Hiçbir kış sonsuza dek sürmüyor, hiçbir ilkbahar uğramadan geçmiyor. -Hal Borland |
|
||||||||||
|
İstanbul, Ankara, Edirne, Adana, Kayseri gibi muhtelif bölgelerden yaşlıların barındığı huzurevine Diyarbakır’dan Mala Ahmet’in yolu düşer. Huzurevinin tek doğulu insanıdır. Şaşkın bakışlarla yaşlılar topluluğuna anlamsız anlamsız bakmaktadır. Evlatlarından kaçarken, yaşlıların aşırı ilgisi ve merakıyla karşılaşır. Tören merasimiyle herkes heyecanla, gönül alırcasına kendini tanıtır. Böylece Türkiye’nin çok farklı sosyal yaralarına parmak basan Beyaz Melek filmin biraz duygusal, biraz eleştiri, biraz abartılı ve kurgusal hataların bol olduğu dünyasına yolculuğumuz başlıyor. Coğrafyamızın iklim çeşitliliği kadar kültürel çeşitliliğimizin klasik karşılaştırma temasıyla yola çıkıyoruz. Hayatlarının son dönemlerinde terk edilmiş, unutulmuş yürekleri buruk, gözleri bekleyişlerle yorgun düşmüş yaşlıların evlat ve dostları tarafından terk edilişini yoğun bir duygusal temposunu düşürmeden filme canlılık kazandırılmaya çalışılmıştır. Unutulduklarını kabullenmeyen huzurevinin sakinleri her şeyden teselli aramaktadırlar. Bir torundan, yeni bir yaşlının gelmesinden yalnızlıklarına derman olmaktadır. Görmedikleri torun sevgisi arada bir gelen Buse’yle hasretlerini gidermektedirler. Kendi aralarında sevgi ve saygının en güzel örneklerini görüyoruz. Hatta elindekilerini hepsini feda edecek kadar paylaşımcılar. Dostlarının mutlulukları için ellerindeki son kuruşlarını ve kutsal emanetlerini gözlerini kırpmayacak kadar özveridirler. Yaşlılık bunu öğretmiştir. Belki gençliklerine inat, güzellikleri yaşatmaya çalışıyorlar. Çünkü bu insanlar tutunamayanlardır. Kaybedenlerdir. Çocuklarını, torunlarını, dostlarını, akrabalarını ve eşlerini yitirenlerdir. Sebep ne olursa sonuç hüsrandır. Suçlu aramaya gerek yoktur. Yaptıklarının, etiklerinin bulmuş diğer bir tabirle ektiklerini biçmiş insanlardır. Kimsesiz muamelesi görerek bir araya zoraki gelmişlerdir. Güçleri elinden alınmış insanlardır. Gençken dikkate alınmayan, önemsemeyen gerçekle yüzleşme dönemine girmişlerdir. Belki de gençlik ve orta yaş döneminde yaptıklarının bedelini ödedikleri zamandır… Beyaz Melek bunları Mala Ahmet’i ve çocuklarını karşısına çıkararak göstermektedir. Büyük şehrin kültürlü, çokbilmiş insanına ders vermektedir. İşte sonunuz budur demektedir. Hor gördüğünüz, beğenmediğiniz, küçümsediğiniz, alay ettiğiniz, görmek istemediğiniz doğunun farkını acımadan görün demeye getirmiştir. Büyük şehirli olmak, üniversiteli olmak, okumuş olmak, batılı gibi olmak insanlığı öğretemez diyor Beyaz Melek. Ama bir köylü insanlığı en güzel şekilde öğrenir diyor. Sizin bahsettiğiniz çocuk eğitimi kitapları, çocuklarınızı okuttuğunuz okullar, tutuğunuz hocalar, dershaneler, çocuklarınıza aldığınız oyuncaklar ve daha nice şey çocuklarınıza sevgiyi, saygıyı, sahiplenmeyi öğretemiyor. Ama bizim okul görmemiş, şehir görmemiş çocuklarımız sevginin, saygının alasını taparcasına büyüklerine gösteriyor demeye getiriyor Beyaz Melek. Sizin oralarda insanlık ölmüş, bakın bizim burada herkese karşılıksız kapımız açıktır mesajını altınız çizerek meydan okumaktadır… Mahsun Kırmızıgül, ilk Filmi Beyaz Melek’le birçok ünlü tiyatrocuyu bir araya getirdi. Birazda ilk filminin eksiklerini üstünü örtmek ve seyircinin dikkatini çekmek istedi. Yinede film kusursuz olmamıştır. Yüzeysel bir bakış açısı ve çok şey anlatma derdine düşmüştür. Derdini anlatıyor mu? Evet, anlatıyor ama yetersiz kalmaktadır. Özellikle kurgu zayıflığı her yönden kendini hissettirmektedir. İlk dakikalarda babalarına çok düşkün evlatların babalarına ne zararı varda baba bunlardan kaçıyor merakıyla seyirci beklentiye konulsa da bu merak çok sürmemesine rağmen sorunun cevabını filmin sonunda öğreniyoruz. Öğreniyoruz öğrenmesine ama artık açıklamaya ne gerek vardı diye düşünmeye başlıyoruz. Çünkü film çıkış noktasından öylesine uzaklaşıp, duygusal atmosfere sürüklemiş ki, filmin başını seyirci unutmuş oluyor. Kırmızıgül, doğu evlatlarını saf, temiz, iyi niyetli göstereceğim derken farkında olmadan doğu insanı cahil konuma düşürmüştür. Ki şöyle teknoloji çağında kahramanlarımız huzurevini hiç duymamışlar. Balayını mübarek bir ay olduğunu düşünecek kadar dünyadan habersiz insanlar olarak tanıtmaktadır. Doğu insanı babalarını, annenlerini huzurevlerine götürmeyecek kadar, sahiplenen insanlardır ama bu huzurevini bilmiyorlar, duymamışlar bağlantısı bu şekilde ifade edilemez. Bu doğu insanına hakaret etmektir. Küçümsemektir. Batıda yaşayanların doğu insanı hakkında bildikleri yanlış, eksik bilgilerine farkında olmadan yenisini eklemektir. Yanlışı göstermek adına, başka yanlışlardan kaçınmak gerekmektedir. Olaylara değini eleştiri değildir. Kırmızıgül, hep ters giden olaylara değinmiştir. Ama nedenleri sorgulamamıştır. Bakıcı kadının, yaşlılara sürekli hakaret etmesi, dövmesi, aşağılaması, bıktım bunlardan tavırlarına kimsenin ses çıkarmaması, bakın yaşlılarımız kimlere emanet ediliyor mesajı veriyor. Ancak müdürün bakıcıya ses çıkaramamasının, bakıcıya ve Ali’ye bir politikacı edasıyla yaklaşmasının altındaki nedenleri sorgulamamaktadır. Müdür neden pasiftir. Olaylara göz yummaktadır. Kısık sesle eline sağlık deyebilmektedir. Yöneticilerin yetersizlikleri bu kadar sessiz sedasız dile getirilmemeliydi. Kötü gidişatın arkasında idarecilerin varlığı daha net ortaya konulabilirdi. Yine eşinin babasının dizleri tutmayınca huzurevine bırakılan yaşlının neden buraya getirildiğinin altı deşilebilirdi. Sadece gizli gizli ziyaretler ve torunun ağlamalarıyla seyirci oyalanmamalıydı. Sırf kızı dedesini istiyor diye eşinden boşanmak isteyen kadının meramını bile anlamakta zorlanıyoruz. Kırmızıgül duygusallık olsunda muğlâklılık önemli değil anlayışıyla hareket etmiştir. Kadının kocasının sırf birini arkadan vurdu diye şefkat, merhamet duygularının kabarmasıyla yola gelmesinde gerçekliğe sığan bir tarafının olmadığını hatırlatmakta fayda vardır. Ünlülere ve politikacılara da göndermeler yapan Kırmızıgül, yaşlıların bir reklam malzemesi gibi kullanılmamasını hatırlatmaktadır. İkinci perde de doğuya yolculuk vardır. Yolculuk esnasında deprem hatırlatması ve inanç sorgusu da yapamayan film konudan konuya atlamayı sevdiğini gösteriyor. Anlaşılan Kırmızıgül’ün söylemek istediği öyle çok şey var. Hepsine de dokundurmalarda bulunmak yetiniyor… Tuz Gölü manzarası ve ilanı aşkla yoluna devam eden film bazı mesajlarını köye saklamaktadır. Bir babanın evlatlarını okutmamasının vicdan azabı ve samimi itiraflarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Ama köylünün nedense cinsel hayatı da konu edilmeden geçilmemiş. Hem de ironik dokundurmalarla alay edercesine yapılmıştır. Sanırım Kırmızıgül batılıların doğulular o kadar çok çocuğun olduğu ortamda nasıl sevişiyorlar merakını da gidermeyi unutmamış. Dicle ve cirit şovlarıyla da doğu insanın eğlence ve kültürel mirasına da göndermeler yapan film, burası sizin eviniz unutmayın doğu misafirperverliğini de vurgulayarak perdeyi kapatıyor. Sosyal konulara duyarlı filmlerin gişe filmi olarak anılsa da, eleştirilerin altı doldurulamasa da unutulan değerleri şöyle böyle hatırlatılması açısından önemlidir. Sanat filmlerin değerleri parçalamaya yönelik çabalara, değeri ayakta tutmaya eksikleriyle birilerin çaba göstermesi önemlidir. Osman Tatlı osmantatli@gmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © osman tatlı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |