Ayrılış
Aşıktım ona , boynuna ve boynundaki benlere baktım . Gökyüzünde asılı kalmış yıldızlar , o benlerdi sanki ve yüzü aynı ay . Öylesi boşluktaydım , yanında.
"Yarın 13 Ekim. Bazı fikirler, tıpkı bazı insanlar gibi, çok yaşlanmak için yaratılmamıştır." - Oscar Wilde"
"Yarın 13 Ekim. Bazı fikirler, tıpkı bazı insanlar gibi, çok yaşlanmak için yaratılmamıştır." - Oscar Wilde"
"BABA, HOŞÇA KAL" - Bir kadının babasının mezarı başındaki duygusal yüzleşmesi. Solgun çiçekler ve kırık anılar arasında, çocukluğun mutlu bisiklet günlerinden, babasının ihanetine uzanan karmaşık bir ilişkinin izleri. Mezarlıktaki bu karşılaşma, yılların birikmiş acısını, özlemini ve öfkesini taşıyan bir veda ritüeli. Geçmişle hesaplaşmanın ve belki de affetmenin eşiğinde
Bulunduğum otel odasından caddeden geçenleri izliyorum. On beşinci kattaki odamın penceresinden insanları karıncalar gibi peşisıra geçiyorlarken görüyorum. Geçen insanlar bana geride bıraktığım şehrimi, şehrimin insanlarını, ailemi, dostlarımı, sevdiklerimi ve sevipte dost olamadıklarımı hatırlatıyorlar. Herşeyden halas olduğumu düşündüğüm bir anda geçmişime dair düşünceler arılar gibi beymimde vızıldıyorlar. Manila da
Çocukluğunun özlemini çeken beş arkadaşın geçmişin gizem dolu anılarına dönüş öyküsüdür
Ufak çocuk neden donup kalmıştı ? Neden gelip kendisini bu canını yakan adamdan hala kurtarmıyordu... Nedenler ile doldu beyni. Saati hızlıca alıp gelemediği için mi böylesine acı bir ceza verilmişti ona ?
Tramvatik olaylardan sonra yaşanan ilahi aydınlanma konulu hikâyelere alternatif, simetrik-ters bir versiyon
Nevres Cafer Ağa on iki yıl cepheden cepheye sürülmesine ve çektiği onca çileye rağmen savaşa doymamış bir adamdı
Her doğum sevindirir insanı, bir o kadar da umuttur aslında.Ama eksikse birşeyler iç sesin bağırıyorsa delice,sen bastırdıklarını döküyorsan dışarı ,karışmıştır doğum sancısıyla yürek acısı birbirine.
Yok usta o kimseden para almaz. Ona Deli Aziz derler. Kimsenin verdiğini kabul lenmeyen bu zavallı adam ilgimi çekmişti
"...Ablam, gün geçtikçe iyice saldırgan olmuş, hatta evdeki eşyalarla yetinmeyip, bizlere ve eve gelen insanlara bile saldırmaya başlamıştı. Annem artık baş edemiyordu. Babam da akşam eve gelince, ağır ellerinde çırpınan ablamın sessizliğiyle iyiden iyiye çıldırıyor, evi savaş alanına döndürüyordu. Ben ise bebeğimle köşeye çekilip, olan biteni anlamaya çalışıyor,
Her gün umut umut diye bir yudum özgürlük uğruna.... Mum ile aranan sonsuz barıştır...
Vicdan sadece kendimizi yargılamak olmamalı.Vicdan içimizi yırtan,paralayan kara bir çalı olmalı,unutmamalıyız.Vicdanımız her yaptığımızı sorgulayan bir hakim,temelleri sağlam olması gereken bir anıt..
Bir kez bile dokunmadıysanız doğaya çıplak elleriniz ile , neler kaçırmış olduğunuzu bilmiyorsunuz demek ki.
Götürür bizi
Bazen bir şarkıda ki melodi,
Bazen hayal gibi bir görüntü,
Bazen bir bebeğin gülümsemesi,
Bazen koca bir adamın gözyaşları,
Anneler, ablalar kapı önlerinde yemek hazırlığı telaşında. İçinde sebzelerle dolu plastik leğeni, bıçağı alan kendini serin yere atmış, harıl harıl hem konuşup hem sebze ayıklıyor.
Böylesine ilerlemiş olan teknolojiye hayranlık duymamak elde değil. Evimize bilgisayar ilk girdiğinde düğmesine bile dokunmaya korkarken, şimdi haberleşmelerimi İnternet yoluyla yapabiliyorum.
Bizim çocukluk ve gençlik dönemlerimizde teknoloji böylesine
Reşat Nuri Güntekin