Benim yaradýlýþýmda fevkalade olan birþey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir. - Atatürk |
|
||||||||||
|
O zaman ki gözyaþlarýmýn sebebi gelip geçici bir ilkbahar poleniymiþ yalnýzca, bugün burada anladým… Bir Haziran akþamýnda Saat: Onbir belki de Oniki… Bir yaz gecesinde, bahardan arta kalan bir mucize gibi aþksýz, sevgisiz, hiç yara almadan düþüvermiþtim, yeniden Beyoðlu’nun ortasýna… Sýraselviler’in selvisiz kalabalýðýnýn arasýndan, selvileri görememenin þaþkýnlýðý ve insan yýðýnlarýnýn verdiði çoþkuyla, belki de karþýma incir aðaçlarý çýkýverir diye kendimi Ýstiklal caddesine attým. Hiç göremediðim ýhlamur aðaçlarýnýn kokusu var burnumda, cebimde incir sütünden yara olmuþ ellerim, acýyla kalabalýðýn arasýna daldým. Bu kez yüzüme sertçe çarpan rüzgar yerine, beni tam anlamýyla ýlýk bir yaz gecesi karþýladý. Bu geceye yön veren, karanlýðý aydýnlatan, bana sevdiren birþeyler vardý. Belki hafif hafif esen rüzgar, belki de rüzgarýn içime üflediði heyecan… Köþebaþýnda duran, yaþlý amcanýn sattýðý, yanýp sönen ýþýklý saksý çiçekleri miydi? beni þaþýrtan, yoksa her zaman ki güzelliðiyle bulutlarýn arasýndan, bana bakýþ atan dolunay mý? Ne yürüdüðüm yol toprak yoldu, ne de, göremediðim tepebaþý mezarlýklarý vardý. Zaten hiçbirini aramadým bu kez. Ýstiklal’in ortasýnda; ayný yol üzerinde birbirinden ayrý duran ve gümüþ gibi parlayan, tramvay raylarýnýn arasýndan, onlarý birleþtirebilme umuduyla yürüdüm. Tahtadan saðlam bir köprü oluþturduðum da, bu umudun ve hayallerimin arasýnda mezarlýklarýn soðuk ve beyaz yüzüne yer yoktu aslýnda…Umudumu, sýrtýmda Galatasaray’ýn önüne kadar taþýdým. bakýþlarýmý herhangi birinden çok daha fazla hakeden o eski evin oymalarý karþýsýnda dakikalarca oyalansamda, yorulduðumdan mý? yoksa beni anlamlý, anlamsýz kendine çekiveren, balýk pazarýnýn: - Vallahi býrakmam! Valla olmaz diyen seslerinden mi bilemiyorum, kendimi o dar, rengarenk sokakta buldum. Kokoreç, Þampiyon, Karnaval bir tarafta, Yeni hayat, Cumhuriyet diðer bir yanda. Meyvelerin içindense burnuma en çok gelen kayýsý kokusu oldu. Canlý süsü verilmiþ balýklar, gümüþ gibi parlasalar da bir ara kulaðýma, korkudan kaskatý kesildiklerini ve uzun süredir öylece durduklarýný fýsýldadýlar. Balýklarýn kaskatý kesilmesinden, yerde ki çamur birikintisinden sorumluysam eðer; temize çýkarmalýyým kendimi. Kendimi temize çýkarma isteðim hep bu su götürmez sebeplerden mi yoksa? Yok. Yok, aslýnda geçmiþle bir alýp veremediðim, piþmanlýklarýmý savurdum tam Cadde-i Kebir’in ortasýnda, dönerken ise geri almaya, ne niyetim var ne de cesaretim. Mahsun Kýrmýzýgül, Seda Sayan posterleri arasýndan geçip Nevizade’nin baþýna geliyorum. Beyaz porselen tabaklarýn, çatal, býçak seslerine eþlik eden ritmik sesleri, insan sesleriyle birleþip bana ulaþýyor. Bu seslerin arasýnda beni restaurantýna davet edenlerin sesleri her zamankine göre daha az duyuluyor. Anlayacaðýnýz, kalabalýk içinde, yer bulamýyorum; beni ve hayallerimi oturtacak. Sonra gözüme bir masa takýlýyor. Ýlk gördüðüm, üzerinde sigara yanýklarý bulunan, rüzgar kýskaçlarý ile tutturulmuþ beyaz örtülü masa deðil, aslýnda…bir gül görüyorum, kýpkýrmýzý, alev alev yanan yapraklarý katmer katmer açýlmýþ; belli ki çevresine güzel kokular saçan ve o masada bu kýrmýzý gülü saçlarý arasýna takmanýn verdiði deðiþik duygularla gülüvermekle vermemek arasýnda kalan bir esmer. Caddeye tekrar ulaþtýðýmda, ne “baþka alemdir Beyoðlu cümbüþü” ne “Beyoðlu’nda gezersin/ Gözlerini süzersin.” türküsü çalýyor. Onlarýn yerine yepyeni þarkýlar “Kuzu kuzu” aþýk atýyorlar birbirleriyle. Ama beni en çok etkileyen adý tam dilimin ucunda kadar geliveren, Fransýzca bir þarký oluyor. Ben öylece dilimin ucunda bir hece dikilip dururken, elime bir ilan tutuþturuluyor. “Türkü tadýnda, þiir güzelliðinde, otantik ortamda inadýna türkü söylüyor, halay çekiyoruz.” O an için üstünde durup düþünmediðim el ilaný ile birlikte, eskiden Galata ve Beyoðlu suyunun taksim edildiði, þimdiki buluþma mekaný Taksim’e vardýðýmda, kafamda düþünceler: Neyin inadýna söylüyoruz türküleri, neyin inadýna yapýyoruz bunca þeyi, ve neyin inadýna yaþamaya çalýþýyoruz bu kargaþada… Birden aklýma alakasýz bir þeklide, Enis Batur’un; Þimdi bir yarýn ürpertisiyle, geceden gündüze sabýrsýzca yürüyen bir saatin peþi sýra Tünel’den Taksim’e yürüyen yepyeni bir ritm atýyor, içimdeki avare güç. Orada yalnýzca uyum, keyif ve avarelik göremiyorum. dediði dizeler geliyor. Bense bugün Tünel’den Taksim’e dönerken, kalbimden gelen çok farklý bir ritmle yalnýzca uyum, yumuþaklýk ve keyif içinde evime dönüyorum. ***** Çok deðil daha bir hafta daha olmadan yine buralardayým.Ýçimde garip bir heyecan var. Sanki Lunapark’tayým ve yaþýma göre, bayaðý tehlikeli bir oyuncaðýn üzerindeyim. Atlý karýnca kadar sakin deðil, dünya gibi, çýlgýnca dönüyor, ne yapacaðý belli deðil. Üzerinden düþmemek için zorlanýyorum. Burada beni çeken ne var, yanýp sönen ýþýklar mý? Yoksa o güzel müziðin büyüsü mü? bilemiyorum. Heyecandan çarpan kalbimin sesi duyulmasýn diye, her zamankinden daha bir yüksek sesle konuþuyorum, aðzýma hücum eden tükürükleri, içerilere bir yerlere göndermeye çalýþsam da onlar bir türlü pes etmiyor. Ýçimdeki bu heyecan beni sürekli tedirgin ediyor, þu an için mutlu olsam da her an için aþaðýlara bir yerlere yuvarlanacakmýþým gibi geliyor. Korku tünelinin kapýsýný hiç korkmadan çalýyorum, öyle tedirgin, çalýp kaçmýyorum da üstelik… tam bir cesaretle adam akýllý… - Tak…tak…tak - Tak…tak…tak Tek baþýma giriveriyorum içeri. Beni nelerin beklediðini düþünmeme izin vermiyor karanlýk! Ýçeride kimseyi, görememenin korkusu, duymak istemediðim sözlerin duyabilme ihtimalinin, tedirginliðine karýþýveriyor. Bu sesi duymak ne kadar hoþuma gitse de söyledikleri beni mutlu etmiyor. Bana çok uzun gelen, bu kýsa karanlýktan kendimi dýþarý atýyorum. Birdenbire burasýnýn bir Lunapark olmasý kabusundan sýyrýlýyorum.Lunapark’ta olmak istemeyecek kadar, büyüyorum sanýrým. Yine Ýstiklal caddesindeyim, beni acýmasýzca vuran, katil ayakkabýlarým, bu kez buranýn keyfini çýkarmama izin vermiyorlar. Onlar ne kadar canýmý acýtsalar da, bu yolda onlara katlanmaktan baþka çarem yok! Týpký hayata olduðu gibi, bazen beni ne kadar sýksa da, canýmý acýtsa da onu çýkarýp atamýyorum. Bir þekilde devam ediyor hayat, rahat ettiðim günlerin, geleceðini bilmek az da olsa acýmý unutturuyor. Týpký eve gittiðimde ayakkabýlarýmý çýkardýðým andaki mutluluk ve rahatlýk gibi… O kadar rahatým ki… Korku tünelindeki sözleri düþünemiyorum bile, Lunapark’taki yolculuðumu, bir tünelde sonlandýrmýþ olmamý, o müthiþ heyecaný bir þekilde bitirdiðimi hiç kafama takmýyorum. Ýstiklal’in ortasýnda; ayný yol üzerinde birbirinden ayrý duran ve gümüþ gibi parlayan, tramvay raylarý hiç birleþtiremediðimi, bile aklýma getirmiyorum. Yataðýma uzanýdýðýmda; baþka bir Haziran akþamý, Saat: Onbir belki de Oniki… Polen mevsiminin bittiðini, ve aðlamak için artýk geç olduðunu çok iyi biliyorum. Ömür Ýsfendiyaroðlu / 11.05.2001
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ömür Ýsfendiyaroðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |