Parantez
"batarak geçiyor ihaleyi sekize düşüren kavak ağacı boyundaki tehdit.bakarak dördüncü yıkılışı arıyor kupa beyi boyutlarındaki emperyalist kaplanlar..."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
Arda, Hamitabattan devam edip Yakacıka girmeden sola doğru dönüp yukarıdaki Samrı köyüne ulaştı. Altı kilometrelik yokuşu çıktıktan sonra yamaç bir yerde kurulu olan Samrı köyü bölgenin oldukça eski köylerindendi. Arda seneler önce Samrıya; Çaltıdan yarı toprak yarı şose yolu kullanarak gelmişti. Çaltı ise yine Sakarya nehrinin kenarında dokuz
Ne kadar derin çizdin...
Bilmek için geri dönüp bakman gerekirdi...
Kimsin sen?
Ölümün ne demek olduğunu bilmediğim zamanlarda ölen çocukluk arkadaşım mı?
Ayrılığın ne demek olduğunu bilmediğimde tayinle uzaklaştırıldığım şehir mi?
“İnsan, yeryüzünde, sığ ve bulanık sularda yaşar. Yetileri böylesine elinden alınmış, kısılmış, minimalize edilmiş bir yaratık asla bir sanat eserinin tespitinde belirleyici rol oynayamaz. Bir eserin takdiri, insanların bayağı zevklerini uyandırıp uyandıramaması ile değil, onun bir sembole dönüşüp dönüşememesi ile ilintilidir. Bir şaheser kalabalıklara değil yalnızca tek ve
Demir Özlü'nün bir öyküsünden alınan bir cümleyi de koyarak bir öykü yazacaktık. Ben de bu öyküyü yazdım. Cümle: "Her şeyini yitirmiş olduğunu sanan çaresiz bir varlığın teriydi bu."
"Başını ışığa çevirdiğinde gözlerinin yandığını hissetti. Hiçbir nesne göremez olmuştu. Bir süre olduğu yerde gözlerini ovuşturdu. Yavaş yavaş puslu da olsa etrafı seçmeye başlamıştı. Oldukça ürkütücü bir manzaraydı bu. İnsanoğlu büyük ve ortak, evrensel bir trajediyi, hem de onun hiç de farkında olmadan, paylaşmak zorunda bırakılmıştı bu karanlık
öyle bir düşündüğü zaman, hemen hemen kendi durumunda olan binlerce insan vardı. Zenginler- daha iyi bir yaşamı hakedenler- azınlıktaydı. Son günlerde ülkedeki azınlık hakları da epey bir genişletilmişti. Fabrikada patronuna bir şey sormak için gittiği sırada işitmişti bu sözleri. İçeriğini bilmiyordu ama demek ki zenginler iyiden
Kan içinde önlüğün yok üstünde o böbürlenmiş halin de yok doğal olarak siyah bir gömlek altında kareli bir etek üzerine bir damla kahve damlamış...
Evin köşesini döndüğü an (-ki şimdi itiraf edebiliyorum) onun kadar güzel olamayacağımı düşünür, ondan soluksuz bir küfürle intikamımı alır, aramızdaki uçurum güzellik farkından nefret ederdim.
Notlar: Daha önce iki kez trafik kazası geçirdin ama bir sıyrık bile almadın… umurunda bile değil…
Engin sen usul nota diyeceksin,hayat,yaşam diyeceksin,duvardaki şahmaran haline gülecek,bak insanlar dizilip öldürülüyor diyecek,
Ben yola çıkmadan önce tam yirmi üç gün aralıksız yağmur yağmıştı. Saçaklardan akan suların şıpırtısı ve bacanın etrafındaki tenekede oynaşan damlaların tınlayan sesi artık sussun istiyordum. Neredeyse aklımı kaçıracaktım. Oysa ben yağmuru ölesiye seven, damlalar toprakla buluştuğunda bağlasalar evde duramayacak biriydim.
Ahh İsmail ah. Nasıl oldu bu, daha dün bilemedin bir önceki gün her zamanki kendine has efendi halinle; Nasılsın abi deyip hatırımı sormuştun, şimdi kim her zaman kahvehanenin hep aynı köşesinden bana hal hatır soracak. Yaşça benden büyük müydü, yoksa küçük müydü ne fark eder. Efendi bir adamdı.
Ercan Kesal