Sanat doğaya eklenmiş insandır. -Bacon |
|
||||||||||
|
Adeta bu soruyu sormuştu. Tombul pembe suratı, fırça bıyığı, ela gözleri, fındık göbeğiyle birazcık erkek güzeli sayılabilirdi. Takım elbise de tam oturmuştu. Omuzlar biraz sıkıyordu ama ne yapsın kahveci Şaban, tam beş yıldır bu takım elbisenin içine mecburen girip saklanmıştı. Pantolon paçasında kravatının tam ortasında yer alan bir kaç sigara deliği bu muhteşem elbisenin görüntüsünü hiç de bozmamıştı. Paranın para zamanı iyi bir fiyat ödemişti. Kalite takım elbise üstüne düşen vazifeyi yaparken kahveci Şaban, kendi vazifesini tabii ki ihmal edecekti. Kilo alarak.. Elbisenin hiç de suçu yoktu. Saçlarını tararken bıyıklarını çekti. Yanaklarını okşadı, makas aldı. Sinek kaydı traşı ucuz bir permatikle başarmıştı. "Herif herif yeter artık, bu parti işlerini bırak artık. Senelerdir bıkmadın mı, boş yere harap ettin kendini. Sen adam olmayacaksın. Allah akıl fikir versin yarabbi." Kadın koridorda bağırıyordu. Arkasını döndüğünde karısını elinde bir bezle gördü. Ses çıkarmadan tekrar aynaya dönerek iki omzunu sağlı sollu oynattı. Kadın başörtüsünü çıkartıp koltuğa atarken, kocasının az önce çıkardığı pantolon, don, gömlek, çorapları topluyordu. Söyleniyordu kadın: "Sesi de çıkmaz mendebur herif, sanki milletvekili olacak. İnsanı çıldırtırsın. Bakalım nereye kadar gidecek, ya sabır.." Şaban duymuyordu. Kadının söylediği sözler anında kulağına girip çıkıyordu. Kendinden iyice bir emin olduktan sonra kapıya çıktı. Ayakkabılarını giyerken kadın hala söyleniyordu. Sokağa çıktğında derin bir nefes aldı.Lanet olası kadının çenesinden kurtulmuştu.Artık özgürdü.Çevresine insanlara önünden geçen o kediye sevgiyle baktı.O sevgi dolu bir insandı.Cadaloz karı bu sevgiyi nereden bilecekti... . Onu gören bazı kişiler selam veriyordu: "Şaban abi hürmetler" "Şaban bey iyi günler." "Merhaba Şaban bey nasılsınız?" Yaşlılar, gençler, kadınlar, onu tanıyan hemen herkes selam veriyordu.O sevilen bir insandı. İnsanların selamlarına tebessümle, içtenlikle karşılığını iletiyordu. İktidar partisinin ilçe teşkilatı yönetim kurulu üyesi olan Şabanı birçok kişinin tanıması gayet normaldi. Az önce selam veren kadının çocuğunu bir okula torpille kayıt ettirmişti. Yaşlı bastonlu ihtiyar keçinin ise hastane işini halletmişti. Serseri görünümlü, hırsız kılıklı adama da balıkhanede iş ayarlamıştı. Üstelik bütün bunları karşılıksız bir fedakarlıkla yapmıştı. Şaban babadan particiydi. Dürüst, yumuşak, yufka yürekli bir adamdı. Bazıları onun için kerizin teki yahut eşeğin önde gideni diyordu ama o bunları hiç umursamazdı. Meyve veren ağaç taşlanırdı. İlçe başkanı bu sözü Şaban'a sık sık hatırlatırdı. Kahvehanenin olduğu sokağa girdiğinde bir kaç esnaf komşusuna selam verdi. Halk partili kasap Niyazinin önünden geçerken başını çevirdi. Niyazi bir kemiği satırla parçalarken sinirliydi. Ana Muhafelet Niyazi, iktidar Şaban'a büyük bir öfke, kin ve nefretle bakıyordu. Niyazi de Halk Partisinin ilçe yönetim kurulu üyesiydi. Üç yıl önce iktidarı kaybettiklerinde mecburen, Niyazi kasap dükkanına geçti. Kahvehaneye girdiğinde müşterilerde aynı sokaktaki insanlar gibi saygı gösterdi. Bazıları ise ayağa kalktı. Müşterilerin çoğu da zaten mahalle delegesiydi. Hepsi mutluydu. İktidar düşene kadar birçoğu uzun süre bu kahvehanede bedava çay içme şansına sahipti. Çay ocağının yanında duran gösterişli masasında ki geniş koltuğa oturduğunda garson koşar adım geldi. Külüstür kıraathanede bu masa fazlasıyla lükstü. Sansar suratlı garson büyük bir nezaketle çayı masaya koydu. "Hoşgeldin Şaban abi buyur çayı." Garson bir kedi çevikliğiyle diğer masalara yöneldi. Koltuğunda yaylanırken, başını çevirdi. Duvarda asılı duran şık çerçeveli, siyah beyaz büyük bir fotoğrafa baktı. Bu fotoğraf onda tik yaratmıştı. Bu koltukta oturduğu müddetçe günde binlerce kez döner bakardı. Muhteşem Süleyman kürsüde konuşurken yanında sıraya dizilmiş yüzlerce kafadan bir tanesi de Şabandı. Yirmi küsür sene önceki resimde çok gençti. Daha da yakışıklıydı. Kahvehanesine gelen müşterilere, misafirlere büyük bir gururla gösterirdi. Üstelik polisler için de iyi bir referanstı. Ama resme bakanlar Şaban'ı görmekte biraz zorlanırdı. Dakikalarca seyreden mecburen sorardı. Onu görebilmek için bir tane de dürbün şarttı. "Bu sakallının yanında duran sizsiniz öyle mi Şaban abi, pardon Şaban bey." "Maşallah o zamanlar da çok yakışıklı bir tipmişsiniz." "Resim siyah beyaz olduğundan çıkartamadım özür dilerim." "Vay be Süleyman o zaman da başbakandı demek." "Siz o zaman gençlik kollarında üyeydiniz öyle mi, bravo.." Bu iltifatlar Şaban'ı çok mutlu ediyordu. İşte o zamanlar yaşadığını hissediyordu. Garsonun getirdiği hesap pusulası ve bir miktar para onu hayallerinden sıyırdı. "Buyur abi dünkü hesap." Fişlere paraya baktı. Her zamanki hasılat normal seyrindeydi. Koca kahveden kalan para anca bir garson yevmiyesi kadardı. Kahvedeki müşterilerin sayısına göz ucuyla bakarken, bir gözüyle de garsonu izliyordu. Aslında garson da hiç farkettirmeden patronunu yokluyordu. Şüpheleniyordu adamından, acaba onu soyuyor muydu? Buna rağmen yıllardır yanında çalışan, onu hiç acımadan soyan bu adama acıyordu. Kovsa sanki daha iyisi mi gelecekti. Biliyordu ki garsonluk mesleği, hırsızlıkla eş anlamlı bir meslekti. Yıllardır hemen her gün, ilçe teşkilatının çalışmalarına, toplantılarına gönüllü katılan Şaban, işyerini bu soyguncuya teslim etmişti. Bu adam bir tilki gibi, bir sansar gibi çay paralarını cebine indiriyordu. Gözü tok uysal, yumuşak insan Şaban için artık hasılat kaybı önemli değildi. Koskoca iktidar partisinin ilçe yönetim kurulu üyesi, semt temsilcisi Şaban'a önlük takıp çalışmak hiçte yakışmazdı. O önemli bir adamdı. Saatine baktı. Vakit yaklaşıyordu. Çayını bitirdikten sonra ayağa kalktı. Garson hızla bir emireri gibi yanına geldi. "İsmet arayan olursa partiye gittiğimi söyle, toplantımız var tamam mı?" Garsonun gözleri parladı. Sevincinden çıldıracaktı. -Olur Şaban abi sen merak etme, gözün arkada kalmasın.-dedi yalvararak. Adamına bakarken, hüzün, şüphe, korku duyguları içerisinde hiç konuşmadan yürüdü. Bir taksi çevirmeyi düşündü. Cebindeki parayı da düşündü. Zaman vardı, yürümek belki daha hayırlı bir işti. Birazcık spor, cepte kalacak beş lirada iyi bir fikirdi. Alt tarafı üç kilometrelik bir yoldu. Üstelik yokuş aşağı inecekti. Gülümsedi.. Şaban Eyüp ilçesinin ara sokaklarında mutlu ve ağır bir şekilde yürürken, tarihi ahşap binalara, yeni inşaatlara, apartmanlara da hüzünle bakıyordu. Çocukluğunda yeşil tarlalarla çevrili olan bu ilçenin bütün güzellikleri eski, yeni, biçimsiz binalarla doluyordu. Bütün güzellikler artık tarihe karışıyordu. Kendisinin de yakında bir tarih olacağını, çok geçmeden partide başka birisinin onun yerini alacağını düşündüğünde biraz ürperdi. Yaşlanıyordu... Yakın bir zamanda da ayağı kayabilirdi. Ama o kolay kolay teslim olmazdı. Tecrübe vardı.. Babadan partiliydi. Ceketinin yakasında parlayan rozete göz ucuyla bakarken, gülümsedi. Beygir de gülerek ona bakıyordu. 12 Eylül darbesinden önce beygir rozette şaha kalkmıştı. Şimdilerde ise düz yolda yürürken tek ayağını kaldırmış, uysal bir vaziyette durmuştu. Partinin adı da Düz Yol Partisi olmuştu DYP. Askeri darbe lideri Kenan Paşa beygiri terbiye ederken, düzeltmişti. Paşanın işiydi bu. Zaten paşa da ne beygirleri, ne eşekleri, ne koyunları terbiye etmişti ki onu etmemesi paşalığına hiçte yakışmazdı. Beygirin eski sahibi de iyi bir fiyata onu elden çıkarmıştı. Eski sahibi yeni taşındığı Çankaya köşkünde emekliliğin tadını çıkartırken, eski işçilerden Şaban da yeni sahibine alışmaya çalışıyordu. Yeni sahip çok güzel bir kadındı. Aslında kadın ne anlardı beygirden, işte Şaban bunu bir türlü anlayamıyor, çözemiyordu. Gerçi eskiler boşuna dememişti, At, Avrat, Silah diye.. Mutlaka bir nedeni vardır diye düşünmüştü Şaban. İlçe merkezine yaklaşırken takım elbisesi sakan mağazalarında vitrinlerini izliyordu. Yeni model takım elbiselere hayranlıkla bakarken içi burkuldu. Takım elbise takıntısı onda hastalık derecesine ulaşmıştı. Bu kalıbın altında çok mutluydu. Dört katlı bir binanın merdivenlerindne koşar adım çıkarken heyecanlıydı. Partinin ilçe merkezinde, ikinci katta hizmete hazırdı. İçeri girdiğinde sekreter kız ayağa kalktı. Zayıf, kısa boylu sekreter kız adeta evde kaldığını haykırıyordu. Cırtlak sesiyle konuştu: "Hoşgeldiniz Şaban bey toplantı başlamak üzere, ben başkana haber vereyim, içeri buyurun." Her zaman olduğu gibi salon kalabalıktı. Ortalık yardım isteyen, sefil insanlarla dolup taşmıştı. Durdu.. Yufka yürekli olduğundan bekleyenlere bir süre acıyarak baktı. İhtiyar bir adam bastonunu çenesine dayarken, kırçıllı sakalını karıştırıyor, titriyordu. Şişman bir kadın ise kucağında çocuğunu emzirirken, sıska bir çocuğu da diğer eliyle tutuyordu. Kadın da çocuklar da perişan bir haldeydi. Saçı sakalı dağınık, pejmurde bir adam ise büyük ihtimalle şarapçıydı. Şarap parası için gelmişti. "Buyurun Şaban bey sizi bekliyorlar." Sekreterin ikazı ile toplantı odasına girdi. Başkanın küçük makam odası, toplantı odası niyetine de kullanılırdı. İktidar partisine hiçte yakışmayan döküntü bir teşkilattı. Beş altı koltuk, dört beş sandalye küçük odayı kaplamıştı. Sekiz dokuz partili ve başkan ayağa kalktı. Toparlak suratlı, kırk yaşlarında, imam bıyıklı olan ilçe başkanının yüzünde gülücükler saçılıyordu. "Ooooo Şaban bey neredesiniz efendim, özlettiniz kendinizi, buyurun efendim buyurun, toplantımız da yeni başlamıştı." Şabanın yanaklarından hasretle öperken, iki elini de hararetle sıktı. Şabanı sanki yıllardır görmemişti ilçe başkanı. Daha dün akşam bir meyhanede başbaşa oturmuşlar, kafayı çekmişler, kilolarca da et yemişlerdi. Üstelik bütün hesabı da Şaban ödemişti. Şaban bunları mahcubiyetle düşünürken gülümsedi. Esnaflar, eski bir muhtar, birkaç emekli memur, bir sünnetçi kurul üyesiydi. Diğer üyelerle de tokalaştıktan sonra da sandalyeye oturdu. İlçe başkanı toplantıyı açmadan önce önünde duran bazı kağıtları karıştırırken, üyelere de çok ciddi bir yüz ifadesiyle bakıyordu. Önemli bir politikacı ve ya önemli bir bürokrat gibi görünüyordu. Öksürdü, yutkundu, bir kaç kez hım hım yaptı. Kürsüden nutuk çekecekmişçesine davranıyordu. Mahalle temsilcileri de sanki kahvehanede maç seyrediyor gibi dar odada birbirlerine yapışmıştı. Başkan kağıtları karıştırırken öksürük hareketini de gittikçe uzatıyordu. Üyeler ise sabırsızlıkla, gittikçe heyecana kapılıyordu. Kurul üyesi iki bayan yönetici de takım elbise giymişti. Doktor Nurten hanım, muhasebeci Ayşe hanım, çok şıktı. Arada bir birbirlerini kontrol ederlerken, giyimleri, makyajları, saç modelleri ile sanki bir yarışmaya katılmışlardı. Ayşe hanım saçları biraz sarıya kaçtığından olacaktı ki, saç modelini genel başkana benzetmişti. Bu yüzden Nurten hanım ona nefretle bakıyordu. Buna rağmen ikisi de ilçe başkanını hayranlıkla izliyordu. "Arkadaşlar toplantımızı açıyorum." Yeniden bir kaç kez öksürerek gırtlağında ki tozları sirkeledi. Sesi çok sertti. "Malumunuz geçen ay kongrede yeniden seçildik, görevimizin başındayız. Yeni genel başkanımızla partimiz yeniden yapılandırıldı. Aldığım duyumlara göre en kısa zamanda baskın bir yerel seçim olacak. Öhö öhö öhö." Öksürdü, tekrar sustu. Gülücükler saçarak partililere baktı. Üyeler de, Şaban da hemen herkes gülümsüyordu. Hayaller birbirine karıştı. Belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği, imar planları, amirlikler, müdürlükler, mevkiler, birbirine karıştı. Hepsi de kendisi de bir yerlerde görüyordu. Başkan bu hayal mevkilerini dağıtmak için adamlarına yaşatmak için, birkaç dakika hiç konuşmadı. Partililer bu sürede başkana hayranlıkla bakarken, heyecanları da doruk noktasındaydı. Nurten ve Ayşe hanımlar da başkana daha bir özel bakıyordu. "Ayrıca sizler de mahallenizde bir an önce sandık görevlilerini tespit edin, seçim çalışmalarına şimdiden başlayabiliriz. Evet sırasıyla görüşlerinizi alabilirim." Sustu.. Koltuğuna iyice bir gömüldü. Herkes birbirine bakıyordu. Kim konuşacaktı. Başkanın bakışları sürekli yer değiştirirken, gözler de fıldır fıldır dönüyordu. Başkanın kravatını gevşettiğini gören birkaç üyeyle beraber Şaban da kravatını gevşetti. Bazıları öyle bir sıkmıştı ki, suratlar kızarmıştı. Yüzlerden ise sicim gibi ter boşalıyordu. Başkan ayağa kalkarak, kemerini düzeltti. Bu arada Ayşe Hanım'a tebessümle göz kırptı. "Evet isterseniz sizden başlayalım Ayşe hanım, sırası gelen görüşünü belirtir. Buyurun efendim.." Ayşe hanım heyecan içerisinde gülümsedi. "Yani sayın başkanım ne diyeyim, zaten siz de söylediniz. Ben yani, ben kadın olarak, partimizin başına da bir kadının geçmesiyle inanın çok mutlu oldum. Yani seçimler olursa da, ne yapmam gerekiyorsa yapmaya çalışırım. Teşekkür ederim." Gülümseyerek başkana baktı. Başkan mutluydu.. Üyelerin konuşmasını, belki de laf olsun torba dolsun dercesine dinliyordu. "Sayın Muzaffer Fener, sıra sizde buyurun." Sivri kalın bıyıklı, göbekli, elli yaşlarında olan Muzaffer, sarı takım elbisesi, pembe gömleği, lavivert kravatı ile adeta pavyon müdürlerine benziyordu. En eski yalaka particiydi. Gür sesiyle haykırdı: "Sayın başkanım, sayın başkanım, sizin de izah ettiğiniz gibi ben de bu akşamdan itibaren seçim çalışmalarına başlamazsam namerdim.Ev ev dolaşacağım..Yoksulları, yolsuzları haykıracağım. Allahın izniyle partimizin oylarını en yükseğe, hatta göklere çıkarmazsam, bana da Muzaffer demesinler. Ben otuz senedir ne seçimler gördüm, ne seçimler." Muzaffer Fener'in ağzından köpükler saçılıyordu. Başkan elindeki kalemi sinirden kırmak üzereydi ki son anda durdu. Partililer kıskançlıkla, nefretle Muzaffere baktı. Başkan düşünüyordu. "Namussuz pezevenk, yine bol keseden atmaya başladı. Hayvan herif, bunu yönetime alacağıma keşke üç kağıtçı nalbur Nusreti yönetime alsaydım. Allah belanı versin." Üyelerin bakışıyla kendine geldi. "Çok teşekkür ederim Muzaffer, gerçekten çok sadık, iyi bir partiliymişsin. Keşke herkes sizin gibi olsa. Evet efendim neyse devam edelim." Kahveci Şaban bir koyun uysallığında konuştu. "Sayın başkanım üstümüze ne vazife düşerse yaparız, merak etmeyin" Belediye seçim heyecanı, partilileri coşturdu. Ortalık adeta Çarşamba pazarına döndü. Hepsi de mahallesini, kendisini, başarısını anlatıyordu. Başkan bıkkınlıkla dinliyordu, zamanı artık gelmişti. "Evet, evet arkadaşlar sizlere inanıyorum. Hepiniz başaracaksınız, eminim. Sizlere güvenim tamdır. Allahın izniyle Eyüp Belediye Başkanı olursam sizler de benim başkan yardımcılarımsınız. Bu ekip daha ne zaferler kazanacaktır. Şimdi gelelim ikinci konuya arkadaşlar." Sustu başkan. Adamlar mutluydu. Gözlerde okunuyordu mutluluk. "Arkadaşlar biliyorsunuz ilçe teşkilatımızın kira, elektrik su, telefon, sekreter giderleri, üç aydır haddinden fazla birikti. Ödenmesi gereken acil faturalarımız var. Biliyorsunuz genel merkez teşkilatları para yardımı yapmıyor. Belki ayıp olacak ama söylemek zorundayım, hazine yardımını Ankaradakiler yiyor. Bizi de böyle kaderimizle başbaşa bırakıyorlar. Başkan konuşmasını sürdürürken üyelerin bazıları bayılmamak için kendilerini zor tutuyordu. Bunu hiçte beklemiyorlardı. "Ben de sizin meslek durumunuza, bütçemize göre bir hesap çıkardım. Toplam borç 3700 lira." Muzaffer Fener için için küfür ederken, kravatını iyice çözdü. "Sayın Fener 400 lira. Sayın Şaban 500 lira Ayşe Hanım 200 lira Nurten hanım 300 lira Rüstem bey 600 lira" Rakamlar açıklandıkça, partililerin birçoğu zıvanadan çıkmak üzereydi ki, onlardan önce Muzaffer Fener'in itiraz sesi duyuldu. "Başkanım bir şey söylemek istiyorum." "Toplantıdan sonra söylersiniz Muzaffer bey." "Ama başkanım.." "Lütfen rica ederim sayın Fener." Tartışmaları dinleyen Şaban huzursuzdu.Başkana karşı çıkanlar, isyan edenlerin sesleri gittikçe yükseliyordu.. Düşündü.. Ne yapacaktı.Neler oluyordu.Artık konuşma sırası ona gelmişti.İlk kez öfkeye kapıldı..Yüz ifadesi korkunçtu..O uysal bir koyun değildi. Birden ayağa kalktı. Bütün gözler bir anda Şaban'a döndü. Demek şimdiye kadar sessiz duran Şaban, artık susmayacaktı. Ağır ağır yürüyerek başkanın masasına geldi. Başkan ürktü. Ne yapıyordu bu adam. Kısa bir süre başkana, sonra da partililere baktı. Bir elini başkanın masasına dayadığında başkan panikle koltuğunu geriye çekti. Diğer elini cebine soktu, çıkardı. Elinde para vardı. "Arkadaşlar yıllardır bu partiye hizmet ediyoruz, bu benim son param. Yarın evimin kirasını verecektim ama artık ödemeyeceğim. Buyurun sayın başkan beş yüz lirayı. Zor durumda partimize sahip çıkalım arkadaşlar. Milletimize sahip çıkalım, devletimize sahip çıkalım." haykırıyordu Şaban.... Parayı masaya koyduktan sonra tekrar yerine oturdu. Bu içten hüzünlü seslenişe, başkan, partililer, hemen hepsi şok geçirdi. Muzaffer Fener'in bıyıkları titredi. Ayşe hanım birden çığlık attı. Ayağa kalktı. Şaban'ı alkışlarken, haykırıyordu.. "Tebrik ederim Şaban bey, sizi yürekten kutluyorum. Örnek oldunuz bizlere. Particilik nedir bizlere öğrettiniz. Sağolun, varolun." . Başkan da ayağa kalktı. "İşte gerçek partili Şaban bey. Helal olsun, sizler olduğunuz müddetçe ne bu parti, ne de bu devlet yıkılır. Sağolun, Allah razı olsun sizden. Toplantı bitmiştir arkadaşlar. Lütfen ödemeleri sekretere yapınız. -Ayşe Hanım, Şaban bey siz ayrılmayın. Sizinle özel görüşeceğim.Partimizin size ihtiyacı var, lütfen gelin, benimle.... "
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |