Dilerim, tüm yaşamınız boyunca yaşarsınız. -Swift |
|
||||||||||
|
Beden bazen yorulur. Ama öyle böyle değil. Çok yorulur. Bırak gezmeyi tozmayı, mahalle kahvesine gitmek bile içinizden gelmez. İnsanlar üzerinize üzerinize gelir. Aklınıza takılan her şeyi rüzgârın kuyruğuna bağlayıp kendinizden çok uzağa göndermeyi düşlersiniz. Elinizde olsa beyninizin şalterini indirmek ve kapatmak istersiniz. Her zaman bunu tetikleyen acı bir olay ve tersliklere de gerek yoktur. Öylece kendiliğinde, günlük olağan akış içindeyken ansızın bir enkaza döndüğünüzü fark edersiniz. İşteki sorunlardan başlayarak kapınıza gelen sütçü, komşularınız, akrabalarınız hatta kırk yıldır sizin her türlü nazınızı, kaprisinizi çekmiş eşeniz bile çekilmez olur. Canınızdan çok sevdiğiniz evlatlarınız bile… İşte tam böyle bir psikoloji içinde çalkalanıp dururken eşimin de ısrarıyla bir akraba düğününe gittik. Adet yerini bulsun, takımızı takar erkeden döneriz diye sözleşmiştik. Alın yazısı demek ki? Ne kaçabilmek mümkün ne de uçabilmek. Orada tam otuz yıldır görmediğim Selver’le karşılaştık. Azıcık içmiştim. Öyle aman aman atla deve değil canım. Az votka çok portakal suyu. Bardakların sayısını unutacak kadar mı? Hiç de değil. Elimdeki ikinci bardak... Yanılıyor olsam bile taş çatlasa üçüncüdür. Belki Selver’de içmişti. Ne içtiğini, ne kadar içtiğini bilemem. Ama yalpalamaya başlamıştı da diyemem. Sanki her gün görüşüyormuşuz gibi yakındı. Samimiydi, sıcaktı. Bunlara söyleyecek sözüm yok. Işıltılı bir elbise giymişti. Yaşına, başına uygun ve güzeldi. Bizim yaşımızdakiler çoğu gibi elbiseye girmek için kendini biraz sıkıştırmış tepiştirmiş olmalıydı. Selver benden önce evlenmişti. Eşini de tanır, severim. Kendi halinde iyi biridir. Çoluk, çocuk, emeklilik, yaşlıların durumu gibi konuları bitirdikten sonra gözlerini bana dikip; - Sen bana âşıktın dimi lisedeyken, dedi. - Bilmem, çok zaman geçti, hatırlamıyorum. - Bana mektup yazmıştın, İstanbul’a… - Yazmış mıyım? Niye yapmışım ki öyle bir şey? - Âşıktın işte o yüzden. - Çocuktum ben o zamanlar. Aştan ne anlarım? - Bu işlerin yaşı başı mı olur? Evet, sana âşık olmuştum demen seni küçültür mü? - Elbette küçültmez ama çok gereksiz. - Hoş bir anı işte, niye bu kadar bozuldun anlayamadım? - Hoş mu bilmem. Sadece anı. Ne desem bilmem ki? Haklıydı. On altı yaşında falandım. O da en fazla on sekiz olmalı. Benimle ilgilenirdi. Kitaplarını, Dergilerini paylaşırdı benimle. Varsa elinde bisküvisini veya çekirdeğini verirdi. Sen uzamışsın derdi. Veya sakalların çıkmaya başlamış, saçın uzamış, gömleğin kirlenmiş gibi. Daha onlarca belki yüzlerce şey… O kendince ablaydı ama ben ona âşıktım. Birkaç yaş büyük olması ne fark ederdi. Nasılsa ben de büyüyordum. Yaşça kendinden büyük delikanlılara ilgi duyuyordu. Biliyordum. Ama umut sadece fakirin ekmeği değildir. Âşıkların da ekmeğidir. Ve “Tamirci Çırağı” şarkısı ortalığı kasıp kavuruyordu. Üniversiteyi kazanıp gittiğinde hayat bana cehennem patates çuvalına dönmüşüz baksana. Ne ağzımızda diş kalmış ne gözümüzde ışık… Boş ver bunları. - Öyle olsun. Gücendim vallahi. - Seni kırmayı istemezdim. Ama çok üstüme geliyorsun. - Bu senin bana eskiden bile olsa âşık olduğun gerçeğini değiştirir mi? - Ne gerçek ama yüz yıl önce birisi sana âşık olmuş. Bunca zaman sabret. Gel kusurmuş gibi Yüzüme vur. Olanla ölene çare yokmuş. Bunları niye konuşuyoruz? - Bir amacım yok. Aklıma geldi söyledim işte. - Gel başka şeyler konuşalım. Sağlığın nasıl örneğin... Bir ara kötü bir illete yakalanmışsın diye duymuştum. - Sorduğun için teşekkür ederim. Doktorlar bende bir kist buldular. Tahlildi, biyopsiydi derken epey korkulu günler geçirdik. Aldılar kurtuldum. Kötü huylu değilmiş meğer. - Kanser artık piyango gibi bir şey... Size de çıkabilir. - Sen bana yazdığın mektubun içine bir de kolye koymuştun. Hatırlıyor musun? - Hatırlamak istemiyorum ama evet… - Ne var yani? - Hiçbir şey yok. On altı yaşımdayken sana âşık olmuşum. Sen o zamanlar üniversitedeydin. Ben aklı iki karış havada bir ergen… Yüzüme gülen, bana biraz ilgi gösteren her kıza âşık olabilirdim. Sende bir orijinallik yoktu. Bana biraz ilgi gösterirdin zaten. Belki salak esprilerime gülmüşsündür. Nedenini bilmiyorum. Sonrasında da büyük bir olgunluk göstermişsin. Herhangi bir tepki vermemişsin. Her şey zaman içinde kendiliğinden yerli yerine oturmuş. Ne güzel. Belki bu yüzden her zaman seni bir abla olarak çok değerli buldum ben. Hep sevdim ve saydım. Şimdi bütün bunları silip süpürmek için gelmiş gibisin. Boş ver o eski günleri. Ablam olarak yerinde kal işte. Sorgulanacak bir şey yok. Şimdi ne hissediyorsun falan diyecek olursan keşke o mektupları hiç yazmasaymışım. Yüzüme vurunca utandım çünkü. Sen mektuplara rağmen, her şeyi bilmene rağmen bunu değiştirmek için hiç çaba harcamadın. Oysa beni toparlayabilirdin. Karşına alıp güzel güzel konuşabilirdin. Şimdi otuz sene sonra karşıma geçip sen bana âşıktın diyorsun. Evet, ben sana âşıktım. Sevdiğim birini yüreğimden ve aklımdan çıkarıp atmanın acısını seninle öğrendim. Keşke biraz daha merhametli olsaydın. - Konuştuğuma pişman ettin beni. Gerçekten pişman oldum. Gülüp konuşuruz sanmıştım. Meğer sen ne kadar da doluymuşsun - İş buraya varmasın diye kapatmaya çalıştıkça sen inadına üstüme geldin. - Özür dilerim, çok özür dilerim. Çok gençtim. Senin neler hissettiğinle ilgilenmeyecek kadar bencildim demek. Bilemedim. Özür dilerim. - Neyse , seni gördüğüme sevindim. Evimize de beklerim. - Ben de isterim doğrusu. Bir hafta sonu ailecek birlikte kahvaltı edelim. - Selver, ben sana hala aşığım. Sana âşık o ergen delikanlıyı bir türlü büyütemedim. Her zaman aklımdasın. Birden gülüşü suratında donup kaldı. Ciddi olabilir mi diye endişeyle gözlerime, yüzüme baktı. - İyi ki oyuncu olmamışsın. Açlıktan geberirdin, dedi. Gülümsemesini ve ayak seslerini alıp gitti. Parfümü bir süre daha benimle kaldı. Mart 2017 Bursa- Seyfullah
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |