Sorularla dolu bir kitap... hiçbir zaman eksiksiz olamaz. -Robert Hamilton |
|
||||||||||
|
Gökyüzü binlerce yýldýzla dolu, her gece çýðlýk atýyorlar. Onlara sessizce bakmaya fýrsat yok. Fýrsat olsa da insanýn içinde huzur yok. Yapýlmasý gerekenler bir türlü bitmiyor ve huzur denen þey çoktan uçup gitmiþ hayatýmda. Eskiden iþler iyiydi. Lise bitmeden önce, çok eskiden… Onu yap, bunu, yap, sürekli bir þeyler, sürekli iþler, pis ve çok zor iþler, (gökkuþaðý renginde mücadeleci bir at olmam lazým sanýrým) can sýkan þeyler, oturup sohbet edebildiðin, gerçekten sohbet edebildiðin kimse yok. Bu ne biçim hayat; ama sürdürmek zorundasýn, her geçen gün daha bir sýkýntý, umutsuzluk ve yýlgýnlýk. Ýnsaný hayatta tutan umut, yeni heyecanlar, farklý þeylerdir. Aðýr iþ yükü beni ezip ruhumu sömürüyor, býktým. Katlanmak zorundasýn. Ama boðuluyorsun. Buralardan kaçýp gitmek istiyordum, ama þehir dýþýna çýkmak korkutucuydu, hiç denememiþtim, sevdiðim þeyler bu kentteydi. Aslýnca cesaretim olsa ipini kýran köpek gibi basýp giderdim buralardan. Temmuz sýcaðýydý, sahil yolunun kenarýnda, villanýn önünde, kaldýrýmda çukur kazýyorduk, usta aþaðýdaydý, kazma sýrasý ondaydý ve ben yukarda bekliyordum, kaldýrýmdan iki þýk kýz geliyordu, süslü püslü kýzlardý, hippi kýzlarý gibi tatlý giyinmiþlerdi. yaklaþýyorlardý, beni bir rüya alemine sürüklediler bir anda. Bu sýcakta ben ameleydim, onlar ise ellerinde dondurma külahý gülerek konuþarak ilerliyorlardý, kýzlar tanýdýk geldi gözüme, daha dikkatli baktým, bunlar ortaokuldan arkadaþlarýmdý. Yaklaþýyorlardý. “Sýra sende” dedi ustam. Merve þöyle dedi: “Aaa! bak çukur kazýyorlar. Çekelim þunlarý, hatta birlikte çekinelim, zavallýlar bu sýcakta daðdaki keçi gibi kavruluyorlar. Vallahi bravo!” Nurgül þöyle cevap verdi: “Býrak þimdi. Uygun olmaz.” “Þunlarla sohbet edip dondurma ýsmarlasak. Ýçleri ferahlar. Ýçim acýdý.” “Ay saçmalama be, yürü!” “Yok; ben bunlarý çekmesem ölürüm, hatýra kalsýn. Bu sýcakta yapýlacak iþ deðil bu.” “Bu iþi birileri yapmak zorunda. Hayattaki en asil insanlar. Bunda ilginç bir þey yok ki.” Merve, cep telefonu çýkardý: “Var caným. Bari uzaktan, onlarý rahatsýz etmeden çekeyim, sen öne geç, seni çekiyormuþ gibi yapacaðým. Abim olacak o miskin eþeðe göstereceðim bunu, bu adamlar nasýl azimli çalýþýyor. Örnek alýr belki, ibret alýr belki.” Bizi çekmeye geliyorlardý, panikledim: Meraklýyýzdýr ya, dozer bir yeri eþer, cep telefonlarýný çýkarýp çekerler, yangýn olur ayný, biri binanýn tepesine çýkar intihar etmek için ayný, bir kavga olur yine çekerler, bir yangýn olur cep telefonlarýný çýkarýp aval aval çekerler. Merve: “A Ýsa sen misin, demek kavuran sýcakta çukur kazýyorsun?” Merve içinden: (okulda pek havalýydý, üç beþ kuruþa asla köle gibi çalýþmam derdin) “Eh, öyle. Baþka bir iþ bulamadým, boþ durmaktan iyidir. (Çevrede kafelerden yüksek müzik sesi geliyor, kýzlar yüksek sesle konuþuyor) Nurgül: Tabi caným, adamsýn, bu iþi herkes beceremez. Nurgül içinden: (bir kez tartýþmýþtýk, yüksek profilli güzel bir kariyer yapacaðýný söylemiþtin, büyük þirketler peþinden koþacaktý, bu muydu? Kaldýrým mühendisi) Tanýþ, dost ya da çok yakýn olup da insanlarýn birbirlerine, gözlerini içine baka baka diyemediði milyon þey olur, onlar insanýn içinde kalýrlar hep. Kýzlar bize çok yaklaþmýþtý, tanýdýk biri onlarý fark etti ve ayak üstü sohbete daldýlar. Bize doðru geliyorlardý. Ben o diyalogun yaþanmasýný istemediðim için harekete geçme hazýrdým, ya da onlara sýrtýmý dönüp görünmez adam olacaktým. Beni tanýmalarýndan çok korkuyordum, kaçmaya karar verdim. Ali abi benden bu kadar, ben gidiyorum!” dedim korkarak, sinirli biridir. Kafana bir þey fýrlatabilirdi. “Ne oldu koçum, neyin var?” “Gitmem lazým.” “Nereye ulan?!” dedi Ustam. “Ýstifa ettim.” Söyleniyordu, küfür ediyordu, gülümseyerek oradan sývýþtým. Zaten bir haftadýr para verdiði yoktu adinin. Verir umuduyla çalýþýyordum, vermeyecekti. Parasal sýkýntýlarý vardý, alacaklarýný alamýyordu. Villanýn arkasýnda üstümü giyip kýzlarýn peþine düþtüm, içime bir þenlik býrakýp gitmiþlerdi, ne yazýk ki yoktular, çoktan gitmiþlerdi. Ýlerledim; ama onlarý bulamadým. Çok üzüldüm, o kýzlarla aram çok iyiydi. Çok güzel günler geçirmiþtik onlarla. Caným çok sýkýldý bir anda. Bir daha böyle pis bir iþ yapmamaya karar verdim. Açlýktan ölsem bile. Bu ülkede de açlýktan kimse ölmez. Akþam eve gidince annem sordu soruþturdu, iþten çýktýðýmý duyunca yüzü asýldý, tabi bu durum sonra babama yansýrdý, evde boþ duraný abim de sevmez. Bulurum baþka bir iþ, babam çok zengin deðil, iþ yerleri yok. Bakarým baþýmýn çaresine, evden kovarsa da giderim, ne yapayým. Bunu da yapmaz; ama yapacaðý gün gelecektir, onlarla kötü olmayý, ters duruma düþmeyi hiç istemem. Annem kimi telkinlerde bulundu, yeni bir iþ bakacaðýmý söyleyerek onu tarafýna çektim, onu avuttum. Ertesi gün gidip ustamla görüþtüm, neden iþi aniden býrakýp gittiðimi ona izah ettim, “insan iþinden utanmaz, ekmek parasý bu” dedi, çok sýcak davrandý bana, iþi býrakmayayým diye yalvardý, çalýþacak adam bulamýyordu, ben de ona yalvardým paramý versin diye, 7 gün çalýþmama karþýlýk 50 lira alabildim sadece. Parasý yokmuþ. Sonra verecekmiþ filan falan. Her neyse, uzatmak istemedim. “Ýstediðin zaman gel” dedi, seni severim, iyi çalýþýyorsun.” Tesisatçý dükkanýndan çýktým. Sahile indim, kakaolu ve sütlü bir dondurma aldým, kara kara düþünecek deðildim, hep böyle olur ve yeni bir fýrsat çýkar. Düþünerek canýný sýkan biri olmamayý, vurdumduymaz olmayý çok isterdim; ama böyle biri olamýyorum, bütün dert ve sýkýntýlarýna raðmen rahat rahat takýlan gençler vardýr, sorunlarý kýyamet gibidir, gülüp eðlenip dostlarýyla þakalaþýp gezip tozarak gününü gün ederler. Aile sorunlarý, baþka sorunlarý vardýr; ama kafaya takmazlar, þu sorunu çözeyim, mücadele edeyim diye yoðunlaþmazlar, sorumluluk duygularý yoktur çünkü, akýþa göre hareket ederler, ben böyle biri deðildim. Ben sorunlarý ve yaþamayý fazla ciddiye alýyordum. Çünkü ailem baskýcý ve disiplinliydi. Mesela birini pataklayýp karakolluk olmadým, olsam felaketti. Duygusal, kendi halinde, terbiyeli, kötülükten uzak durmaya çalýþan, içe dönük, korkak, duygu ve heyecanlarýný, hayallerini hayata nakþedemeyen, yeni þeyleri merak eden basit bir gençtim. En önemlisi her genç gibi en çok dostlarla vakit geçirmekten hoþlanan biriydim. Ne yapacaðýný bilemeyen bir gençtim, hayallerim de yoktu, bir iþ yapmam lazýmdý, benden eve para getirmem, bir sorumluluk sürdürmem bekleniyordu. Para herkesin çok sevdiði bir þeydi, onu kazanýrsan deðerliydin. O zaman el üstünde tutulurdun, senle gurur duyarlardý; haklýlar. Parayý kim sevmez. Ama o baský mahveder insaný, bir þey yap, para kazan, yolunu çiz. Peki, hayattaki yolum ne? Bunu nasýl bilebilir ya da bulabilirim ki. Annem dindardýr, “içindeki güzellik ve iyilikleri koru der, arkadaþlarýna dikkat et” der. Babam iyi biri; ama sert, sinirli; ama siniri de çok çabuk geçer, verdiði hasarý hiç düþünmez. Annem son derece yumuþak ve gül gibi candan, bu ülkede böyle milyonlarca aile var. Yeþil gözlü babamý kendimi bildim bileli severdim, onun gibi yakýþýklý, onun gibi yeþil gözlü olsaydým keþke diye düþünürdüm. Bir gün arkadaþlarýmdan biri kapýmýza gelmiþ, babamý ilk kez görmüþtü: “Ne kadar yakýþýklý bir baban var” demiþti. Kafamý daðýtmam gerektiði açýktý. Eh, elim, varlýðým mahkum, yeni bir hamallýk iþi bulacaðým kesindi; ama bulmadan önce kendimi rahatlatmalýydým, kafama göre takýlmalýydým. Mahalledeki sap saman erkek arkadaþlarýmla takýlmaktansa…Her biri ayrý dert. Ruhumu sýkarlardý. Yok baþka birileri… (tabi iyi gelenleri de var) Seher ve Pýnar’la görüþsem iyi olacaktý. Otobüse bindim. Otobüsten yarým saat sonra indim. Burasý kýrsal bir bölgeydi. Bir yol kývrýlarak tepeye ilerliyor ve yokuþ derecesi git git artýyordu. Kan ter içinde kalmýþtým. Durdum nefeslenmek için ve çevreme þöyle bir baktým. Sevdim buralarý, insan yoktu. Doðaya karþý kendimi bildim bileli bir açlýk, özlem vardý içimde. Eve yaklaþmýþtým. Basit bir köy evi, tek katlý. Bir balkonu camekanlý. Issýzlýktaki yamacýn düzlüðüne kurulu evin yoluna sapýnca kapý önünde baðlý duran kangal cinsi köpek havlamaya baþladý. Buraya ilk kez geliyordum. Seher’le muhabbet ettiðimiz bir gün gelirim diye adresi, buralarý güzelce tarif etmiþti. Birkaç kez buraya gelecektim hesapta; ama birtakým iþler ve engeller çýkmýþ, gelememiþtim. Seher, buralarý çok güzel anlatýrdý. Mesela kýþ günü bir gün küçük göle girdiðini, hasta olduðunu, kümesten bir tavuk kesip piþirip yediðini. Gece yarýsý hasta ineðe ilaç vermek için kalkmýþ…Babasýyla tavuk kümesini onarmýþ. Bahçeden salatalýk toplamýþ. Ýnek saðmýþ. Onun böyle hikayeleri çok hoþuma giderdi. Köyde geçen basit ve günlük olaylar bana ilginç gelirdi. O anlatýrdý, zevkle dinler, sorular sorar ve sonra yalnýz kaldýðýmda anlattýklarýný kafamda film gibi oynatmaya baþlardým, bayýlýrdým buna. Onun köyüne, evine, ailesine dair günlük olaylarý bu beni muazzam mutlu ederdi. Bu evi görür görmez sevmiþtim, içime bir ýþýltý düþmüþtü. Sonsuza dek burada kalabilirdim. Ama burada insanýn deli eden bir sakinlik var, delirten sessizlik. Anlaþýlan bana garip gelen bu þeye, (belki de dinginliðe demeliyim) bu atmosfere alýþmam lazým. Ama fazla kalacak deðildim burada, eve dönmem lazým, sorunlarýmý çözmem lazým. Küçük bir kaçamak deðiþiklik, eski dostlumu görmek bana iyi gelirdi. Uzayda geçen filmleri severdim, yeni bir gezegene inen astronotlar gibiydim, Ay üstünde yürümek mesela, bu ilginç bir duygu olsa gerek, bunun gibi, kýrbaç gibi tatlý bir his vardý içimde. Eðilip toprak yolun kenarýndaki bir çiçeðe baktým, evet, büyüleyici þeyler sessizdir, gürültü patýrtý yapmazlar, bizim orada ise deli eden kent gürültüsü vardýr, keþmekeþ. Balkonda çay içme keyfi bile gerçekleþtirirseniz birilerinin çýkardýðý gürültüleri dinlemek zorundasýnýz. Yoldan toz kalkar, kireç gibi sizi kaplar, o yüzden balkonda takýlacaksam gecenin en geç saatlerini seçerim. Geç bir saatte bir bira içmiþtim balkonda, yoldan bir araç geçmiþti, çöpün yanýna kireç torbasý atmýþlar, kalkan kireç balona doldu, üstümü baþýmý sardý, hiç umursamadým, adam biraz gülüp bunu tutup kusura bakma türünden el etti, “teþekkür ederim dostum” dedim içimden. Kibar adammýþ. Ýyice beyazlamýþtým kireçle. Annem tuvalete kalkmýþtý, bana bakmak için balkona girecekti, hayalet gibi iki kolumu kaldýrdým, geri bir ikildi korkarak… Yaz gecesi camý açarým, yoldan geçen araç sesleri içeri dolar, Þehrin merkezi sýkýntýlýdýr bu bakýmdan. Neyse ki annemin apartmanlarýn arasýna sýkýþmýþ olsa da küçük bir bahçesi var, stres attýðý. Gayretle çalýþýr, bir bardak çay alýp yanýna, topraða oturup onunla sohbet ederiz, iyi olur. Buranýn sakinliðini sevdim, “Seher demek bu evde yaþýyor” diye düþündüm, hikayelerini dinlediðim evi görmek eski bir dostla yeniden kavuþmak gibi güzeldi. Bir anda çok sevdim burayý. Bir süre sonra yine gelirim, umarým beni sever ailesi. Annem evde daralýnca komþu kadýna sohbete, çay içmeye gider, akraba ziyaretine. Benimkisi de bunun gibi bir þeydi iþte. Benim gidecek bir köyüm yoktu, beni severlerse yine gel derler umarým. Ortamý belki de beðenmeyeceðim, ne bileyim. Belki de onlar beni sevmez, beðenmez, umarým iyi þeyler yaþarým burada diye düþünürken çok heyecanlýydým, Seher beni görecek, ne tepki verecek diye. Burada biraz kafa daðýtýp bir iki saat..sonra eve dönerdim. Eve çok yaklaþmýþtým. Kapýda zincirli köpek havlýyordu öfkeyle. Evden kavga sesleri geliyordu. Anlaþýlan burada da bir dram, anne kýz kapýþmasý mevcuttu. Geri mi dönsem diye orada sýkýntýyla dikilirken cama Seher çýktý. “Yolunu mu þaþýrdýn? Ýsa sen misin? Yanlýþ görmüyorum, deðil mi?” Güldü. Benim. Hýzla yanýna geldi. Gözlerinin içi parlýyordu. El sýkýþma, yanaktan öpüþme yok, Seher sevmez böyle þeyler. Bunlarý cývýklýk olarak görür. “Burayý nasýl buldun?” “Yaðmurlu bir gündü. Sahildeydik. Aynur da vardý. Apartmanýn altýna sýðýnmýþ çekirdek yiyorduk. Yaðmur aniden baþlamýþtý ve gezintimiz baþladýðý sýrada bitmiþti. Hava çok soðuktu. Annene kýzmýþtýn bir sebepten, onun hakkýnda atýp tutuyordun.” “Hiç hatýrlamýyorum.” Güldü. Evin önündeki asma altýna geçtik, masaya kurulduk, burasý gölgeydi. “Evde bir sorun mu var? Baban seni evden mi attý?” “Yok.” “Öylesine uðradým. Yanlýþ zamanda geldim galiba; gideyim.” “Olmaz öyle. Yemek yeriz, çay içeriz, bir þeyler yaparýz, bu kadar yol gelmiþsin. “Kafayý daðýtýrým diye düþündüm, dolaþmaya çýkmýþtým, evden uzaklaþmak istedim, her þeyden.” “Sorun mu var?” “Yok; normal þeyler. Ciddi bir sorun yok.” “O zaman sevindim. Seni gördüðüme de çok sevindim. Köy yeri iþte burasý dostum. Renkli bir þeyler yok. Sýkýlýrsýn. Kafayý burada daðýtýr mýsýn, sýkýlýr mýsýn bilemem.” “Eviniz güzelmiþ.” “Eh, güzeldir. Her evin derdi vardýr ama.” “Akþamlarý, geceleri burada çay içmek güzel olur.” “Akþama kalýrsýn, yaþarsýn.” “O kadar kalamam. Sen nasýlsýn, hayat nasýl gidiyor?” “Benim de kafayý daðýtmam lazým. Daraldým. Buranýn dýþýna çýkmam lazým.” Bu duyduklarým beni çok rahatlatmýþtý. Güzel yeþil havayý içime çektim, esintiyle sýcak hava dalgasýný. Baþýmý þöyle bir çevirdim etrafa “Çok iyi, çok iyi. Cennet burasý.” Çocuk gibi güldü: “Ben çay yapayým” dedi. Seher. Ýçeri gitti sevinçle, koþarak. Hemen sonra annesi Sevim teyze göründü, korktum, çekindim, ne diyecek acaba diye. Ters zamanda geldim ya, ya bana çatarsa, ne bileyim. Kýzý için eve gelen erkekten haz etmeyebilir, etmez zaten, bilirim ki gelmiþsem benden baþkasý da gelmez. Seher, þehir içindeyken annesiyle geziyordu, erzak alacaktý, ilk o gün gördüm annesini, zayýf, gözlüklü, yeþil gözlü bir kadýndýr. Oradan 10 dakikalýk bir sohbetimiz, samimiyetimiz ve benim ona büyük hürmetim vardýr. Çünkü Seher kaliteli, çok sevdiðim bir kýzdýr. Onu cisimleþtiren kadýn da elbette çok deðerlidir, hürmeti hak eder. Sevim teyze yanýma oturdu. Annemle, ailemle, benle, ne yapýp ettiðimle, gelecekteki hayallerimle, yapacaklarýmla ilgili sorular sordu. Sonra havadan sudan konuþtuk. Sevim teyze güzel karþýladý beni, sýcak ve samimiydi. “Seher de bir antikalýk var, farkýnda mýsýn?” dedi, bu ara azdý?” “Bilmem” dedim. “Genç kýzdýr; olur, sende de vardýr antikalýk. Yapma caným. Doðru söyle?” Esprili bakýyordu, gözlerinin içinden sempati fýþkýrýyordu. Kendimi tutamadým. Güldüm, ciddiyetimi bozdum: “Vardýr.” Sinirli; ama çaktýrmýyordu bence. “Peki” dedi, derin bir nefes aldý, “dengele þu kýzý, öðüt ver, sen onun dostusun, seni çok sever.” Sohbetten beni imtihan ettiðini hissettim, bunu çaktýrmadan yaptý, akýllý kadýn, tabi, eve geleni imtihan edecek, belki kýzýný kandýrýp kaçýracaðým, dikkatliydi. Belki de paranoya yaptým. Sanýrým. Kesinlikle paranoya yaptým. Melek gibi biri o, nasýl böyle düþündüm! Seher, bir bardak çay getirdi, ben onu aðýr aðýr içerken; adeta bir transa girdim, düþüncelere, hayaller daldým, ikinci bardak çayý içiyordum, patates kýzartmasý kokusu duydum, sonra bir de baktým, masaya geldi kýzartma. Seher, masayý donatýyordu. Bir tabakta doðranmýþ biber, domates, salatalýk, diðer tabakta peynir, zeytin, incir ve erik reçeli. Haþlanmýþ yumurta. Yoðurt kaymaðý. Turþu (yeþil fasulyeden) kavurmasý. Çökelekli yumurta ve köy ekmeði. (elektrikli fýrýnda piþmiþ). Evin önündeki çeþmede elimi yüzümü yýkayýp sofraya oturdum. Ekmeðinin tadý inanýlmaz güzeldi. Yok böyle bir ekmek! Sevim teyze de masaya geldi, az yedi bir þeyler, bir bardak çay alýp eve girdi. Anlaþýldý, bizi baþ baþa býrakmak istiyor, rahat konuþalým diye, kendini fazlalýk hissetti, çok haklý. “Ýyi ki geldin. Gecem berbat geçiyordu, berat bir filme takýldým can sýkýntýsýndan. Sonra düþünüp durdum kötü kötü. Daral geldi. Ve takma kafana, boþ ver dedim, geceyi seyrettim odamýn açýk penceresinden, içime huzur geldi. Sonra pencereden ayaklarýmý sarkýtarak oturdum. Yýldýzlara bakýp dalýp gittim, güzel þeyler hayal ettim, hayatým çok deðiþecek, bunu göremedim; ama bunun böyle olmasý için büyük bir gayret, yenilmez bir mücadele sergileyeceðim dedim kendime. Yýldýz dolu gökyüzü iyi hissettirdi, kendimi motive ettim. Yakýnda bir cýrcýr böceði ötüyordu, harikaydý!” Aniden deli gibi güldü. “Geleceðim düþündüm. Bu aralar evde çok sýkýntýlýyým, her gün bir olay, sabahlarý geç kalkýyorum. Bu ev delirtir insaný. Aslýnda evde her gün fýndýk kabuðunu doldurmayan sebeplerden kavga çýkmasý da çok faydalý.” Yine güldü uyuþturucu almýþ gibi. Baðýra baðýra söyledi, bir taþkýnlýk, bir coþku haline sürüklenerek söyledi: “Neden sence? Boþa mý konuþuyorum, ben boþa konuþmam. Evde kavga çýkmasý çok faydalý dedim, neden sence?” “Bilmem.” “Neden sence?” “Bilmem.” “Ya bir sorsana! Beynin mi dondu, yoksa sen de mý donmuþ gezegendensin,” (güldü) “düþün?” Az düþündüm: “Neden? Çünkü monotonluðu bozar kavga, sürgit karanlýk ruh halimi darmadaðýn ediyor.” Sevim teyze baðýrdý mutfak penceresinden: “Tabi caným.” “Annem bizi dinleme. Çok ayýp. Ýþine gücüne baksana!” Secim teyze bir elini sinek kýþlar gibi sallayýp içeri kaçtý. Sevim teyzenin þu sözü içimde zýpladý: “Dengele þu kýzý, öðüt ver, sen onun dostusun, seni çok sever.” Bana demediði neler var kim bilir?: Ýþ yapmýyor, hayattan umut kesmiþ. Hep tv izliyor. Sabaha kadar. Evlenecek, bir hayatýn olacak diyorum, asla evlenmem diyor.” “Çalýþsan iyi olur.” “Ýþ güç yok; ne yapayým.” Ona inanmýyorum, annesi tarafýndayým. “Tavuklarý bile yemlemiyorum, iþin açýkçasý.” “Sebep ne?” “Hayata baðlayacak hiçbir þey yok, aptal; ama iyi yürekli bir sevgili bile yok. Haliyle insan bunalýma giriyor. Olsa diye deðil; hayatýmda bir hareket, renk yok. Sonra hiç konuþmadý, ben de bir þey söylemedim, üzgündü, aðlayacak gibi üzgündü. Aðlamak istiyor; ama gözyaþý yok. Sýkýntý içine hapsolmuþ ve dýþarý çýkacak kanal bulamýyordu sanki…biraz daha iç dökerse aðlayacaðýndan çekindiði için susmuþtu. Karnýmýz doydu. “Sofrayý toplayým sen çayýný iç.” Üzgün sesle dedi bunu, baþtaki sevecen, coþkulu hali yoktu. Sofrayý toplamaya baþladý. Kap kacaðý içeri götürüyordu. Ýçerden kavga tartýþma sesleri geldi. Seher delirmiþ gibi baðýrýyordu annesine. Yýrtýcý biçimde, çýðlýk gibi. Korktum. Annesi de geri kalmýyordu. Kaçýp gitsem buradan diye düþündüm, bana yansýmasýndan korktum. Tartýþma; “reçel kavanozunu neden kapamadýn?” da çýkmýþtý, reçel yere dökülmüþtü. Reçel ölmedi ki, intihar giriþiminde bulundu, azcýk döküldü, konuyu büyüttün anne, hýrsýný böyle alamazsýn anne, bu çok yanlý, bu çok yanlýþ!” Beri yandan içimden güldüm. Evin kedisi herhalde, öteden bana baktý, çaðýrdým, yanaþmadý. Mutfak camýna atladý, o sýrada bir terlik attý biri. Kedi ciyaklayýp kaçtý. Az öteye gitti, ona yanaþtým. Oralý olmadý. Bir kuþ gördü, sinsi sinsi yanaþtý. Kedi beceriksizce tutumu yüzünden kuþu kaçýrmýþtý, sonra yanýma geldi, bana bir bakýþ attý ve baþka yöne çevirdi bakýþlarýný. Bana bakmamak için; yani benle göz göze gelmemek için çaba içindeydi sanýrým. Ben de aynýný yapýyordum, birden baþýmý ona çevirince bana baktýðýný fark ettim;, beni çözmeye çalýþýyordu herhalde: “Yakaladým seniii!” Seher, yanýma geldi kollarýný sallaya sallaya. Karþýma oturdu: “Gördün… Her þey ayný. Her gün. Bu insaný mahveder. Ve baský olursa insan zývanadan çýkar. Ve insan kendini rahatlatacak þeyler arar. Yeni bir þeyler yapmam lazým, bu evden uzaklaþmam lazým. Kýz iþsiz güçsüz olunca çatacak yer arar, anne kýz kapýþýr en ufak sebepten. Biz sýk vuruþuruz, (gülerek diyor) çok sürmez barýþýrýz.” Ama bak bir gün beni çok ararlar, bulamazlar, çekip gideceðim, eþek gibi çalýþacaðým; ama kendi evimde oturacaðým. Bunu da nasýl yapacaksam artýk?.. Dur; gidip annemin gönlünü alayým, çok yanlýþ yaptým.” Fýrlayýp içeri gitti. Lise zamanlarý öðle yemeklerini evde yerdim hep, ev yakýndý çünkü, patates kýzartýrdým genelde ve patates yemekten býkmazdým. Seher, birkaç kez öðle yemeðine gelmiþti bize, sonra birkaç kez de annesi þehre geldiðinde çok kýsa süreliðine bize uðramýþ, annemle safiyet dolu, derin ve kardeþçe bir muhabbet gerçekleþtirmiþti. Hatýrý sayýlýr ve sonsuz bir dostluk kurmuþtu annemle. Öyle ifade demiþti. Seher, bize geldiðinde baþlarda utangaç ve korkaktý. Arkadaþlýðýmýzda da öyleydi, insan içine çýkan vahþi bir vaþak gibi, tutuk, utangaç ve gölgemsi, çok sessiz. Ön diþlerinden teki kýrýktý yarýsýndan. Çok zayýftý, 1:70 boyundaydý. Zayýf olmasý onu daha uzun gösteriyordu. Bayýlýrdým onun boyuna posuna bakmaya. Bacaklarý çok inceydi. Flamingo’ya benzerdi. Yüzü ay gibi parlaktý, kara gözleri ýþýldayarak bakardý. Kara saçlarýný sonradan küt kestirmesi ona ayrý bir ýþýltý ve cazibe katmýþtý. Zengin ve sosyetik kýzlar gibi görünüyordu. Diþi kýrýk olduðu için baðrý açýk kahkahalar atmazdý, atamazdý, kýrýk diþi görünecek, canavarca bir yönü ortaya çýkacaktý sanki. Çok tatlý, çok yumuþak ve içine çeken bir havasý, iyi þeylerle dolu sakin bir karakteri vardý. Bu þeyi, bu atmosferini caným gibi, canýmdan öte, ölesiye sevmiþtim, iþte buna vurulmuþtum, havasýna, saçtýðý o garip, buðulu enerjiye. Seher’i baþta kedi gibi tek baþýna bankta oturup yarým ekmek tostunu yerken gördüm okulda, ya da evden getirdiði yiyecekleri yerdi. Öðle vaktiydi. Garibanlar gibi mahzun bakýþlarý vardý. Hep yalnýz görürdüm onu. Diðerlerinden çok uzakta, ýssýz ve gizli bir köþede pineklerdi. Ders notlarýna bakardý, yemek yerdi, deftere bir þeyler yazardý, kitap okurdu. Boþ boþ durmazdý. “Bu kýzýn sorunu nedir, psikolojisi bozuk herhalde?” diye düþünmüþtüm, neden hep yalnýz takýlýyordu suçlu gibi, bulaþýcý bir hastalýk taþýr gibi? Oysa kýzlar okulda ya da mahallede olsun birbirini tutar, birbirini yalnýz býrakmazdý ve büyük bir dayanýþma içindeydiler. Peki, tek baþýna takýlan ve belli ki yalnýzlýðýn ezdiði kýzcaðýzýn derdi neydi? Ona çok acýmýþtým. Herkesin ait olduðu bir grup ve kimi insanlar vardýr onlarla geçireceði bir ömür. Onlarý bulana kadar yanlýþ insanlarla takýlýrsýn. Týpký rüzgarda savrulan kelebek gibi. Ama o yalnýz takýlýrdý. Ona öðle yemek aralarýnda denk gelirdim hep. Ben de o sýra yemek için eve giderdim. Yol üstünde bir yerlerde ona rastlardým, gözlerinin kaçýrýr, baþka taraflara bakar, göz temasý hiç kurmazdý. Bir sefer onu çok net ve güzel hatýrlýyorum. Bizimki yolun kenarýnda çok aç bir sincap ya da dut aðacý yapraðýndaki sevimli þiþko týrtýl gibi elindeki kuru ekmeðe yumulmuþtu, arada siyah zeytin yiyordu, ekmeði fare gibi sevinçle kemirip ekmeði biraz zevkle izleyip ürkek bakýþlarla çevresine bakýyordu. Sanki bu durumda görülmekten çekinir bu hali vardý. Onu gizlendiðim aðacýn arkasýndan izliyordum. Belli ki parasal durumlarý kötüydü ve yavan ekmeðe zeytine muhtaç kalmýþtý ve yoldan biri geliyor mu diye kontrol ediyordu herhalde. Bu kýz o gün bende derinden merhamet duygularý uyandýrmýþtý ve yüreðim deli gibi çarpmýþtý ona yardýmcý olmak ve yemek sorununu çözmek için. Bize gelebilirdi. Ona teklif etmeyi düþündüm. Tabi önce arkadaþ olmamýz lazýmdý, benle dost olmayý kabul eder miydi, hiç tanýmýyordu beni? Sonra kendimi onun yerine koydum, onun yerinde olsam böyle bir þeyi kabul etmez, edemezdim. Onunla dost olmayý kafaya koymuþtum. Saçlarý bakýmsýzdý, giyimine dikkat etmiyordu, pasaklýydý. Kirli, daðýnýk, ziyan olmuþ görünüyordu. Burnu akýyordu, üþütmüþtü ve hep öksürüyordu. Kýzsal dürtü ve hisleri yoktu sanki, ayna önünde uzun uzun kendime bakýp süslenme, saçlarýna güzel bir model verme sevinci, parfüm sürme, parlak ve içten gülümseme, kahkaha atma, þýmarma dürtüleri. Ruh halinden ruh haline nehir gibi akmýyordu, bir arýza, bir aksama vardý onda. Genç kýzlarýn yaptýðý þeylerin hiçbiri yoktu onda, hayalet gibi, ruh gibi bir þeydi, ölecek bir hasta gibi.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ýsa Kantarcý, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |