Kendi görüþlerim var -saðlam görüþler-, yine de her zaman onlara katýlmýyorum. -G. Bush |
|
||||||||||
|
ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM Melisa’yý taþýyorum ve o konuþuyor diðerleriyle, gülüyor, gayet rahat, benim ise caným çýkýyordu. Bir de baþýmda acýyan bir yumru var, o her kimse, onu bulacaðým! Ayný böyle bir arkadaþýmý daha taþýmýþtým, ayaðý kýrýktý, evde oturuyordu, yokuþ aþaðý indirmiþtim, bir evde arkadaþlarla oturup içmiþtik, arkadaþý tekrar dolmuþa bildirdim, indirdim, pis bir yokuþtan çýkarmýþtým. Pis þakalar yapýyordu. “Melisa yeter, caný çýktý.” Býraktým onu. “Ama biraz daha taþýsaydýn.” “Yürü artýk. Eþeðin yok.” Aðaçlarýn arasýnda bir aleve benzeyen bir þey geçti, bir anda. Bunu benden baþkasý görmedi. Diðerlerine sordum, nasýl göremezler, peki neden tek ben gördüm? Herhalde þu: Aralarýnda en akýllýsý sensin, al götür bu çocuklarý, baþlarýna bir þey gelmesin uyarýsýydý bu herhalde. Karanlýkta, ay ýþýðýnda bir yapý belirdi aðaçlar arasýnda. “Köþk” dedi Seher, “iþte geldik!” “Köþk de nedir?” dedi Zuhal. “Orman içinde ahþap eve, böylesine köþk denir, boðaz kenarýndaysa yalý.” “Ben girmem bu eve. Çok korkunç görünüyor. Kim bilir içinde kaç ruh vardýr?” Seher güldü: “Özellikle sen gireceksin, kesik kulak, biz de burada seni bekleyeceðiz?” “Neden?” “Gurup kararý.” “Saçmalama, kendin söylüyorsun!” Seher: “Arkadaþlar, Zuhal bu eve tek baþýna girsin diyenler parmak kaldýrsýn.” Herkes parmak kaldýrdý. Zuhal Meleðe baktý acý acý: “Sen de parmak kaldýrdýn, ha? Sattýn beni?” “Maalesef, ablam diyorsa. Hem tek hayýr’ýn anlamý yok ki.” “Aman be, girerim, ne olacak? Ama siz de gireceksiniz. Beni burada býrakýp gitmek yok ama.” Seher þöyle dedi: “Kýzýn biri bu eve girmiþ, bir þey onu korkutmuþ ya da korkmuþ, o gece konuþma kabiliyetini kaybetmiþ.” “Gerçek mi?” dedi Zuhal. “Öyle duydum.” “Beni korkutmak için diyorsun.” “Hayýr, annem anlatmýþtý, ben küçükken.” “Eve girme diye korkuttu seni.” “Belki de. Ama bu hikayeyi baþkalarý da anlattý. O kýz sonunda delirmiþ ve asmýþ kendini evin bahçesinde.” “Eve niye girmiþ?” dedi Nur. “Bilmem; ama bazýlarý sevgilisiyle buluþmak için dedi.” “Belki olaysýn aslý þu: Eve girdi romantik buluþma için, sevgisinin tecavüzüne uðradý, dili tutuldu, sonra hamile kaldýðý için kendini astý.” Zuhal: “Otopsi yapýlmýþ mý cesede?” Seher: “Bilmem ben annem.” Melisa þöyle dedi: “Dikkat et, bazý kötü ruhlar insanlara tecavüz eder, bir filmde izledim.” Seher: “Konuþmayý býrakalým. Haydi Zuhal. Binaya gir. En üst kata çýk, pencereden bize el salla.” “Hadi be! Ya abla korkuyorum. Girmesem!” “Bizi korkuttun ya, aðzýný at gibi açýp güldün ya bana. Gir binaya, pencereden el salla, gel yanýmýza, seni alnýndan öpeceðim.” “Tamam, gideceðim, tuvaletim geldi. Þurada iþimi görüp geleceðim.” O aðaçlarýn yoðun bölümüne gitti. Seher, fýsýldadý: “Melek, o içeri girince arka taraftan girip þunu bir güzel korkut.” “Baþ üstüne!” Zuhal, yanýmýza geldi. Önce içinden dua etti, cesaretini topladý ve harekete geçti: “Gidiyorum, sakýn beni yalnýz býrakmayýn burada. Baþýma bir þey gelirse sorumlusu siz olursunuz.” Zuhal, aðýr adýmlarla binaya girdi ve Melek fýrladý, binanýn arka tarafýna. Nur, ise gidiyordu bir yere, ablasýný dinlemedi, kaçýp gitti. “Getir kardeþimi, lütfen.” Fýrladým Nur’un peþinden. Onu bulamadým. Gücüm tükendi, geri döndüm. Melisa bana doðru geliyordu, oturdu topraða, yanýna oturdum. “Gitti. Gelir endiþe etme.” “Bilirsin, kardeþlik çok mühim, kardeþimi küçükken de çok severdim, onu kýzým gibi sahiplenmiþtim, çocukluk iþte. Çok yaramazdý, söz dinlemezdi, eve gelmek bilmezdi, korkmazdý hiçbir þeyden, karanlýktan mesela. Polise vereceðim seni derdim, öcüye, korkmazdý yine, bir gün buna þaka yaptým, sen bizim kardeþimiz deðilsin, seni çöpün yanýnda bulduk, ya deme öyle dedi, aðlamaya baþladý, ona böyle þeyler deyip onu kontrol altýnda tutmaya baþladým, deliriyor, yola geliyordu, baþka þeyler uydururdum, seni dilenciden aldýk diye, simsiyahtýn, biz seni besledikçe tenin beyazladý, biz el kadar büyük köfteleri yerken sen pencereden bize bakýp bana da köfte verir misiniz diye yalvarýyordun. Biz seni besledik, sen ise bizim altýn çatal ve kaþýklarýmýzý çaldýn, sen bir hýrsýzsýn derdim ona. Tabi sonra çok piþman oldum, kardeþimin para saplantýsý belki de bu uyduruk hikayelerim sonucu oluþtu; ama senin sözünü dinlemezse onu hizaya getirme yolunu söyledim sana, seni deli, en hassas noktasýný söyledim sana. Gidip onu bul, bana getir ne olursun.” “Gittiði yeri biliyorum.” Malum þu araþtýrma yaptýðý yere geldim. Adýmlarýmý yavaþ tuttum ki; ne karýþtýrýyor öðreneyim. Yerde oturuyordu, baðdaþ kurmuþ gibi, telefonu açýktý, oynuyordu, küçük taþlarý ekrana diziyordu, delirmiþ gibiydi, þarký mýrýldanýyordu. “Ne yapýyorsun burada.” “Sana ne.” “Kalk gidelim, ablan seni getirmemi istedi.” “Sen definecisin. Býrak bu iþleri. Bak bu suçtur. Karýþtýrma.” “Bir kere vapura binmiþtim, yangýn tüpünü gördüm, nasýl çalýþýyor diye merak ettim, elime aldým, farkýnda olmadan çalýþtýrdým, her taraf köpük olmaya baþladý, durduramadým da, millet korkuyla çýðlýk atarak kaçýþtý, sonra biri geldi, elimden aldý yangýn tüpünü, kapattý, tabi millet köpük köpük olmuþtu. Elimi yangýn tüpünden kurtaramamýþtým panikle.” “Gidelim.” “Ama kesin orada çok deðerli bir þeyler var. Bu deliði büyültmeliyiz. Hilti lazým, kazma, küreç, çekiç, murç, jenaratör, kuyu çýkar kazýdan sonra, maðara, calaskar da lazým. Alet ve makine lazým.” “Ýzinsiz kazý yapamazsýn. Suç bu. Ýçeri alýrlar bizi.” Koluna girdim, kalktý. Yüz metre kadar ilerde bir ýþýk fark ettim. Bu ýþýk da neyin nesi? Bunu çözmeliydim. “Sen ablanýn yanýna git, ben az sonra geleceðim.” “Korkuyorum, beni yalnýz býrakma.” Yolda Melisa’yý aldýk, ilerledik. Zuhal eski evde merdivenden çýkarken düþmüþ. Seher ve Melek onu kucaklayýp dýþarý çýkarmýþ. Birinci kata, kýçýnýn üstüne düþmüþ kirli saman ve otlarýn üstünde, kýçýnýn üstüne düþmüþ, kýçý aðrýyormuþ. “Az sonra geleceðim, halletmem gereken bir iþ var” dedim Seher’e, hemen geleceðim, Nur ve Melisa ötedeydi, kafa kafaya vermiþlerdi, sýrtlarý bana dönüktü, yanlarýndan geçecektim, bir korkutayým þunlarý dedim içimden, caydým, ne konuþuyorlardý, ses çýkarmamaya özen gösterip onlara yanaþtým. Melisa þöyle diyordu: “Geberteceðim seni kardeþim. At bu düþünceleri kafandan!” Abla orada bir hazine var. Kimseye söyleme. Eðer onu oradan alýrsak zenginiz. Bu salaklara çaktýrmayalým; yoksa hazineyi alýrlar, bize zýrnýk vermezler.” “Kardeþim akýllanmadýn mý? Babamýn annemin kredi kartlarýný patlattýn. Borç harç kapattýlar olayý. Yine bir þeyler peþindesin, yine baþýmýzý belaya sokacaksýn.” Abla, babam borçlarý öder, eðer oradaki hazineyi çýkarýrsak.” “Hazine olduðundan emin misin?” “Abla kesin orada büyük bir hazine var. Orasý kutsal bir mekan, iþaretlerini gördüm.” “Nasýl yani?” “Oraya kutsal birileri gömülü, hazineyle gömüyorlar böyle kiþileri, dini lider. Þehrin önde gelen kimseleri de olabiliyor. Bak çok önemli bir þey diyeceðim: O Ýsa açýn teki. Bilse bunu hazineyi sahiplenir, ona sakýn bir þey söyleme, Seher ondan daha aç, köyde sefil periþan yaþýyor, hazineyi öðrense paylaþýr mý; asla!” “Bak kardeþim, Ýsa iyi biri. Onun hakkýnda çok çirkin konuþuyorsun.” “Abla, hazineyi bilse kimseye kaptýrmaz.” “Yok kýzým, o çok saf; ama salak biri sadece, ondan kötülük gelmez. Þu Seher’e kafayý takmýþ, vurulmuþ, Seher’den hiçbir þey olmaz, bitik o, delinin teki, kýzýn bütün derdi para, bizimki bunu bilmiyor. Zavallýnýn parasý olsa Seher onun kucaðýna atlar, ayaklarýný yalar oysa, saf salak çocuk ya, kýzý para etkiler, imkan, konfor, rahatlýk, bunu bilmiyor. Fazla iyi niyetli, dürüst, yürekli. Bilmiyor böylelerini hayat en kýsa sürede yok eder, kýzlar özellikle, yer bitirir. Belli ki ciddi bir iliþkisi hiç olmamýþ. Bir kýzý öpmemiþ. Cinsel iliþkiye girmemiþ. Ruhen çocuk daha.” Gözlerimden iri yaþlar düþtü, þýpýr þýpýr. Ateþ gibi sýcak gözyaþlarý. Ömrüm boyunca bu kadar incitilmemiþtim. Ýyi biri olmak suç mu? Saf biri olmak suç mu? Yürekli olmak suç mu? Dürüst olmak suç mu? Bir kere bile cinsel iliþkiye girmemek suç mu? Bir kýzla hiç öpüþmemiþim, evet, bu yüzden mal mýyým? Eksik miyim? Kýz beni çözmüþ, tamamen çözmüþ, ne diyeyim. Haklý. “Abla hazineyi oradan çýkarmalýyýz. Bu geri zekalýlarý buradan uzaklaþmalýyýz. Sonra gerekli ekipmanlarla gelip burada çalýþmalýyýz. Bence sen bizim baþýmýzý belaya sokacaksýn yine.” “Bak abla, Melek uyuzu orada hazine olduðunu bir bilse, hepsini tek baþýna sahiplenmek için neler yapmaz. Hele o Zuhal, en fenasý ol, en güvenilmezi o, o kýz anasýný bile satar hazine için. Hepimizi keser gömer.” “Kardeþim, iyice uçtun sen, dostlarýmýz hakkýnda neler diyorsun.” “Hazine söz konusu olunca insanlarýn gözü döner abla. Bir þey bulmadan gözün dönmüþe benziyor.” “Bak güzel kardeþim, çok þey yaþadýk senle. Seni ilk kez böyle vahþi gördüm, sen tedavi edilmelisin.” “Nasýl vahþi?” “Yani Seher’i, Meleði benden fazla sevdiðini söylerdin, Seher’in gerçek ablam olmasýný ne çok isterdim demiþtin yolda, burada geçirdiðimiz geçen yazdan mutlulukla söz etmiþtin, bakýyorum da þimdi öyle hallere girdin k; seni ben bile tanýmaktan güçlük çekiyorum. Sen bu deðilsin, baþkalaþým geçirdin, elini o yere soktuktan sonra böyle oldun, orada ne varsa artýk.” “Abla güldürme beni. Onlar hazineyi öðrense bizi saf dýþý býrakmak isterler, hepsi aç, hepsi köylü insanlar.” “Orada hazine yoksa?” “Çok eminim abla, orada bir hazine var. Sana istediðin arabayý alýrýz. Ben de bir ev alýrým kendime. Bizimkilerin borçlarýný kapatýrýz, Amerika’dan annemin çok istedikleri o gölden bir ev alýrýz. Düþünsene annemi o göl evinde. Annemin hayalini gerçekleþtirmek muhteþem olur. Düþünsene, 20 yaþýndan beri çalýþýyor bizimkiler, tuvalet temizlemekle baþladýlar, en pis iþleri yaptýlar, halen bir noktaya gelemediler. Pederin dönerci dükkaný varken ne mutluyduk. Ýflas etmeseydi þubeler açacaktý, biz baþýna geçecektik. Her þey ne çabuk kötüye gitti. O adamla ortak olmamalýydý. Annem hep diyordu, o adam dolandýrýr seni diye. Ve annemin dediði çýktý. Kaç yýl çalýþýp aldýklarý ev bile gitti. Biz ikimiz neden onlar için bir þey yapmýyoruz, defineyi yurt dýþýna çýkartýp güzel paraya satarýz. Ama önce onu bulmak lazým, deðil mi?” “Peki kardeþim, defineyi grupla paylaþsak?” “Onlar gider devlete bildirirler durumu, hiçbir þey alamayýz.” Oradan ayrýldým, malum yere geldim, çevreye bakýndým, yüz metre ilerde ýþýk görmüþtüm; o ýþýðý þimdi göremiyordum. Yoksa bana mý öyle gelmiþti. Tam oradan ayrýlacaktým, rastgele bakarken ýþýðý gördüm orada, fýrladým. Ormanda bizden baþka birileri vardý, peki ne yapýyorlardý, bunu çözmem lazýmdý. Tehlikeli bir þeyse hemen buradan gitmeliydik. Iþýðý gördüðüm noktaya geldim herhalde, çevreye bakýndým, ýþýk filan yoktu, tamamen þansa gelmiþtim ve belki de baþka bir yere geldim, bilemiyorum, göz kararý hareket ettim ve geri dönmeye karar verdiðimde bir ses iþittim. Sese doðru ilerledim. Aðaçlarýn arasýnda, yerde bir maðara giriþi vardý. Sesten çýkardýðým kadarýyla yaþlý ve genç birinin diyaloglarýný duydum: “Dayý, sýra sende.” “Dur be, sigaram bitsin. Kazdýk kazdýk bir þey yok, can sýkýcý.” “Daha derine inmeliyiz. Sabret.” “Yeðen, sen emin misin burada roma dönemine ait kral mezarý olduðundan?” “Dayý, çok saðlam bilgi edindim, burada kral mezarý var Kuran çarpsýn.” Kazma sesi geldi. Maðaradan içeri girdim. Genç adamý gördüm, kenarda gaz lambasý yanýyordu, genç adam sigara içiyordu, gölgesi yansýyordu duvara. Yaþlý adamý da göremedim. “Git çayý yeniden demle. Lan oðlum yok burada bir þey bence.” “Var dayý var, kafa yorma sen.” “E, 15 gündür kazýyoruz elimiz boþ.” “Dayý, çok sabýrsýzsýn. Çay paketi yukarda, alýp geleyim.” “Çayý güzel demle, hararet bastý, boðuldum burada, caným çýktý ya, hava yok. Gelmiþini geçmiþini þey yaptýðým yerde” “Dayý küfür etme, mezar burasý. Sen kaz, ben seni çaðýrayým, bir 10 dakika daha çalýþ.” Ses çýkarmamaya özen göstererek maðaradan çýktým. “Kim var orada?!” diye baðýrdý genç adam. Dikenlerin arasýna uzandým. Kalbim küt küt atýyordu. Beni görmüþtü! “Yeðen, ne oldu?” “Biri var burada. Hemen gel.” Yaþlý adam güldü: “Gece gece kim olacak bizden baþka, hayvandýr, faredir, kirpidir, bak tavþan da olabilir.” Baþýmý kaldýrýp dikenlerin arasýndan baktým, yeðen birine bakýyordu, o yöne çevirdim bakýþlarýmý. “Çocuk gibi, çok ufak biri. Pislik bakýþlarý var.” Bu benim karþýma çýkan adi tipti. O esnada biri baþýmýn arkasýna taþla ya da odunla vurmuþtu. “Gel lan buraya piç kurusu! Bizi mi gözlüyon?” Genç adam, vaþak gibi koþup kaçtý. Yeðen de onun peþinden gitti. Ben de bu fýrsattan faydalanýp uzaklaþýyordum. Az gittim. Bu sýrada kamp çadýrý ve iki bisiklet buldum. Dayý yeðen her þeyi getirmiþ buraya. O kare þeyin olduðu yere geldim, Nur’un araþtýrma yaptýðý yere, baktým yerde ölü gibi yatýyor Nur, þok etkisiyle fýrladým: “Nur, Nur, öldü mü?” diye bakacaktým, kafasýný tutup kaldýrdým. “Nur kendine gel!” Vücuduna baktým, bir yara, bir darbe izi yoktu. Kýzýn vücudu sýcaktý, tornavida elindeydi. Oturdum. Baþýný kaldýrýp kucaðýma koydum. Gözlerini açtý, dünya benim oldu. “Metal kafa, orayý karýþtýrma demiþtim sana!” Sýrýttý. Geriden bir ses duydum, ayak sesi. Nur’u usulca yere býraktým. Nur’un araþtýrma yaptýðý yerden simsiyah çýkan duman gibi bir þey gördüm, zift gibi, akýþkan ve parlak bir þeydi, yað gibi, yýlan gibi bir þeydi, yeri sarmaladý. Ötede bir þey kýmýldadý, çýrpýnýyordu can çekiþir gibi. O da neydi? Yaþlý adamýn sesi geldi: “Bu siyah durman da nedir? Yardým et, yeðen. Ölüyorum!” Ona yardým etmeye gidiyordum, Nur kalktý, koþarak gidiyordu, düþtü, yanýna fýrladým, tuttum onu: “Nur” dedim fýsýldayarak, “Ne oldu sana?” Güldü sessizce, yýlansý biçimde, aklýný kaçýrmýþ gibi, deli deli. “Býrak ben be ben be bebb beee ni!” Sarhoþ gibiydi. Konuþamýyordu, gözleri kayýyor, kapanýyordu. “Býrak ben…i ablam be…ni bek…liyo…r. Tornavidayý düþürmüþtü. Geçen günlerde okuduðum yazý: “Mýsýrda firavun mezarý açan uzman ekibin bütün üyeleri yýllar içinde trafik ve ev kazasý, hastalýk ve intihar sebebiyle öldü gitti, bu siyah duman böyle bir þey, enerji yayýyor olmalý. Hiçbiri hayatta kalamadý, uzmanlar erken ölümleri açtýklarý mezara baðladý, bir lanet sardý hepsini. Tornavidayý ve cep telefonunu düþürdüðü yerden alýp çantasýna atýp fýrlayýp gitti, Nur. Dayý baðýrýyordu yanýk: “Yarým edin! Ölüyorum! Lütfen! Kan var!” Sesin geldiði yöne gittim, evet tam burasýydý, kimse yoktu, yerde kan yoktu. “Evladým buradayým, bu tarafa gel” dedi. O tarafa gittim. Hýzlý ilerliyordum, birden çok garip bir þey oldu, bir þeye çarptým, duvar gibi bir þeye, yere yuvarlandým, baþým o þeye fena çarptý, hani biri cam taþýr da kiþi fark etmeden cama toslar ya da açýlýr kapanýr kapýyý fark etmez çarparsýn, ya da gözle görünmez kayaya çarpmak gibi, aynen böyle sert bir þey hissetmiþtim, yere yuvarlanýnca kahkaha sesi iþittim, kadýn kahkahasý: “Ýþin bitecek burayý terk et etmezsen!” Bu konuþan da kimdi, ruh muydu? Konuþan bir kadýndý, dayýnýn sesini taklit etmiþ olmalý, dayý mayý yok burada. Kaçtým oradan. Nur, aðacýn dibinde oturuyordu. Sarhoþ gibiydi: “Sen de gördün mü?” “Neyi? “Burada bizden baþkalarý var. Sesler duydum. Beni öldürmeye çalýþtýlar.” “Kim?” “Bir kadýn. Yardým istedim. Ýki kiþi geldi.” “Nasýl adamlardý, tarif et, biri yaþlý, biri genç mi?” Definecileri tarif etti. O kadýnýn sesini duydum: “O küçük þeytaný bize ver ve çekil git yoluna.” “Neden?” “Çok insana zarar verecek ve intihar edip ölecek.” “Kimle konuþuyorsun?” dedi Nur, “sen de sesler duymaya baþladýn, buradan gitmem lazým, gücüm yok.” Onu kucaðýma aldým. Ýlerliyordum, Nur kendine geldi, capcanlý bakýyordu, bu baþtaki iyi kalpli kýzdý, arkadan ses geldi: “Yardým et bize, genç adam, bizi kurtar!” dedi dayý. Sonra yeðen þöyle dedi: “Birader, bizi býrakma bunlarýn eline, bizi öldürecekler!” “Kýzlarýn yanýna git” dedim Nur’a, “sonra gelirim.” Nur þöyle dedi: “Sakýn gitme oraya, uyuþur gibi olacaksýn, düþüp kalacaksýn, bana öyle oldu, ilaç almýþ gibi oldum, orada manyetik bir çekim alaný var, bir kere oraya gidersen çýkamazsýn, sana oyun oynuyorlar, orada kimse yok!” “Ya varsa, onlarý býrakamam. Hem seni oradan kurtarabildimse onlarý da kurtarabilirim.” Caydým. Oradan gidecektik, ses duyduk, “sessiz ol” dedim, ölü gibi duruyorduk. Baþka taraftan dayý ve yeðen çýktý. “Yeðen, burada kimse yok.” “Dayý, orada ses duydum, konuþan iki kiþi vardý, biri kýz biri erkek. Bu iþte bir iþ var.” Dayý, tütün açtý tabakadan, kaðýda sarýp yaktý. “Bana da ver, dayý.” Tütünün güzel kokusunu duydum. “Aaa!” dedi genç adam, dayý, bu da nedir?” O yere el fenerini tutmuþtu. “Dur, elleme ben bakayým.” Dayý baðýrdý sevinçle: “Yeðen, burada Helenistik döneme ait figürler var.” “Dur, dayý elleme sakýn. Ýnceleyelim önce.” “Yav sen anlamazsýn, ben 60 yýldýr bu iþteyim.” “Bir þey bulamadýn; ama evi sattýn, yengem seni boþadý, evlatlar gitti.” “Defolup gittiler, rahat ettim” dedi gülerek. “Dayý, acýnasý haldesin, bir çay çorba yapanýn yok. Evine geliyorum, çöplükten beter, üzülüyorum sana.” “Ne edeyim evlat, define sevdasý böyle bir hastalýk, bir düþtü mü çýkamýyorsun, bulacaðým büyük hazine, düze çýkacaðým, hamallýk yapmayacaðým þehirde meydanda diye düþüne düþüne ömür bitti. O el arabasýný sürmek çok zahmetlidir yeðen. Bakayým þuna” “Dayý, elini sokma oraya.” “Neden? “Ya inceleme yapalým önce, gün doðsun. Akrep yýlan olur. Ölürsün.” El feneri söndü. “Ne oldu bu zýmbýrtýya! Git cep telefonunu alýp getir.” “Þarzý yok.” “Diðer el fenerini getir.” “Pilleri bitik.” “Çakmaðý tut.” “Acele ediyorsun, çakmak ýþýk vermez. Yarýný bekleyelim.” Ömür bitti; ne bekleyeceðim karý kýz gitti, erkek evlat gitti, neyi bekleyeceðim lan! Ölümü mü? Kaybedeceðim hiçbir þey kalmadý.” Þamar patlattý. “Dayý yapmayacaktýn, yandý yanaðým” dedi aðlamaklý. “Git lan, odun topla, ateþ yakacaðýz, sülalesini þey ettiðimin bu hazinesini çýkaracaðýz bu gece buradan, onu bu gece bulmazsam ölürüm, ömrüm boyunca bu geceyi bekledim.” “Dayým, kurban olduðum sakinleþ. Ateþle olmaz, birileri görür, yanarýz. Hevesimiz kursaðýmýzda kalýr, köylüler bizi eliyle koymuþ gibi bulur. Gidip uzatma kablosuna bakayým, yetiþir herhalde. Jeneratörü getirelim, yarýn yaparýz. Yok çakmaðý tut. Dayý, elini soktu deliðe. “Ne oldu dayý? Kireç gibi beyazladýn birden.” “Bir uyuþukluk geldi.” Dayý, çöktü yýðýldý yere. “Dayý, iyi misin, neyin var?!” Ýyiyim yeðen. Hazine derken böcek gibi geberip gitmeyelim anamý sevsinler… ben bitsem sorun deðil; ama senin saðlýðýn daha önemli…” “Ýyi misin?” “Geçti, bir an bayýlacak gibi oldum.” “Ne oldu?” “Ne bileyim.” “Kendimden geçtim. Ýlk çocuðumun doðduðu güne gittim, hayatýmýn en güzel gününe, rüya gibiydi. Bu da neydi acep?” “Dayý, bunu define iþine girenleri uyaran bir kitapta okudum: Ýnsan delirecekse eðer, aklýný kaybedecekse eðer, içinde kalan en güçlü þey mýknatýs gibi harekete geçer, þansý varsa kiþinin, ruh harekete geçer ve ona parlak ýþýðý gösterir, düþmana yani. Sen kýl payý kurtulmuþsun. Ýçinde mücevher gibi duran o anlar seni korumuþ kötü enerjiden. Oraya elini sokmamalýydýn. Ruhlarý rahatsýz ettik.” Dayý güldü: “Yok be evlat ben neler gördüm, delirmedim.” “Aklýma bak ne geldi yeðen: Maðaraya girdik dört arkadaþ, üçü hastalandý, yürüyemez hale geldi, bana bir þey olmadý.” “Ne oldu maðarada. Ne vardý maðarada?” “Varlýklar varmýþ. Biri öyle dedi, hasta olan arkadaþlarýn böyle olmasýný onlarýn mekanýna girmemiz sebep oldu dedi, eðer öyleyse bana neden bir þey olmadý, bence þu, orada zehirli bir gaz bir þey soludular, bir zehirli þeye dokundular, orada el yazmalarý bulduk, sanýrým o yazmalarýný oraya gömen kiþiler birileri onlara el sürmesin diye, sürenler de cehennemi boylasýnlar diye bir tür zehir sürdüler o þeylere. Ceylan derisinden bir Ýncil ve takýlar bulduk, o incili de satalým derken kaybettik, koyduðumuz yerde bulamadýk, takýlar da kayboldu. Kimi bitkilerde fena kafa yapan ve öldüren, sakat býrakan zehirler var, balon balýklarýnda olduðu gibi, kimi yýlanlarda, kurbaðalarda var bu zehir, eski insanlar bu zehirleri kullanmasýnda ustaydý. Bir yerlerinde sýkýntý olunca, kol bacak kesmek gerektiðinde o zehirleri belli karýþýmlarla yumuþak, öldürmez hale getirip vücutlarda iþlem yapýyorlardý. Týbbýn merkezi doðadýr yeðen. Bütün ilaçlar oradan türedi önce, kimyasal ilaçlar çok sonra ortaya çýktý.” “Dayý, gözüm korktu, terk edelim burayý.” “Terk edelim, yeðen. Çay keyfi yarým kaldý, yumurta kýracaktým sucuklu.” “Ben de çok acýktým, yaptýðýn kuru fasulye hiç tutmadý, tadý berbat oldu, fazla piþti, çorbaya döndü.” “Yeðen, güzel bir yemek yiyelim. Bazen tek bu yeter mutlu olmaya.” Dayý ve yeðen uzaklaþtý, yeðen, dayýnýn koluna sokmuþtu kolunu. Nur’la ayaða fýrladýk, hýzla oradan uzaklaþýrken arkadan gelen iki gölge gördüm. “Daha hýzlý koþ.” Ýçinde kalan en güçlü þey mýknatýs gibi harekete geçer, (o zaten mýknatýstýr) þansý varsa kiþinin, ruh harekete geçer ve ona parlak ýþýðý gösterir; gölgelere, parazitlere, kara deliklere, düþmana yani. Ruhun savaþçýndýr. Ruhun kýlýcýndýr. Sakin yüreðin savaþçýndýr. ROMANDAKÝ GECE BÝTMEDÝ, ÝLK AÞAMADA BU KADARINI YAYINLATMAK UYGUN GELDÝ. UZUN ÞEY ÝYÝ DEÐÝLDÝR.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ýsa Kantarcý, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |