Yola Çıktık Bir Kere (3) (Son)
Dağın eteklerinde tipi gibi yola yağan araçların arasında olduğu yerde erimeden kalakalmış beyaz bir kar tanesi kadar yalnızdılar.
"“Yazarlıkta mükemmellik aramak, kusursuz bir kahve lekesiyle övünüp sabahı mahvetmek gibidir.” – Virginia Woolf"
"“Yazarlıkta mükemmellik aramak, kusursuz bir kahve lekesiyle övünüp sabahı mahvetmek gibidir.” – Virginia Woolf"
Dağın eteklerinde tipi gibi yola yağan araçların arasında olduğu yerde erimeden kalakalmış beyaz bir kar tanesi kadar yalnızdılar.
Nevres Cafer Ağa on iki yıl cepheden cepheye sürülmesine ve çektiği onca çileye rağmen savaşa doymamış bir adamdı
Haziran sonu. Gece karanlığında otobüs hızla yol alıyor. Otobüste hiç uyuyamam. Yolculuk ne kadar sürerse sürsün ara sıra uyuklarım
Seyfi bir gün istanbuldaki bir arkadaşının düğününe gitmek için yola çıkar ve 4-5 saat sonra hapse girmenin eşiğinden kurtulduğu ve bir daha asla geri dönmek istemedi o büyük şehre varmıştı. Aklına yaptığı hataların yanında nasıl eğlendiğide geldi çünkü Seyfi eğlenceyi çok severdi ve eğlenirken para harcamasınıda. Her türlü
O'nun düşünü kurduğu minik bir leydi olmadım, içimde yaşayan ve her fırsatta ortaya çıkardığım anarşist ruhlu bir kız ve gereksiz tüm kuralları çiğnemeye her an hazır bir kadın oluverdim.
Daha içeri girmeden sokak kapısından bağırdım. Baba anne bana biraz süt versene diye
Bayramlarda
Ya da gurbetten geldiğimizde
Onlardı bizi bağrına basanlar
Basmasalar da bağırlarına
Sevgiyle bakanlar
Yüreğimden bir çığlık kopmuştu adeta.
Hızla ikinci kez yanımdan geçerken, o açık pembe şişkin meme uçlarından kan, fiskiye gibi sütle birlikte fışkırmaktaydı.
Deniz kıyısında büyüyüp, ördek gibi iyi yüzebilen bir sahil çocuğunun denizde boğulması bana hep şaka gibi gelir. Belki de buna mistik bir yaklaşım eklemeliyim. Mademki biz denize aşığız, o da bize âşık. Bu aşkın mutlu sonlandığı zamanlar olmalı. Deniz sevgilileri arasından seçtiklerini arada sırada koynuna almalı. Aşk dediğimiz
Tren kalkmadan 1 saat öncesinde almıştım biletimi ve bu zamanı yiyecek bişeyler almak için değerlendirdim.. alışverişimi bitirip geldiğimde ise hala yarım saatimin kaldığını görünce bu zamanı yerimde oturarak geçirme kararına vardım ve alsancak garının tarihi mimarisi içerisinde peronuna yanaşmış olan trenimde 3. vagon 21 numaralı koltuğuma gelip oturdum
Yok usta o kimseden para almaz. Ona Deli Aziz derler. Kimsenin verdiğini kabul lenmeyen bu zavallı adam ilgimi çekmişti
halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.
O köyü sevdim
Ve der ki dilimin ünlü ozanı
Parmak üzümü tadında şiirlerin yazanı
Cahit Külebi:
"Orda, derenin içinde
Günlerden Salı, normal bir gün, her zamanki gibi sabah kalkıp kahvaltı yaptıktan sonra doğru okula. İlk dersleri hiç sevmezdim zaten ve her zaman uyumakla uyumamak arasında sıranın üstüne kollarımı koyup başımıda kollarımın üstüne tabiki, öğretmen sanki masal anlatırdı bende dinlerdim. Genelde benim bu ilgisiz tavrıma bozulurdu öğretmenler.
Yıllarca kaldığı müzeden çıkarılıp sefere konulan trmvayın içinde, Bahariyeye doğru yol alıyorum. Aracın içindeki yolcuların çoğu orta yaşın üzerinde, genç denebilecek sadece bir-iki kişi var. Tramvay rahatsız edici bir metalik ses çıkararak ilerliyor. Her durağa yaklaştığında duramayacak, frenleri tutmayacak sanıyorum, ama zorla da olsa duruyor ve beni yanıltıyor.
Böylesine ilerlemiş olan teknolojiye hayranlık duymamak elde değil. Evimize bilgisayar ilk girdiğinde düğmesine bile dokunmaya korkarken, şimdi haberleşmelerimi İnternet yoluyla yapabiliyorum.
Bizim çocukluk ve gençlik dönemlerimizde teknoloji böylesine
Soğuk kış gecelerinde,buz gibi yatakta ısınmak için sarılırken ,fare korkusuyla daha da bir sokuluyorduk birbirimize.Bir süre sonra hamam gibi olana yatağımızda nöbet başlıyordu.Sevmiyordum nöbeti o zamanlar uyku daha
tatlı geliyordu,zaten nöbette de ikiyüzü tamamlayamayan hep ben oluyordum.