İnsanlığın hangi filizi köreltilmek istenmişse, tersine o filiz daha gür büyümüştür. -Freud |
|
||||||||||
|
Güneş, hava, su ve toprağın sunduğu yaşamsal güzellikler başta olmak üzere, bazı insanların gösterdikleri insan üstü davranışlar, tanrıya atfedilen özelliklerle aynı değeri taşır Alevilikte. Her insanda doğuştan mevcut olan üst kişilik karakteri, ilerleyen yaşlarda maddi varlıklar ve içgüdüsel egoist duygulara yenik düşmesi neticesinde, tanrı insan karakterine sahip kişiliği bulmak genelde imkansızlaşmaktadır. İşte her insanda olması gereken tanrısal ahlak, ciddiyet, dürüstlük, namus, adalet, temizlik, alçak gönüllülük ve kardeşlik bilinç yapısının sürekli var olması, gerçek ve doğru bir eğitimle mümkündür. Onun için Zerdüştlük ve Kızılbaş Alevilik; hayatını dürüstlük ve adalete adayan kişileri “Üst İnsan ya da Tanrı İnsan” olarak görmesi, insanlığı ve dünyayı kötülerden kurtarmak içindir. İnsanlar maddi varlıklarla tanıştıkça sürekli doğasına ters, hızlı bir şekilde hayvanileşerek yaşamakta. Bu yüzden çok derin ve insana yakışır insan üstü bir eğitim, yaşam ve yönetim ortaya konulmadığı sürece, insanlar namussuzluklar içerisinde namuslu yaşadığına inanmaya devam etmekte. Gel ki her insan aşağılık kompleksinden kaynaklı kendisini ahlaklı ve güzel görür. Fakat günlük yaşamsal pratiğinde maddi varlıklara gösterdiği ilgi ve bencillik tavırları, tüm yalanlarını ve iki yüzlülüğünü rahatlıkla açığa çıkarmakta. Bir kişinin akıl ve zekalı Üst İnsani karaktere sahip olduğuna inanmanın tek şartı, temel ahlaki ilkelere %100 uyup uygulamasıyla mümkündür. O zaman ancak tam anlamıyla gerçek insan olunabilir. Bugün dünyada yaşayan insan toplulukları ve bunları yöneten devlet görevlilerinin büyük bir çoğunluğu, %100 veya % 80 hayvani (Şeytan) bir tanrısal karakterle hareket ettikleri anlaşılmaktadır. Bunun kanıtlarıysa haksızlık, yolsuzluk, çatışma, savaş ve ahlaksızlıkların azalacağına her geçen gün çoğalmasıdır. Her bireyin doğasında mevcut olan üst insan ve hayvani (Şeytan) karakterin varlığını, 2500 yıl önce keşfeden Zerdüşt Peygamber, iyilik ve kötülük, aydınlık ve karanlık şeklinde ikili (Dualist) tanrısal insan gerçekliğini ortaya çıkarmıştır. Zerdüşt; bir toplumun insanca ve insana yakışır biçimde yaşayabilmesi için, “Üst İnsani” tanrısal karakterin her kişide geliştirilmesini şart koşar. Bunu da insan üzerine derin bir kişilik çözümlemesine dayanan felsefi eğimle ancak olabileceğini söyler. Zerdüştlük ve devamı niteliğindeki Kızılbaş Alevilik; savaş, çatışma, kavga, haksızlık, namussuzluk ve yolsuzlukların hüküm sürüdüğü toplumlarda, şeytani tanrısal karakteri temsil eden kişi ve güçlerin egemen olmasından kaynaklıdır. Aynı şekilde bir toplumda savaş, çatışma haksızlık ve yolsuzluklar yok denecek kadar azsa, o toplumlarda “Üst İnsan ya da Tanrı İnsan” karakter ve düşüncenin hakimiyeti sayesindendir. Zerdüşt; dünyanın genelinde üstün ahlak, adalet ve bilinç kültürü gelişmediği sürece, tanrının varlığı ve dinlerin hiçbir anlam taşımadığını savunur. Çünkü on binlerce yıl haksızlık ve hakaretler sürdüğü halde, görünmeyen yüce tanrı henüz kimseden bunun hesabını sormuş değildir. Her gün çatışma, savaş, kavga, hırsızlık ve yolsuzlukların tavan yaptığı bir toplum veya dünyada, tanrıya var deyip ibadet etmek demek, her türlü yalanla tanrıyı yoldan çıkarmaktır. Toplumların büyük bir çoğunluğu tanrı, din ve kutsallık adıyla vatan Allah, din, millet, menfaat ve kendi geleceğim adıyla her türlü savaş ve talanı meşru göstermeleri, hayvandan aşağı bir durum değilse nedir? Eğer bir tanrı her türlü haksızlık ve yolsuzlukları engellemeyip müsaade ediyorsa, Zerdüştlük ve Kızılbaş Aleviliğe göre, o zaman ya tanrıcılık sahtekarlıktır ya da tanrı diye bir şey yok demektir. Kim ne şekilde düşünürse düşünsün, insanlık er ya da geç insanın doğasından kaynaklı inanarak mutluluk ve inanmadan mutlu olma psikolojisini daha derin ve yüksek bir teoriyle sentezlemek zorundadır. Böylece üst insana yakışan demokratik toplumsal yaşamın yolu ancak açılabilir. Tüm yaşananlar da göstermektedir ki, ne sadece tanrı ve dinlere bağlılıkla, ne de tamamen ateist olarak yaşamak insanlığa huzur getirmemiştir. Gerçek insan karakter çözümlemesi yapılmadan aynı mantıkla hareket edildiği sürece, bin yıl geçse de savaş ve kan dökülmeye devam edilecektir. Bu hem insanlığın hem de kutsanan o yüce tanrı ve dinlerle birlikte dünyanın sonu demektir. Yapılması gereken tek bilimsel yöntem, Dualist felsefi bakış açısıyla insanın akıl ve akılsızlık karakterinin, doğa ve maddi varlıklara karşı neden hiçbir sınır tanımadığının gerçek analizinden geçmekte. Böylece doğru ve dengeli davranan Üst İnsan (Enel Hak) tanrısal karakterin yüceltmesi şarttır. Aynı şekilde doğanın varlıklarından faydalanıp aklını hep kötülükler için kullanan tanrısal insanın (Şeytan) tapındığı makam, mevki, maddi, ve askeri güç düşüncesi, her gün yerden yere vurulup kıymetten düşürülmesi gerekir. İnsanın sınırsız maddi güce dayanan hayvani özelliğini felsefi bilgiyle bilince çıkarıp bunu atmadan yaşamak, şeytani ve hayvani kalmaktan başka bir anlama gelmez. Onun için Zerdüştlük ve Alevilikte; insanın akıllı tanrısal özellikleri kadar, Şeytani tanrısal özelliğinin de çok büyük bir etkiye sahip olduğunu belirtir. Felsefi ahlaki eğitim ve adaletli yönetimle şeytani tanrısal karakterin zayıflayacağını ifade eder. İnsan karakteriyle ilgili psikoloji biliminin ruh, duygu, düşünce, tanrı, maddi varlıklar ve bunların insan yaşamına etkisini bilimsel olarak ortaya çıkarıp somutlaştırması, Alevilik gibi din ve düşünceleri her zaman destekler nitelikte. Alevilik; maddi zenginliğe dayanılarak kazanılan itibar, iktidar, ibadet ve siyasetin her zaman insanı küçülttüğünü belirtir. İnsanlığın bunlara kurban gitmemesi için insanın insani karakterinin eğitilerek yüceltilmesini ilke edinir. Bunların hepsi insanın psikolojik ruh yapısını temel alan bilimsel sorgulamalardır. Maddi varlıklıklar ve makam için sürekli yarış içerisinde olan insan karakterinin, kendine ve doğaya düşmanlaştığını çekinmeden söyler Alevilik. Bunun yerine insanın birbiriyle yarış içerisinde değil barış, kardeşlik, demokratik ve mütevaziliğin bir tanrı emri olarak görülmesini ister. Tek tanrılı dinler ve bunlarla birlikte hareket eden devlet sistemlerinin şekillendirdiği insanların maddi varlıkları elinden alınsa, hiçbiri ne tanrıya inanır ne de dinlere. Her yaptıkları bir gün zengin olmak ya da çevresindekilere hükmetmek içindir. İşte Zerdüştlük ve Kızılbaş Alevilik bu düşünceyle tanrıya ve dinlere inanmayı her zaman yerden yere vurmuştur. Bu yüzden doyumsuz canavar karakterli sistemler ve birtakım insanlar varsın Aleviliği dışlamaya devam etsinler. Varlık ve makamlarıyla nasıl aşağılık bir kişilik olduklarını, birbirlerini boğazlayarak dünyanın sonu geldiğinde daha net anlayacaklardır. İnsanın tanrıya inanıp bağlanması, kısaca bu gerçeklerden ibarettir. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |