Barışı bulacağız. Melekleri duyacağız, göğün elmaslarla parladığını göreceğiz. -Çehov |
|
||||||||||
|
Dizinin daha yayınlanmadan sadece “ fragman ” ının gösterimiyle başlayan eleştiriler, birinci bölümünün yayınlanmasıyla birlikte, RTÜK’ e 75 bini aşan rekor şikayet başvurusunda bulunuldu. Şikâyetleri değerlendiren üst kurul, dizide toplumun milli ve manevi değerleri ile, tarihe mal olmuş bir şahsiyetin mahremiyeti konusunda gerekli hassasiyetin gösterilmediğini, ayrıca ihlâl da edildiğini tesbit etmiş ve ilgili yayın kuruluşuna ihtar verilmesini 12 Ocak 2011 günü kararlaştırmıştır. RTÜK’ ün bu kararı ile tartışmalar bitmez; aksine daha da artar. Bir çok televizyon kanalında tarihçiler, dizinin lehinde , ya da aleyhinde görüşler belirtir. Bunun yanında bir çok yazar gazetelerindeki sütunlarını bu diziye ayırırlar. Meselâ Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak: "İzlediğim kadarıyla beğenmedim. Replikler biraz zaman dışı. Bir ara Şekspir okuyormuşum gibi geldi. Mahremi sergilemek gibi bir sinema anlayışı vardı...” derken, Tarihçi- Yazar Mustafa Armağan: "Kötü niyet aramak istemiyorum ancak örnek alınması gereken bir padişahı zevk, sefa düşkünü gibi göstermek toplumu idealsizleştirir. Bu toplum böyle bir diziye layık değil." Diyor, “ Kanuni ” romanının yazarı Okay Tiryakioğlu ise görüşlerini : "Dizi bu haliyle Türk izleyicilerinden çok yabancılar izlesin diye yapılmış. Batılı hayal dünyasına hitap eden bir yapım olmuş. Mekan ve kostümler dışında hiçbir şey yerli yerince değildi." şeklinde ifade ediyordu. Bu genel eleştirilere mercek tutulduğunda ise : _ Dizideki olaylar 1520'lerde geçmekte ise ve o tarihte “ Harem “ Topkapı sarayında değil de 1540’ lara kadar, Beyazıt’ ta eski sarayda yapılanmış olması gözardı edildiği, _ Kanuni’ nin, babası Yavuz’ un vefatından sonra, tarihsel kayıtlara göre selefi hünkârın Çorlu’ dan gelecek cenazesini veliaht olarak Edirnekapı’ da karşılayıp, cenaze namazı kılındıktan sonra “cülûs“ töreni ile tahta çıkışını anlatır. Böylesine net bir tarihi veri ortadayken, babasının cesedi daha soğumadan, oğulun içki ve işret aleminde sunulmasının, bırakın tarihi verilere aykırılığını, Türk insanının inanç ve ahlaki davranışları açısından da “ kurgu” olarak kabul edilebilecek bir “ gaf “ değil. -Eski Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu, dizide tarihi gerçekleri tersyüz edilmesine şu sözleriyle haklı olarak şiddetle itiraz ediyor ve : “ Yavuz Sultan Selim'in Rodos seferi için 200 parça kalyon hazırlandığı söyleniyor. Osmanlı'da ilk harp gemisi 1644'te inşa edilmiştir. 16. yüzyılda adına Avrupa denilen müstakil bir coğrafya yoktu. Bu kavram 18. yüzyıldan sonra aydınlanma döneminde ortaya çıktı. Hareme kızlar, seçilerek alınır, ardından çok ciddi bir eğitimden geçirilirdi. Başta örf-âdet olmak üzere İslami ilimler ile kabiliyetlerine göre birer sanatta yetiştirilirlerdi. Dizideki harem halkının davranışlarının, asırlar boyunca süzülerek gelen 'saray terbiyesi ve nezaketi'yle alâkası yok...” diyordu. - Osmanlı saray teşrifât düzen ve geleneğinde hiç bir saray mensubunun padişahın huzuruna baş açık çıkamayacağı kuralına rağmen, dizide başta sadrâzam olmak üzere, bütün şahıslar, büyük bir rahatlıkla yalınayak, başı kabak padişahla “ asker arkadaşı” rahatlığında görüşüp, konuştuklarına şahit oluyoruz. -Dizinin jeneriğinde kullanılan müzik ve danslara baktığımızda, bunların kesinlikle Osmanlı müzik ve eğlence anlayışı ile bağdaşmadığını , dizide buna emeği geçenlerin bu konulara da “ oryantalist “ gözlükle baktıklarını görüyoruz. Bu çarpıklıklar dışında, sayılamayacak kadar tarihi hatayı tarihçiler tek tek ortaya koyuyor. Buna karşı dizinin senaristi hanımefendi: “ Harem yoksa, Padişahın çocukları da polen yoluyla mı dünyaya geldi “ gibi gayet anlamsız bir soruyla karşılık vererek, işlediği kusurun üstüne zafer edâsıyla bir de tüy dikecektir. Dizide başta Kanuni, Hürrem Sultan ve Damat İbrahim Paşa olmak üzere, bütün tiplerinin isimleri , Topkapı Sarayı ve Harem dairesi gibi mekan isimleri aynen kullanıldığı halde, kostümler, ritüeller ve olayların tarihi gerçeklerle uzaktan yakından bir ilgisi bulunmadığı güvenilir tarihçilerce eleştirildiğinde, başta dizinin tarih danışmanı ve senaristi olmak üzere bir çok kişi bunun bir belgesel değil “ kurgu “ olduğundan bahisle, getirilen eleştirilerin anlamsızlığını söyleme gibi gayet kolay bir savunma durumuna geçiyorlar. Aynı kişiler değişik yer ve zamanlarda kendilerine getirilen eleştirilere ise bu kere, çekimlerden önce o dönem ile ilgili 3000 sayfalık bir belge yığınını titizlikle incelediklerinden dem vuruyorlar. Eğer bu bir belgesel değil, bir kurgu ise 3000 sayfalık belge üzerinde inceleme gereğini neden duydunuz diye sorma hakkı bulunan kişilere cevapları ne olacaktır merak ediyorum. Yukarda saydığım tarihi hatalar bir tarafa, dizi hakkında her hangi bir hükme varmak için, dizinin tamamını seyretmeye gerek yok. Sadece kendisini Kanuni Sultan Süleyman' ı canlandırdığına inanmış bir adamın, namaz sahnesindeki durumu ne kadar trajikomik bir vaziyetle karşı karşıya olduğumuzu bütün vahametiyle anlatmaya yetiyor. Bırakın Kanuni' yi, namazla haşır neşir olan sıradan bir müslüman dahi, öylesine vahim ritüellerle namaz kılmaz. Adamın alnı belli ki hayatta secdeye pek gitmemiş. Olabilir ama, o sahneyi çekerken, bir namaz vakti herhangi bir camiye gidip, cemaatin nasıl namaz kıldığını sadece kıyamı, rükuu, secdesi ile izlese idi, kendisini halâ Allah’ ın huzurunda bir hükümdar değil, aciz bir kul farzedecek ve rekatın birinci secdesinden kalktığında gözlerini, kibir ve azametle, yani meydan okurcasına tavana dikmeyecek, aksine, başını önüne eğip, mahcup, âciz , fani ve zavallı bir kul olduğu inancıyla namazını büyük bir mahviyet ile yerine getirecekti. Bu birkaç saniyelik sahne dahi, dizinin ne kadar şifasız bir hastalık ile malul olduğunu göstermeye yetiyor… http://ferahnak.wordpress.com/2011/01/15/%e2%80%9c-muhtesem-%e2%80%9c-dizide-namaz-da-%e2%80%9c-muhtesem-%e2%80%9c-kilinir/
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |