"Sevgi bilmekten doğar." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Bir toplum ve bireyin yaşam kalitesi, o toplumun siyasetinin derinlik ve de objektifliğine göre belirlenir. Ya ilerici siyasal yapıyla zenginleşerek en az sorunla yaşar veya gerici anlayışla sürekli birbirini yiyerek bitme noktasına gelinir. Bilindiği gibi toplumlara ruh, hareket, dinamik ve yaşam heyecanı katan temel felsefe siyasettir. Bu yüzden siyasetin doğru ve gerçek bir felsefi temeli olması şarttır. Orta Çağ'da olduğu gibi siyasetin dinlerin hayal ürünü söylencelerine dayanması, insanların sürekli birbiriyle çatıştırması demektir. Bilimsel siyaset icat edilmeden önce dinler ilk siyasi kurumlardı. Toplumların eğitim ve bilgi seviyesi yükseldikçe, dinlerin siyasetten tamamen men edilmesine çalışıldığını görüyoruz. Bunu bazı toplumlar başarırken bazıları hâlâ yerinde saymaya devam ediyor. Toplumların dini siyasete karşıtlığının sebebi, dinlerin hayal ürünü soyut kavramlarla insanları oyalamasıdır. İnsanın sürekli yenilik ve daha gerçekçi yaşam arayışı içerisinde olması, somut bilimsel siyasetin yolunu açmıştır. Bu bakımdan somut bilimsel siyaseti hatırlayarak, Türkiye siyasetinin niteliğini ve son alacağı şekli daha net belirleyebiliriz. Bilimsel Siyasi Felsefe: Doğal yapı başta olmak üzere sosyal koşullara uygun, somut, anlaşılır, eşitlikçi, gözle görülen, elle tutulan, gerçekçi kurallar ve düzene göre topluma yön vermektir. Siyasal bu derinlik öyle her aklına gelenin yapacağı iş olmadığından, bunun temeli bilime dayanmak zorundadır. Somut bilimsel siyasi etik felsefeyi, temel ilke kabul edip olanaklar dahilinde yerine getirmeye çalışan tek düşünce, materyalist sol felsefi yapılar olmuştur. Diğer alternatif metafizik siyasi felsefeyse, siyasette hiçbir bilimsel etik ve ilke kabul etmemektedir. Her zaman Tanrı ve dinin emrettiği gibi üstün soylular sınıfı başta olmak üzere, erkek cinsiyetçi ego için her yol mubahtır düşüncesinden hareket edilmesi, tüm çatışma ve olumsuzlukları yaratan en büyük sebeptir. Türkiye toplumu ve siyasetinin mayası bu İslami metafizik siyasi düşünceye bağlı olduğuna göre, Türkiye'deki siyasi yapının ne olduğunu, son noktada nasıl bir şekil alacağını yine buna göre belirleyebiliriz. Selçuklulardan, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde sürekli söz sahibi olan ve topluma kendi rengini veren CHP vb. partiler, İslami metafizik düşünceyle toplumu tam bir düşünce yoksunu yapmışlardır. Bunu şuna göre ifade edebiliyoruz. En az Türkiye toplumunun %85'lik oranı İslami düşüncesinden başka dünyadaki diğer farklılıklara kesinlikle kapalı olması. Ya da kendisine benzerse kabul eden bir düşünce kalıbıyla yaşama ve dünyaya bakmasıdır. Türkik Müslüman bu mantık Anadolu'nun coğrafi, iklimsel, kültürel ve halklar geçekliğini dikkate almayıp, sadece İslam gericiliğiyle kendi özünü dahi yozlaştırmıştır. Toplumu şekillendiren eğitimin, İslam'ın hayal ürünü yalan söylence ve hikayelerine dayandırılması, Anadolu halklarını büyük bir dejenerasyona uğratmış oldu. Bu da yozlaşmayla birlikte her alanda yüzeysellik ve basitliği yaratmıştır. Cumhuriyet yönetimi, Osmanlı'nın İslam gericiliğine dayanan düşünce ve yaşamın bir şey kazandırmadığını bildiği halde, somut bilimsel materyalist düşünceye düşmanlığını sürdürmesiyle, kendisini zehirlemiştir adeta. Çaresizlik içerisinde kalan Kemalizm, batının materyalist modernliğini taklit etmiş olsa da, İslami gericiliğin her şeye hakimiyeti, yaşamın bütün alanlarını yapay ve göstermelik bırakmıştır. Sahte, göstermelik, yapay, ithal ve ikame görüş olan İslami düşünce anlayışı hangi topluma bulamışsa, o toplum gelmiş olduğu noktadan daha da geriye gitmiştir. Buna en somut örnek olarak İran halkını gösterebiliriz. İran tarihini okuyanlar görecektir Mezopotamya'da ilk toplumsallaşma, insanın doğasına uygun siyaset, düşünce ve aile yaşamının en ileri şekli yine Perslerde görülmektedir. Persler dünyanın en zengin kültürüne sahip olmalarına rağmen, ne zaman İslami Şii gericilikle tanışmışsa, her geçen gün geriye gitmiştir. Günümüzdeki geldikleri nokta herkesin malumu. İslam'ın mevcut soyut gerçek dışı bu yaşam düşüncesinin Türkler üzerindeki etkisini düşündüğümüzde, insanın aklını donduracak türdendir. Bunun nedeniyse, Türkler sürekli yer, dil ve din değiştirerek göçebe yaşadıklarından, kendi öz değerlerinden çok şey kaybettiler. Kemalizmin sürekli batı taklitçiliği ve yapay modernliğe özenmesinin esas temelinde, bu kültürsüzlük ve özünden kaçış vardır. Çünkü bilimsel materyalist felsefeye inanarak hareket edilseydi, İslami inanç ya zayıflayacaktı veya terk etmek zorunda kalınacaktı. Bunu göze alamayan Kemalizm, Osmanlı'nın devşirme mantığından hareketle Atatürk ilkeleri adıyla, İslami düşünce içerisine suni laikliği serpmekle farklı şey yaratıklarına inanmışlardır. Halbuki her şey Arap saçına dönüşmüş oldu.. Çünkü modern materyalist siyasi düşünceyle, İslam'ı siyasi yapıyı sentezlemek hiçbir koşulda mümkün değildir. Ya gerçekten “Laiklik ve Sekelerizm” kabul edilerek doğru, çağdaş materyalist yapı oluşturulmalıydı. Veya Arap toplumlarında olduğu gibi İslam Şeriatına göre yaşanması gerekiyordu. Her iki siyasal yapıdan birini tercih etmek yerine, ikisini taklitçi mantıkla harmanlamaya çalışmak devşirmeciliği de aşan Nihilist anlayışı yaratmıştır. Bu da papağan gibi ezberletilenlerinin dışında farklı hiçbir şey düşünemeyip ifade edemeyen, robotlar topluluğunu meydana getirmiştir. Bütün bu anormalliklerden dolayı Türkiye'deki istisna sosyalistlerin dışında, diğer sol kesim başta olmak üzere toplumun %90'ı, ne kendi gerçek geçmişini biliyor, ne de geleceği ile ilgili hiçbir bilgi, düşünce ve öngörüye sahip değiller. Sürekli ezberletilenler tekrarlanmakla yetinilmektedir. Türkiye'deki bürokrat ve yöneticiler ise şunun farkındalar. Herkes kendini gerçek bir sorgulamaya tabi tutsa, ne İslam, ne Kemalizm, ne de yapay ulusalcılık diye bir şey kalmayacak. Bu yüzden kimse tarihiyle hesaplaşmaya cesaret edemiyor. Çünkü korkaklar ve bilgisizler yeni düşünceler üretmezler. Sürekli eskiyi allayıp pullamakla kader nereye götürürse oraya giderim mantığından hareket edilmektedir. Temel gerçekler bu şekilde olduğuna göre, doğal olarak şöyle bir siyasi şekil ortaya çıkıyor. Türkiye'deki sol ve demokrat düşüncedekilerin büyük bir çoğunluğu kısa süre içerisinde en fazla Arap Baasçılığı ve Şii muhalifliğin tıpatıp aynısı olacaklar. Sağ ve dinciler için fazla bir şey belirtmeye gerek yok. Zaten onlar İslam devşirmeciliğini daha orijinal hale getirmek için ellerinden gelen her şeyi yapmaktadırlar. Tüm bu gerçekler nitelik olarak Türkiye'deki laiklik, çağdaşlık, modernlik, ilericilik, demokratlık ve Müslüman siyasi düşüncelerin tamamen sahte olduğunu ortaya çıkarıyor. Söz konusu siyasi yapıların çok yakında daha da bulanıklaşıp gericileşeceğini hep birlikte göreceğiz. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |