..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Deney, herkesin hatalarına verdiği addır. -Oscar Wilde
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > seyfullah ÇALIŞKAN




13 Ağustos 2010
Sabaha Methiye  
Sinop

seyfullah ÇALIŞKAN


Güneş kırmızı havlusunda kurulana kurulana, santim santim çıktı denizin koyu maviliğinden. Can evini bırakıp yükselmeye başladı. Gökyüzünü grisini kırmızıdan sonra sarıya boyadı. Yıldızları kucakladı, toplayıp bohçasına attı. Sonra maviler saçtı bir de beyaz bulutlar sabahın üstüne. Bir ben gördüm, bir deniz feneri, bir de Gazi Kayası açıklarından geçen Rus bir gemici. Yarım saat içinde on binlerce sihir geçip gitti. Belleğimde binlerce resim, içimde çocuksu bir heyecan kaldı geriye. Bunu en kısa zamanda yeniden yapmalıyım dedim. En kısa zamanda, hatta yarın sabah yine bu saatlerde burada olmalıyım.


:BCCE:
Eskiden uykuyu gecenin dolambaçlı yollarında kaybedince yatakta boş yere dönüp durmaktansa oltayı alıp limana balığa giderdim. Şimdi internette gazete sayfalarını dolaşıyorum. Uyku bazen her şeyden daha inatçı çıkar, bir türlü gelip bedenimizi teslim almayı istemez. İşte bir kaç gün önce öyle sabahların birinde sessizce çıkıp gittim evden. Uyuyanların kan uykuları bozulmasın. Limana gitsem bütün bahçeler kapalı. Bahçeleri bırak daha çorbacılar bile açmamışlar üstelik. Ne yapsam ne yapsam diye düşünüp dururken vurdum kendimi ada burnuna. Sis düdüğünün üzerinden denizin uçsuz bucaksız açıklığında güneşin doğuşunu izlemeyi seçtim. Günün ilk ışıklarında biraz göz gözü seçer olduğunda martılar uçuşmaya başladı. Bu hayvanlar son yıllarda bir acayip oldular zaten. Gece bile kentin üstünde uçup duruyorlar. Oysa yarasa ve baykuş hariç diğer kuşlar gece göremez diye öğretmişlerdi bize. Demek ki yanlışmış...
Romantizmin fotoğrafında bir erkeğin tek başına güneşin doğuşunu izlediğini göremezsiniz. Mutlaka bir de kadın olmalı. Hatta azıcık birbirine sokulmalılar. Ayaktaysanız illa kadının eteklerinde, erkeğin paltosunun kenarlarında oynaşan hafif bir rüzgâr da olmalı. Oysa ben bir başımayım ve ayağımda şort var. Mevsim yaz, başka ne giyilebilir ki zaten? Romantizmden kurtulup kendi başına buyruk bir gün doğumu da inanın çok şey anlatıyor. Tan yeri ağamaya başlarken deniz üzerindeki cilalı kapkara kıpırtılar hızla renk değiştirmeye başladılar. Önce gri oldular sonra birkaç dakika içinde laciverde dönüşüverdiler. Güneşin doğacağı yer kendini göstermeye başladı. Denizin üzerinde bir bölge usul usul pembeleşmeye başladı. Deniz sanki kocaman bir günü doğuracaktı. Ben geldiğimde çalıların tepe yapraklarında oynaşan hafif bir rüzgâr vardı. Ansızın bıçak gibi kesildi. Her yer, her şey sus pus oldu. Sadece kayalığın aşağısındaki sık çalılıklarda bir bülbül ötüyordu. Denizin yüzü renkten renge koşarken bir süre pembede takılıp kaldı. Bülbülün sesi, denizin pembesi buluşup bir mucizeye can verdiler. Güneş küçük bir aralıktan denizin üzerine sızmaya başladı. Bunu daha önce de görmüştüm. Karanlık bir odaya tahta kapının aralıklarından sızar gibiydi. Güneşin denizin üzerine dökülen ilk huzmeleri denizin üzerindeki pembeliği önce turuncuya daha sonra kırmızıya çevirmeye başladı. Bu güneşin doğuşunun resmi değildi. Sanki denizin karnı kanıyordu. Önce deniz kızardı, sonra sahildeki kayalar, çalılar ve otlar, ardından deniz feneri… Benim yüzüm, ellerim, ayaklarım hatta saçlarım bile kızardı. Ben, deniz, ağaçlar, martılar, açıktan geçen gemi ve fener bir bütün olduk. Güneşin doğuşuna, kırmızıdan bir çağlayana karışıp gittik.
Güneş kırmızı havlusunda kurulana kurulana, santim santim çıktı denizin koyu maviliğinden. Can evini bırakıp yükselmeye başladı. Gökyüzünü grisini kırmızıdan sonra sarıya boyadı. Yıldızları kucakladı, toplayıp bohçasına attı. Sonra maviler saçtı bir de beyaz bulutlar sabahın üstüne. Bir ben gördüm, bir deniz feneri, bir de Gazi Kayası açıklarından geçen Rus bir gemici. Yarım saat içinde on binlerce sihir geçip gitti. Belleğimde binlerce resim, içimde çocuksu bir heyecan kaldı geriye. Bunu en kısa zamanda yeniden yapmalıyım dedim. En kısa zamanda, hatta yarın sabah yine bu saatlerde burada olmalıyım.
“Sen sabahlara benzersin sevgilim,” diye bir cümle okumuştum zamanın birinde. Bu kesinlikle yalan ve çok abartılı. Hiçbir kadın küçücük zaman dilimlerinin denize, denizin buluta, bulutun martıya, ağaçlara, bülbülün sesine karıştığı bu büyülü ve kısa zaman dilimi kadar güzel olamaz. Bu cümle hemen düzeltilmeli. Sen güneşin ilk ışıklarında yıkanan Karantina Koyu’na benziyorsun, sevgilim denilebilir örneğin… Denizin üzerinden sabahın ilk ışıklarında geçen geminin çizdiği resimlere. Kıpır kıpır, değişken ve uçarı… Şunu söylemek istiyorum. Sabahın tek bir görüntüsüne benzesin sevgili, sözümüz yok. Ama sabahın bohçasındaki bütün tılsımlara, bütün güzelliklere benzetilmesin sakın. Sabaha ayıp, kadına yazık, güneşe haksızlık olmasın…
Seyfullah
Ağustos 2010
Gaziantep



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mevsim Türlüsü 2
Mevsim Türlüsü
Yitirilmiş Akıl Hükümsüzdür
Kel Başa Arap Saçı
Ben Daha Çok Napolyon'um
Aç Tokun Halinden Anlamaz
Grip, Televizyon ve Terlik
Ne Güzel Hiç Bir Şeyimiz Yoktu
Midyat
Poyraz,yağmur ve Sonbahar

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Başka Türlü Bir Şey
Canan
Aşkı Anlatmak Haksızlıktır
Zaman Sen Yalansın
Nisan"ın Şuçu
Bahar, Badem, Çocuk
Sonbaharı Hüznün Rekleri Boyar
Bir Fırtına Tuttu Bizi
Delikanlıyı Bozan Yazılar
Romantizm Delikanlıyı Bozar

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Tabanca [Öykü]
Saman Altından Aşk Yürürse [Öykü]
Rakı Şişesine Ejderha Olduk [Öykü]
Gökçeada 3 [Öykü]
Ben İşin Kitabını Yazmıştım [Öykü]
Sokarım Seni Şalvarıma Çıkarırım Tozpembe [Öykü]
Nataşa, Mavra ve Rakı [Öykü]
Öyle Pat Diye de Ölünmez ki [Öykü]
Güvercinli Yazı - 1 [Öykü]
Emekleye Emekleye Emekli [Öykü]


seyfullah ÇALIŞKAN kimdir?

Ben yazar falan değilim. Yazma eğilimli biriyim. Durumum henüz tedavi gerektirecek kadar kronik hale gelmedi. .

Etkilendiği Yazarlar:
Bilmiyorum,


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.