Özyaşamöyküsü başka insanlarla ilgili gerçekleri anlatmak için eşsiz bir araç. -Philip Guedella |
|
||||||||||
|
Gerçek demokrasinin olmadığı ülkelerde, genellikle gençliğin büyük çoğunluğu ergenliğe adım atmasıyla birlikte, büyük çelişkiler yaşamaya başlar. Bazı ailelerin konumu normal olsa dahi, çevre veya devlet yönetiminin gerici siyasi otoritesiyle mücadele içerisinde geçip, büyük savrulmalar yaşayarak kendilerine yol bulmaya çalışır. Yaşanan bu gerçeklik içerisinde istisnaları oluşturansa, temel eğitiminden tutalım da, ailenin kültür ve ekonomik yapısı belirli bir orantıya sahipse, ergenlik çağına adım atmış bir gencin, sarsıcı şekilde karakter savrulması yaşamadığını da rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak daha önceki bölümlerde de belirtildiği gibi, ülkenin siyasal yapısı demokrasiden uzak, eğitimi yaz boz tahtasına çevrilip, her iki üç yılda bir değiştirilmesi toplumu cahilleştirmektir. Ve ailelerin büyük çoğunluğu insani yaşam standartlarının altında bir gelirle yaşadığı sürece, bu tür ülkelerde yetişen gençlik, çok tehlikeli savrulmalar içerisinde bir karakter şekillenmesi kazanmaktadır. Bilindiği gibi her genç insanın damarlarındaki kan, ergenlik çağında adeta tavan yapmaktadır. Ergenlikte insanı en çok hareketlendiren noktaların başında, cinsel enerji (Libido) gelmektedir. Bu enerjinin yaşa uygun sirkülasyon ortamı sağlanmayıp, sürekli ayıp ve baskı altında tutulması, gençlerde tahminlerin üzerinde bir kişilik sorunu yarattığı akıllardan asla çıkarılmamalıdır. Mevcut doğal olan bu duruma ekonomik, siyasi, eğitim eşitsizliği, düzensizlik ve sürekli gelecek korkusu eklendiğinde, ifade edilen ortamda doğru bir karakterin oluşup yol alacağını düşünmek, kişinin kendisini aldatması demektir. Her insan gençliğin vermiş olduğu heyecanla çok güzel hayal ve planlar kurar. Eğer önünde iyi bir rehberlik yapacak aile, çevre, öğretmen ve devlet yoksa, o çocukların geleceği her zaman Kafdağı’nın arkasında kalmaktadır. Türkiye gibi ülkelerde gerçek durum bu şekilde olduğuna göre, özellikle aileler nasıl yapmalı ki, çocuklarının büyük savrulma ve hayal kırıklığına uğramadan, ya da en az hasarla normal bir karaktere sahip olabilsinler? Dünyanın her yerinde ailelerin büyük bir çoğunluğu, çocuklarının karakter savrulmalarını önleyecek, maddi ve manevi imkânlara sahip değillerdir. Bu yüzden tüm görev ve sorumluluk devlete düşmektedir. Devlet ise demokratik ve insan haklarından uzak, Ortaçağ döneminden kalma kutsal devlet, kutsal lider, kutsal ırk ve kutsal din anlayışına sahipse, Allah o topluma yardım etsin. Sosyolojik olarak her devlet sistemi toplumun beyni, aklı, düşüncesi, ahlakı ve vicdanı demektir. Nasıl ki bir insanı, insan yapan en büyük özelliği kafasının içerisindeki “Beyin Hücrelerinin” gelişim, hareket ve eğitilme şekline bağlıysa; birey ve toplumu ortak insani ölçülerde yaşatan sistem de, devletin idari ve siyasi yönetim organı, o toplumun ortak beyin hücreleri demektir. Bir toplumun ortak beyin sistemi olan devlet idaresinin, Anayasası çağdaş ve gerçek demokratik şartlara göre yapılmayıp, güçlülerin elinde bir silah durumundayken, kimse gerçek adaleti asla beklememelidir. Bu yüzden ekonomik olarak her türlü adaletsizlik, talan, yalan ve yolsuzluk, bireylerin karakterlerine aynı şekilde etki yapmaktadır. Toplumsal karakterin en sağlam tespiti, o toplumu yöneten devletin anayasası başta olmak üzere, tüm farklılıklara yaklaşımı en somut laboratuvar niteliğindedir. Çünkü bireyleri değiştirip dönüştüren yapı devlet yönetimleridir. Bazen bireyler devlet sistemini beğenmeyip örgütlenerek, devleti değiştirip yeni bir yönetim şekline geçse de, ancak her hâlükârda toplumu insani değerlere kavuşturan sistem, yine devletin kendisidir. Türkiye’de oturmamış bir devlet sistemi ve gerçek demokratik anayasanın mevcut olmamasına rağmen, aileler bu durumu ciddiye almadan, şu hataları yaparak yaşamaktadırlar. Genellikle anne ve babalar, kendi ezilmişliklerinin vermiş olduğu aşağılık kompleksiyle, çocuklarının zekâ, yetenek ve ruh yapılarına dikkat etmeden, rast gele içgüdüsel duygularla yönlendirmektedirler. Örneğin çocuğun doğasıyla en ufak bir ilgisi bulunmayan abartı, hayalperest ve olduğundan farklı gösteren sıfatları atfetmeleri. Aynı şekilde çoğu aileler, içerisinde yaşamış olduğu toplum ve devlet sistemiyle siyasi, kültürel ve dini noktalarda barışık olmadığı halde, çocuklarının ileride neler yaşayacaklarıyla ilgili herhangi bir öngörülerinin bulunmaması. Mevcut devlet sistemi, farklı düşünce ve kültürel yapıları anayasal olarak tanımayıp, her türlü engeli çıkarmasına rağmen, muhalif aileler çocuğunun başarı göstererek ileride iyi bir hayata sahip olacağını hayal etmeleri, tam bir çaresizlik örneğidir. Diğer bir önemli nokta ise, aileler, çocuklarının zanaat, mesleki, sözel ve sayısal yeteneğine bakmadan, genellikle popüler ya da ekonomik olarak kariyeri yüksek olan alanlara doğru teşvik etmeleri. Toplumun büyük bir kesimi çocuklarını bu şekilde yönlendirip, ileride sürpriz bir başarı sağlamış olsa dahi sorunları burada bitmemektedir. Demokratik olmayan sistemlerde her insan işte, çarşıda, pazarda, devlet ve özel kurumlarda, sürekli siyasi, dini, kültürel, etnik veya çeşitli kıskançlıklar biçiminde dışlanmaya maruz kalmaktadır. Özellikle bu durum, büyük hayallerle hayata başlayan gençlerde ciddi karakter savrulmaları yaşatmaktadır. Çünkü Türkiye sistemi sözde toplumun hepsine değer veriliyormuş gibi popülist yalanlarla, sürekli din ve ırk milliyetçiliğiyle ulusal birlik sağlanmaya çalışmaktadır. Halbuki modası çoktan geçmiş din ve ırkçılığa dayanan devletler, işine geldiğinde vatandaş olarak görülen farklılıklara her türlü katliamları yapıp, sürekli iç çatışmalarla yaşamaktadırlar. Bu yüzden her zaman dünyayı geriden takip ederler. Belirtilen çağ dışı uygulamalar, toplumda devlete güveni sarstığı gibi, çok kötü bir karakter çürümesine de yol açmaktadır. Karakterlerin iyi veya kötü şekilde oluşmasında, her zaman devlet sistemleri birinci sırada en büyük etkiye sahiptir. Bunun farkında olup değişim ve insanca yaşamdan yana olan toplum ve ülkelerin, şu şekilde hareket ettikleri görülmektedir. Öncelikle toplumsal sözleşme olan Anayasalarında, ülkedeki tüm farklılıkları resmi olarak kabul edip, toplum içerisinde meşrulukları sağlamakla işe başlarlar. Daha sonra bu resmiyetin hayata geçmesi ve uygulanabilmesi açısından, tüm bireyleri ve de kamusal hizmette görev alacak kişiler, demokratik plan ve programlarla eğitilip yetiştirilir. Bir noktaya kadar bunların etkili olduğunu, ancak bu noktadan sonra insanda mevcut olan kariyer, kıskançlık ve egoizmin her an kötülüğe kayacağı düşünülerek, ilave olarak şu yasal güvenceleri getirmişlerdir. Başta toplumun genelini kapsayacak asgari bir maddi destek garantisi sağlanır. Daha sonra kamu ve tüzel kişiliklerde görev alan insanların, en ufak bir suistimalde bulunmaları durumunda makam, mevki, rütbe, yetki, etnik, düşünce, din ve nüfuzuna bakılmadan, en ağır şekilde cezalandıralacağı hükümlere yer verilmesi. Bu tarz düşünüp yaşayan sosyal devletlerde, olumsuzluklar ya tamamen son bulmuştur veya istisnai şekilde görülmektedir. Belki de çağımız şartlarına göre toplulukları ancak bu şekilde en az sorunla yönetmek mümkün olmaktadır. Türkiye’de devlet yönetimindeki yolsuzluk ve anormalliklere paralel olarak, toplumdaki savrulmalara baktığımızda şu gerçeklerle karşılaşılmaktadır. İstisna temiz ve dürüst yaşayan bireyleri tenzih ederek, üst düzey bürokrat ve sermaye sahibi burjuvaziden tutalım, orta ve alt katmandakilerin %95’i sisteme benzer şekilde her türlü kişilik bozukluğu gösteren bir karakterle yaşamaktadırlar. Başta da belirtildiği gibi insanın kötü bir karaktere sahip olmasını, öncelikle devletin siyasi yönetim ve eğitim yapısında aramak gerekir. Yok devlete laf söylemek olmaz, devlet bizde kutsaldır, birliğimiz ve beraberliğimize zarar verir aldatmacalarıyla asla hareket edilmemelidir. Eğer toplum iyi bir karaktere sahip olmak istiyorsa, öncelikle devlete karşı bilimsel bir eleştirel düşünceyle, devlet yönetiminin gerçekçi anayasal yapıya kavuşması sağlamalıdır. Bu yapılmadığı sürece, ne toplum iyi bir karaktere sahip olacaktır, ne de devlet içerisinde talan, rüşvet, yalan, hırsızlık, aldatma, adam kayırma ve kavgalar asla bitmez. Bu düşüncelerimizi kanıtlayan örneklerse, Türkiye’de günde en az elliye yakın adam kaçırma, kavga, cinayet, trafik kazaları, kadın katliamları, yağma, işlerde usulsüzlük ve çevre felaketleri, hem devletin hem de toplumun karakterinin niteliğini en iyi şekilde göstermektedir. Bunların aksini iddia edenler varsa, lütfen bilimsel ve eğitici şekilde paylaşılsınlar ki, bizim gibi düşünenler yanıldığını anlasınlar. Kaynaklar: Erich Fromm- Sağlıklı Toplum Friederich Engels- Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni Michel Foucault- Cinselliğin Tarihi Doğan Cüceloğlu- İnsanın Davranışı Cames M. Jasper- Ahlaki Protesto Sanatı Agnes Heller- Bir Ahlak Kuramı Eguene Enriquez- Sürüden Devlete Mircea Eliade- Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi. 3 Cilt Robert B. Cialdini- İnsanın Psikolojisi Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |