En bilge insanlar bile arasıra bir iki zırvadan hoşlanırlar. -Roald Dahl |
|
||||||||||
|
Arap ülkeleri ile Türkiye'nin basit ticareti dışında kültürel bağı olmadığı halde, Türkiye'nin İslam yozluğuna sarılıp her türlü ağır bedeller ödemesi, zeka ve akıl tutulmasının bir sonucudur. Bunlar siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel her alanda yaşanmaya devam ediyor. Peki neden devlet ve toplum olarak öz değerini inkar edip, hiçbir faydası olmayan İslam bataklığının arkasından gidiliyor? Sorunun doğru cevabı insan, zeka, akıl ve öz kültürün diyalektik bağı incelenerek verilebilir. Zeka: Anlayan, çabuk kavrayan ve sonucun nereye varacağını kestiren bilinci açık insan demektir. Bir insanın yalnızca zekaya dayanarak hareket etmesi, doğru, bilinçli yaşadığı anlamına gelmez. Aklında olması şarttır. Fakat insanın hem zeki hem de akıllı olmasının önüde aşılması gerken çok uzun bir aşama vardır. Doğal engelin dışında her insan en az %70 oranda hazır zekayla doğarken, henüz akıldan eser bulunmaz. İşte kişi ve toplumun hem zeka hem de akıla sahip olabilmesi, yaşına göre doğru eğitim, gerçek bilgi, tecrube ve kültürle mümkündür. Ve Akıl: zekasını kullanarak her şeyi inceden inceye araştırıp, sebep sonuç ilişkisini bilen kültürel üst aşamayı tamamlamış insan demektir. Akıl ile zeka arasında böyle bir diyalektik bağlantı olduğu halde, insan doğarken akılla ilgili sadece uyur vaziyette hüceler mevcuttur. İleri aşamalarda bunlar iyi çalıştırılıp doğru kullanılırsa akıl olşur. Doğru kullanılmadığı sürece insan akılsız demektir. Tanımlardan anlaşılacağı gibi akıllı olmak daha çok insanın kendi elindedir. Toplumsal zeka ve akıl tutulması, ortak aklı temsil eden devlet yönetiminin bilerek yanlış uyguladığı siyasi politikaların bir sonucudur. Yoksa dünyanın hiçbir toplumu yüksek oranda toplu şekilde zekasız ve akılsız değildir. Her toplumda mutlaka bireysel zeka sorunu ve akılsızlar vardır. Bireysel durumlar kişiyi ve ilişkide olduğu özel çevresini etkilerken, toplumsal zekasızlık ve akıl tutulması, ulusal açıdan hastalıklı ruh halidir. Bu da gerçeklere tersden bakıp sürekli iç ve dış çarışmalarla yaşamaktır. Bir toplum doğuştan hazır olan zekayla yetindiği sürece aptallaşması kaçınılmaz olur. Çünkü zeka her zaman gelişim isteyen doğal bir tepkimedir. Zekanın tepkimesine ters hareket etmek, insanı tam olmasa bile yarı aptal şekle sokar. Ve ne yazık ki, çoğu devlet yönetimleri zeka ve akıl geliştirmenin külfetli olduğundan hareketle, egoizme bağlı zekayla yönetirler toplumu. Söz konusu düşük zeka ve üst akıldan yoksunluk hantal, uyuşuk, hazırcı ve sürekli birilerinin yönlendirdiği canlı robotlar demektir. İfade edilen gerçeklerden hareketle, bir toplumda akıl ve zeka yoksunu kişilerin sayısını tek tek tespit etmek uzun, zor bir uğraşı olsa da devlet yönetimlerinin uygulamalarına bakıldığında, toplumdaki zeka ve akıl tutulmasını rahatlıkla anlayabiliriz. Aptallığın; direkt zeka yetersizliğiyle bağlantısı olduğuna göre, bunu kabul etmeyen toplum ve birey, zeka ve aklını geliştirmek zorundadır. Bu şu şekilde mümkün. Bilindiği gibi insan, zeka, dil, akıl ve kültürün biribiryle derin bağı vardır. Bu diyalektik bağ ciddiye alınmadan, dilin gelişi güzel kullanılması ya da önemsenmeyip, bunun yerine dinin soyut hikayeleriyle yaşamak, toplumsal zeka ve akılsızlığın birinci sebebidir. İkinci nedense, kendi kültürü dışında yabancı bir dille asimile olarak yaşamaktır. Bazı kişiler asimile olduğu kültürle zeki olsalar bile, akıllı olması çoğu zaman mükün değildir. Asimileci egemen kültür, kendi kurallarının dışında bir başkasının farklı düşünmesine asla müsaade etmez. Demek ki, zeka ve akıl tutulmasını ortadan kaldırmanın tek yolu, her halkın kendi öz dil ve kültür değerleiyle yaşamasına bağlıdır. Bu noktada Devşirme Müslüman Türkiye Cumhuriyeti nasıl bir yol izlemiştir? Biraz daha yakından inceleyelim. Türkiye Cumhuriyeti, Türk adını kullanmasına rağmen Türk kültüründen tamamen uzak, Arap İslam dil, din ve gelenekleriyle millileştiğine (Ulus) inanıp, etnik ve dinin ırkçı bataklığına düşmüştür. Hiçbir zor ve dayatma olmadan kendisini dejenerasyona uğratan tek örnektir Müslüman Devşirme Türklük. Ezilenler tarafından Anadolu'da egemen ulus olarak Türkler bilinir. Falat Türk kültürünü temsil etmediği için, bunlara Türk demek Türklere hakarettir. Gerçek Türkler, Araplaşan bu devşirmeler tarafından sürekli simile edildiler. Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu İslam dini ve Farsçayı yüceltirken öz ata dilini ve kültürünü inkar edip yok saymıştır. Osmanlı benzer şekilde Arap İslam din ve dilini yüceltip, Türklüğü bitiren ucubeydi. Türkiye Cumhuriyeti yönetimi Türkçeyi resmileştirmiş olsa da, Türkçe Dilbilgisinin (Gramatik) dışında Arap İslam gelenek ve kelimeleriyle, zeka ve aklın gelişmesine en büyük darbeyi vurmuştur. Zira bu anlayışla başkalarını asimile edip tek dil, tek din, tek millet ve tek düşünceyle, mutlu olacağım derken, her on yılda bir iç ve dış yıkımlarla başkalarının askeri uşağı olmaktan kurtulamamıştır. Yaşanan olumsuzluktan ders çıkaran toplumlarsa, zeka ve aklın gelişimini engelleyen etnik ve dini her türlü ırkçılığı alaşağı edip, kendi dil ve kültürel değerlerini geliştirerek başardılar. Böylece öz kültürlerin ne kadar önemli olduğu bilinci daha da yükselmiş oldu. Türkiye yönetimiyse kendisinin olmayan yabancı kültüre sahiplenerek, her şeyi tersinden yaşayıp, dünyanın gülüncü durumundadır. Bilimsel bakılabilse; başkalarının dil ve din kültürüyle asla ulus olunamayacağı gibi, dinin her şeye hükmedip hayati önem taşıyan konularda etkin olması, o toplumsal kültürün %99'u hayal ve yalan hikayelerden ibarettir. Üstelik dinleri başka bir toplum icat ederken, diğerlerinin bunu sahiplenip yüceltmesi, insan psikolojisindeki yer edinme, kabul görme aşağılık kompleksiyle, daha fazla yalana sarılarak yaranma, yalancılık ve uşaklığın özüdür bu yapı. Türkçe dil ve kültürle birlikte Anadolu'da yaşayan her dilli geliştirmek yerine, Arap İslam dil ve dini üstün tutlup maddi manevi her türlü desteğin sunulmaya devam edilmesi, zeka ve akıl tutulmasından daha ağır bir durumdur. Bu kişilk bozuluğu kimlik, kültür ve millet olmayı, İslam yozluğuna sahiplenip hayvanlar gibi yemek içmekten ibaret biliyor. Kürt'e anadili, Aleviye inancı, gerçek Türk'e öz kültürü yasak edip, sürüleşmeyi dayatmıştır her zaman. Ve Kürt vatandaşlarımızla hiçbir sonurunumuz yok derken, Kürt uzayda devlet kurmaya kalkışsa gidip orayı bombalarız faşistliğiyle, bunda haklılığını düşünmesi, zeka ve akıl yokluğundan daha ciddi bozukluğun göstergesidir. Sahiplendiği devşirmelere tanıdığı olanakları Kürtlere, Ailevilerede verdiğini ifade eden bu anlayış, kendi öz dili ve kültürünü inkar ettiğinden, başkalarının dil ve kültürel hak istemesini anormallik ve terörizm olak anlıyor. Bu anlayışın insanlık, zeka ve aklınının tek tarifi, sorgulamayan düşüncesiz ruhsuz, tepkisiz ve ölü sürü severliktir. Nereden bakılsa elde kalıyor. Ekonomi, kültür, teknik, dil, dine kadar her şeyin yabancı olduğu bir toplum, emperyalistlerin kullanacağı güne kadar yaşar. Daha sonrası tamamen hüsrandır. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |