..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Kendi görüşlerim var -sağlam görüşler-, yine de her zaman onlara katılmıyorum. -G. Bush
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Anılar > Emine Pişiren




30 Mart 2010
Ruhumuz Mu, Sahi O Nerede Kaldı?  
Emine Pişiren
Bu soruyla aklıma İngilizce Hocam Necla Hanım’ın anlattıkları geldi aklıma: “Orta Amerika’da yaşamış İnkaların uygarlığını araştırmak üzere ziyaret etmek isteyen arkeologlar, yerli rehberler eşliğinde yola çıkmışlar. Kısa bir süre sonra oldukça yüksek dağın tepesine kurulu İnka tapınaklarına daha varmadan, yerli rehberler aralarında fısıldaştıktan sonra yere oturuyorlar. Beklemeye başlıyorlar. Bu duruma oldukça şaşıran arkeologlar bir anlam veremeyip yerli rehberlerin en yaşlısına soruyorlar:


:AFII:


-"Anne, biliyor musun?"
-"Neyi kızım?"
-"Doğa bizim ikizimiz..."
-"Haydiii, bu da nerden düştü aklına şimdi?"
Kızım 20 yaşlarındaydı bu konuşmayı yaptığımızda…
Bundan on sene öncesi... Kitap raflarındaki felsefe ve psikoloji kitaplarımızı aşıran, uzun süreli wc'leri işgal edişinin sebebini, çok sonradan öğrendiğim, kitap faresi kızım beni şaşırtmıştı...
-"Bak anlatayım anneciğim... Doğadaki canlılar iki türlü değil mi?"
-"Kızım şimdi bana hayat bilgisi ve biyoloji sorgulaması mı yapacaksın..."
Gülüşmüştük...
Devam etti konuşmasına, benim akıl kumkuması kızım...
-"Et-oburlar ve Ot-oburlar vardır değil mi?"
-"Canım detaya girersem sana denizleri ve amipleri de sayayım mı? Hani tek hücreli, görünmeyen veya bölünen canlılar var ya..."
-"Annem, şimdi onları bırak. Ben genel anlamda kısa bir açılım yapmak istiyorum..."
Genelde mutfakta yakalanırdım kızıma. Mutfakla banyo benim sükût ve düşünce alanlarımdı. Geçmiş günleri yâd ederken aklımın eleğinde, okumuş olduğum bir kitabın içeriğini de süzerdim beynimde… Ne bir TV sesi ne bir başka ses bölemezdi düşüncelerimi, adeta düşünce ve fikir gevişiydi o anlarım. Elim işte olurken düşüncelerim oynaşta olurdu…
Ama gelin görün ki, kızım illa ki beni başka bir ide yolculuğuna sürüklüyordu...
-“Ama anne sen beni dinlemiyorsun kiii!”
-"Seni dinlemedeyim kızım..."
-"Şimdi ben et ürünlerini çok seviyorum, deniz ürünlerini hiç ayrımsamadan hem de... Değil mi annem?"
-"Bilmem mi, sana hamileyken az mı yemedim o Beşiktaş Vapur İskelesindeki Sokak kokoreççisinden..."
Gülüştük...
-"Bak gördün mü, ben daha doğmadan hırslı ve hiperaktif bir yapıya sahipmişim. Demek ki, genlerimizde var anneciğim..."
-"Nasıl yani?"
-"Doğadaki bu iki canlı türü birbirinden farklı zıt karakter özelliklerini taşır genlerinde annem..."
Konu hem hoşuma gitmişti, hem de dikkatimi enikonu çelmişti...
-"Ot yiyen hayvanlar, sakin, saldırgan olmayan, evcilleşmeye çok uygun ve sevimli hayvanlardır..."
-"Eee, devam et..."
-"Aslan et yer ve ancak acıkınca bir canlıya saldırır. Oysa bir kanguru, bir koyun, bir inek acıksa bile saldırmaz değil mi?"
-"Evet, öyle..."
-“Tilki, çakal, sırtlan, panter, kurtlar, denizlerde de köpek balığı saldırdıkları gibi çiğ çiğ de et yerler değil mi annem?”
-“Pişirecekler değil ya, sakin sakin ‘gel canım seni bir seveyim’ de diyecek halleri de yok. Tabi doğanın güçlü olanı yaşamak adına avlanacak…”
-“Anneciğim bir dur! Şakaya alma beni.”
-“Ee, sözü nereye ulaştıracaksın bakalım?”
-"Ben evde oturmayı sevmiyorum. Sürekli çalışmak ve evde olduğum zamanda yatsam bile kitap okumak, yani bir işle mutlak meşgul ediyorum kendimi değil mi?"
Kızımın, bu söylediklerini ivedi geri dönüşümle karşı çıkmak istedim...
-"Hımm. Konuklar geldiğinde çay servisini genelde ben yaparım. Bulaşıklar lavobada tepeleme olurken, benim güzel kızım “fırrr”, görünmezlik pelerini mi giymiş acep?"
-"Annem ya, o konukları karıştırma, gelin kızlar gibi görünmeyi sevmediğimi bal gibi biliyorsun, sende klasik kadın rolünden vazgeçmedin, Leydi duruyor, elde yıkıyorsun... Anlatmak istediğim bu değil annem, saptırma şimdi..."
-"Peki, bebiş, anlat seni dinliyorum..."
"Ben hırslı, tepkilerimi düşünmeden içgüdüsel veren, çabuk bıkan, çabuk seven, uçlarda yaşayan ve doyduğum zaman ilgisiz kalan, acıkınca, yani duygu boşluğu yaşadığımda aşırı enerjik olan, yeri geldiğinde de ilgisiz ve katı, bencil görünen vs... Bir et-obur kişiliğim..."
-"Aaa! Olmadı işte... Bazı özellikleri saymadın... Bir kere aşırı sevecen ve himaye edici yanını saymadın. Bir de şefkat duygun çok fazla..."
-"Hımm, doğru... Ama uçlarda yaşarım, dedim ya..."
-"Mademki bir tez attın ortaya, bende sana o üçüncü türü düşün derim."
-"Hadi söyle annem..."
-"Hem et-obur hem de ot-obur hayvanları da düşünmelisin. Pamuk bir köpek değil mi? Ama bak, eti sevdiği kadar yeşil salatalık, karpuz kabuğu vb. yeşillikleri de yemekte... Bu nedenle hırçın olduğu kadar uysal ve itaatkâr da olabiliyor. Tüm evcil hayvanların bu ortak özellikleri, yani eğitilmeye meyilliler, genlerinde var bu değil mi? Mesela, tavuklar, kümes hayvanları..."
-"Annem lafı şuraya getireceğim. Sen dersin ya hep doğada dört element var ve biz bu dördünden birini eksik yaşarsak, eksiğiz diye..."
-"Evet, hava-ateş-su ve toprak..."
-"İşte ben, nasıl biri ile evlenirsem mutlu olurum?"
-"Kızım, sen benim kafamı karıştırdın..."
Gülüştük, anne-kız...
-"Anne şu kızın ciddi anlamda bir et-obur. Ben de bir ot-oburla anlaşabilir miyim acaba? Yoksa kendi türümden mi?"
Kızımla kahve içmek için salona geçtiğimizde bu konuyu enikonu tartışmıştık. Sonunda zıtlıkların birbiri ile uyumlarını, negatif ve pozitif kutupların nasıl ki mıknatıs gibi çekim kuvveti oluşturursa, insanın doğasında da “bir olumlu bir olumsuz” iki insanın bir arada mutlu olabileceğini, yaşamın içinde kültürel farklılıkların bizi seçeneklerimizi; iş, sosyal ve evlilik yaşamımızda seçimler yaparak tercihlerimizi yaşadığımızı sorgulayıp durduk…

Ama ben sabaha kadar kızımın et/obur ve ot/obur sözcüklerini tanıdığım ve bana yakın olan kişilerin karakter özelliklerini gözümün önüne getirdiğimde; kimin hırçın, kimin agresif, kimin iddiacı, kimin sakin ve uysal olduğundan yola çıkarak, kızımın tezinin şaşırtıcı bir doğrulukla, analiz etmiştim.
Sonra kendime şu iki soruyu sordum:

Genelde ben neden sebze yemeklerini pişirmekte ısrarcıydım?
Eşim ve kızım ise et yemekten neden bu kadar çok zevk alıyordu?
Üçüncü soru peşi sıra gelmişti.
Hem et hem sebze yiyen oğlum; bir et/ot obur muydu?
Bazen evde fırtınalar eserdi. Ben-Sen-Ben-Sen… Diye…
Acaba, kızımın bu tezi doğru muydu?
Et/obur ve ot/oburlar…
Yoruldum düşünmekten…
Varın bundan ötesini de siz düşünün…
Ruhum acaba yoruldu mu, yoksa bana yetişti mi?
Bu soruyla aklıma İngilizce Hocam Necla Hanım’ın anlattıkları geldi aklıma:

“Orta Amerika’da yaşamış İnkaların uygarlığını araştırmak üzere ziyaret etmek isteyen arkeologlar, yerli rehberler eşliğinde yola çıkmışlar. Kısa bir süre sonra oldukça yüksek dağın tepesine kurulu İnka tapınaklarına daha varmadan, yerli rehberler aralarında fısıldaştıktan sonra yere oturuyorlar. Beklemeye başlıyorlar. Bu duruma oldukça şaşıran arkeologlar bir anlam veremeyip yerli rehberlerin en yaşlısına soruyorlar:
“Niçin yolun ortasına oturup saatlerce hiç bir şey yapmadan beklediniz? Bunun bir anlamı var mıydı? “
Yaşlı rehberin yanıtı öyle manidar ki;
“Çok kısa sürede çok hızlı yol aştık, ruhlarımız bizden çok gerilerde kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik...”

İşte asıl olan ve kendimize sormamız gereken de bu değil mi?
Mutlu olmak adına hep diğer yarımızı bekler, kendimiz olmadan hep başka kulvarlarda bir arayış ve yol almayı sürdürürüz.
Oysa yaşamın merdivenlerini öyle hızlı tırmanıyoruz ki, kendimizi geride bıraktığımızın farkında olmadan…
Öyle ki bazen kendimizi bile nerelerde unuttuğumuzu dahi anımsayamıyoruz. Hatta bu arayışların içinde çılgınca bir koşu maratonu içinde hırs denilen duyguya kapılıp, duygu tufanlarının batağına saplanıp, ruhumuzu ihmal ediyoruz.
Ve sanıyoruz ki;

Bir güzel sevgilimiz/eşimiz…
Bir lüks villamız…
Bir son model aracımız…
Bir üst düzey kariyerimiz olduğunda çok çok mutlu olacağız…

Ya RUHUMUZ?

Sahi o nerede kaldı?


Sevgi ve ışıkla


Emine Pişiren/Akçay
30.03.2010
Edebiyat Galerisi Net Genel Yayın Editörü
Şair/ Yazar ve Gazeteci


http://edebiyatgalerisi.net/elestiri/sahi-o-nerede-kaldi.html#more-25754




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anılar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Edebiyat Galerisi Net’in Şair ve Yazarlarının Edebiyat Şenliğinden Genel Görüntüler
Tanrı'nın İnsanları Yaratmaktaki Amacı Nedir Anne? - 2 -
Tanrı'nın İnsanları Yaratmaktaki Amacı Nedir Anne? - 1 -
Eline Ne Geçti?
Sevgili Günlüğüm (2)
İstanbul_umdan Bir Damla Düştü Yüreğime

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Okaliptüslerin Gölgelerine Uzanmak İstemiyorum
Ölüme Çok Az Kala!
Leo Buscaglia İle Söyleşi
Yorumlarım ve Duygularım - 10 -
Elbet Şiir Olacak Şairin Tesellisi
Bir Damla Mürekkep Bir Milyon İnsanı Düşündürebilir. - 1 -
Hayat Ateş Üstünde Yolalmaktır - İkinci Bölüm -
Ben Ben Değilsem, Sen Sen Değilsen, Biz Kimiz?
Eyy, Benim Diğer Yarım!..
Tanrı Bizi Boşuna mı Cennetinden Kovdu?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Adamdan Saymışız [Şiir]
Ah Ulan Istanbul! [Şiir]
7. Didim Şiir ve Şairler Buluşması [Şiir]
Çekinme Söyle [Şiir]
Yağmur Kuşu Suskunluğu [Şiir]
Hangi Dua İle Sana Gelelim? [Şiir]
İsterdim [Şiir]
Davetsiz Konuk - 1 - [Şiir]
Madem ki... [Şiir]
Git Demene Gerek Yok [Şiir]


Emine Pişiren kimdir?

Yazmayı, okumayı ve birikimlerimi paylaşmayı seven biriyim. Edremit'in yerel bir gazetesinin köşe yazarıyım. Bazı web sayfalarında da edebiyat adına paylaşımlarım yayınlanmaktadır. Sevgi ve ışık sizle olsun.

Etkilendiği Yazarlar:
Mehmet Emin Yurdakul, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Victor Hugo, Balzac, Leo Buscaglia, Eric Frrom, Irvın Yalom, Dale Carneige, Doğan Cüceloğlu, Haluk Yavuzer...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.