Doğru şeritte olsanız bile, olduğunuz yerde kalırsanız er geç ezilirsiniz. -Will Rogers |
|
||||||||||
|
Gündemde tartışma konusu olan olay, Suudi Arabistan Prensinin Ilımlı İslam’a geçeceğiz ifadesini kullanması olmuştur. Bunda ne kadar samimi olduklarını veya belirtilen düşüncenin gerçekten Kuran-ı Kerim'e uygun olup olmadığını anlamak için İslam'ın temel kaynaklarına bakmak gerekir. Bir düşünce veya inancın niteliklerini belirleyen temel yapılar, kutsal kitaplar başta olmak üzere teorikleştirilmiş siyasal manifesto veya tüzüklerdir. Aynı zamanda bunların gerçek hayatta ne kadar uygulanıp uygulanmadığı, söz konusu ilke ve şartlara inanan toplumların yaşamlarına bakarak bir sonuca varabilir. Ancak konu Ilımlı İslam olduğundan, İslam'ın temeli olan Kuran-ı Kerim'deki bilgiler incelemeden bir sonuca varmak, insanın hata ihtimalini yükseltir. Bu bakımdan Ilımlı İslam mümkün müdür, mümkünse bugüne kadar neden hayata geçilmemiştir? Sorularının cevabı büyük önem taşımaktadır. Eğer Kuran'da Ilımlı İslam'la ilgili Ayetler yer alıyorsa bu güzel bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Şayet Kuran'da böyle bir ifade yoksa, Ilımlı İslam'dan bahsetmek, İslam toplumuyla alay anlamına gelir. En az dört ayrı yazarın Kuran-ı Kerim'in Türkçe meallerinin yanında, ayrıca 8 Ciltlik Kuran Ansiklopedisini incelemiş birisi olarak Ilımlı ve Radikal İslam’la ilgili şunları ifade edebilirim. Aslında Kuran'da Ilımlı ya da Radikal İslam diye herhangi bir ifade söz konusu değildir. Ilımlı kelimesinin Arapçası; mutedil şeklinde olsa da, bu demek Ilımlı İslam anlamına gelmemektedir. Mutedil kelimesi, İslam'ın şekli ve konumunun dışında normal ilişkiler için kullanılan sıradan bir ifadedir. Aynı şekilde Radikal İslam diye bir ifade de bulunmamaktadır. Radikal’ın Arapçası; mutaasıp, bağnaz şeklindedir. Bu kelimeleri İslam zaten kabul etmemektedir. Çünkü İslam kendisini ne mutedil ne de bağnazlık vb. şeklindeki ifadelerle tanımlanmasına şiddetle karşıdır. Kuran'da daha çok radikal kelimesinin yerine geçecek ifadelerse kısasa kısas, intikam, idam, cihat şeklindedir. Bu bakımdan İslam içerisinde yaşanan çatışma ve savaşlardan dolayı, yabancıların ifade ettikleri Radikal İslam veya Ilımlı İslam yakıştırması Kuran-ı Kerim'e tamamen aykırı düşmektedir. Ancak yabancıların Ilımlı ya da Radikal İslam şeklinde nitelendirmeleri yine de durup dururken icat edilmiştir. Kuran-ı Kerim'i doğru ve ciddi şekilde Türkçe meallerini anlayarak okuyan her insanın göreceği gibi, İslam'da iki temel inanç, ibadet ve yaşam anlayışı vardır. Bunlar Emevi Sünni İslam ile Şii Haşimi Ehlibeyt İslam düşüncesidir. Temel bu iki İslam anlayışının kaynağı olan Kuran-ı Kerim'e baktığımızda şu gerçekleri görmekteyiz. Gerek Sünni gerekse Şii Müslümanların İslam'ın ibadet ve şartlarıyla ilgili günlük namaz sayısının dışında hiçbir farklılık bulunmamaktadır. Buna rağmen Müslümanları radikalleştiren olayların Taht (Halifelik) kavgasından başladığını rahatlıkla söylemek mümkündür. İslam'da Halifelik demek, İslam dininin uzandığı tüm alanların maddi ve manevi sahibi ve temsilcisi olmak demektir. Bu da her şeyden önce İslam inanç, ibadet ve yaşam şeklini ortaya çıkaran Hz. Muhammed'in kan bağıyla soyunu devam ettiren üstün soyluların arasındaki güç ve yetki çatışması anlamına gelmektedir. En can alıcı tarihi kaynaksa, İslam'ın her üç Halifesinin suikastle öldürülme olayları, Hz. Muhammed'den sonra İslam’a inanmış görünen kişi ve mezheplerin amaçlarının ne olduğunu açık şekilde göstermektedir. Hükmetmek veya egemen olmak isteyen Sünni ve Şii Arap Aristokratlar başta olmak üzere, sonradan bu makama kendisini layık gören farklı kişi ve oluşumlarında işin içerisine girmesiyle, İslam’da radikalleşme sınırları aşmaya başlamıştır. Ve böylece en iyi İslam'ı ben temsil ederim, benim emrettiğim şekilde ibadet ve yaşam İslam'a en uygunudur deyip, önce kendi aralarında sonrasında farklı tüm inanç ve düşünceleri fasık ve değersiz saymakta hiçbir sakınca görmemişlerdir. Bugüne kadar yaşayan İslam toplumlarının gerek doğrudan gerekse dolaylı Şeriat yönetimlerine bakıldığında, kendi mezhepsel farklılıklarına dahi ılımlı davranmadıklarını söylemek haksızlık değildir. Yaşananlardan da anlaşılacağı gibi radikalleşmenin temelinde maddiyat başta olmak üzere, din ve üstün soy milliyetçiliği mevcuttur. Şimdi Ilımlı İslam'ı kime, neye göre ve nasıl tarif etmek gerekir? İslam'ın tek ve en büyük kaynağı olan Kuran-ı Kerim'in Surelerinden Bakara, Ahzab, Fatiha, Al-i İmran, Mücadele, Nur, Isra, Maide, Tevbe, Enfal, Talak, Cin, Kureyş, Kafirin gibi hemen hemen tüm Sure Ayetlerinde, İslam'ın hükmünü kabul etmeyen ya da uymayanlarla savaşınız der. Bu vb. düşünceler, Ilımlı İslam anlayışına engel değil midir? Aynı şekilde kadının erkekten eksik olduğunu, bir kızın ergenlik çağına adım atar atmaz kendi iradesinin dışında, babası veya aile büyüğünün istediği üzerine evlendirilmesi. Evlenen kadının kocasına karşı gelmesinin ya da birçok isteklerine itiraz etmesi durumunda, kocasının her türlü eza ve cezayı vermesini emreden ifadeler Ilımlı İslam olabilir mi? İslam'ın dışındaki tüm din, inanç ve düşüncelerin fasık, bunlara inanarak yaşayanların kâfir olduklarını, İslam'a göre inanmayıp, ibadet etmeyen ve çalışmayanların her şeylerinin haram olduğunu yazan ayetlerin varlığı hangi İslam'a işaret etmektedir? Lütfen birileri Kuran-ı Kerim'e göre bu ifadelerin ne anlama geldiğini açıklasın. Suudi Arabistan Prensi ya da başka bir Müslüman kişinin Ilımlı İslam'dan veya Demokratik İslam'dan bahsedebilmek için, bizim bilmediğimiz ya da göremediğimiz farklı Sure Ayetleri mi var da bu şekilde konuşmaktadırlar. Söz konusu Prens veya diğer İslami kişilerin barışçıl İslam düşüncesini herkese inandırmasının tek bir yolunun, Hıristiyanlık ve Yahudilikte olduğu gibi artık İslam toplumu da dini reform ve yenilenmeyi kabul etmekten geçmektedir. Örneğin Hıristiyanlık başta olmak üzere Yahudilik bundan en az üç yüz yıl önce reform ve yenilenmeyi kabul etmeyip, eski radikal ve üstün soylular ırkçılığına dayanan düşünceyi sürdürseydi, farklı toplumlardan bu kadar saygı görebilir miydi? Kesinlikle mümkün değildi. Bu saygıya en büyük katkıyı sağlayansa, özellikle Hıristiyanlar arasında din, mezhep ya da çıkar çatışmanın son bulmuş olmasıdır. Onun için İslam'ın ebedi yaşamasını isteyen Müslümanlar, İslam'ı tüm yönleriyle seviyeli bir biçimde tartışmaya açmaktan korkmamalıdırlar. Buna cesaret ettikleri andan itibaren, işte o zaman İslam'a daha doğru şekilde inanılacaktır. Ilımlı İslam'da ancak bu aşamadan sonra mümkün olabilir. Başta Suudi Arabistan Kral ve Prensleri olmak üzere, diğer tüm İslami oligarşik kişi ve oluşumlar, el koydukları İslami maddi ve manevi kaynakları toplumlarıyla eşitçe ve hakça paylaşma düşüncesine sahip olunmadıkça, Ilımlı İslam ya da Barışçıl İslam'dan bahsetmek samimi ve gerçekçi görünmemektedir. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |