Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx |
|
||||||||||
|
Dün öğleye doğru telefonum çaldı. Arayan yakın bir komşumdu: “ Kâmuran ! Biz çiftlikteyiz. Sabahleyin biz gelirken sen yürüyüşe gidiyordun, o nedenle sana haber veremedim. Hadi çabuk gel ! Seni bekliyoruz.” dedi ve kapattı telefonu. Arkadan bayan sesleri geliyordu telefonda. Demek bizim arkadaşlar hep orada. Sağolsunlar, beni unutmamışlar, gitmemi istiyorlar. Bir sevindim ki sormayın. Çünkü birkaç gündür yorgunum. Dokuz körün bir değneği gibi, herkesin işine koşmaktan bitap düştüm. Dinlenmeye çok ihtiyacım var. Şöyle bir piknik ne güzel olacak ! Kimbilir kimler var çiftlikte. Ne zaman ayarladılar bu pikniği, hayret doğrusu. Hıdırelleze üç gün var daha. Hıdırellezi galiba bugünden kutlayacaklar bizim arkadaşlar. Yani şu kadın milleti bir âlem. Gece rüyanızda mı gördünüz ? Daha dün hiç piknik miknik lâfı yoktu; ne ara düzenlediniz bu pikniği, nasıl haberleştiniz çarçabuk ! “ Kadına gökte düğün var demişler, merdiven nerde demiş .” diye bir atasözü var; ne kadar doğru. Gezmek olunca nasıl da toplanıverirler çarçabuk.Hava da bir sıcak ki, tam piknik havası; sanki temmuz. Oysa Mayısın başı henüz..... Acele etmeliyim. Arkadaşları bekletmek olmaz. İyi de eli boş gidilmez ki pikniğe. Arkadaşlar nasıl olsa bir şeyler hazırlamışlardır ama benim de hazırlık yapmam gerek. Acaba ne yapsam ne yapsam ? Hiç de birşey hazırlayacak halim yok ama yapmasam olmaz. Neden derseniz; “ Size gidelim yiyelim içelim, bize gelelim gülüp oynayalım.” misali olur sonra........Vakit de öğle olmak üzere. Bu saatten sonra ne yapılır ! Ne yapacağını düşün, hazırla, atla arabaya git çiftliğe derken, neredeyse dönme vakti gelir. Hemen buzdolabının başına geçtim. Sigara böreği vardı dolapta, onu aldım. Biraz meyve koydum, bir paket de kahve aldım. Çünkü telefon eden arkadaşım sürekli çiftlikte oturmuyor. O da bu sabah gitmiş. Belki evindeki kahve bayattır. Kahvenin bayatı da hiçbir şeye benzemez. Hem, ya orda kahve yoksa ? Yemek yemesem olur ama kahve içmesem olmaz. Kahveyi unutmamam gerek. Hemen atladım arabaya ve yola koyuldum. Yolda giderken etrafı seyrettim. Ağaçlar yenice yeşeriyor. Kuşlar ötüyor cıvıl cıvıl. Masmavi bir gökyüzü. Kimbilir çiftlik nasıl güzeldir ! Otururuz bir ağacın gölgesine, kahvemizi yudumlarken birer de sigara tellendiririz; çiçek toplarız, sohbet ederiz falan. Geçtiğimiz sonbahardan bu yana piknik yapmadık hiç, nasıl özlemişim....Nihayet bugün piknik yapacağım, dinleneceğim. Birkaç gündür yorgunum dedim ya ! Sabahleyin yürüyüşe bile isteksiz gittim zaten. Kısacası bu çiftlik bana ilâç gibi gelecek. Hay Allah senden razı olsun komşucuğum ! Dile benden ne dilersen. Derken çiftliğe vardım. Bahçe kapısından girer girmez bir de ne göreyim ! Bizim arkadaşlar başlarına birer şapka, ellerine birer eldiven geçirmişler; kızgın güneş altında kimi ot yoluyor, kimi yolunan otları el arabasıyla taşıyor, kimi çapa yapıyor. Vay benim dertli başım ! Meğer piknik için gelmemişler çiftliğe, çalışmaya gelmişler. Şansa bak sen ! “ Nereye gittik de sopa yemeden geldik ! ” diye söyleniyorum içimden. Oysa kendimi piknik yapmaya, dinlenmeye öyle hazırlamıştım ki. Hiç iş yapasım yok, dermanım yok. Ne yapacağım ben şimdi ? Herkes çalışırken ben oturamam ki; ” sürü içinde sarı öküz ” derler adama. Sonra ne mi oldu ? Ne olacak; eldiven olmadığı için geçirirsin eline bir poşet, başına emanet bir şapka, başlarsın harıl harıl ot yolmaya. Gölgede oturacağım diye hayal ederken, hummalı bir çalışmanın ortasında buldum kendimi. Şans mı var bende? “Ağustosta suya girsem, balta kesmez buz olur.” Dedim içimden. Saatlerce kızgın güneş altında ot yolmaktan beynim pişti; ellerim kabardı, su topladı. Nereye gitsem iş ! N’olurdu sanki bu yorgun günümde hazır yemeğe, dinlenmeye çağırsaydınız ? Ne gezeeeeer ! Bir atasözü der ki: “ Eşeği düğüne çağırmışlar ; ya odun lâzımdır ya su.” demiş. Benimki de o hesap. Ben size bir şey söyleyeyim mi: Elinden iş geleni iş, her yerde bulur. Bu, yaşadığım tecrübelerle sabit....Anlamalıydım aslında çalışmaya çağırdıklarını. Hıdırellez öncesi piknik mi olur ! “ Düğün değil, bayram değil; eniştem beni niye öptü ? ” misali. Bu bana ders olsun. Bir daha, her “ kel ” diyeni “ gel ” anlarsam, bana da Kâmuran demesinler. Ayyyyyy ! Kollarım, bacaklarım, ellerim sızım sızım sızlıyor. Bana çabuk bir ağrı kesici verin. Lütfen ! 04 / 05 / 2003
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |