Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner |
|
||||||||||
|
Emperyalizmin; sınırlar ötesi saldırı ve sömürü şeklindeki ifadesi doğru ancak eksiktir. Emperyalist düşünce ve davranışlar her kişi, devlet ve topluma göre değişiklik gösterip küresel, bölgesel ya da kendi içine yönelik gerçekleşir. Emperyalizmin esas tanımı ise şu şekildedir. Emperyalizm : Maddi, siyasi, dini, askeri, ekonomik ve kültürel olarak sınırlar ötesi ve sınır içi sömürü demektir. Bu tanımı okuyup dürüstçe yorumlamak isteyen her birey, toplum ve düşünce, kendisinin emperyalist emellerinin olup olmadığını rahatlıkla açığa çıkarabilir. Etnik ve ulusal kimliklerini Müslümanlık olarak görüp, bundan gurur duyarak yaşayan Türkler, 1170 yıldır Arap İslam egemenliğinde kaldıklarından emperyalist ve ırkçı olup çıktılar. İslam mantalitesinden bakıldığında, Müslüman Türklerin emperyalist ve ırkçı olmaları normaldir. Çünkü İslam din düşüncesinde; Allah adı kullanılarak İslam'ın egemen olması için birilerinin dilini, inancını, kültürünü, ekonomisini, vatanını, toprağını istila, imha, talan etmek kutsal görevdir. Zavallı Türkler, İslam'ın bu ukala, ırkçı, ganimetçi, emperyal anlayışına, dünyanın en iyi düşüncesi olarak tapınıp kalmışlardır. Bir kişi, siyasi oluşum, toplum ve düşüncenin, emperyalizmin her türüne karşı olabilmesi için, önce kendisini tüm ırkçı düşünce, tutum ve davranışlardan arındırması gerekir. Irk ve sömürücü düşüncelerden arınmamış her yapı, emperyalist heves peşinde koşandır. Bu ister büyük isterse de küçük çaplı olsun düşüncede yaşaması, emperyalizmin uşağı anlamına gelir. Özet belirlemelerle İslam'ı en çok yücelten Türkiye Cumhuriyeti'nin, emperyalizme karşıtlıkta nasıl ikiyüzlü davrandığını, kendi tarihsel geçmişine bakarak görebiliriz. Türklerin en az %85'i İslam'ı temel alıp ulusal kültürel yapılarını buna dayandırdıklarına göre, İslamcıların ve Türklerin emperyalist pratiklerinin tarihsel örnekleri şu şekildedir. İslam miladi 610 yılında ortaya çıkıp, Arap coğrafyasında kendisini kabul ettirdikten sonra, bu yayılmacılığı üç aşamada gerçekleşmiştir. 1.Emevi Sünni İslami Emperyalist Yayılmacılık, miladi 650'lerden başlayıp aralıksız devam eden ilk yayılma. Bu emperyal politika Mısır başta olmak üzere, etrafındaki yakın Afrika toplulukları, Mezopotamya ve Orta Asya'ya kadar uzanmıştır. 2. Şii Abbasi İslami Emperyalist Yayılmacılık, yaklaşık miladi 750'lerden itibaren aynı şekilde sürdürülmüştür. Yine Mezopotamya ve Anadolu'ya kadar yayıldığını görüyoruz. 3.Osmanlı Sünni İslami Emperyalist Yayılmacılık, Osmanlı ortaya çıkmasıyla İslam yayılmacılığını aralıksız sürdürüp, Halifeliği eline geçirerek bunu tüm dünyaya kanıtlamış oldu. Mezopotamya, Anadolu, Asya, Afrika ve Avrupa'nın ortasına kadar yayılmıştır. İslam; söz konusu bölgelerde Yahudi, Hıristiyan, Mazdek, Şamanistlik gibi birçok doğa inanç ve dilleri, Arap İslam adına asimile ederek sömürgeleştirdi. Günümüzde ise İslam ülkeleri yayılmacılığını daha çok, kendi içinde ve yakın çevresinde sürdürmekte. İslam emperyalizmi Birinci Dünya Savaşı'na kadar ifade edilen isim ve şekillerde devam ederken, Osmanlı'nın yok olmasıyla bu yayılmacılık son buldu. Böylece İslam ülkeleri, savaş galibi devletlerin yönlendirmesi ve destekleriyle yeniden bir düzene sokulduklar. Avrupa ve diğer Batılı emperyal devletlerin, İslam ülkelerini desteklemeleriyle, İslami emperyalist yayılma kendi içine yönelik devam etti. Bu aşamadan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin emperyal resmi ortaklığını, daha yakından tanımakta büyük fayda var. 1923 öncesi Avrupa ve Batılı emperyalistler, Anadolu, Orta Doğu üzerinde sürekli gayri resmi yayılmaya çalışırlarken, Lozan Antlaşması'yla resmileştirdiler. Müslüman Türkiye Cumhuriyeti bundan cesaret alarak, Türk İslam Irkçı Senteze muhalif tüm düşünceleri imha etmeyi, tek yaşam gördüler. Türk İslam emperyalist yayılmacılık, Mustafa Kemal'in öncülüğü ve direktifiyle şu tarihlerde gerçekleştirildi. 1-Mustafa Kemal'in plan, programları ve emirleriyle yapılan ilk emperyalist saldırı, 1919 yılında Mustafa Suphi' ve 15 arkadaşının Karadeniz kıyılarında öldürülmesi. 2-1919 ve 1920'de Alişer çevresindeki Kürt, Türk Kızılbaş Alevilere yapılan katliam. 3-1922'de Alişan Bey ve çevresindeki Alevi Kızılbaşlara yapılan katliam. 4-1925'te Diyarbakır, Şeyh Said ve çevresindeki Sünni Kürtlere yapılan katliam. 5-1927 Ağrı Zilan, İhsan Nuri Paşa çevresindeki Sünni Kürt halkına yapılan katliam. 6-1920'den1938'e kadar Seyid Rıza'nın çevresinde toplanan Kızılbaşların ağırlıklı olarak yaşadığı Dersim, Erzincan, Malatya, Elazığ ve Sivas halkına yapılan katliamlar. Belirtilen tarihlerde Kızılbaş lider ve öncülere destek veren Kürt, Türk, Ermeni ve Süryanilerden 100,000'den fazla insan öldürülmüştür. Bizim aslan sosyal demokratların Kurtuluş Savaşı olarak anlattıkları şov, asıl bu utanç verici katliamlardır. Türk İslam Irkçıları bu saldırılarını Amerikalı, Alman, Fransız ve İngiliz İstihbaratçılarla birlikte uyguladılar. Emperyalistler, Türk Yöneticilere askeri, siyasi, maddi destek vermeselerdi, başarılı olma ihtimalleri zayıftı. Dünyaya kendilerini örnek gösteren Türkiyeli sosyal demokratlar,1919'dan itibaren söz konusu emperyalist ülkelerle her türlü ekonomik, siyasi, askeri işbirliklerini inkar edecek kadar kişilik yoksunudurlar. Bu ilişkiler 1919 'da başlayıp resmi olarak Lozan Antlaşması, 1950 yılında Türkiye'nin emperyalistlerin yanında Kore Savaşı'na katılması ve 1950'de NATO'ya üyelik, her şeyi net olarak kanıtlıyor. Kendilerini mevcut devletin sahibi gören sözde sosyal demokratlar, İslamcılar ve Irkçılar, ifade edilen katliamlarla hızını alamayıp, emperyalist ortaklarıyla her on yıla yaydıkları Alevi, Kürt, Ermeni, Rum ve Sosyalistleri öldürdürmeyi vatan severlik saydılar. Şimdi sormak gerekir tüm Türkiye halkına, emperyalist karşıtlık, sosyal demokratlık ve İslami adalet, kendi vatandaşım dediği insanları öldürmek midir? Şu cevabın verileceğini duyar gibiyim. Devletin yasa ve kanunlarına mukavemet eden herkese, her devlet benzer müdahaleleri yapmıştır denilebilir. Doğru çoğu ırkçı, dinci ve kapitalist emperyalistler, her türlü katliamı yaparken bunun arkasında dururlar. Şayet yaptıklarından utanç duymuşlarsa ki duyanlar çok oldu, o halklardan özür dileyip ekonomik, siyasal, insani ve kültürel haklarını iade ederek, kendileri de gerçek demokrat olmaya çalışmışlardır. Bizim dinci, ırkçı sosyal demokrat ve solcularımız,1919'dan bugüne kadar Kürdistan başta olmak üzere, Türkiye'de bütün muhalif düşüncelere aralıksız katliamları meşru, demokratlık ve ulusal birliğin gereği görmeleri, insanı insanlığından utandırıyor. Buna rağmen ne Kürtlerden ne de diğer halk ve siyasi oluşumlardan özür dilemek gibi bir düşünceleri de yok. Yaptıkları saldırı ve katliamları gururla savunurlar. Yaşanan bütün bu olaylar, Türkiye'de gerçek sosyal demokrat ve emperyalizme karşı bir düşüncenin olmadığını kanıtlıyor. Mevcut Türk İslami Irkçı emperyalist düşünce, içten dışarıya doğru saldırganlığında bir adım geri atmış değil. Bu yüzden Cumhuriyetçi Türklerin demokratlıkları ve haktan hukuktan yana olmaları hep ikiyüzlücedir. Tek ırk, tek, dil, tek din ve tek düşünceye dayanan ikiyüzlü sosyal demokratlık ve emperyalist karşıtlığı, Müslüman Türklerden başka bir toplumda görmek mümkün değildir. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |