Aşık olmayan âdem / Benzer yemişsiz ağaca. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Gaziantep adliyesi karşısındaki Maarif Kavşağından ikindi üzeri insan akıyor. Kavşağın altındaki tünelse bir başka acayip, horlar gibi… Kavşaktan akan herkesin acelesi var. Kimse ışıkları beklemek istemiyor. Kavşağın ortasında yirmili yaşlarında bir delikanlı barak söylüyor. Arabaların sesini bastırabilmek için neredeyse gırtlağını paralayacak. Başında tuttuğu takımın renklerinden yün iplik şeritler, ayaklarının dibinde spor bir şapka… Söylediği şarkıları tam olarak anlayamıyorum. Barak ile arabesk karışımı şeylere benziyorlar. Gaziantep’te ikindi üzeri bir delikanlı Fransa’daki akranları gibi dileniyor. Dualar etmeden, duygu sömürüsü yapmadan ve sokaklara şarkılar döküp saçarak. Az ilerideki katmerciden çıkan anne ile küçük kızı şarkı söyleyen delikanlıya bakıyorlar. Kadın gülüyor, küçük kız ise “Anne bu amca ne yapıyor?”diye soruyor. Küçük kızın dudakları fıstık kokuyor. Annesi küçücük ellerini siliyor. Kaldırımlar ıslak mendil kolonyası kokuyor. Küçük kız inatla bir kez daha soruyor. - Anne bu amca ne yapıyor? - Boş ver kızım, diyor annesi. Boş ver sen hadi yürü, çabuk. Küçük kıza adamın ne yaptığını nasıl anlatacağını bilemiyor. Kolayına kaçıyor, - Boş ver kızım o adamı, diyor yeniden. Teyzen bizi bekliyor. Hadi yürü biraz, çabuk ama… Kavşaktan karşıki kaldırıma küçücük adımlar daha yeni geçmişti ki birden zınk diye bir araba duruyor. Ama ne durmak? Asfalt tekerleklerin altında acıyla kıvranır gibi bir feryatla bağırıyor. Herkes dönüp arabaya bakıyor. Hatta korkanlar, irkilenler bile oluyor. Kırmızı bir araba diğer yoldan gelen siyah bir arabanın önünü kesiyor. Birden kimsenin ne olduğunu anlayamadığı bir koşuşturma başlıyor. Adamların ellerinde silahları var. İki kişi silahlarını siyah arabanın içindekilere doğrultmuşken ötekisi kapıyı açıp sürürcüyü dışarı çıkarıp yere yatırıyor. Bizde durup izliyoruz. - Polis, sakın yanlış bir şey yapmayın. İnin arabadan çabuk. Elleri göreyim, hopp sen mavili, sakın indirme ellerini… Siyah arabadan üç kişi indirdiler. Hepsini asfalta yatırıp ellerini kelepçelediler. Hepsinin üzerlerini aradılar. Adamları yerden kaldırıp kırmızı arabaya bindirdiler. Siyah arabaya da polislerden biri bindi. İki araba peş peşe toz duman içinde çekip gittiler. Kimse ne olduğunu bilmiyordu. Her şey neredeyse üç dakika içinde olupbitti. Kaldırımdan akan kalabalık birden kavşağa yığıldı. Sessizce ve korkulu gözlerle olan biteni izledi. Kimsenin çıtı bile çıkmadı. Yaşlı bir amca yanındaki; - Toz işidir bu garanti dedi. Bilme mi? Öteki ona baktı ama bir şey söylemedi. Polisler gittikten on on beş saniye sonra her şey eski haline döndü. Kavşaktan arabalar ve insanlar akmaya devam etti. Sanki orada bulunan onlarca kişi ortak bir rüyayı görmüştü. Çünkü caddede olan bitene dair en ufak bir iz bile kalmamıştı. Benim aklımda bir tek Cemal kaldı. Polisler arabadan inerken biri diğerine “Cemal sen direksiyondakini kolla.” demişti. Cemal uzun saçlı, bir haftalık sakalıyla kirli yüzlü biriydi. Ayağında siyah bir kot pantolon, üstünde lacivert, beyaz, mavi çizgili bir gömlek vardı. Birde son zamanlarda çok moda olan kıpkırmızı spor ayakkabıları. Sinirli, telaşlı ve aceleci biri gibi görünüyordu. Üstelik biraz sakar biriydi de. Arabadan inip öteki arabaya koşarken ayakları birbirine dolaşmış düşmüştü. O yerde yuvarlanırken annesinin elinden sımsıkı tutan küçük kız yine aynı soruyu sordu. - Anne o amaca ne yapıyor? - Düştü kızım düştü, dedi kadın. Başka bir şey demedi. Beklide sadece o kırmızı ayakkabılardan ötürü olan bitenden bir tek Cemal kaldı aklımda. Ve elbette o küçük kız. Aynı gün yine o saatlerde Şahinbey Burç Jandarma Karakol komutanlığında otuz beş yaşında bir adam ağlıyordu. Jandarma komutanı da kafayı oynatmak üzereydi. Adam bir türlü laftan anlamıyordu. Çaresiz kalan komutan adamı yazıcı askerin odasına aldı. Yazıcı ayağa kalkıp esas duruşa geçti. Komutanın emrini bekliyordu. - Oğlum al bunun ifadesini, dedi. - Emredersin komutanım, diyen asker komutanı odadan çıkınca hemen bilgisayarın başına geçti. Adı, soyadı, doğum tarihi, ana adı, baba adı, adresi diyerek yazmaya başladı. Seyfullah Ekim 2007
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |