
İki Kurt Yoldaş
Bu öyküyü İhsan Oktay Anar'ın vermiş olduğu ödev üzerine yazmıştım ve o öykümü yeterli görmemişti; çünkü öyküm bir Dede Korkut öyküsüne yeterince benzemiyor.
Bu öyküyü İhsan Oktay Anar'ın vermiş olduğu ödev üzerine yazmıştım ve o öykümü yeterli görmemişti; çünkü öyküm bir Dede Korkut öyküsüne yeterince benzemiyor.
Remzi mi? O beş gül beş yaprak. Adam yaşamayı biliyor. Her gece bir yerlerde keyifte. Evde tüneyecek diğil ya; tavuk mu bu?
Değilmiki iki ezan arasındaydı hayat.Kulağıma okunan ezanın hükmü ardımdan okunacak olan ezanla sona erecekti. Zor değildi.Kolaydı.Yolu yordamı vardı.Mümkündü.
Bir beyaz mermerin üstündeki cam kırığına bakardı her şey bir de henüz kurumamış,kanayan rengini kaybetmemiş güle.
Çok uzak ülkelerden birinin ücra bir köşesinde eşeklerin yaşadığı, adı üstünde Eşekistan diye bir memleket varmış...
Dicle gözlerini açtığında akşamın ayazlığını hissetti.Yavaş hareketlerle yatağından kalktı.Kafası biriken sorular yüzünden çok kötü zongluyordu.
Evet biri bekleniyordu,bir şey bekleniyordu.Bu kadar çok bekleniyordu çünkü yanında sevinç getirecekti.O kaldığı sürece hüzün olmayacaktı bütün yapraklar dökülse dahi.Misafir ağırdı.Öyle ya ta günler öncesinden başlamıştı hazırlık.Önce evlerin önü süpürüldü.Hüzün getirdiğine inanılan sararmış yapraklar göz önünden kaldırıldı birer birer.Herkes o kadar neşeliydi ki bütün dertler unutulmuştu.
Üç aydır ağzına bir yudum almamıştı. Tuhaftır, şikâyetçi değildi halinden. Daha önce bırakmayı denemişti. Hem de kaç kez. Peki, yakasını kurtarabilmiş miydi illetten? Elbette hayır. Çabaladıkça batmıştı yalnızca. Oysa küçücük bir kıvılcımdı aradığı ya da yüreklendirici birkaç cümle. Fakat hastane odasında çakacaktı o kıvılcım. Olmasını umduğu şeye değil
Onu ayrılmaya bir türlü ikna edemiyordu. Sonunda onu ortadan kaldırmaya karar verdiler
Ankara'nın 1950'li yıllarını tasvir eden öykü.
Kabuğu açılmış istiridyelerin incisi artık büyümez!
Yalnız kaldığım bu zamanlarda aynı banka oturup yalnızca yazdım,bir anlam aramadım