Süt ve Simit
Kollarını kaşıdı. Bakmayı unuttuğunu farketmiş gibi aniden döndü, kedilere baktı. Bir şeyler mırıldandı. Tekrar yanıma geldi.
-Simit vereyim, abi? Çok taze.
-İyi hadi ver bir tane.
"Yazarlık, kelimelerle dans etmek değil; bazen sadece kelimelerin kafeinle çalıştığı bir boksa maçıdır." – Franz Kafka"
"Yazarlık, kelimelerle dans etmek değil; bazen sadece kelimelerin kafeinle çalıştığı bir boksa maçıdır." – Franz Kafka"
Kollarını kaşıdı. Bakmayı unuttuğunu farketmiş gibi aniden döndü, kedilere baktı. Bir şeyler mırıldandı. Tekrar yanıma geldi.
-Simit vereyim, abi? Çok taze.
-İyi hadi ver bir tane.
İçinde bir şeyler kaynamaya başladı Oya Hanımın.Yatağına sığmayan, coşkulu bir ırmağın sesini duyuyordu.Hemen kızına sarıldı.Sarıldığı beden, iki can taşıyordu.Onu yanaklarından öptü.Kızının ona bir torun vereceğine, kızının
Kulübesine doğru yürürken onun da gözünden saklamaya bile gerek görmediği yaşlar akıyordu...
Yer, gök, kış, kıyamet. Günler kısaydı; hemencecik akşam oluvermişti işte. Ev ile ahır arasında mekik dokuyordum. Bir Canıman’ı, bir de atı yokluyordum. Ata suyunu, yemini verip tekrar kızın yanına koştum. Çocuğun öksürüğü devam ediyordu. Anası yakama yapıştı; daha ne bekliyorsun, ölsün mü istiyorsun diye bağırdı.
Kur'an'da Bakara suresinde münafıklar ile ilgili bir olayın öyküleştirilmesi olarak yazıya bakılabilir. Anlatılması gerekeni sağlıklı ve anlaşılabilecek bir şekilde farklı olarak dile getirmek. Bir kelimeden yola çıkarak bir şeyler söyleyebilmek...
Öğretmenin verdiği kompozisyon ödevi için gelecekte kurmak istediği yuvayı düşünüyordu. Dışarıda ki kasvetli hava onun içine düştüğü karanlık dehlize iyice derinlik katıyordu. Küçük Zehra babasının annesine karşı olan yamalı ve iki yüzlü üslubu , abisinin yaratılmış bütün kadınlara bakınca ortaya çıkan sempatik suratının içindeki zebani siması Zehranın nasıl
Oğlu ayıp olmasın diye annesinin resmini yanımda değilde bahçedeki çöp kovasına atıp çekip gitmişti.
Ateşli silahın icadından sonra Aşk Tanrısı Eros kırık oku ve görünmez pegasusu ile sokaklarda avare avare dolaşmaya başladı...
Hepimizin idealize ettiğimiz kimseler vardır...onları idealize ederken insani yönlerini görmezden geliriz başka bir deyişle kendimize göre 'olması gereken standartlar'ımıza uymalarını bekleriz...
Kalbinin derinliklerinde deprem olurken, depremin sarsıntıları midesinde kasılmaya ve gözyaşlarının ardı arkasına akmasına yol açıyordu. Yalnızlık hissiyle kavrulan bedeni bütün uyarıcılara kapalıydı. Gayesizliğinin ötesinde ışıksız kalan kuşlar gibi sağa sola çarpıyordu.
Bende “Sıhhatler olsun” derdim. “Sağ ol delikanlı” der demez elini cebine atar bir on kuruşu elime sıkıştırırdı...
"Ruhumuzda iki farklı saksıda, aynı topraklar kullanılarak ekilmiş iki bitki yetiştirdiğimizi varsayalım. Bitkiler ışık, su ve sevgi ile beslenir ve büyürler değil mi? Biz dert çiçeğimizi karanlıkta bırakacağız ve gözyaşlarımızla sulamayacağız. İlgilenmedikçe, üzerinde durmadıkça üzüntümüzün kaynağında ne varsa gün be gün solacak. Belli bir zaman sonra dertlerimizin kuruduğunu
Partizanlar sadece geceleyin köylere inerdi. Gündüzleri ormanlarda gizlenir, bir yere gideceklerse karanlık bastıktan sonra yürüyüşlerine başlarlardı. Köylüler önceleri dağlarda partizanların olduğunu bilmiyorlardı. Bulgar askerlerin kontrolündeki karakolları bastıktan, köylere devriyeye çıkan jandarmaları öldürmeye başladıktan sonra duyuldular.