Bilmek kadar kuşku duymaktan da zevk alıyorum. -Dante |
|
||||||||||
|
Asıl ülke gündemi olması gereken konulara gelirsek: Eğitim, işsizlik, ekonomi, hantal bürokrasi, adil-hızlı adalet, temiz siyaset, yeni ceza ve ticaret yasaları yanında bir önemli konumuz ise enerji ve gelecek politikaları. Enerji ve gelecek politikası demek Türkiye’nin hiç ilgilenmediği bir konu demek. Türkiye’nin hangi alanda milli bir devlet politikası olduğu apayrı bir konu; Her hükümet ile değişen politika, milli bir politika olamayacağı için kanaatimce bizim çoğu alanda bir devlet politikamız yoktur. Enerji, kısaca, dünyayı -her anlamda- döndüren şey. Einstein, Enerji için E=MC² dese de günümüzde bunun E=Amerikan doları $ yada E=Euro €, gibi yeni formülleri daha popüler. Enerji her daim dünya gündeminde olan bir konu olmanın yanında Türkiye gerçek gündeminin de bir konusu. Dünyanın petrol sonrası dönemde iki ana enerji kaynağı olarak görülen bor(Dünya rezervinin %70’inden fazlası..) ve toryumun(Dünya rezervinin %60’ından fazlası..) şu an bilinen en büyük rezervleri Türkiye’de. Türkiye’nin yakın gelecekte enerji sıkıntısı çekebileceği(!) konusunda etrafta uçuşan demeçleri bir yana bırakırsak bazı noktalarda aklımı kurcalayan şeyleri burada ortaya atacağım. Nükleer santral yapımına karşı çıkanlara karşıyım. Nükleer santralı Sinop ve Mersin gibi kıyı ve cennet köşelere inşa etmeye iki kere karşıyım. Yapacak hiç yer kalmadı mı ülkede bunları deniz kıyısına, tam ülke sınırlarına inşa ediyorsun. Nükleer enerji santralini hangi akla hizmet ülke sınırına inşa ediyorlar çok merak ettim. Ülke maazallah savaşa girse ilk önce kolayca bunları vursunlar diye mi yapılıyor bu? Soğutma suyuna ihtiyaç duyar nükleer tesisler. Ama bu suyu santrallere sağlamanın yolları vardır. Deniz kıyısına oturtmak da ne ola!? Nükleere karşı çıkanlar temiz enerji diyorlar. Temiz enerjiyi ben de destekliyorum ama nükleer santral teknolojisinin ileride toryum yakıtıyla çalışacak santrallerin geliştirilmesi açısından Türkiye’ye yararı olacağına da inanıyorum. Temiz enerji.. Geçenlerde bir yerde rüzgar enerjisine kota konduğu yolunda bir haber okudum. Rüzgar santrali için lisans alanların elinde patladı lisanslar ve yatırımlar diyordu.. Kotanın sebebi ise rüzgar enerjisinin garanti-güvenilir bir kaynak olmayışı ve ülkeyi böyle bir kaynağa bağımlı kılmamak olarak açıklanmış.. Şimdi biz bu ülkeyi Rusya-İran gibi komşulara bağımlı kıldık ve bunlar yan yattı çamura battı deyip politik baskı için kışın ortasında gazı kesmediler mi? Tehdit etmediler mi? Öte yanda bilimsel etüdü yapılmış, haritası çıkartılıp raporlanmış bir rüzgar enerjisi yöntemi var.. Ha illa diyecekseler “esebilir de esmeyebilir de” ben de diyorum biz niye o zaman nehirlere baraj kuruyoruz, “yağabilir de yağmayabilir de”.. Bugün enerji alanında nükleer sistemleri okuyup hatim etmiş ülkeler bu sistemlerden daha temiz sistemlere geçmekteyseler bunun sebebi nükleerden sağlayacakları faydayı sağlamı olmaları ve bir sonraki aşamaya terfi etmiş olmalarıdır. Biz henüz o aşamaya erişemedik ve nükleer enerji doğru değerlendirirsek bizim içim bir sıçrama tahtası olabilir kanaatindeyim. Tekrar ifade ediyorum, bu “nükleer olsun da nasıl olursa olsun” şeklinde bir yaklaşım ile mümkün olamaz. Akıllı olmak lazımdır. Türkiye’nin gelecek için bor ve toryum potansiyeli var fakat bunların teknolojisi üzerinde öncü bir gayretle çok sıkı çalışmamız ve bu hammaddelerin yurtdışına satışına yasal önlem almak zorundayız. Türkiye’nin üç tarafı denizlerle çevrili fakat deniz-kara ilişkisinden güç alan rüzgar enerjisi yada deniz akıntılarından elektrik üretimi gibi konularda çok zayıfız. Türkiye’nin bazı bölgelerinde güneş neredeyse yılın 365 günü yüzünü bizden esirgemiyor fakat bu bölgelerde bir güneş enerjisi santrali kurmak mümkün olmuyor! Neden!? Petrole, enerjiye dünyanın parasını ödüyoruz. Yerli yabancı sürüyle vampiri kanımızla besliyoruz. Petrol.. Bu konuda da çok dertliyim. Petrole vize verilmediği için Türkiye sınırından içeriye giremediği kanaatindeyim. Komşularda çıkanın bizim sınırlar içinde çıkmamasının başka açıklaması nedir ki?! Enerji derin bir konu.. Yüzeyi bile ne kadar yoğun..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Levent, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |