Yanlış sayısız şekillere girebilir, doğru ise yalnız bir türlü olabilir. -Rouesseau |
|
||||||||||
|
Yeni Çağ 1789’da Fransız Devrimi ile start alıp, başta tüm Avrupa ülkeleri olmak üzere, dünyanın büyük çoğunluğunu dalga dalga etkileyerek, devlet yönetim şekillerinde ve toplumsal yaşamda daha modern ve hoşgörülü demokratik yapıların adı olmuştur. Ancak daha öncede belirtildiği gibi, Yeni Çağın başlamasına rağmen Afrika, Asya, Ortadoğu ve Müslüman ülkeler, Orta Çağ mantığına göre yaşamakta ısrarlarını sürdürmüşlerdir. Çok önemli olan bu tarihsel değişim, Orta Çağ döneminin son bulmasıyla en zayıf nokta ya da en uygun bölge olarak, Avrupa'nın ortasında yer alan Fransa'da nasıl ve niçin başlamıştır? Ve temel teorik siyasal kaynağını nereden alıp, hangi felsefeye dayandığını genel hatlarıyla açıklamaya çalışalım. Dünyanın herhangi bir bölgesinde gerek doğal yapıda gerekse toplumsal yaşamda değişikliklerin meydana gelmesinde, bölgelerin coğrafi, iklim, yeraltı ve yerüstü ekonomik kaynakları birinci derecede büyük bir etkiye sahiptir. İkinci derecede ise, bölgede yaşayan insanların nüfus oranları, ekonomik, siyasi, dini ve sosyal olarak yürütmüş oldukları faaliyetler belirlemektedir. Herkesin bildiği gibi Güney Avrupa’nın dışında, diğer bölgeler coğrafi yapısından kaynaklı olarak, iklimsel açıdan çok soğuk, kış mevsimleri uzun ve sert geçmektedir. Bu da her şeyden önce Avrupa’da tarımsal ürünlerin yeterli şekilde üretilmesinin önünde en büyük engeldi. Dönemin şartlarına göre Avrupa ülkelerinde tarıma elverişli alanlarının kısıtlı olmasının yanında Hıristiyan ve Yahudilik, Avrupa’da Ortadoğu bağnazlığına dayanan egemenliğini sürdürmesi neticesinde, toplumun çoğunluğu açlık, baskı ve yoksulluk içerisinde yaşamakta idi. Tarıma uygun olan alanların önemli bir kısmına da Dini Aristograt Aileler (Toprak Ağaları) tarafından el konulması, Avrupalı halkların her türlü arayışa girmesini daha da hızlandırmıştır. 1500 yıllarından itibaren Avrupa’nın genelinde kabul edilen “Reform ve Rönesansların da” bölge halkları ve işçi örgütlerinin uyanışında önemli bir rolü vardır. Ancak kıta halklarında bu hareketlenmeler devam ederken, siyasal olarak dayandıkları temel kaynak ise, Yunan (Helen Uygarlık) Çağdaş Felsefi düşüncesi olmuştur. Bilindiği gibi M.Ö. 700'lü yıllardan başlayıp miladi dönemlere kadar, Helen’li felsefeciler sayesinde, ilk şehir demokrasi (Pro Demokrasi) yaşamı olan “Halk Meclislerinde” her farklılığın kendisini temsil ettiği demokratik sistemin adıdır. Helenlilerin bu siyasal ve politik düşünceleri birçok topluluk için önemli bir tecrübe ve deneyim örneği olmuştur. Bundan ilham alan Avrupalı felsefeci, işçi örgütleri, siyaset ve bilim insanları "Helen Şehir Demokrasi" yapısının modern şeklini, Yeni Çağa uyarlamak için tüm güçleriyle çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Tabi ki, anılan dönemde Felsefeci ve bilim insanları bu çalışmalarını devam ettirirken, Orta Çağdan kalma Hıristiyan ve Yahudi din bağnazlığı da toplum üzerinde hâlâ etkisini sürdürmekte idi. Bunu fırsat bilen Avrupalı toprak ağaları, Papazlar ve Ticaretçiler, (Merkantalistler) her türlü iş birliği yaparak, daha önceden kabul edilmiş olan reform ve Rönesanslar ile yeni başlayan işçi hareketlerini baltalamak için ellerinden gelen tüm çirkeflikleri uygulamakta bir sakınca görmemişlerdir. Aynı şekilde İslam din anlayışı da anılan dönemde Osmanlı İmparatorluğu liderliğinde, İslam Halifeliği adıyla Asya, Afrika ve Ortadoğu başta olmak üzere Doğu Avrupa'nın bir kısmında gerici bağnazlığını sürdürmüştür. Avrupa İşçi Sınıfı; Dini bağnazların ve acımasız Kapitalistlerin baskıları altında yaşamanın ölümle eşdeğer olduğuna inandıklarından, ya örgütlenip direnerek yeniden insanca var olacaklardı veya açlıktan ve de baskılarla yok olup gideceklerdi. Anılan dönemde hem eski Yunan Felsefecilerin demokrasi düşünceleri, hem de Alman Felsefeci ve Komünist düşünürlerden Kral Marks ile Frederick Engels’in hazırlamış oldukları Komünist Manifesto, işçi sınıfının kaderini belirlediği gibi Yeni Çağın da temel yapısını oluşturmuştur. Komünist Manifesto; işçi sınıfının nasıl örgütleneceklerini ve Kapitalist Burjuva düşüncesinin bir insanlık düşmanı olduğunu teorikleşmesi sayesinde, Yeni Çağın artık bu temel düşünceye göre şekillenmesinin tek alternatifi idi. Böylece Komünist Manifesto Teorisi; dünya işçi sınıfına ışık tutarken, Avrupa işçi sınıfı içinse en önemli siyasal dayanak olup, Kapitalist Burjuvaziye geri adım attırarak, “Demokratik Burjuva Devrimlerinin” yolunu açmışlardır. Özellikle Avrupa’da meydana gelen bu sınıfsal ve toplumsal değişimlerin can alıcı noktası ise, şu tarihi olayla start aldığı unutulmamalardır. Klasik bir bilgi olarak hatırlanacağı gibi, sağ ve sol siyasal anlayışın ya da siyasi partilerin yine 1789 yıllarında, Fransız Parlementosu’nda yaşanan şu olay önemli bir mihenk taşı niteliğindedir. Parelemento’da toplanan halk temsilcilerinden, Kral taraftarları ile muhalefet eden kişilerin ayrı iki grup şeklinde oturmaları neticesinde, sağ taraftakiler ve sol taraftakiler biçiminde (Sağcılar ve Solcular) ifade edilmiştir. Ve bu ifade şekli daha sonra sağ ve sol siyasal partilerin isimleri olarak tarihe geçmiştir. Yaşanan olaylar neticesinde, Fransa'da çağdaş demokratik modern yapının savunucuları olarak ilk ortaya çıkan sol örgütlenmelerden, Fransız Komünleri başta olmak üzere Fransız Sosyalist, Komünist, Sosyal Demokratlar ve Liberaller en önde gelenlerdir. Sonraları değişik isimler altında birden çok sol ve sağ partilerin ortaya çıkması, Avrupa Demokratik Burjuva devrimlerine gidişi hızlandırmışlardır. Avrupa’da gerçekleşmiş olan Demokratik Burjuva Devrimleri aynı zamanda Yeni Çağın adı, özü ve yaşam biçimini oluşturmuştur. Anılan dönemde Fransa'da meydana gelen olayların yanında, diğer Avrupa ülkelerinde de önemli hareketlenmeler yaşanmaya devam etmekte idi. Bunlar içerisinden yine İngiltere'de tarım ve sanayi alanlarında çalışan işçilerin işyerlerine yakın tahta ve teneke Barakalarda çok kötü şartlarda yaşadıkları; aynı şekilde karın tokluğuna çalışmaları, işçi sınıfının örgütlenerek direnmekten başka bir seçenekleri kalmamıştı. Fransa'da olduğu gibi İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerindeki işçiler bu örgütlenme şekilleriyle, Yeni Çağın başlamasında, Felsefeci ve bilim adamlarından sonra en büyük gücü oluşturmuşlardır. Bu tür siyasal hareketlenmeler, dalga dalga Avrupa'nın genelinde devam edip, 1848 yıllarından itibaren Batı, Geney ve Kuzey Avrupa ülkelerinde modern demokratik burjuva devlet yönetimlerinin başlama tarihi olmuştur. 1789 ve 1848 yılları arasında Avrupa ülkeleri, "Kapitalist Burjuva Demokrasisiyi" kabul etmeleriyle birlikte, anılan ülkelerde din başta olmak üzere, modern hukuk, işçi ve kadın hakları, düşünce özgürlüğü, bilimsel teknik çalışmalar, basın yayın ve iletişim gibi birçok alanda önemli devrimler gerçekleştirmişlerdir. Bu devrimler neticesinde başta felsefi düşünceler olmak üzere, bilim, sanat, din ve vicdan özgürlüğü noktasında bilinçlenmeleri, Avrupa ülkelerini gelişmiş birinci dünya toplumları sınıfına oturtmuştur. Bireysel ve toplumsal insani hakları kabul eden "Kapitalist Demokratik Avrupa Ülkeleri" ile sözde çağdaşlıktan ve laiklikten yana olduklarını iddia eden otoriter ve dini kutsallığa dayanan Türkiye gibi din ve ırk milliyetçisi ülkelerle kıyasladığımızda, Türkiye’de insanların adeta hayvan yerine konulduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Şöyle ki... Örneğin Teknolojik ve bilimsel icatlarda Avrupa ülkelerinin hepsi mutlaka en az iki önemli bilimse icada sahip olmaları. Ekonomik paylaşım noktasında, dünyanın diğer ülkelerine göre daha adaletli ve kolayca ihlal edilemeyen bilimsel ve ciddi bir hukukun varlığı. Yine eğitim alanında, çağın şartlarına uygun bilimsel, hızlı ve kolayca anlaşılır “Laik, Seküler ve Demokratik” eğitim ve öğretime sahip olmaları. Sağlık konusunda ise herkesin adaletli şekilde yararlandığı sağlık sisteminin mevcudu. Siyasi ve politik alanda, yakma ve yıkma gibi terör olaylarına bulaşmayan her düşünce üzerinde en ufak bir yasak ve dışlamanın söz konusu olmaması. Huzur ve güven açısından insanlar gerek sokakta gerekse evlerinde güvenli bir şekilde yaşam imkanına sahip olmaları. Aynı şekilde bir kişinin başka bir insanı hiçbir şekilde rencide ve rahatsız edemediği; Polis ve Güvenlik güçlerinin herhangi bir farklılık gözetmeden tüm olaylara temel görev niteliğinde yaklaşması. Ve dünya siyasetinde Avrupa ülkelerinin her zaman lider konumda yer alıp, uluslararası politikaları yönlendirme gücüne sahip olmaları. Anılan ülkelerde, istisnaların dışında siyaset yapan partilerin hemen hemen hepsi, toplum içerisinde farklılığı olan kişileri rencide edecek en ufak bir politik davranışta bulunmamaları. Çevre temizliği noktasında ise, diğer ülkelere göre her zaman önde olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye vb. ülkelerin ifade etmiş olduğumuz noktalarına baktığımızda eğitim, sağlık, hukuk, ekonomi, siyaset, düşünce, çevre temizliği, huzur ve güvenden kim söz edebilir ki? Her türlü ayrımcılık ve çatışmalar hız kesmeden devam etmektedir. Farklı düşünceler ve kültürler üzerinde devam eden ayrımcılık, baskı ve katliamlar, Türkiye devlet otoritesi ile mevcut siyasi partilerin hiçbir noktada samimi olmadıklarını açıklamaya yetmektedir. Türkiye’de siyaset yapan istisna bir iki partinin dışında diğer tüm siyasilerin hepsi, devlet otoritesi kadar ırkçı, dinci, ayrımcı ve ayrıştırmacı şekilde politika yapmayı sürdürmeleri. Bunun neticesinde gerek iç huzur açısından gerekse bölgesel ve uluslararası alanlarda hiçbir onurlu pratiğe sahip olmayışı. İşte Türkiye gibi ülkeler ile diğer Müslüman devletlerin hepsinde ister devletin yönetimi olsun ister de bu yapılar içerisindeki siyasi partiler, toplumun sırtında siyasal ve ekonomik olarak yük olmaktan başka hiçbir anlam ifade etmemektedirler. Çünkü ifade edildiği gibi Türkiye var olduğu günden bu zamana kadar savaş, çatışma, kaos, karmaşa ve her türlü huzursuzluk içerisinde boğuşarak yaşamını sürdürmektedirler. Böyle bir yaşanmışlığa sahip olan devlet otoritelerinde, siyasi partilerin demokrasiden yana olduklarını söylemeleri, alçaklığında ötesinde tam bir çukurluktur. Bu yüzdendir ki, gerçekten demokrasiyi temel almayan ülkelerin "Devlet Yönetimleri ile Siyasi Partilerin" birbirlerinden en ufak bir farklılıkları bulunmamaktadır. Özellikle Türkiye’de modern siyasi partilerin varlığı, asla demokrasinin olduğu anlamına gelmemektedir. Türkiye’de gerçek demokrasinin inşası için, başta emekçi sınıf olmak üzere diğer tüm insanlıktan yana olanlar, Avrupa İşçi sınıfının yaptığı gibi, mevcut devlet otoritesine alternatif olacak ciddi bir siyasi arayış içerisine girmelidirler. Böyle bir çıkış yapılmadığı sürece, devletin kuklası durumunda olan siyasi partilere dayanarak hareket edildikçe, demokrasinin D’sine ulaşılamayacağı gibi, sürekli savaş, çatışma, kaos ve huzursuzluklar bitmeyecektir. Daha açıkçası; otoriter devlet yapıları içerisinde aynı mantığa hizmet eden siyasi partilerin varlığı demek, faşist ve gerici devletlerin halk üzerinde yapmış oldukları katliam ve haksızlıklarını örtmek içindir. Bunun başka da bir işlevi ve anlamı söz konusu değildir. Kaynaklar: E. Reed. Kadının Evrimi 1,2 Cilt. Payel Yay. Erich Fromm. İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri. Payel Yay. Urlich Brökling. Disiplin. Ayrıntı Yay. Levis Mumford.Tarih Boyunca Kent. Ayrıntı Yay. Eeugene Enrique. Sürüden Devlete. Ayrıntı Yay. Agnes Haller. Bir Ahlak Kuramı. Ayrıntı. Yay. James M. Jasper. Ahlâki Protesto Sanatı. Ayrıntı Yay. William L. Randoll. Bizi Biz Yapan Hikayeler. Ayrıntı Yay. Richart Sennett. Kamusal İnsanın Çöküşü. Ayrıntı Yay. Elias Canetti. Kitle ve İktidar. Ayrıntı. Yay. Samuel Moah Kramer. Tarih Sümerde Başlar. Kabalcı Yay. William H. Mc Neill. Dünya Tarihi İmge Yay. Pavel Dolukanov. Eski Ortadoğu'da Çevre ve Etnik Yapı.İmge Yay. Musa Şanak. Mezopotamya'da Dinlerin Doğuşu. Aram Yay. Faik Bulut. Din ve Ordu. Tüm Zamanlar Yay. A. Abendroth. Avrupa İşçi Hareketleri Tarihi. Sosyal Yay. Alaeddin Şenel. İlkel Topluluktan Uygar Topluma. Ankara Yay. Cemal Zöngür Arş. Yazar
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |