Kendinden daha uyanık insanları işe aldığın zaman, senin onlardan daha uyanık olduğunu kanıtlamış oluyorsun. -R. H. Grant |
|
||||||||||
|
Bugünlerde İstiklâl Marşı’ nın kabulünün 90. yıldönümü kutlanıyor. Ancak marşın sözleri ile bestesi birbirine halâ yabancı, onun da ötesinde kavgalı. Marşımızın 90 yıllık macerasına bir göz atalım. Neler yaşanmış ? Yurdumuzda bir “İstiklâl Marşı” bestelenmesi düşüncesi Osmanlı İmparatorluğu’nda V.Mehmed Reşad döneminde konuşulmaya başlanmıştır. Hatta bu düşüncenin gerçekleşmesi için, Fransız besteci Camille Saint Saens’e başvurulur. Bütün ısrarlara rağmen Fransız Besteci bu işe soyunmaz. Bu isteğin yerine getirilmesi için Cumhuriyet’ in kurulmasının arefesindeki yani Kurtuluş Savaşımızın en sıcak günleri beklenecektir. Toprakları dönemin emperyal devletleri tarafından istila edilmiş olan ülkemizin istiklâl savaşı verdiği sıcak günlerde, onun isyanı,özgürlüğü ve kararlılığını cümle âleme veciz bir şekilde haykıracak bir milî marş şart olmuştu. Bunu sağlamak için Erkân-ı Harbiye Reisliği ( Genelkurmay Başkanlığı ) nin isteği üzerine, Maarif Vekâleti ( Millî Eğitim Bakanlığı ) nin 7 Kasım 1920’ de günlük gazetelerde yayımlanan “İstiklâl Marşı Müsabakası “ başlıklı ilânı ile yazım süreci başlatılır. Komisyona bu konuda 724 şiir gelmiştir; ancak hiç birisi değerlendirmeye alınacak nitelikte değildir. Yarışmaya katılan şairler içinde, verilen savaşta bir nefer gibi görev yapan ve o günkü Meclis’ te Burdur milletvekili olan Mehmet Âkif gibi bir büyük şairin olmaması dönemin Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver’ in dikkatinden kaçmaz. Yaptırdığı araştırmada Âkif’ in yarışmaya katılmama sebebinin, kabul edilecek şiire konulan 500 liralık ödül olduğu anlaşılır. Bu ödülün tarafından bizzat alınması gerekmiyeceği, bunun bir hayır kurumuna verebileceği hususunda ikna edilince de, Tacettin Dergâhı’ ndaki ikâmetgâhına kapanarak İstiklâl Marşı’ nı kaleme alır. Neticede Meclis’ in 12 Mart 2011 günlü oturumunda şiir bizzat Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından üç kez üst üste okunarak, coşkulu bir alkış tufanı içinde kabul edilir. Meclis içinde bu şiire muhalefet eden üç-beş milletvekili bulunduğu da söylenmektedir. Şiire konulan 500 liralık ödülü Mehmet Âkif’ in ordu’ ya bağışladığı biliniyorsa da, Yazar D. Mehmet Doğan bu bağışın, o sıralarda Müslüman kadın ve çocuklarına iş öğreterek sefâletlerinin önüne geçmek maksadıyla kurulan “ Dâr’ülmesâi “ isimli derneğe bağışlandığı söylenmektedir. Aradan bir seneden fazla zaman geçer, Millî Eğitim Bakanlığı bu şiirin bestelenmesi için Mayıs/1922’ de bir marş yarışması açılır. Yarışmaya aralarında Rauf ( Yekta ), Suphi ( Ezgi ), Ali Rıfat (Çağatay ) , Giriftzen Asım Bey, Hüseyin Sadettin ( Arel ), Lemi (Atlı ), Sadettin ( Kaynak ), Bimen ( Şen ), Musa Süreyya Beyler ile Leylâ ( Saz ) Hanım , ve Kâzım ( Karabekir ) Paşa gibi isimlerin de bulunduğu 34 kişi katılır. Gelen bestelerin değerlendirilmesi için Bakanlıkca Paris Müzik Akademisi’ ne gönderilmesi gündeme gelir. Bu girişime Karabekir Paşa büyük bir tepki gösterir. Bunun üzerine Bakanlık bir süre için konuyu beklemeye alır. Bu sıralada yarışmaya katılan bazı bestekârlar kendi marşlarını çevrelerinde çaldırmaya başlamışlardır. Ortada tam anlamıyla bir keşmekeş vardır. Neticede Bakanlık Şubat 1923’ te bu besteleri , değerlendirilmesinin yapılması için, İstanbul “Musiki Encümeni “ ne gönderir. Encümen 12 Şubat’ ta toplanarak içlerinden Ali Rıfat ( Çağatay ) Bey’ in “acemaşîran ” bestesinin Millî Marş olarak kabulünün uygun olacağını Bakanlığa bildirir. “…Ali Rıfat Bey, o yıllarda dillere imzasını atmış bir müzisyendir.’ Kurtuluş Savaşı’ ndan kurumuş dillere notaların imbiğinden geçirdiği birer damla hürriyet suyunu damlatmıştır. Mehmet Âkif’ in ’ Bülbül ’ ünü ağıt yapmıştır. Yine Mehmet Âkif’ in bir şiirini ‘Ordunun Marşı ’ olarak, Mehmetçiklere armağan etmiştir… …Cumhuriyet döneminin eşiğinde, 8 ay süre ile ‘ resmen ’Ali Rıfat Bey’ in bestelediği ‘İstiklâl Marşımız’ çalınmıştır. Biraz değil, epey alaturkaya kaçan bu beste çeşitli tartışmalara yolaçmış, İstiklâl Marşı’ nı seçen kurulun Başkanı Samih Rıfat Bey’ in, kardeşine ’ iltimas geçtiği ’ öne sürülmüştür…” 1 Her ne kadar, ortada resmen kabul edilmiş bir İstiklâl Marşı varsa da, İstanbul bu konuda ikiye bölünmüş, bir kesim Ali Rıfat Bey’ in bestesine rağbet ederken, diğer kesim Zâti Arca’ nın bestesine itibar etmektedir. Trakya’ da Ahmet Yektâ Madra’ nın, İzmir ve Eskişehir’ de İsmail Zühtü Bey’ in, diğer yerlerde başka bestekârların besteleri ile söylenirken, Başkent Ankara’ da Riyâset-i Cumhur Orkestrası Şefi Zeki Üngör’ ün bestesi revaçtadır. Bu keşmekeşin sona erdirilmesi için kulisler başlar. Meselâ Batıcı müzisyenlerden Zâti (Arca ) Bey’ in başını çektiği bir grup, Atatürk’ün eşi Lâtife Hanım’a İzmir’deki evinde âdeta bir “muhtıra” verir. Marş’ın Türk Makamsal Musıki formatında olduğunu, armoniden yoksun olduğunu söylerler ve bu gerekçe ile kararı protesto ederler. Ankara’ nın resmî ve sivil eliti ise Zeki Üngör’ ün bestesinin resmen çalınması için yoğun bir çalışma içindedir. Öyle ki konu Çankaya düzeyine kadar getirilir. “…Sonunda bu’ curcuna’-bu deyimi bağışlayın-Ankara’ da Millî Sinema’da, Atatürk’ ün eşi Lâtife Uşaklıgil tarafından noktalanmıştır. 11 Mart 1924 akşamı,viyolonselist Zeki Üngör ‘ Rumeli Göçmenleri’ yararına verilen baloda, İstiklâl Marşı’ nı kendi bestesi ile sunmuştur. O günden bu yana, Zeki Üngör’ ün notaları, Mehmet Âkif’ in mısralarında gezinmektedir…” 2 O Zeki Üngör İstiklâl Marşı’nı bestelemesini şu sözleriyle anlatır: “…Şişli’de Uğurlu Han’in 4 numarasında oturuyordum. Kurtuluş Ordusu süvarilerinin İzmir’ e girdiklerinden iki veya üç gün sonra evimde Tâlim Terbiye Hey’ eti Âzâsı ve Terbiye Mütehassısı dostum Haydar merhumla oturuyorduk. Kapı Çalındı. İlkokul Öğretmeni İhsan merhum geldi. Büyük bir heyecan içinde, süvarilerin İzmir’e girişlerini anlatmaya başladı. Hepimiz coşmuştuk. Hemen kalkıp piyano başına geçtim. Ve derhal içimde doğan parçayı çalmaya koyuldum. İlk etapta marşın giriş kısmındaki akoru oluşturdum. Bu şekilde iki, üç mezür yaptım…” dedikten sonra, arkadaşlarının çok beğendiğini söylemelerinden sonra, İhsan Bey’ e büyük zaferi bütün ayrıntıları ile anlatmasını ister.O anlatırken kendisini de piyanoda bunu dile getiren nağmeleri çaldığını, ertesi gün de çalıştığını söyler. Çalışması bittikten sonra da çıkan parçayı “ Millî Marş ” olarak sunmaya karar verdiğini anlatır. Müzikalitesi için görüş almak üzere Viyana Konservatuarı Müdürü’ ne gönderdiğini, ondan da çok olumlu referans aldığını belirtir. Ancak Zeki Üngör’ ün bestesinin resmen kabulünden bu yana geçen zaman içinde, bu marş ile ilgili suçlama ve polemiklerin de ardı arkası kesilmez. İstiklâl Marşımız için en somut melodik alıntı iddiası, “ Carmen Silua ” adlı bir İspanyol bestesinden yapıldığı idi. Bunun dışında marşın kabul edilemeyecek boyutta bir prozodi çarpıklığı var ki, evlere şenliktir. Prozodi, yani güfte heceleri ile ezgi hecelerinin örtüşmesi ki bu marşta ara ki bulasın. Prozodi bozukluğunun tartışmasız sebebi de, daha önce kotarılmış müziğin, sonra da yazılmış şiirin üzerine giydirilmesidir Marşımızın da geleneksel musıkimiz sistemi içinde bestelenmesi ve altı sene gibi bir zaman içinde çalınıp söylenmesine pek itiraz eden olmaz. Ne zaman ki Cumhuriyet kurulur ve “ müzik inkılâbı ” projesi gündeme gelir, İstiklâl Marşı’ nın bestesine de çok sesli müzikçilerimiz tarafından itiraz ve protesto sesleri yükselir. O günden bu yana da bu ititrazlar bir polemiğpe dönüşür. Kabul edilişinin 90. Yılında İstiklâl Marşımızın bestesinin yeniden gündeme alınmasının, mevcut bestenin millî gırtlak yapımıza uygun bir şekilde restorasyonu, bu mümkün olmaz ise yeni bir beste ile bu zafiyetin giderilmesinin uygun olacağı düşüncesindeyim.. D İ P N O T L A R : 1 Orhan TAHSİN,” Euruvision 2 ”, Tercüman Gazetesi Pazar eki, 17 Mart 1985 2 Orhan TAHSİN, a.g.e. http://ferahnak.wordpress.com/2011/03/12/guftesi-ile-bestesi-bir-turlu-barismayan-metin-yazilisinin-90-yilinda-istiklal-marsimiz/
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |