..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
En büyük mutluluk ve en büyük sıkıntı anlarında sanatçıya gereksinme duyarız. -Goethe
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Şenol Durmuş




2 Şubat 2011
Bir Cenaze Töreni  
Şenol Durmuş
"Yeter be Allah rızası için bitir şu töreni...Allah ın belası hoca.Yeter acı bu insanlara.Birçoğu zaten hatırına emrivaki gelen insanlar....Bunları düşünmüyor musun.Fazla bahşiş mi aldın, ne yaptın ulan?


:BFDJ:

Muhteşem semtimiz son yıllarda tamamen bitme noktasına geldi. Eski bahçeli evlerin yerine dikilen çok katlı binalar bütün sokaklar da birer anıt gibi dikilme sürecide sona doğru yaklaştı. Tabi ki dışarıdan gelen yabancıların arasında biz eskiler de ister istemez bir azınlık durumuna düşüyorduk. Övünmek gibi olsa da Rami semti Eyüp ilçesinin hatta İstanbul un birçok yerinden daha da elit konumunu şimdiye kadar sürdürmüştür. Bizler de bu durumla çoğu kez ister istemez gurur duyarız. Özellikle içkili masalarda kafası kıyak büyüklerimiz hüzünlendiğinde şu sözü sık sık hala tekrar eder.

"Ah ulan ben kırk yıllık Ramiliyim. Üstelik dedem Balkan Harbinden gelmiş. Bu kara kafalar nereden geldi buraya ulan?.."derler adeta haykırırcasına.

Biraz ırkçı söylemler olsa da herkes gülerek da olsa mecburen destekler bu sözleri. Şu da bir gerçekti ki artık son yıllar da eskilerin yok oluş süreci başlamış gibiydi. Sanki bir yaprak dökümü mevsimi başlıyordu. Yani sırası gelenlerin ölme zamanı...Her halde bir insan sonsuza kadar yaşayamazdı .Son günlerde bu eskilerin cenazelerindeki artışta bizleri bir hayli korkutmaya başladı. Özellikle kış mevsiminde. Her saat başı bir sela okunurken semtimizin tek camisindeki musalla taşlarında yer bulmakta bizler için sıkıntı yaratmaya başladı. Hergün bir tanıdığımızın ya da arkadaşımızın mutlaka annesi, babası ya da amcasını kaybetmeye başladık. Çoğunlukla seksenli yaş civarındaki insanlardı bunlar.

Son günlerde dikkatimizi çeken bir durumdu zaten. Evden sokağa çıktığımda mutlaka birkaç ambulansın süratli bir şekilde geçişlerini görüyordum. Bir çok arkadaşımızın da gözünden kaçmıyordu bu vahim durum. Ambulans bir apartmanın önüne yanaştığında komşu binalardan meraklı gözler balkonlarda, pencere kenarlarında yerini almış olurdu. "Acaba bizim bunak Hilmi bey yine mi kalp krizi geçirdi"      Ya da: " Dedikoducu Hatice teyzenin şekeri mi yükseldi " gibi sorular cevap arıyordu. Görevliler sedyeyle bir ihtiyarı çıkardığında sahne daha da hareketleniyordu. İyice çürümüş çökmüş bir bedene serumlar, oksijen maskeleri takılmıştı. Sedye ile giden ihtiyarın ölüm korkusu gözlerinden okunuyordu.Bir çift misket tanesi göz yerinden fırlamak üzereydi ama seyredenlerin belki de çoktan fırlamıştı. Bazı komşular "ah, vah" yaparken diğer yaşlı komşularda aynı sonun onları beklediğinden olacak ki ağlayan sızlayan balkondan kaçan perdeleri sıkı sıkı kapatanlar oluyordu. Her Allah ın günü beş on ambulans sokaklarda polis otoları gibi devriye gezmeye başlamıştı.Elbetteki yoğun kalabalığın binalardaki artışında bunda büyük payı vardı.

Tabiri caiz ise eskilerin dediği gibi "Nerde çokluk, orda bokluk", "Deli deliden, imam ölüden hoşlanırmış" misali arz talep dengesi oluyordu. Ambulanslardan sonra sahneye çıkan bir araç türü daha vardı, sokaklarda boy gösteren. Adliyelerin icra minibüsleri, içinde icra memurları avanta aldıkları avukatlar ile sıkı bir iş birliği içinde binalara giriyorlardı.İnsan ve eşya avı başlıyordu...Şimdi sıra zenginlerin elitlerin kodamanların bürokratların alacaklarını tahsil etme zamanıydı. Bu yüzden olacak ki sık sık semtimizden adres değiştirenler bir yana eşyaları kaçırma savaşı da yaşanıyordu. Bu defa da kamyonlar sokaklarda boy gösteriyordu. Kaçan kaçana, kovalayan kovalayana sahnelerini izliyorduk. Son günlerde semtimizde sıklıkla yaşadığımız gördüğümüz olaylar ve sahnelerdi bunlar.

Sabah gelen telefon ile irkilmiştim. Arayan bizim Kıbrıs gazisi üşütük Mehmet abiydi. Heyecan içerisinide konuşuyordu."Hala uyuyormusun selayı duymadın mı lan?..Kamil abi ölmüş. Hangi Kamil, ulan bilmiyor musun?.. Bizim pezevenk Hayri'nin abisi Kamil bu ölen, ben kahvedeyim bekliyorum. Arkadaşlara da haber verdim hemen gel."diyordu.

Bir hafta içinde üç cenazeye katılmıştım. Psikopat Hayri de semtimizin en eski en belalı tiplerinden birisiydi. Ara sıra bazen bizim grup toplantılarına katılırdı. Altmışlı yılların serserisiydi bir ayağı sakat olduğundan topal Hayri olarak anılırdı. Görenin anında yolunu değiştirdiği belalı bir ihtiyardı bu adam. Yetmiş yaşında elinde bastonu olmasına rağmen, sustalı bıçağını büyük bir gururla taşırdı ve zorunlu hallerde onu kullanmak onun için hiçte sorun olmazdı.Üstelik içtiği içkiler bir yana kullandığı uyuşturucuları duyan şok geçirirdi. Eski bir serseri bir suçlu ve tehlikeli psikopat özellikleri onu sanki Hugo'nun Parisinden günümüze fırlatmış gibiydi. Böyle bir adamın abisi ölmüştü ve bu cenazeye katılmamakta tanıyanlar için riskli bir durumdu .Cesaretin varsa,istersen katılma...Sonuçlarına bile katlanmak insanı korkuturdu. Evden bu yüzden erken çıkmıştım. Yine aynı ambulanslar ayni icra araçları önümden geçiyordu. İşte hayat yine başlamıştı.

Kahveye girdiğimde işsizler emekli yığınları arasında gazi Mehmet i ararken o sesi duydum. Hergün duyduğum sesi. Kısa boylu, hırpani kılıklı, perişan yüzlü adam öksürürken hırlıyordu. "Hey naber bugün erkencisin bende seni bekliyordum bi sigaran var mı?.." diyordu.

Bu adamı ve diğer türlerini her gördüğümde bir sigara vermek zorundaydım.Gülümseyerek de olsa kızsamda bir sigara vermiştim ki Gazi Mehmet arkamdan belirdi. "Bir paket sigaram bitti anasını satayım. Ne utanmaz insanlarmış bunlar, deminde benden bir sigara almıştı. Dikkat et ortalık otlakçı kaynıyor. Şu masada oturalım "derken epey sinirliydi.

Eh normaldi bizim gazi Mehmet in isyanı kahvenin yarısından çoğu açtı. Simitçiler altın çağını yaşıyordu. Bir sandeviççi geçtiğimiz ay altına son model sıfır bir araba çekmişti. Onu sokakta aracın içinde keyifle dolaşırken gören bazı ssk emeklisi müşterileri baygınlık geçirmemek için kendisini zor tutmuştu. Sormuşlardı. " Ulan bu Allah ın belası ülkede neler oluyor " diye. Kahvehanenin iğrenç kokusunda bir masada çay içerken Gazi abimiz psikopat Hayri amcaya isyan ediyordu.

"Ah abisinin cenazesi olmasaydı vallahi gitmezdim. Ne şerefsiz bir adammış. Geçen gün meyhane götürdü. Üstelik kendi davet etti sonra da kusura bakma parayı evde unutmuşum sen öde ben sonra veririm dedi. Delikanlı adam bunu yapar mı"diye söyleniyordu.

Semtimizde beş gazimiz arasındaydı bu adam. Hepside üşütük olarak anılırdı.hepside korkunç bir şekilde içki içiyordu. Sarhoşken anlattıkları savaş anılarını değil dinleyenler aslında kendileri bile inanmıyordu ama büyük bir hevesle dinlenilirken takdirler övgüler yapılırdı .Gazi aldığı maaşı masada bitirene kadar...Bu Kıbrıs harekatına katılanların neden bir çoğu delirmişti?..Uzun tartışmalardan sonra birgün bu sorunun cevabını gülerken bulmuştuk. Neden olacaktı ki ölüm korkusundan. Bizim insanımızın en büyük korkusuydu ve bizler bunu çok iyi biliyorduk. Mersin Limanı nda gemilerde beklerken daha hareketa katılmadan bir çoğu korkudan delirmişti. Bizim gazi de komandoymuş. Çıkarmada paraşütle atlamış. Ve bir çok arkadaşı havada inerken güya vurulmuş. Gazimiz sağ salim inmiş ama yere değil bir kuyuya düşmüş. İki gün sonra çıkarmışlar, savaş bittikten sonra . Onu bu kuyu olayından dolayı çoğunlukla kızdırırdık. Durmadan anlatıyordu. Soruyordu:

"İnsanlık bitmiş kardeşcağızım.Havada bayağı soğuk acaba nereye gömecekler bu adamı?.."

Kritik soruyu sormuştu. İkimizde hiç konuşmasak da, inşallah Pier Lotti'de gömerler diye düşünüyorduk. İstanbul dışı köylerde belediyenin fakirler için açtığı eski çöplük alanı olan mezarlar vardı ama oraya da gitmek insanları zorluyordu. Havanın soğukluğu bir yana mesafe insanları perişan ederdi. "Burada mısınız" diyen sesi duyduğumuzda emekli polis Hasan tepemize dikilmişti.

"Ölmüş he yazık günah be. Kaç yaşındaydı. Yetmiş sekiz he. Aslında gençmiş ama çok kiloluymuş. Adamda kırk tane hastalık varmış duyduğuma göre." diye anlatıyordu.

Hasan abi de bizim kadronun has elemanlarından sayılırdı. Doğu da bir zamanlar görev yapmıştı. Bazen sarhoş olduğunda pkk militanlarına yapmış olduğu işkenceyi anlatırdı.Ü stelik tüm masumluğu ile...Ama bir hata yapmıştı. Bizim çenemize düşmüştü bir kez. Artık kurtuluşu yoktu. Bazı arkadaşlarımız içtiğimizde onu mutlaka kızdırırdı.

"Hasan abi bize niye yıllarca işkence yaptınız?..Askerlikte zaten aklımız başımızdan gitmişti. Bu milleti alık ettiniz be hala kendimizi toparlayamadık.Yazıklar olsun, böyle devletmi olur ya"

Hasan kendisini, her zaman büyük bir gururla mutlaka savunurdu:
"Vallahi billahi isteyerek yapmadım.Bari sen bunlardan daha akıllısın.Az çok okumuşsun, bir şeyler yazıyorsun...Anlarsın.Şunlara söylesene.Konuşan bir insana niye durup duruken işkence yapayım?"

Ben hemen devreye girerdim.
"Arkadaşlar Hasan abi çok haklı o sadece devletin bir memuru verilen görevi yapmış...O yapmasaydı onun yerine başka biri mutlaka yapardı...Mesleğin cilveleri bunlar." derdim gülerek.

Her buluşmamızda bu sahneleri yaşardık.

"Nerede gömecekler?.."

Hasan abide aynı zor soruyu sormuştu.Bir arkadaşımız masaya geldiğinde ise haberde gelmişti:
"Beyler çok şanslıyız ama müjdemi isterim. Öğrendim, Pier Lotti de gömeceklermiş. Yarım saatte gömer geliriz merak etmeyin. Herkes cami avlusuna toplandı isterseniz gidelim." dediğinde mutlu olmuştuk.

Bu mutlu haber ile kalkmamız saniye bile sürmemişti. Gazi Mehmet merakla soruyordu:
"Abisi öldüğü için üzgün müydü pezevenk?"

"Zannetmiyoruz Mehmet abi onu bilmiyor musun?.."diye cevap verildiğinde hepimiz kafamızı sallayarak onu destekliyorduk.

Çarşı içerisinde koşar adım camide yürürken cenazeden sonra nerede içeriz planları başlamıştı. Avluya girdiğimizde topal Hayri yi gördük. Avlunun ortasında iri yarı vücudunu bastonuna yaslarken baş sağlığı için gelenleri kabul ediyordu. Bizde sıraya girdiğimizde gözünden zorla akan birkaç yaş damlasını farkettik Birbirimizin kolunu dürterken o damlaları beraber izliyorduk. Psikopat Hayri yi zoraki öperken bile tiksinmemek imkansız bir şeydi.

"Başın sağolsun Hayri baba." diyorduk.

"Sağolun varolun dostlar sağolsun."diyordu.

Sıra gazi Mehmet e geldiğinde Gazi Mehmet in söyledikleri Hayri yi şok ederken bizleri güldürdü.
"Abin öleceğine keşke sen ölseydin ulan karaktersiz herif."

Gazinin takılmasına Hayri de gülüyordu.
"Ne diyorsun ulan üşütük gazi?...Ölürsem çok mu sevinirsin?"

"Hemde nasıl sevinirim.Bayram yapmazsam şerefsizim. Abin gene iyi insanmış. Gelen gideni var. Sen ölüğünde seni belediye kaldıracak ulan." diyordu.

Psikopat Hayri nin suratı az da olsa üzgün görünüyordu.
"Fazla tıraş etmeyin de ot var mı ot?..Kimse görmeden şu ağacın dibinde bir sigara sarın bana moralim çok bozuk." dediğinde gazi Mehmet köpürüyordu.

"Ne diyorsun sen manyak mısın abinin cenazesinde esrar mı içeceksin?"

"Allah ını severseniz yapın.Kimde varsa çıkarsın yapsın birşey olmaz diyorum.Günahı sevabı bana ait." diye adeta yalvarıyordu.

Birkaçımız elimizle ağzımı kapatırken geri döndük.Polis Hasan da şok geçirmişti.
"Ya bu ne terbiyesiz adammış.Kabahat bizde kardeşim.Bu adama aslında selam bile vermeyeceksin." diyordu.

O psikopat Hayriydi. Dünya klasiklerindeki karakterlerin birçoğunu iç cebinden çıkartırdı. Atmış altı yaşında eroine başlamıştı. Hastalandığı birgün dost tavsiyesiyle kullanmıştı. Ve birden dirilmişti. Şaşkınlıkla çevresine bakarken haykırmıştı:

"Ulan bu dalga ne güzel şeymiş kendimi yirmi yaşında hissediyorum lütfen bana biraz daha verin"

Torun sahibi olmasına rağmen o artık bir eroinman olmuştu.Çevresine de sık sık tavsiyelerde bulunuyordu.
"Gerçekten çok güzelmiş...Ömrümü uzattı bu meret, keşke daha önce başlasaydım." demişti...

Hoca tabutun başına geldiğinde avludakiler çoktan safa geçmişti. Bizim grupta tek sıra halinde çizgide yerini almıştı. Rahmetli çok kilolu olduğundan tabuta sığmamıştı. Tabutun kapağı yoktu. Son zamanlarda dikkatimizi çeken enteresan bir durumdu. Birçok cenazede tabut kapağı olmuyordu. Rahmetlinin yakınları da ağlıyordu. Belki de sevinçten.Sanki bir sorundan kurtulmuşlardı. Bu konuda da bizim grup kesinlikle hemfikirdi. Hocanın söylevi de bir türlü bitmiyordu. Uzattıkça uzatıyordu. Soğuktan insanlar titriyordu ama kimin umurundaydı. Şanssızlığımızdan olacakki rahmetli hocanın yakın arkadaşlarından çıkmıştı. Bizlerden diğer insanlardan çıkan lanetler kahırlar çoktan birbirine karışmıştı.

"Yeter be Allah rızası için bitir şu töreni. Allah ın belası hoca. Yeter acı bu insanlara. Birçoğu zaten hatırına emrivaki gelen insanlar. Bunları düşünmüyor musun. Fazla bahşiş mi aldın ne yaptın ulan?.." diyen isyan sesleri duyuluyordu.

Duaların ve gerçeğin karıştığı düşünceler anlar birbirine dolanıyordu. Hocada bas bas bağırıyordu:

"Bu muhterem din kardeşimize hakkınızı helal ediyor musunuz"

"Evet ediyoruz, çoktan ettik bile..."

"Ey cemaat ses çıkmıyor, helal ediyor musunuz?..."

"Aynen, aynen"

Nihayet söylev bittiğinde birçoğumuz çoktan tabuta sarılmıştık. Bir iki omuz hareketini mutlaka cenaze sahiplerine göstermek şarttı. Örf ve adetlerimiz bunu gerektiriyordu Buna mecburduk. Çarşı içinden tabut taşırken omuz sırasını savanlar ara sokaklarda izini kaybettirmeye başlamıştı. Cenaze aracına tabut yüklendiğinde ise çok az insan kalmıştı. Bizim grup verilen adresin önünde nihayet toplanmıştı. Pier Lotti mezarlığına bile gitmeye üşenmiştik. Herkes oflayıp pufluyordu.

Sonunda, semtimizde bir cenaze törenini daha atlatmıştık.

Sıra şimdi kafayı çekme sırasıydı. Çok mutluyduk.



.Eleştiriler & Yorumlar

:: aynen...
Gönderen: Şenol Durmuş / , Türkiye
12 Şubat 2011
istersen yazma Aysu...Mecburen yazıyoruz, en azından rahatlıyoruz...Bu yazı da inan çok güldüğüm bir yazılardan biri gibi...Ama bu düşünce sadece benim değil bizim semtin ve diğer kendini saklayan insanların düşüncesi gibi...Ve bizde bu törenlere her allahın günü takılıyoruz, ister istemez...Yaşarken değer verilmeyenlere öldükten sonra fazla değer veririz bizim semt olarak...Çünkü o artık sorun yaratmayan bir insandır bizim gözümüzde...Amerikan tarzı gibi...Sevgimle...

:: *)
Gönderen: Aysu / , Türkiye
12 Şubat 2011
herkes kafayı yiyor bu aralar ben de yedim,sen de yemişsin kafayı şenol, sokakları yazmaktan .)




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumcu kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kurtarın Beni
Sarıgöl Roman Mahallesi 2
Pavyon Sokakları
Gel Abi...
İblis Yeryüzünde
Çöp Kamyonu
İsyankar Ruhlar
Toplum Düşmanı
Genelev
Midyeci Raci

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Hırsızlar Kralı
Güzel İstanbul
İdam İsteriz
Dilenciler Köyü
Emret Başkanım
Düttürü Düüüttt
Cafer Kalfanın İsyanı 2
Şairler Çıkmazı Sokağı
Ayşe Aşk Arıyor
Köpekler Sokağı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kurtlar Sürüsü [Şiir]
Ego - [Şiir]
Çingeneler Zamanı [Şiir]
Açım Ben [Şiir]
Olmalı [Şiir]
Hani [Şiir]
Zaman Geçsin [Şiir]
Konstantin Ağlıyor... [Şiir]
Kuyu [Şiir]
Sen Gidersen [Şiir]


Şenol Durmuş kimdir?



Etkilendiği Yazarlar:
CERVANTES


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Şenol Durmuş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.