Dünya hiçbir padişaha kalmadı, sana da kalmayacaktır. -Nizamî |
|
||||||||||
|
Parktan lale soğanları çalan yaşlı kadını yakalayan güvenlik görevlileri apar topar girişteki kulübeye götürdüler. Biraz şişman ve kısa boylu olanı; "Yakaladık amirim. Bu kadın yeni ekilen laleleri çalıyordu. Suçüstü yakaladık. Zafer kazanmış komutan edasıyla yaşlı kadını iki kolundan tutarken amirlerine göğüsleri kabartarak, başları ileride ve dik bakmaya çalışıyorlardı. Uzun boylu olan ötekinden daha da heyecanla anlatmaya başladık. "Kaç gündür sıkı takipteydik amirim. Bu kadın lale soğanlarını çalıyordu. Açmalarına bile fırsat vermeden üstelik daha cücükken çekip çıkarıyordu. (Cücükken çalmanın suçu daha mı ağırdı acaba?) Önce kameradan gördük. Sonra şıp diye iş üstünde yakalayıverdik. Herkes gelip iki tane soğan sökse. Park ne hale gelir değil mi?" Kadın iki güçlü delikanlının arasında korkuluk gibi cansız ve solgundu. Bir an şaka yapıyorlar sanmıştı. Ama bu delikanlıların şaka yapar gibi bir halleri yoktu. Sadece iki tane lale soğanını yumuşak toprağın içinden çekivermişti. Eve götürüp balkondaki saksıya ekecekti. Parka sık sık gelmezdi. O gün üç aylığını almak için evden çıkmıştı. Dönüşte havanın güneşli olmasına aldanarak yolunu biraz uzatmıştı. Keşke uzatmasaydı, keşke bu gün evden hiç çıkmasaydı. Sadece bakkala biraz borcu vardı. Onun da para için bir şey dediği mi vardı? Yaşlı kadın hala içine düştüğü duruma inanamıyordu. Nerden böyle bir şey aklına gelmişti. Neden iki tane lale soğanı söküp almayı istemişti. Bir anlık düşüncesizlik işte. Kadın, güvenlikçi gençlerin gözüne girmek için çırpındıkları beyaz saçlı, saçına inat siyah kaytan bıyıklı adamın gözlerinin içine baktı. Ben bu adamın annesi yaşındayım. Konuşursam yola gelir belki diye düşündü. "Evladım ben bir şey yapmadım. Sadece iki tane lale soğanı aldım. Zaten biri toprağın üzerindeydi. Ötekini ben çıkardım. Tamam suçumu kabul ediyorum . Bu kadar kızacağınızı ne bileyim. Banka soymadım ya...", diyerek elini adama uzattı. Avucunda hala ıslak çamuruyla iki soğan duruyordu. "Bakın hiçbir şey olmamış işte. Ben şimdi bir koşu götürüp bunları yerine dikiveririm." . "Hop, teyze dur bakalım. Bu işler bu kadar basit değil. Yaşından başından utanmadan hem laleleri çalıyorsun. Hem de bir şey olmamış gibi davranıyorsun. Bu ne pişkinlik yahu," dedi kaytan bıyıklı şef. Konuşurken yüzü pancar gibi kızarmıştı. Onun sesi yükseldikçe yaşlı kadın küçüldü. Küçücük, minicik kaldı. O an keşke yer yarılsa içine girse de bunları duymasaydı. Kömür gibi kapkara kaytan bıyıklı şef sanki dünyanın en azılı suçlusu yakalamış gibi içinde bulunduğu durumu abarttıkça abarttı. Kadıncağız bir iki kere hık mık dedi ama konuşturmadı. Lale hırsızı bir kadının konuşmaya hakkı yoktu. Teyzenin ne yaşı kaldı, ne dini, imanı ne de terbiyesi görgüsü. Hepsi şefin aşağılamalarından bol bol payını aldı. Kadıncağız o konuştukça sararıp soldu, yaprak gibi titremeye başladı. Baktı ki şefin susmaya hiç niyeti yok. Kendini yere atıp yaygarayı bastı. "Ne yapacaksanız yapın artık. İsterseniz asın beni, ama yeter artık. Susun be yeter." dedi. Kulübenin içindeki üç güvenlik görevlisi o an kadının yüzüne baktılar. Gördükleri karşısında telaşa kapıldılar. Kadının yüzü kireç gibi olmuştu ve göz pınarları çeşme gibi akıyordu. Ağlamıyor, hıçkırmıyor ama yaşlar yanaklarından aşağıya süzülüp eski ayakkabılarının yanına beton zemine damlıyordu. Kısacası kadın hiç iyi görünmüyordu. Kadının başına bir şey gelirse hapı yutarlardı. Hemen bir sandalye çekip kadını oturttular. Tutanak tutmamız lazım dediler. Sonra seni polise teslim edeceğiz. "Tutun öyleyse," dedi kadın. Hiç alttan almıyordu. Yalvaracak, yakaracak gibi bir hali de yoktu. İkisi acemi biri eski tüfek üç güvenlikçi bilgisayarın karşısına geçip tutanak tutmaya başladılar. Saat kaçta, parkın neresinde, kadının kaç lale soğanı çaldığını, lale soğanlarının kadının elinde iken yakalandığını, suçüstü yaptıklarını satırı satırına anlattılar. Kamera kayıtları ile de durumun tespit edildiğini belirtmeyi de unutmadılar. Tutanak üç kişi tarafından imzalandıktan sonra polise telefon ettiler. On beş, yirmi dakika sonra mavi beyaz renkli, tepe lambası yanan bir otomobille biri ivil ikisi resmi üç polis çıkıp geldiler. Güvenlikçiler olayı kocaman bir kahramanlık destanına dönüştürüp polislere uzunuzun anlattılar. Kadına kimse bir şey sormadı. O da söze hiç karışmadı. Onlar konuşurken yaşlı hırsız acaba polisler bana kelepçe takacak mı diye düşünüyordu. Kadını tutanakla birlikte polislere teslim ettiler. Kadını yaprak gibi sallanan cansız bedeniyle otomobile bindi. Polislerden biri "Teyze sen nerede oturuyorsun?" diye sordu. "Onlara aldırma sen. Sakın üzme tatlı canını. Lale soğanlarından daha önemli işlerimiz var bizim. Sen adresini söyle de seni evine bırakalım." Birkaç dakika içinde arabayla kadını kapısının önünde bırakıp çekip gittiler. Kadın evinin kapısını açıp evine girdiğinde elinin birinin sımsıkı bir yumruk olduğunun farkına vardı. Hala o iki lale soğanı avucunda duruyordu. Hızlıca kapıdan çıkıp köşe başındaki çöp bidonuna gitti ve lale soğanlarını fırlatıp attı. İşte o zaman büyük bir yükten kurtulmuş gibi hafifledi. Seyfullah
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |