gelecek nesillere miras bırakamazsınız. Kültürünüz yaşamaz. Devlet ve millet olmanın gereklerini yerine getiremezsiniz. Bir ülke, bir devlet, bir millet sanatı ve sanatçısıyla vardır. Sanatçı olmazsa topluma yön veren olmaz. Sanat ve sanatçı sayesinde toplumda birlik ve beraberlik sağlanır. Fikir birliği meydana gelir. Ve o toplum güçlü bir toplum olur. Bunu da hiç kimse engelleyemez. Bir sanatçıyı kişisel olarak beğenmeyebilirsiniz. Sanatını, eserlerini sevmeyebilirsiniz. Ama ona yazma deme hakkına sahip değilsiniz. Beğenmiyorsanız, sıkılıyorsanız ondan, eserini elinize almazsınız, onu okumazsınız. Bu sizin en doğal hakkınız. Ama ona yazma deme saygısızlığına sahip değilsiniz. Bu dünyada herkesin bir görevi vardır. Bu dünyaya hiç kimse boş yere anlamsız gelmemiştir. Herkesin ve her şeyin bir görevi vardır. Bırakın da sanatçılar görevlerini yerine getirsin. Bu onları görevidir... Sanatsız kalan bir toplumun damarlarından biri kopmuş demektir. Sanata önem vermek ve sanatçıya saygı göstermek herkesin birinci görevi olmalıdır... İzmirli Şair Sayın Nursev Eser Yıldırım bıkmadan usanmadan şiir yazan bir sanatçı. Büyük bir cesaretle ve azimle duygularını dile getiriyor. Tabii yine büyük bir cesaretle bunları bir kitapta da topladı. Şiirlerini büyük bir keyif alarak okuyorum. Zaten kendisi de kendini bir şair olarak değil “En ağır yürek işçisi” olarak görüyor. Bu da çok yüce bir düşünce bana göre. Şöyle diyor şair: “Yüreğime ağır işçilik görevimi verdiğimden bu yana kalemimden duygularım damlıyor. Kimi türkü dedi, kimi ezgi, kimisi de şiir; bazıları bu türküyü benimle söyledi, bazıları ise sazını sözünü bırakarak gitti... Yine de şiirden vazgeçmedim. Zaten vazgeçseydim bu felaketi hiçbir kalem asla yazamazdı. Ben ise kırlarda bayırlarda hep koştum. Hatta dünyanın merkezine çıkarak; “Şiir MAVİDİR Şiir insandır Şiir direnmektir Şiir yürektir” diye avaz avaz bağırdım.” Nursev Eser Yıldırım, 22 Ocak 1971’de İzmir’de doğdu. Burada büyüdü. Çocuk yaştan beri şiir yazıyor. Her konuda şiirler yazıyor. Konuda sınırlama yapmıyor. Serbest türde şiirler kaleme alıyor. Şair, bu konuda şunları dile getiriyor: ”Ben bir çalı çıtırtısına, bir bebek çığlığına dahi şiir yazarım. Konu bulmada sıkıntım yok. Yaşadıklarım, yaşayamadıklarım ya da başkalarının yaşantısından esinlenirim. Bunlar hep bana ilham kaynağıdır. Aslında ben yolda gördüğüm çıplak ayaklı çocuğa ya da mutlu bir çifte de yazıyorum. Her şey şiirime konu olabilir. Sınırlama getirmiyorum. Yeter ki onu hissedebileyim. Protez müzik dinlerim ve orada ağır bir acı anlatılır. Ben de bu acılarla besleniyorum. Asla bir kalıp içinde değilim ve beni bir kılıfa, bir kalıba sokmak istemeleri de beni üzüyor. Mutluluk ve hüznün akımına uğrayarak esinlendiğim ne varsa yürekten döküyorum mısralarımı açıkçası” Hasretimi sabrıma sıkıca dayadım Sabrım kayıtlarda sabıkalı kaldı Sevdam ise dar ağacında asılı. İçime tutukladım seni, Çok uğraştım tahliyen için olmadı Prangalara bağladılar gardiyanlar, Bir ileri bir geri... Öyle bir tutanak ki sana YASAKLANDIM Şair Nursev Eser Yıldırım, “Saklı Tarihim veya Ben Maviyim” isimli kitabını Kasım 2012 yılında İstanbul Çıngı Yayıncılık yayınları aracılığıyla yayınladı. 128 sayfa tutan bu eserin en büyük destekçisi Şair, yazar ve yorumcu Burhan Karaca oldu. 2013 yılında Ocak ayında çıkan Dosttan Dosta Antoloji 1’de yer aldı. 14 aralık 2012 de İstanbul Caddebostan Kitap Fuarı’n katıldı. Okuyucularıyla tanıştı. Sonra İzmir'de 2 farklı yerde imza tanıtımı yaptı... Şair “ Ben, şiire benim bitmeyen türküm derim, sazını sözünü alıp gidenler çok oldu, ama ben bu türküyü hep söyleyeceğim...” diyerek şiir sanatını hiç bırakmayacağını dile getiriyor. Şair, şiirlerinde aşka ve sevgiye yer verirken en büyük sevdalarından biri olan maviye de hemen hemen bütün şiirlerinde yer veriyor. Şair için bir mavi sevdalısı, bir mavi aşığı diyebiliriz: MAVİ GÜL SEN BENİM; Yüreğimde Devrim yaptığım, SEN BENİM; Yüreğine zincir attığım, SEN BENİM; Mühebbete gün saydığım, SEN BENİM; Ziyaretine mavi gül attığımsın. Şair, kendini azılı bir katile benzetiyor şiirlerinde. Kendini binlerce defa öldüren bir katil olarak düşünüyor. Anlatımı saf, sade, açık ve anlaşılır. Dil ise arı, sade bir dil. Her okuyan rahatlıkla anlayabiliyor onu: Beni sorarsan masum durduğuma bakma Suskunluğum sancıdandır. Aslında ben azılı bir katilim. Allah’ıma kitabıma yemin ederim ki; Kendimi binlerce öldürdüğüme şahidim. Gömdüler beni, ruhum ölü, sevdam diri… El salladım gelmişime geçmişime, Giderken sevdamı da götürüyorum meçhule… EY GEÇMİŞİM! Türküler ağıtlar yakın! Siz cihan parçası sevdalılar, Gözlerinizden öperim KENDİNİZE İYİ BAKIN… Eser şiirlerinde umudun, sevginin yanı sıra karamsarlık da kendini gösteriyor yer yer. Karanlık ve yalnızlık şairin şiirlerinde yer alan temalardan biri. Gecenin karanlığını yalnızlığın susuz çölüne benzetirken her gecenin duygulara gebe olduğunu anlatıyor: Gebe duygular karanlıklar. Yalnızlığın susuz çölüdür. Yazdığım şiirlerin dölüdür. Her gece Gebedir duygulara Doğurmak için doruklara Şair, kısa şiirlerle dile getiriyor duygularını. Uzun cümlelere, çok süslü kelimelere, öyle anlaşılmaz, yabancı kökenli sözcüklere pek yer vermiyor. Az ve öz yazıyor. Şiiri seviyor ve herkese de sevdiriyor. Arkasından serserice vurulsa bile… Bu gecenin sahibi yok, Serseri bir akşamdan kaldı Gündüz geceye küsmüş Gecede güneşe. Alaca karanlık beni duydu Sahipsiz gece sırtımdan Serserice vurdu... Şair, yaşamanın bir kurşunu tutmak kadar zor olduğunu dile getirirken insanların ne yaparsa yapsın yaşam karşısında çaresiz kaldığını, içlerindeki dert yumağının bir türlü bitmediğini, bitmeyeceğini anlatıyor kendi üslubunca: Yaşamak Namludan seken kurşunu Tutmak kadar zor... Tutsan elin yok olur Tutmasan bir yüreği deler dert olur... Son olarak da şairin bir şiirinde tüm insanlara verdiği mesajı verelim. Tamamen barışçı, insancıl ve dostça bir anlayışa hâkim şair. Dünyadaki kavgaların, savaşın, kötülüğün neden yapıldığını ve bunların anlamsız olduğunu söylüyor. Sevginin gücünü ortaya koyarken aynı topraklarda büyüdüğümüzü ve birbirimize karşı saygılı olmamız gerektiğini belirtiyor. GÜZEL İNSANLAR! EY ANADOLULAR! Tarlada eker misin ekini? Sırtınıza ebişir misin çocuğun tekini? CAN DOSTLARIM! Aynı topraklarda büyüdük, Aynı analar doğurdu bizi. Evimizde kapı gibi duran Adamları baba bildik biz... BU KAVGA NİYE Şiir alanına farklı bir soluk getiren şair Nursev Eser Yıldırm’a kendisine “Şiir yazma, eğitimin yok, bilgin yetersiz” diyenlere inatla şiir yazmasını, duygularıyla düşüncelerine hayat vermesini, her şeye rağmen şiir bahçesini bırakmamasını ve etrafını bu şiir çiçekleriyle doldurmasını rica ediyoruz. Kendisini kutluyor, kitaplarının devamını bekliyoruz. Yola çıkan yolda kalmaz… Sizi seven, şiirlerinizi zevkle okuyan hayranlarınız için yazmaya devam…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |