Bir ülke bağımsız olmadan, bağımsızlık da erdem olmadan ayakta duramaz. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Evet, günün ışığı kayboluyor, yani gündüzün aydınlığı körleşiyor. Hür türlü eylem ve hareketler hep değişmek zorunda. Aydınlık ve karanlığın farklılığı insanı müthiş değiştiriyor, sarsıyor… Gözbebekleri büyüyor insanın, ruh adeta boyut değiştiriyor. Yarın güneş yine doğacak belki ve belki gözlerimiz ufuk çizgisini bir daha yakalayacak… Ama bugün bitmiş olacak ve bugün bir daha yaşanmayacak… Okullarımız bitiyor, derslerimiz, sınıflarımız, mesaimiz, çok mühim işlerimiz birer birer bitiyor… Oysa her şey daha dün başlamıştı, anne karnındaki çocuklar birer birer tekrar geliyor özgürlüğün tartışıldığı garip dünyamıza. Zaman, mahpushane demirlerini eritip bitiriyor adeta. Yapraklar, aylardır, asılı durduklarından düşüveriyorlar yerlere ne çare… Askerin nöbeti, ipekböceklerinin kozaları örülüyor, her bir şeyin sonu var ve bütün çizgiler yavaş yavaş bitiyor… Zamanın sonunu yaşıyoruz örneğin. Henüz niceliği belirlenmemiş yüzyıllarını; maddeye, duyguya insana, eyleme, söze zemin kılmış, bu arada köhnemiş, kirlenmiş zamanın sonunu yaşıyoruz hepimiz. Ulaşamadığımız, fakat varlığından emin olduğumuz bazı anlamlı duyguların sonunu acı da olsa tatlı da olsa bilmecburiye yaşıyoruz. Bazı efsanelerin sonu anlatılıyor akşamların serince çöktüğü türaplarda. Bazı cümleler son kez tekrarlanıyor yüreğimizde, meclisimizde… Evet, kendinizi artık kökü toprağın derinliklerinde bir ağaç gibi hissetmiyorsanız köklerinize sunulan sudan bile kaçıyorsanız artık içinizdeki tüm dinamiklerinizi kaybetmişsinizdir benim gibi! O zaman geriye sadece duymak istediğimiz heyecanları ya da başkalarının yaşadıkları duyguları tatmak kalıyor geriye… Hiç boşu boşuna “neşeli bir scherzo, melankolik andante çalmaya akort edilmiş bir arp” gibi hissetmeyin kendinizi… Çünkü son, her şeyin nasiplendiği bir noktadır! Fakat hep unutulan, anılmak istenmeyen bir kavramdır. Ancak, çizginin bu kaçınılmaz noktasına gelindiğinde, yaşadıklarının tümünün bir araya gelip o noktaya doluştuğunu görür insan. Son, her şeydir bizler için. Çizginin bütünündeki anlamın ta kendisi yani.. Başlangıcın derinliğindeki gizdir ve kaçınılmazdır o. Çizgileri, çizenleri iyi tanımalı ey dostlar! İyi ölçmeli ki, çizginin sonunu fark edip, denk atmalı ayakları. Apansız karşımızda beliren sonlar canımızı yakmadan hazırlamalıyız kendimizi vaad edilen o güne… Hem de hakkıyla yaşamalı çizgileri. Her bir noktada yeterince, yerli yerince durarak, anlayarak yaşamalı, gönül rahatlığıyla ulaşmalı o meçhul sona… İki nokta arasında beliren tüm çizgiler hayatlarımızdır velhasıl kelam. Bu çizgilerin bazıları çoktan bitmiş, bazılarıysa uzadıkça uzamakta… http://twitter.com/yusairmak https://www.facebook.com/yusairmak yusairmak@hotmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |