Sanatçının işlevsel tanımı bilinci neşelendirmektir. -Max Eastman |
|
||||||||||
|
İnsanı Tarif etmenin ölçüsü Basit anlaşmazlıkların haricinde, birbirini küçük görmeyen, aşağılamayan, mevcut olanaklarla yaşamayı bilen, insan, hayvan ve doğanın temiz kalacağı şekilde mantıklı üretim ve de tüketim yapan kişiler gerçek insandır. Bunun dışındaki düşünce ve davranışlara sahip toplumlar, insanlıktan uzak canavarın ta kendisidir. Dünya yüzünde yaşayan yaklaşık 8 milyar insanın %99'u insandan başka her şeye benziyor. Bizleri bu kanıya sahip kılan o kadar olumsuzluklar mevcut ki, hepsini saymaya ne sayfalar ne de zaman yetmez. Tüm olumsuzlukları özetleyen örnekse, türlü yalancı bahanelerle yapılan çatışma ve savaşlardır. Yazı dizisi olarak ele alınan konu, bazı felsefecilerin dışında hiçbir toplum tarafından ciddi, bilimsel, bağımsız ve geniş çerçeveli tartışılmış değil. Her toplum ve kişi, kendini yücelten yalancı hikayelerle insanlık tarifi yapıyor. Bu da “Gerçekten Biz İnsan mıyız? Sorusuyla hepimizin birçok iğrenç yanları olduğunu ortaya çıkarıyor. 21.yüzyıla uygun gerçek insanı tanımlamak için, dünyadaki tüm Akademik çevreler ve konuya ilgi duyan herkesin insan üzerinde yeniden tartışıp çalışması gerekiyor. Çünkü dünyadaki mevcut insan toplulukları son 30 yıldır biyolojik yapıdan tutalım duygu, düşünce ve alışkanlıklarda, ciddi bir bellek yitimiyle (Amnesiz) insanlık dışı doyumsuz canavara dönüşmüş durumda. Gerçek insan olmanın ölçüsü hızla netleşmesi gerekiyor. Şayet bu yapılmazsa, kırık dökük şekilde var olan insani duygu, yok oluşa doğru gidiyor. Yaklaşık beş bin yıldır dini, siyasi ve ekonomik gücü olan herkes, kendi çıkarlarına uygun insan tarifi yapmıştır. Mevcut bu tarifler ardı arkası gelmeyen savaş ve göz yaşından başka şey yaşatmadı insanlığa. Hepsinden önce tartışılıp eleştirilmesi gereken anlayış, tanrının Adem'le insanı mükemmel yarattığına inanan kültürdür. Soyut ve en ufak bir noktada akla hitap etmeyen bu kavram, Şeytanın her düzeni bozan güce sahip olduğu safsatasıyla daha da içinden çıkılmaza sokulmuştur. Diğer bir sorunlu insan anlayışı ise, pozitif bilimlerin Homo olarak en az yedi insan türünü tespit ettiği halde, insani yapıları netleştirilmeden genelleştirilmiş olması. Her Homo kendi bölge, iklim, beslenme ve yaşadığı döneme göre özellikler taşımış olsa da, bunların hiçbiri gerçek insan ölçüsüne sahip değildi. Çünkü gerek ilkel insan anlayış gerekse modern çağ insanı, hemcinsi de dahil hayvan ve doğaya karşı canavarca katliamlar uygulamakta en ufak bir sakınca görmediği gibi, aynı mantık devam ettiriliyor. Herkes kendisinin Adem'in bir parçası olduğuna inanıp, Homo ve Adam'ın (Adem) en gelişmiş günümüz insanı, temel düşünce olarak hâlâ dört bin yıl önceki soyut mantıkla her şeyi yorumlayıp şekillendirmesi, ciddi bir insanlık sorunudur. İşte bu çarpıklığın açığa çıkması için, Adam (Adem) kelimesiyle şekillenen insan anlayışını kimler, nasıl, hangi duygu ve düşünceyle icat etmiştir? Bunu sorgulamak durumundayız. Sorgulanmadığı sürece gerçek insan kavramı hiçbir zaman bilinmeyeceği gibi, herkes kendisini insan görüp, canavarlaşma daha da büyüyecektir. Adam (Adem) kelimesiyle kavratılan insan ölçüsü: Adem Peygamber adıyla egoist erkek cinsiyetçi, köleliği meşru ve normal gören bu insanlık dışı kültürün tohumları, yaklaşık olarak m.ö.2500 yıllarında ekildi. Adem'in erkek olması, ismin sürekli erkelere verilip kullanılması, erkek cinsiyetçiliğin iğrenç örneğini teşkil ediyor. Kadının tamamen yok ve zavallı sayılması insanlık dışılığın en açık ispatıdır. O günden bu zamana kadar Ataerkil yapının hakimiyeti canavarlık değilse daha büyük sorun var demektir. Bazı felsefeci ve toplulukların dışında, insanı doğuran kadının adı olumlu şekilde hiçbir toplumda anılmış değil. Hemen hemen her toplum kadını suçlu, günahkar, akılsız ve erkeği yoldan çıkaran fahişe göstermekte; bu anlayış ve düşünce insanlıkla nasıl tarif edilebilir? Daha da beteri kadını, erkeği ilkel ve modern köle görüp, her türlü haktan yoksun açlığa mahkum yaşamasına göz yumulmasıdır. Her şeyi cambazlar kendine layık görürken, yoksul ve kölelerin yaşamını Allah'ın bir emri, kadercilik gösteren tüm dini ve de siyasi düşüncelerin, insanlıkla en ufak bağı bulunmuyor. Böyle bir gerçeklik mevcutken, insanlık, ahlak, namus ve vicdandan bahsedilmesi tam bir çirkefliktir. İnsanlık buysa ve bu bir kültürse yerin dibine girsin. İnsan (Homo) kelimesiyle kavratılan yapı: Homo, Latince kökenli kelimedir. Yunanca ilk şekli Öho biçiminde ön addan ibaret olup insan demektir. Pozitif bilimlerin ortaya çıkmasıyla felsefeci ve diğer bilim insanları, dünyadaki canlılar üzerinde yaptıkları araştırmalarda şu değerlendirmeye ulaşmışlardır. Canlılar içerisinde Homo olarak adlandırdıkları türün, diğer canlılardan tamamen farklı ve düşünerek hareket ettiğinin farkına varılması. Homo türlerden Homo Erektus, Homo Hubilas, Homo Sapien, Neandertal, Primatlar ve yeni keşfedilen Homo Luzanosis gibi türlerin düşünerek hareket etmesi, diğer hayvanlardan ayrı sınıflandırılmasına yeterlidir. Ancak düşünerek hareket etmek gerçek insan olunduğu anlamına gelmiyor. Çünkü düşüncesi son derece gelişmiş günümüzün modern Homo Sapiens'i, sürekli süperegoist doğrultuda hareket etmesi neticesinde, ciddi bir amnesizi yaşamaktadır. Bunun halk tabiriyle ifadesi, varlığa tapınma sapkınlığıyla canavarlaşmaktır. Amnesizi ile gerçekleşen canavarlığı hiçbir birey ve toplum kabul etmediği gibi, tersine herkesin kendisini namus, ahlak, ve insanlık bekçisi görmesi, daha da büyük bir arsızlıktır. Madem her türlü canavarlaşma normalmiş gibi görülüyor, o zaman kimsenin belirli kalıplara sokarak namus ve ahlaktan bahsetmeye hakkı yoktur. Ya da gelinen canavarlık aşaması herkes tarafından bir insanlık ayıbı olarak görülüp, kimsenin kimseyi aşağılayıp horlamadan gerçek insan olmaya hizmet edecek bilimsel ve mantıklı bir yol bulunmalıdır. Aşağılayıcı ifade ve belirlemeler hiçbirimizin zoruna gitmemeli. Çünkü yaşanan olumsuzluklarla hepimiz canavarlaşmış, süperegomuz için, rol yapıp ikiyüzlü davranmaktayız. Örneğin bu nitelendirmelerden rahatsız olup kabul etmeyenler, ifade edilenlerin gerçek olmadığını kanıtlamalıdır. Ya da samimi her birey, toplum ve de devletler, ilk adım olarak en ufak bir bahane ileri sürmeden, kan ve göz yaşına neden olan tüm çatışmaların bitirilmesi için sorumluluk almaları gerekiyor. Ve bunun hayata geçmesinde dünya politikasını yönlendiren güçlerin gerçekçi ve samimi davranmaları dünya barışını rahatlıkla getirecektir. Şimdiye kadar yapıldığı gibi haklı haksız çeşitli bahaneler ileri sürülüp, çatışma, savaş ve karmaşalara direkt, dolaylı sebebiyet vermek, canavarlaşmaya devam etmektir. Tüm bu sebeplerdendir ki, bizler henüz gerçek insani ölçüye ulaşmış değiliz. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |