Edebiyat yaşamın öncüsüdür, onu öykünmez, ona istediği biçimi verir. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
"Sana ne diyorum ulan, düzgün tutsana şunu. Görmüyor musun resmini çekiyorum. Düz dur, titreme lan." Beşinci, onuncu kez çekmesine rağmen fotoğraf hala net değil. Masadaki diğer gardiyan esrarkeşin kaydını yaparken türkü söylüyor. Küçük fotoğraf odasından tekme tokat sesleri duyuluyor. Bir elinde fotoğraf makinası, diğer elinde dövdüğü adam ile odadan çıkan gardiyan adamı yakasından tutup sürüklercesine çekerken yine bağırıyor: "Hırsız mı bu pezevenk? Suçu ne bunun, Allah belanı versin söylesene becereksiz herif, hayatında hiç fotoğraf çektirmedin mi sen, konuşsana, cevap versene." Adam hiç konuşmuyor, boynunu büktüğü halde iki eli de esas duruşta yere bakıyor. Gardiyan hırsla birkaç tokat daha vuruyor. Yine sesi çıkmıyor. Esrarkeş konuşuyor: "Abi emniyette beraberdik, fırıncıymış bu arkadaş, iş yerinde çalıştığı bir arkadaşıyla kavga etmiş...Tek bıçak darbesiyle onu öldürmüş. Polisler konuşurken duydum." Gardiyan şaşkın. Bu zavallı perişan, ayakta duramayan, sefil, hırsız kılıklı adam bir adamı nasıl öldürmüş. Adam öldürmek bu kadar kolay mı, bu kadar ucuz mu?. Esrarkeş gülümsüyor. Kendi kaderini bu adamla kıyaslıyor. Nasıl olsa kendisi birkaç yıl sonra çıkacak. Bu öyle mi? Onlarca yıl yatacak. Çürüyecek. Daha şimdiden ölmüş... Sağ çıkması mümkün değil. Esrarkeş deneyimli bir satıcı. Birkaç sene daha yatmak onun için hiçte önemli değil. Satıcıların sermayesidir hapis yatmak. Önce satar, sonra yakalanır, hapis yatar, çıkar. Alan veren memnun. O bunu çok iyi biliyor. Şiddetli bir tokat daha geldiğinde adam sendeliyor...Fotoğraf makinesini masaya bırakan gardiyan da deneyimli, güçlü kuvvetli. "İyi bok yedin adam öldürdün. Şimdi görürsün ananın ....... pezevenk seni." Başka bir kapıdan iki gardiyan hızlı adımlarla içeri giriyor. İkisi de telaşlı, ellerinde sopa var. "Hayrola neler oluyor, sorun mu var ne oldu?" En öndeki soru sorarken bir diğeri iki suçluya da öfkeyle saldıracakmış gibi bakıyor. Esrar satıcısı da panik halinde. Masadaki gardiyan da gülüyor. "Yok birşey Hasan. Mevzu ufak, halloldu, işinize bakın. He dur Hasan, şu ikisinin kaydı bitti. Sana zahmet hazır gelmişken karantinaya teslim edin şunları." Sopayla işaret ettiğinde esrarkeş öne çıkıyor. Arkasında belirmesi saniyeler sürüyor. Kapıdan çıktıklarında Bayrampaşa cezaevinin uzun ana koridoru onları karşılıyor. Gardiyan hala öfkeli. "Düzgün yürüyün, çabuk olun. Sağa sola bakmak yasak hemşerim. Dik yürüsene lan, sana ne diyorum. Kabadayı mısın sen? Kollarını sallama. Haydi çabuk ol, sallanma. Bak ne diyorum sana." Katil artık robot gibi oluyor. Keş yine gülümsüyor. Alışkın artık. Her şeyi iyi biliyor... Daha altı ay önce büyük operasyonda o meşhur isyanda bu koridorda neler yaşandığını o çok iyi biliyor. Uzun koridorun duvarlarında, tavanda, koğuş kapılarında mermi izleri hala duruyor. Dökülmüş sıvalar, paslanmış demirler, rutubetli havası ile kasvetli bir görünümde koridor. Esrarkeş düşünüyor. Yaşadığı olaylar daha dün gibi hafızasında. Siyasi mahkumların bulunduğu koğuşların duvarları dozerlerle yıkılırken birçok koğuş alev alev yanarken, adli suçluların bulunduğu koğuşlarda mahkumlar jandarmanın lehine sloganlar atıyordu...İsyandan sonra koğuşlarından çıkarılan mahkumlar bu koridorda feci şekilde dövülmüştü...Kırılan kemiklerin çıkardığı sesler bir yana, mahkumların feryatları, inlemeleri, dayağı atan jandarmaları dahi korkutmuştu...Büyük bir beladan kurtulmuştu keş..O kadar dayak yemesine rağmen O gün sağ kurtulduğuna şükrediyor... D-48 nolu bir kapının önünde durduklarında suratı az da olsa asılıyor.... Kabul koğuşu, geçici koğuş onları bekliyor. İçeri girdiklerinde insan ahırında beş altı kişi volta atıyor. Esrarkeş fırıncıya bakarken düşünceli. Kırklı yaşlarda olmasına rağmen bir deri bir kemik vücuduyla, altmışından fazla gösteriyor adam. "Gel dayı bir ranza bulalım kendimize. Senin ilk suçun,yol yordam ortam bilmiyorsun. Sana burayı biraz anlatayım. İki saattir cezavindesin ama harbiden daha şimdiden bitmişsin. Az önce yediğin dayağı kafana takma. Burada bu dayak çekirdek. Gel beni takip et. Katilsin matilsin ama iyi bir insana benziyorsun. Gel peşimden önce birer battaniye, yastık bulalım." Bir ranza buluyor....Yatak az da olsa temiz.Keş durmadan konuşuyor... "Şansımıza dayı karantina bu sabah dağılmış...Akşama kadar dolar burası...Sen istersen üste yat, benim için faketmez..İki de tabak bulduk mu, buradan rahatça sıyrılırız.. Ne diyorsun?." Adam yatağa otururken, hala yere bakıyor..Bir kaç kez daha sormasına rağmen cevap vermiyor..Deli mi bu adam..Esrarkeş tereddüt ediyor..... "Dayı yalnız takılmak istiyorsan senin bileceğin iş...Benim için farketmez.." Hala cevap vermiyor..Bu adam delirmiş...Bir cinayet işlemiş...Normal....Rahat bırakmak da fayda var.. "Anlaşıdı dayı, sen kafana göre takıl, ben öbür odaya geçiyorum" Battaniyesini alırken, hala konuşmadan yere bakıyor adam...İki elini göğsünde sıkı bir şekilde kavramış...Esrarkeş odadan çıkarken, duyuyor... "Bir tokat attı....Bir tokat attı...Yapma dedim..Dinlemedi...Dinlemedi.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |